Makale

İSLAM’DA MÜLKİYET HAKKI

İSLAM’DA MÜLKİYET HAKKI

Dr. Dursun AYGÜN
Başkanlık Müfettişi

İnsanın hayatını sürdürebilmesi için, zarurî olarak pek çok ve çeşitli şeylere muhtaç olması, insanda bu şeylere sahip olma istek ve azmi olarak ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak çalışıp gayret göstermek, üretmek zorunda olan insan, kendi emeğinin, çalışma ve gayretinin ürününe başkalarının değil de kendisinin sahip olmasını ister. Bu da insanda çok tabii bir eğilimdir.
Yaratılış itibariyle de mal ve mülk edinmeye meyyal olan insanın’" bu meyline uygun olarak, İslâm, kişiye mülkiyet hakkını tanımıştır. Bunun böyle olduğunu gösteren deliller İslâm hukukunun kaynaklarında mevcuttur. Bu delillere geçmeden önce kısaca mülkiyetin tanımı üzerinde durmak yararlı olacaktır.
I- MÜLKİYETİN TANIMI
Arapça "m-l-k" kökünden gelen mülkiyet kelimesinin, sözlük anlamı: “Bir şeyi ele geçirmek ve üzerinde tek başına tasarruf sahibi olmaktır.”2
Bir çok İslâm hukukçusu mülkiyeti, muhtevası aynı, sözleri birbirine yakın ifadelerle tarif etmişlerdir. Bu tariflerde var olan özellikleri bir araya getirip, eksik yönlerini tamamladığı için tercih ettiğimiz Mustafa Ahmed ez-Zerka’nın tarifinden hareketle3 mülkiyeti şöyle tanımlamak mümkündün “Mülkiyet; ehliyet noksanlığı veya başkasının da hakkı olması gibi bir engel bulunmadıkça hukuken yalnızca sahibine tasarruf imkanı veren ve izni olmadıkça sahibinden başkasını mülkiyet konusu üzerinde faydalanma ve tasarruftan alıkoyan bir haktır.”
Tariften de anlaşıldığı üzere, kişi meşru bir yolla herhangi bir mal elde ettiğinde, artık o mal sadece ona ait olur. O malın özel olarak bu kimseye ait olması; cinnet, bunaklık, savurganlık, küçüklük, başkasının hakkı vb. şer’î engeller bulunmadığı takdirde, mâlikin o malda tasarruf etmesine ve ondan yararlanmasına imkan verir. Yine bu aidiyet, başkasını o maldan yararlanmaktan veya üzerinde tasarrufta bulunmaktan men eder. Ancak, velayet, vesâyet, yahut vekâlet gibi bu tasarruf ve yararlanmayı mubah kılacak şer’î bir gerekçe bulunursa, başkası o malda niyabe- ten tasarrufta bulunabilir.4’
Mal ve aynı hükümde olan menfaatler ile insan arasında bir ilişkiden ibaret olan mülkiyet hakkı, maddî bir şey olmayıp, diğer haklarda olduğu gibi varlığı, hukukun tanıması ve kabulüne bağlıdır. Hukuk nerede bir ilişkiyi tanımış ve kabul etmişse orada mülkiyet vardır, tanımadığı yerde bu hak da yoktur.’51
II- MÜLKİYETİN MEŞRÛİYETİ
Kur’an ve sünnette, kişiye tanınan mülkiyet hakkıyla ilgili olarak bir çok delil bulunmaktadır.
