Makale

Onlar İçin

F. Nevsun Duman
Uzman Psikolog

onlar için

Uygun modellerin işleme konulması
Yetersiz hayat koşullarından gelen bir genç bütün gün iş aramış, bir türlü iş bulamamıştır. Elindeki son parayla bir kutu kalem alıp, kapı kapı dolaşarak kalemleri satmaya çalışır.
Gün batımında elinde kalan son kalemi bir kadına satmaya çalışırken kadın, gencin açlıktan bayılmak üzere olduğunu anlar.
Kapıyı açan kadın bitkin genci görür görmez, kendisi için hazırladığı elindeki sütü hemen gence uzatır, "Bana bir şey satmak istiyorsan önce bu bir bardak sütü içmelisin." der. Genç utana sıkıla bir bardak sütü içer ve derin bir nefes alır.
Aradan yıllar geçer. Bir gün gence yardım eden kadın rahatsızlanır. Acilen ameliyata alınır. Başarılı bir ameliyatın ardından hastaneden taburcu edilir. Yüksek sağlık faturaları çıkacağı fikri yaşlı kadını endişelendirmektedir. Taburcu olma işlemleri yapılırken, merak ve sabırsızlık içinde doktora faturaya ilişkin kaygılarını iletir. Doktor, "Meraklanmayın teyzeciğim, faturanız ödendi." der ve bir reçete kağıdına yazılmış yazıyı hastanın eline tutuşturur.
Kağıdı titrek elleri ile eline alan yaşlı kadın, "Bedeli ödenmiştir: Bir bardak süt." yazısını gözleri yaşararak okur.
Pek çok insan gelişme çağında birilerini örnek alır. Örnek aldığı kişi gibi yürür, onun gibi konuşur, onun gibi giyinir, ilk modeller öncelikle ana babalardır. Büyüyünce ne olacağı sorusuna verdiği cevaplar; "anne olacağım", "gelin olacağım", "baba olacağım", "taksi şoförü olacağım." diye uzar gider.
ilköğretim çağında ise öğretmenler sembol olurlar. Ortaöğretimde popülaritesi olan bir sanatçı, bir arkadaş, derdini paylaşan sırdaşı olan bir eğitimci, bunların hepsi model olabilir. Bu da bireyin gelişmesinin bir aşaması ve gerçeğidir. Okul aile iş birliği ile fırtına habercisi olan bu dönem daha yumuşak geçişlerle atlatılabilir.
Dil gelişimi-kendini ifade
Düşündüğünüz, söylemek istediğiniz, söylediğinizi sandığınız, söylediğiniz, karşınızdakinin duymak istediği, duyduğu, anlamak istediği, anladığını sandığı ve anladığı; bütün bunlar farklı kavramlardır.
Bize söylenenler için aklımızdan pek çok fikir geçer. Acaba karşımızdaki insan, bize neyi anlatmak istemektedir?
Diyelim ki çok basit bir şey anlatmak istiyoruz: Çocuğunuza dediniz ki; "Terzi Hüsrev Amcana git de ki; Veli Amcanın oğlu Almanya’dan gelmiş, Ayşe Teyzenlere gideceklermiş. Arzu ederlerse onlar da onlara gidebilirler." Ve çocuğunuz haberi götürdü.
Akşam olduğunda Ayşe Hanımların evine, Veli Amcanın Almanya’dan gelmiş oğlunu görmek üzere gittiniz. Ancak Terzi Hüsrev Amcayı orada göremediniz ve merak ettiniz. Oysa çocukla haber göndermiştiniz. Ertesi gün Hüsrev Amcaya, "Akşam yoktunuz, neden gelmediniz?" diye sordunuz. O da dedi ki, "Ne, gelecek miydik? Vallahi haberim yoktu." Siz çocukla haber gönderdiğinizi söyleyince muhtemelen şöyle bir şey duyacaksınız. "Senin oğlan; akşam Ayşe Teyzemlere gideceğiz. Veli Amcanın oğlu Almanya’dan gelmiş dedi yalnızca."