A- Kitaptan Deliller
Kur’an-ı Kerim’de mülkiyetin meşruluğuna delalet eden ayetleri bir kaç gruba ayırmamız mümkündün
1. Genel olarak malları sahiplerine nispet eden ayetler:
“Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır."161
Bu ayetten başka, bu gruba dahil edilebilecek pek çok ayeti kerime vardır.7
2. Bazı gayri menkul ve menkul malları sahiplerine nispet eden ayetler:
"Allah evlerinizi sizin için bir huzur ve sükun yeri yaptı.”8’
"Görmüyorlar mı ki, biz kudretimizin eseri olmak üzere onlar için bir çok hayvan yarattık. Bu sayede onlar bunlara sahip olmuşlardır."™
3. Mirasla ilgili ayetler
"Ana babanın ve yakınların bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır; ana babanın ve yakınların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Gerek azından, gerek çoğundan belli bir hisse ayrılmıştır.”"01
4. Zekat ve infakla ilgili ayetler
“Sadakalar (zekatlar) Allah’tan bir farz olarak, yoksullara, düşkünlere, (zekat toplayan) memurlara, gönülleri (İslâm’a) ısındırılacak olanlara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, yolcuya mahsustur. Allah pek iyi bilendir, hikmet sahibidir.”11
“Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyilerinden ve rızık olarak yerden size çıkardıklarımızdan hayra harcayın...”"12
Müfessirlerin de ifade ettikleri gibi, genel olarak malları veya gayri menkul ve menkulleri sahiplerine nispet eden ayetler-, bu malların sahiplerine ait olduğuna ve sahiplerinin bunlarda tasarruf haklarının bulunduğuna,"13 özellikle “Onlar, bunların mâlikleridirler”"14ayetinde, mâlik olma fiilinin insanlara isnat edilmesi onların eşya üzerinde mülkiyet haklarının varlığına ve devamlılığına delâlet etmektedir."51
Zekat ve infakla ilgili ayetler, malları sahiplerine nispet ederek onların mülkiyet hakkını vurgulamakta, aynı zamanda zekat vermeyi emredip, infak yapmaya da Müslümanları teşvik etmektedir.
Yine miras ayetlerinde, her vârisin terekedeki paylarının detaylı olarak beyan edilmesi, açıkça kişilerin mal edinebilme ve tasarrufta bulunabilme hakkına delâlet etmektedir.
Ayrıca ticaret ve borçlar hukukuna ilişkin ayetler"61 ile çalışmayı teşvik eden ayetler"7’ ve özellikle "...Sermayeniz sizindir...”"6’ mealindeki ayeti kerime de mülkiyetin meşruluğunu ortaya koymaktadır.
B- Sünnetten Deliller
Mülkiyetin meşruluğuna delâlet eden pek çok hadisi şerif vardır. Bunlardan sadece birinin anlamını vermekle yetiniyoruz.
"Müslümamn müslümana kanı, malı ve ırzı haramdır.”"19
Bütün bu deliller, İslâm’ın mülkiyet hakkını benimsediğini açıkça ortaya koymaktadır.’20
Ill- MÜLKİYETİN ÇEŞİTLERİ
İslâm hukukuna göre mülkiyeti, konusu, şekli ve sahibi açısından üç kısma ayırmak mümkündür. Bunlardan sadece sahibine göre mülkiyetin çeşitleri üzerinde durmak istiyoruz.
Mülkiyet, sahibi açısından iki kısma ayrılır.
A- Özel Mülkiyet
Mülkiyete konu olan mallarda, mülkiyetin sadece bir kişiye veya ortaklık yoluyla bir grup insana ait olup, malların aynında ve menfaatinde kamu ortaklığının bulunmamasıdır. Özel mülkiyet hakkı eşyada sadece sahibine tasarruf yetkisi verirken, sahibinin izni olmadan başkalarının o eşyada tasarrufuna da engel olur.
Mülkiyetin meşruiyyeti hakkında zikredilen delillerden de anlaşılacağı gibi, en açık ve teferruatlı bir şekilde mirasa, ticarete, borçlanmaya ve bir takım mâlî mükellefiyetlere yapısında yer veren İslâm hukukunun, özel mülkiyeti kabul edip, ona büyük bir önem verdiği çok açıktır.
B- Kamu Mülkiyeti
Belirli kişilere veya gruplara değil, toplumun bütün fertlerine ait olan mülkiyete kamu mülkiyeti denir. Dolayısıyla bu mülkiyet çeşidinde, kamuya ait mallardan sadece belirli kişilerin ve grupların değil, toplumun bütün fertlerinin, başkalarına zarar vermeksizin, âdil ve eşit bir şekilde yararlanabilmesi söz konusudur.
Müslümanların su, ot ve ateşte ortak olduklarını’2" beyan eden hadis kamu mülkiyetinin delillerindendir.
Hz. Peygamberin (s.a.s.) “(kişilerin) hima (koru, mera) hakkı yoktur. Allah ve Rasu- lü’nün hima hakkı vardır”’22 buyurması ve bizzat kendisinin ve Hz. Ömer’in savaş atı ve develeriyle zekat develerini otlatmak için sahipsiz arazilerden bir kısmını mera olarak tahsis etmesi de kamu mülkiyetinin delillerinden birisidir.
Yollar, köprüler, hastaneler, parklar, okullar, mezarlıklar, ibadethaneler, pazar yerleri ve diğer kamu hizmet kurumlan, meskûn yerler çevresindeki otlak, harman yeri ve baltalık olarak terk edilen yerler kamu mülkiyetine konu olan bazı örneklerdir.
Şehir imar planında yapılan bir değişiklikle, cadde veya sokak olan bir yerin arsa haline gelmesi gibi hukûkî sebeple, kamu malları özel mülkiyete konu olabilir.
Kamu mülkiyetinin kendine mahsus bir takım özellikleri vardır. Buna göre kamu mülkiyeti, mülkiyet geçirici akitlere konu olamaz. Gasp ve telef etme gibi kamu mallarına yapılan haksız fiillerden doğan zararda sulh, ibra gibi tasarruflarda bulunulamaz. Kamu mülkiyeti üzerinde hacz uygulanamaz. Bunlar, özel mülkiyet hakkında geçerlidir.’231
Bazı İslâm hukukçuları, sahibine göre mülkiyetin üçüncü bir çeşidinin olduğunu ve buna devlet mülkiyeti veya beytülmal (hazine) mülkiyeti denildiğini belirtmişlerdir. Buna göre devlet mülkiyeti, devletin sahip olduğu arazileri, toprak mahsullerine ait depoları, silah yığınaklarını, su ve petrol borularını ve benzeri mallar ile yalnızca devletin tasarrufta bulunabileceği genel kaynakların mülkiyetini kapsamaktadır. Kamu yararına olmak şartıyla bu mallarda her türlü tasarruf hakkı sadece devlete aittir.’24
İslâm hukukunda devlet mülkiyetinin benimsenmesinin temelinde, toplumun fertleri arasında âdil bir denge kurmak ve çeşitli sebeplerle bozulan bu dengeyi yeniden sağlamak yatmaktadır. Devletin bu hedefi gerçekleştirebilmek için bazı mallara sahip olması çok doğal ve zorunludur. Bizzat Hz. Peygamberin ve daha sonraki dönemde sahabenin uygulamaları, devlet mülkiyetinin hukukî dayanaklarını oluşturmaktadır.’25
IV- MÜLKİYET ANLAYIŞI
Kur’an-ı Kerim’de mal ve mülkün, bazı âyetlerde Allah’a,’26 bazı ayetlerde topluma,27 bazı ayetlerde de kişilere’28 ait olduğu bildirilmiştir. Bu durum bazılarını, İslâm’da malın mülkün kime ait olduğunun açık olmadığı gibi yanlış bir kanaate sevk etmiştir. Oysa bu konuda bir kapalılık söz konusu değildir. Çünkü kainattaki her şeyin yaratıcısı ve sahibi olan Allah, mülkün de tek ve gerçek sahibidir. Cenab-ı Hak yerde ve gökte olan her şeyi, hayatlarını sürdürebilmeleri için ve imtihanlarına esas olmak üzere insanlar için yaratmış ve gerçek sahibinin koyduğu kurallar çerçevesinde bu nimetlerden istedikleri kadar edinip, tasarrufta bulunabileceklerini beyan etmiştir. İnsana bahşedilen bu mülkiyet hakkı, istihlaf esasına dayanmaktadır. Yani, Allah insanı kendi malı-mül- kü üzerinde halife ve vekil tayin etmiştir. Buna göre Allah’ın kullarına bağışladığı mülk, bir emanetten ibarettir.1291
İslâm’da insan için vazgeçilmez bir hak olarak kabul edilen mülkiyete zekat, nafaka, sadaka, vergi gibi bir takım malî yükümlülükler ve sosyal görevler yüklenmiştir.