Bakın cümle içinde belki söylenmesi beklenen pek çok şey söylenmiş, fakat çocuk mesajın en önemli bölümünü iletmemiş. Burada çok masumane ve çok kötü olmayan bir hata var. Ancak iletişim hataları zaman zaman öyle önemli boyutlara ulaşmakta ki; bazen komşu kavgalarına, bazen aile içi kırgınlıklara, bazen meslekî çatışmalara, hatta töre cinayetlerine kadar gidebilmekte.
Bize gelen bir mesajı getirenlerde değil, anlamakta farklılık ortaya koyabiliriz. Hakimler karar verebilmek için aynı olay hakkında en az iki kişiden bilgi alırlar. Tercihlerimizi; doğuştan getirdiğimiz özellikler, ailemizin eğitim yolu ile bize kattıkları, içinde yaşadığımız ortamın sosyoekonomik ve kültürel yapısı belirler. Bu donanımlarımızla bazı konuları duyar, bazı konulan duymaz, bazen anlamak istediğimiz gibi duyar, anlar ve çevremize de öyle anlatırız. Böylece mesajı getirenin ne söylediği değil, mesajı alanın ne anlamak istediği ön plana çıkar. Tabi ki mesajın nasıl aktarıldığı da doğru anlaşılıp anlaşılmaması da etkilidir.
Anlamak ve anlaşılmak iletişimin en önemli iki kutbudur. iletişim hatalarına olabildiğince az düşmek için öncelikle iyi bir dinleyici olmak, herhalde iletişim sorunlarının en aza indirgenmesinde en önemli adımlardan biridir.
Bazen ne demek istediğimizi kestirmeden anlatmaya çalışırız. Cümleler eksik ve yetersiz kalır. Bu durumda dinleyen, konunun çok dışında bir yerde olmasına rağmen, sanki ona söyleniyormuş gibi tepki gösterebilir. Anlatan şaşırır bu tepkiye, "Allah Allah, niye alındı ki şimdi bu?" der kendi kendine.
Bazen bir olayın olası sonuçlarını konuşurken, sizin hiç de öyle yorumlamayacağınız bir kanaatin oluştuğunu görürsünüz karşı tarafta.
Anlamak, anlaşmak, anlaşılmak: Zihinlerimizden g°çen sözcükler dış dünyamız ile bağlantı noktalarımızdır. İçine doğduğumuz kültürümüz aracılığı ile ifade yeteneğimiz ve seçeneklerimiz oluşur. Bebekliğimizde duyduğumuz ninnideki ritim, odamıza ışığı vuran ay, musluktan damlayan su, komşunun seherde öten horozu, gökyüzünde süzülen kuşların resmi hayatın renklerinin kâh dili, kâh sesi, kâh nefesi olmakta. Bizler onlara ailelerimizden edindiğimiz deneyim ve kazanımlarla birer anlam yükleriz. Her bir öğrencinin olayı anlaması, dersi yorumlaması farklıdır. Davranış repertuvarında oluşan dağarcıktan yola çıkarak genç, kendini ve yaşadıklarını anlatmağa çalışır.
Bazen o kadar çok sancılanır ki, hiddetlenir, haykırır, hırçınlaşır. Bütün bu tepkilerin altında, "Beni de bir birey olarak görün!" sancıları yatar. Çoğunlukla (iletişim kazalarının dışında) yeterli anlaşılmadığından şikayetçidir genç. Yakın çevre özenli, sabırlı, alaya almadan davranırsa, genç de yakın çevresinin değer veren koruması ile ruhsal bakımdan az yara alarak kendini ifade olanağını bulabilir.
Sorumluluk alma
Çoğunlukla gençlerin sorumluluk almadıklarından, işlere yeterli özen ve önem göstermediklerinden yakınırız.
Konuları azıcık sorguladığımızda; onlara yeterli güveni ve inancı göstermiş miyiz, yeterli fırsatları sağlamış mıyız, doğan sonuçlar karşısında yı- kılmamayı, yapamadıklarımızı yeniden denemek zorunda olduğumuzu öğretmiş miyiz? soruları karşımıza çıkar.