Kişiye mülkiyet hakkı tanınmış, ancak bu hususta dilediği şekilde davranabilme hakkı verilmemiş; bir takım kayıtlar getirilmiştir.
Dilediği kadar mülk edinebilme hakkına sahip olan insan, mülk edinirken ve mülkünde tasarrufta bulunurken şu hukukî kayıtlara da riayet etmek zorundadır.
İslâm hukuku fâiz, ihtikâr, rüşvet, kumar, hırsızlık, gasp, aldatma gibi gayri meşru yollarla mülk edinmeyi yasakladığı gibi içki, domuz, murdar hayvan eti gibi mallara Müslümanların sahip olmalarını caiz görmemiştir. Aynı zamanda ipek, altın ve gümüşün kullanımına da bazı sınırlamalar getirmiştir.
Malı, mülkü kullanmayı ihmal edip, atıl bırakmayı tasvip etmeyen İslâm-, mülk üzerinde, kişilere ve kamuya zarar verecek şekilde tasarrufta bulunmayı da yasaklamıştır. Aynı zamanda kişi malını kötüye kullanıp, zayi edemeyeceği gibi, cimrilikten ve savurganlıktan da kaçınmak zorundadır.30
Mülkiyete elverişli olmak şartıyla bütün mallar ve menfaatler ile sadece sahibine ait olan ve başkalarının tasarrufuna mani olma niteliklerini taşıyan haklar mülkiyetin konusunu oluşturur.’31
V- MÜLKİYETİN NİTELİĞİ
İslâm’a göre mülkiyet dokunulmaz bir haktır ve mutlaka her türlü tecavüze karşı korunması gerekmektedir.
İslâm, insan hayatının vazgeçilmez temel unsurlarından biri olan mülkiyet hakkını benimsemekle kalmamış, aynı zamanda bu hakkın dokunulmazlığını da ilan etmiş ve her türlü tecavüzden korunması için gerekli tüm önlemleri almıştır.
Mülkiyetin dokunulmaz bir hak olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koyan delillerden bazılarını şu şekilde sıralamak mümkündür:
1- Kitaptan Deliller
Allah Teala birçok ayeti kerimede hukukî olmayan yollarla başkalarının mallarını ele geçirmenin haram olduğunu ifade etmiştir. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:
a- "Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaretle yemeniz helaldir. Birbirinizin canına kıymayın. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir. Kim zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasakları işlerse, onu cehennem ateşine atacağız...32
b- "Rüşt çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın..."1331
Hukuk dışı yollarla insanların mallarını ele geçirmeye çalışmayı büyük bir günah sayıp haram kılan ve bu fiili işleyenleri cehennem azabı ile tehdit eden bu ve benzeri ayeti kerimeler, mülkiyet hakkının ne kadar önemli ve dokunulmaz olduğuna işaret etmektedir.
2- Sünnetten Deliller Hz. Peygamber (s.a.s)’in şu hadisleri de mülkiyet hakkının dokunulmaz olduğunu ispat etmektedir:
a- "Müslümanm Müslümana karşı malı ve ırzı haramdır."34’
b- “Kim malını müdafâ sırasında öldürülürse şehittir.’"35
Yukarıdaki delillere ilâve olarak zikredeceğimiz şu deliller bir taraftan mülkiyetin korunması ilkesini ispat ederken, diğer taraftan da İslâm’ın mülkiyetin korunmasıyla ilgili olarak getirdiği önlemleri gözler önüne sermektedir.
Bilindiği üzere İslâm’ın temel gayesi; din, can, akıl, nesil ve malın korunmasıdır. Onurlu, haysiyetli, istikrarlı ve müreffeh bir hayat ancak bunlar sayesinde mümkün olabilir.
İslâm’ın titizlikle korunmasını istediği bu beş temel esas-, insan ve toplum hayatında gerektiği şekilde yerini almaz ve korunmaz- sa, hayat düzeni temelinden sarsılır, insanlar arasında huzursuzluk ve kargaşa baş gösterir, fertler ve toplum arasında düzensizlik ve dengesizlik hakim olur.’36’
İnsan ve toplum hayatı için vazgeçilmez birer unsur konumundaki bu beş esastan biri olan "malın korunması" ilkesini güvence altına alıp, buna işlerlik kazandırmak gayesiyle, İslâm tarafından ortaya konulan hükümleri ve önlemleri şöylece özetlemek mümkündür:
1- Daha önce de belirtildiği üzere gayri meşru yollardan mülk edinme, başkalarının mallarına göz dikme kesin olarak yasaklanmış; bu yasaklara aykırı davrananların ahi- rette en ağır şekilde cezalandırılacağı belirtilmiştir.
2- Mala yapılan her türlü tecavüze karşı, uhrevî cezanın yanı sıra, bir takım dünyevî müeyyideler de getirilmiştir.
Ayrıca gasp, aldatma, başkalarının mallarına zarar verme de yasaklanmış, itlaf olunan malın tazmin ettirilmesi hükmü getirilmiştir.
3- Her türlü ticarî ve malî tasarrufta karşılıklı rıza temel unsur olarak kabul edilmiş,1371 borçların kayıt altına alınması tavsiye edilmiştir.38
4- Mallarını korumaktan aciz olan akıl hastası, çocuk, sefih gibi kimseler malî tasarruflarından alı konmak suretiyle, malları koruma altına alınmıştır.
5- Fert ve toplum hayatına açtığı derin yaralarla birlikte, mal ve servetin bir numaralı düşmanı olup, bunların boşu boşuna zayi olmasına sebep olan içki, kumar, fuhuş, rüşvet, israf, savurganlık ve aşırı lüks yasaklanmıştır.
6- Adalet ve rıza esasına göre insanlar arasında malî münasebetler düzenlenmiştir. Malın, fertler arasında adaletli bir şekilde dağıtılması, koruyucu ve üretici ellerde artmasının sağlanması, üreticilerin himaye edilmesi, genel malî kaynakların geliştirilmesi esasları benimsenmiştir.’39
7- Mal sahipleri, hukukun meşru yollardan edindikleri malları üzerinde tam bir tasarruf hürriyetine sahiptir. Zarurî bazı haller dışında mâlikin rızası bulunmadıkça malı üzerinde başka kimse tasarrufta bulunamaz. Fıkıh kaynaklarında yer alan bu hüküm Mecelle’de şu şekilde kaideleştirilmiştin
"Bir kimsenin mülkünde anın izni olmaksızın ahar bir kimsenin tasarruf etmesi caiz değildir."1401 Bu küllî fıkıh kaidesi, bir mülkte sahibinin izni olmaksızın veya velâ- yet ve vesâyet hükümleri gereğince yetkisi bulunmaksızın başka bir kimsenin kavlî ya da fiilî tasarrufunun caiz olmadığını, böyle bir
davranışın tasarruf hakkına ve mülkiyet hürriyetine tecavüz olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak şer’an zaruret sayılacak haller, bu kaidenin kapsamının dışında kalır. Zaruret halinde başkasının mülkünde zaruret miktarı tasarruf caiz olur.41
“Bila sebebi meşru birinin malını bir kimsenin ahzeylemesi caiz olmaz.”42
Bu kaideye göre de meşru bir sebep olmaksızın bir diğerinin malını gasp, hırsızlık, rüşvet, irtikap gibi kanunen ve ahlâken yasaklanmış yollarla almak caiz değildir.’43’ Bütün bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere İslâm’da mülkiyet hakkı dokunulmazdır. Bu hak her türlü haksızlık ve tecavüze karşı İslâm hukukunun getirdiği çeşitli tedbirlerle koruma ve güvence altına alınmıştır. Mal sahipleri, hukuken meşrû yollardan edindikleri malları üzerinde tam bir tasarruf hakkına sahiptir. Zarurî bazı haller dışında, mal sahibinin rızası bulunmadıkça onun malı üzerinde başkaları hiçbir tasarrufta bulunamaz.