Şöyle bir baktığımızda, yaptıklarımızın sadece beğenmediklerimizi dile getirip onları eleştiri yağmuruna tutmak, başarılarını değil başarısızlıklarını konuşmak olduğunu görebiliriz.
Yeni eğitim yöntemleri bireyin güçlü yanlarının desteklenmesi, hatalı ve eksik yanlarının ise genellikle söyleşi konusu yapılmaması üzerine inşa edilmiştir. Anne - babalar, okullar artık bu yolu daha çok benimser hâle gelmektedir. Gencin sorumluluk alma davranışlarını geliştirme görevi aile ve okula düşmektedir.
Sevme, sevilme, değer ve kabul görme
Dört yaşındaki cin gibi akıllı Nedim, "Çizmeli Kedi" masalını çok seviyor ve annesinden her gece kendisine bu masalı okumasını istiyormuş.
Tek başına üç çocuk büyüten ve işten yorgun argın gelen anne, sonunda oğluna aynı masalın kasetini almış ve böylelikle her gece aynı masalı okumaktan kurtulmuş.
Kaset işe yaramış, çünkü Nedim kasetten gelen sesten ve düğmelere basıp masalı durdurup tekrar tekrar dinleyebilmekten çok hoşlanmış. Fakat bir gece Nedim yine annesini yanına çağırmış ve masalını okumasını istemiş ondan.
"Beni şaşırtıyorsun Nedim. Kasetçaları çalıştırmayı biliyorsun, değil mi?" demiş annesi. "Evet," demiş Nedim, "Biliyorum; ama senin kucağında dinlemek istiyorum."
Hepimizin sevme, sevilme, kabul görme ve onaylanmaya ihtiyacımız var.
Bu, küçük bir çocuk için kucağa alınma, ergen için hafif bir baş sallama ile onay verme olabilir.
Fizyolojik gereksinimlerimizin karşılanması ne kadar zorunlu ise, ben’lerimizin gelişebilmesi için de değer görmeye ihtiyacımız var. Yemek yemek ne kadar gerçekçi bir gereklilik ise, sevildiğini hissetme ve onay görme de o oranda zorunlu.
0-6 yaş arasında daha abartılı ve görkemli destekler; öpüşmeler, kucaklaşmalar gerekli gibi görünür. Yaş ilerledikçe bu tarz davranışlar küçümsenir, yerine olayları ve başarıları ön plana çıkaran daha abartısız sevgi gösterilerinin öne çıkması beklenir. Yaptığı güzel şeylere atıflarda bulunması, genci son derece mutlu eder aynı zamanda iyi davranışlarını artırır.
Hayat kalitesi
"New York’ta bir grup iş arkadaşı, yemek molası için sokağa çıkarlar. Gruptan birisi Kızılderili’dir. Kızılderili, trafiğin ve iş makinelerinin çıkardığı onca gürültüye rağmen cırcır böceği sesi duyduğunu söyler ve böceği aramaya başlar. Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını söylerler, ama Kızılderili binaların arasındaki bir tutam yeşillikte cırcır böceğini bulur. Arkadaşları Kızılderili’nin insanüstü güçleri olduğunu söylerler. Kızılderili bunun için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyler ve cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar. Para sesini duyan birçok insan yerlere bakıp ceplerini kontrol ederler. Kızılderili, arkadaşına dönerek, "Önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. Etrafındaki her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin." der.
Kişinin hangi koşulda olursa olsun kendini iyi hissetmesi temel hedeftir, iyi hissedebilmek de kişinin alt yapısına, yani temeline bazı değerlerin zamanında yerleştirilmesiyle mümkündür. Gencin ilerideki hayatında çevresine duyarlı, kendisine saygılı, içinde bulunduğu kültürel değerlerin farkında bir birey olması, onun için hayat kalitesini de beraberinde getirecektir.