VI- MÜLKİYETE MÜDAHALE
Temel ilke mülkiyetin dokunulmazlığı olmakla birlikte, zorunlu durumlarda ve belirli şartlar dahilinde İslâm, devlete, özel mülkiyete müdahale edebilme yetkisi vermiştir. Ancak devletin bu tasarrufu mutlaka, yararı sağlama, zararı giderme (maslahat) prensibiyle uyuşmak zorundadır. Aksi halde geçerli ve bağlayıcı olmaz.
Özel mülkiyete müdahalenin meşruluğunu gösteren delillerden birisi sudun
Dahhak b. Halife adındaki bir kişi, Medine civarındaki Arid vadisinden küçük bir su kanalı alıp getirdi. Onu Muhammed b. Mesle- me’nin arazisinden geçirmek isteyince o bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Dahhak konuyu Hz. Ömer’e arz etti. Hz. Ömer Muham- med b. Mesleme’yi çağırarak ona müsaade etmesini emretti. Muhammed bunu kabul etmeyince Hz. Ömer şöyle dedi: "Kardeşine kendisi için faydalı olacak bir şeyi niçin engelliyorsun? Üstelik bu senin için de faydalı olacaktır. Sen başta da sonda da o su ile sulayacaksın, bunun sana bir zararı da olmayacak.” Bunun üzerine Muhammed “Allah’a yemin ederim kabul etmiyorum" dedi. Bu sefer Hz. Ömer şöyle dedi: "Allah’a yemin ederim, senin karnının üzerinden olsa dahi o suyu oradan geçirecektir". Hz. Ömer Dahhak’a emir verip suyu oradan geçirmesini söyledi, o da bunu yaptı."44
İslâm’ın öngördüğü mülkiyetin korunması ve dokunulmazlığı prensibi ile devletin belirli şartlar dahilinde mülkiyete müdahalede bulunabilme yetkisi arasında herhangi bir çelişki yoktur. Çünkü mülkiyet hakkı kişilere, kamu yararına aykırı olmamak ve başkalarına zarar vermemek şartına bağlı olarak tanınmıştır. Bu şartın ihlâl edildiği yerde mülkiyetin korunmasından ve dokunulmazlığından söz edilemez 45
Mülkiyete müdahale özel ve kamu maslahatı için olmak üzere iki türlüdür. Şuf’a, borçlunun hacri ve mallarının satılması, rehin verilen malın satılması, malın üçte birden fazlasının vasiyet edilememesi ve ortak malın hâkim tarafından paylaştırılması özel maslahat için; ihtikârın yasaklanması, devletin fiyatlara müdahale edebilmesi, vergi koyabilmesi, işletilmeyen araziyi işletmeye zorlayabilmesi ve istimlâk ise kamu maslahatı için mülkiyete müdahalenin örneklerindendir.46
SONUÇ
İslam’da kişilere mülkiyet hakkı tanınmış, ancak bu hak, mülk edinme ve mülk üzerinde tasarrufta bulunma hususunda belirlenen bir takım kurallara uyma şartına bağlanmıştır. Mal sahipleri, meşru yollardan edindikleri malları üzerinde tam bir tasarruf hakkına sahiptir. Mülkiyet hakkı her türlü haksızlık ve tecavüze karşı İslâm’ın getirdiği tedbirlerle koruma ve güvence altına alınmıştır. Zaruri haller dışında, mal sahibinin rızası bulunmadıkça onun malı üzerinde başkaları hiçbir tasarrufta bulunamaz. Temel ilke mülkiyetin dokunulmazlığı olmakla birlikte, zorunlu durumlarda ve belirli şartlar dahilinde İslâm, devlete, özel mülkiyete müdahale edebilme yetkisi vermiştir.

1-Âİ-i İmrân, 14; Fecr, 20.
2- İbn Manzûr, Cemâlüddîn Muhammed b. Mük- ram, Lisânu’i-Arab, Beyrut, ty, m-l-k maddesi, c.10, s. 491 vd; ei-Mu’cemu’i-Vesİt, Arap Dil Kurumu, Komisyon, İstanbul, ty, c. 2, s. 886; ez-Zerkâ, Mustafa Ahmed, el-Fıkhu’i-İslâmî Fi Sevbihi’l-cedid (el-Med- halu’l-Fıkhıyyu’l-âmm), Dimeşk, 1967, c.1, s. 240; Demir, Fahri, İslâm Hukukunda Mülkiyet Hakkı ve Servet Dağılımı, Ankara, 1986, s. 99-100.
3- Zerkâ, a.g.e., c.1, s. 241; Demir, a.g.e., s. 108; Karaman, Flayreddin, Mukayeseli İslâm Hukuku, İstanbul, 1987, c. 3, s. 29.
4- ez-Zuhaylî, Vehbe, ei-Fıkhu’l-islâmî ve Edilletuh, Dimeşk, 1989, e 5, s. 489, 490; Bedrân, Ebu’i-Ay- neyn, Târihu’l-fikhi’l-İslâmî ve Nazariyyetu’l-mil- kiyyeti ve’i-akd, Beyrut, ty., s. 305, 306.
5- Zerkâ, a.g.e., c. 1, s. 241, 242; Karaman, c. 3, s. 29.
6- Tevbe, 111.
7- Nisâ, 2, 5, 6, 10, 38; İsrâ, 34; Enfâi, 72;
Saff, 11; Tevbe, 55; Meâric, 24, 25; Bakara, 261, 264, 205; Rûm, 39; Haşr, 8; Sebe’, 35.
8- Nah i, 80; Diğer âyetler: Ahzâb, 13; Âi-i İmrân: 154; Nûr, 27, 61; Kalem, 17.
9- Yasin, 71; Diğer âyetler: Yds İn, 72, 73.
10- Nisâ, 7; Diğer âyetler: Nisa, 11, 12.
11- Tevbe, 60.
12- Bakara, 267; Diğer âyetler: Bakara: 3, 254, 272, 274.
13- el-Kurtubî, Ebu Abdullah, Muhammed b. Ahmed, el-Câmiu Li Ahkâmi’i-Kur’ân, Kahire, 1941, c.12, s. 212.
14- Yâsİn, 71.
15- Aiûsî, Şihâbuddîn es-Seyyid Mahmûd, Ruhu’l- Mednf, Beyrut, ty, c. 22, s. 51.
16- Bakara, 188, 275, 279, 282, 283; Nisâ, 29.
17-Tevbe, 105; Cum’a, 10; Mülk, 15.
18- Bakara, 279.
19- Müslim, Birr, 9; İbn Mâce, Fiten, 2; Tirmizî, a.g.e., Birr, 18.
20- ei-Muslih, Abdullah Abdulaziz, Kuyudu’l-Milkiy- yeti’l-Ftâssa, Beyrut, 1988, s. 179 vd; Yunus, Abdullah Muhtar, ei-Miikiyyetü Fi’ş-Şerîati’l-lsiâmiyye, İskenderiyye, 1987, s. 155 vd; Ha/Î/, Ali, ei-Miikiye- tu’i-Ferdiyye, Meceiletu’i-Ezher, Kâhire, 1964, c. 36, sayı, 2, s. 183 vd; Demir, a.g.e., s. 127 vd; Armağan, Servet, İslâm Hukukunda Temel Flak ve Hürriyetler, Ankara, 1992, s. 158, vd.
21- Ebu Davud, Büyu’, 62; ibn Mace, Ruhun, 16.
22- Buhârî, Cihâd, 136; Ahmed b. Fianbei, c. 4, s. 38.
23- Zerkâ, age, c. 3, s. 221 vd; el-Abbâdî, Abdüsse- iam, ei-Miikiyyetü fi’ş-Şerîati’l-İsiâmiyye, Ammân, 1974, c. 1, s. 244; Muslih, age, s. 104 vd; el-Mısrî, Re
fik Yunus, İslâm İktisat Metodolojisi (Tere Arslan, Hüseyin), yy, ty, s. 46 vd; Demir, a.g.e., s. 60 vd.
24- Mısrî, a.g.e., s. 53 vd., Muslih, age, s.114 vd.
25- Ebu Ubeyd, Kdsım b. Sellâm, Kitabu’i emval (Tere Sağlık, Cemalettin), İstanbul 1981, s. 25 vd.; ei-Mâverdi, Ebu’l-Flasen Ali b. Muhammed, ei-Ahkâ mu’s-Sultâniyye, Kahire, 1966, s. 113 vd. s. 213 vd.
26- Enâm, 12; A’râf, 128.
27- A’râf 100; Ahzâb, 27.
28- Bakara, 264; Tebbet, 5.
29- Demir, a.g.e., s. 137 vd.; Karaman, a.g.e., e 3, s. 31 vd.; Tabakoğiu, Ahmet, İslâm ve Ekonomik Hayat, Ankara, 1988, s. 24.
30- Zeydan, Abdüikerim, ei-Medhaiü Li Diraseti’ş- Şeriati’l-İslâmiyye, Bağdad, 1969, s. 224 vd.;Zuhay- li, a.g.e., c. 5, s. 520 vd.; Muslih, a.g.e., s. 229 vd.; s. 129 vd.; Demir, age, s.239 vd.; Karaman, age, e 3, s. 82 vd.;
31-Karaman, age, c. 3, s. 34.
32- Nisâ, 29-30; Diğer ayetler için bak, Bakara, 188; Nisa, 6-10; Tevbe, 34.
33-En’dm, 152.
34- Müslim, Birr, 9; İbn Mâce, Fiten, 2; Tirmizî, Birr, 18.
35- Mu vatta, Saiâtu’i-Cemâ’a, 6; ibn Mâce, Fludud, 21; Tirmizî, Diyat, 22; Ebu Dâvud, Sünnet, 32.
36- Gazâlî, Ebu Hâmid Muhammed b. Muhammed, el-Mustasfâ M in İimi’l-usûl, Mısır, 1322, c1, s. 286 vd.; ei-müdî, Sey/uddin, Ebu’l-Hasen Ali b. Ebi Ali, ei-ihkdm Fusuli’l-Ahkâm, Mısır, 1914, c. 3, s. 393 vd.; eş-Şâtıbî, Ebu İshâk İbrahim b. Musa, el-Muvâ- fakât Fi Usûli’ş-Şeria, Mısır, ty., c. 2, s. 8; Hallâf, Ab- düivehhâb, Umu usuii’i-fıkh, Kuveyt, 1983, s. 197 vd.; Zeydan, Abdüikerim, el-Vecîz Fi Usuli’l-fıkh, İstanbul, 1979, s. 322 vd.; Atar, Fahrettin, Fıkıh Usulü, İstanbul, 1992, s. 291 vd.
37- Nisâ, 29.
38- Bakara, 282.
39- Ebu Zehra, Muhammed, ei-Miikiyyetü ve Naza- riyye tu’l-akd Fİ-ş-Şeriati’l-İslâmiyye, Kahire, ty.; s. 220 vd.; Zeydan, a.g.e., s. 323; Hallâf a.g.e., s. 201;
40- Mecelle, Md. 96.
41- ez-Zerkâ, Ahmed, Şerhu’l-kavâidi’l-fıkhiyye, Beyrut, 1983, s. 393 vd.; Gür, Refik, Hukuk Tarihi ve Tefekkürü Bakımından Mecelle, İstanbul, 1993, s. 159.
42- Mecelle, Md. 97.
43- Zerkâ, a.g.e., s. 397; Gür, a.g.e., s. 160.
44- Muvatta, Akdiyye, 26.
45- Hafîf a.g.e., s. 105.
46- Aygün, Dursun, İslâm Hukukunda İstimlâk, (Basılmamış Doktora Tezi), Ankara, 1998, s. 43 vd.