Makale

Peygamberimizin Övgüsüne ve Müjdesine Mazhar Olan KUTLU ORDU KUTLU FETİH

Doç. Dr. Ali SARIKOYUNCU
Disiplin Değerlendirme Şubesi Müdürü

Peygamberimizin Övgüsüne ve Müjdesine Mazhar Olan
KUTLU ORDU KUTLU FETİH

M.Ö. VII. asırda Magaralılar tarafından kurulan bu şehir, M.S. 330 yılında İmparator Konstantin’in teşebbüsüyle Roma devletinin başkenti olmuştur. Bir kültür merkezi haline gelişi ise, Bizans İmparatorluğu zamanındadır. Justinian devrinde inşa olunan Aya- sofya mâbedi, hipodrumu, sarayları ve zenginlikleriyle İstanbul, yabancı kavimlerin istilâ hırsını üzerine çekmiştir. Bu cümleden olarak, Avar ve Bulgar Türkleri, Sasanîler ve Araplar bu güzel kenti ele geçirmek için müteaddit defalar şehri muhasara etmişlerdir. Fakat surlarının dayanıklılığı sebebiyle başarılı olamamışlardır. Ancak Latinler 1204 yılında İstanbul’u zaptederek yağmalamışlar ve 1261’e kadar burada hüküm sürmüşlerdir.
İstanbul’un fethi müslümanların başlıca gayelerinden biriydi. Çünkü Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S): “İstanbul, mutlaka fetholunaçaktır. Onu fetheden emir ne güzel emirdir! Onu fetheden asker ne güzel askerdir!" buyurmuşlardır. Muhtemelen bu övgüye mazhar olabilmek gayesiyle, Muaviye’nin (661-681) halifeliği esnasında Arap orduları 673-680 arasında İstanbul’u muhasara etmişlerdir. Peygamberimizin bayraktarı Ebâ Eyyub-el-Ensarî de bu muhasarada bir kumandan olarak görev almış ve bugün türbesinin bulunduğu yerde savaşırken şehit olmuştur. Mezarı 775 sene belirsiz bir halde kaldıktan sonra, 1453’te Akşemseddin’in manevî himmetiyle bulunmuş ve üzerine türbe yapılmıştır.
Araplardan sonra, Osmanlı Türkleri de aynı ulvî hedefe yöneldiler. Yıldırım Beyazid, Musa Çelebi ve II. Murat, İstanbul’u altı kere muhasara ettiler. Ancak Feth-i Mübîn, II. Sultan Mehmed’e nasip olmuştur. Nitekim Şehzâdeliğini bu idealin tahakkuku azmiyle geçiren Sultan Mehmed, tahta çıkar çıkmaz bu azmini gerçekleştirmek yolunda vakit kaybetmeden gerekli hazırlıklara başlamıştır.
II. Mehmet, bu arzusuna kavuşabilmek için herşeyden evvel Bizans’ın Hristiyan âlemi ile irtibatını kesmek lazım geldiğini, derin ve ince görüşü ile anlamıştı. Bunun için, büyük babasının babası Yıldırım Be- yazid’in Boğaz’ın Anadolu kıyısına yaptırdığı Güzelcehisarı (Anadoluhisarı), kalesinin karşısına Boğazkesen’i (Rumelihisarı) inşa ettirdi. Rume- lihisarı’nın muhasara hazırlıkları sırasında, dört ay gibi kısa bir zaman içerisinde inşa edilmesi, II. Mehmed’in başarılı icraatının başında gelir. Bu arada Anadoluhisarı da bazı ilaveler ve tamirlerle tahkim ettirilmiştir. Bu suretle Sultan Mehmet, biri boğazın Anadolu, diğeri Rumeli sahilinde yükselen bu iki hisar sayesinde boğazı kapamış, Trabzon’daki Rum İmparatorluğu’nun Bizans’a erzak, silah ve asker yardımını önlemiştir.
Sultan Mehmet, Bizans İmparatoru’nun Mora’daki kardeşinin İstanbul’a yardım göndermesine meydan bırakmamak için, Teselya’dan Rumeli Beylerbeyi Turhan Paşa’yı yarımadanın istilâsına memur etti. Kendisi de harp levazımını ve muhasara topçusunu toplamak üzere, Edirne’yi merkez yaptı. İstanbul’u muhasara edecek askerlerine yo- laçmak ve şehri çeviren surları yıkmak için düşündüğü müessir topçu bombardımanında kullanılmak üzere, balistik hesaplarını bizzat kendisinin yaptığı, o zamana kadar misli görülmemiş bir top döktürmüş- tür ki, tarih muazzam topu "vasili ki-şahi" ismi ile tanımaktadır.
Artık gittikçe yaklaşmakta olan o mukaddes an, "Feth-i Mübin" için herşey hazırdır. İstanbul yeni ve ebedî sahiplerini beklemektedir. 1453 senesinin Nisan ayının 6 ıncı Cuma günü Fatih, ordusuyla Cuma namazını kılar. Allah’tan kendilerine kuvvet ve zafer bahşetmesini niyaz eder ve bütün müslümanların Türk Ordusunun muzafferiyeti için dua ettiği bu günde askerine hücum emrini verir. Asker, "Allahü ekber Allahü ekber" nidalarıyla hücüma geçer. 53 gün süren muhasara Türk askerinin baştan başa kahramanlık destanıdır. Bu birbirini kovalayan kahramanlıklar içinde en büyüğü, bir gece içinde karadan yürütülen Osmanlı filosunun gündüz Haliç’te görünmesidir. Bu öylesine inanılmaz bir hadisedir ki, 540 yıl sonra bugün bir kere daha tekrarlanması icabetse, insan düşünmeye cesaret edemez.
Umumi hücuma 28 Mayıs günü gece yarısı başlandı. Enginlerden gelip sahildeki kayalara çarparak parçalanan kayalar gibi öndeki saflar surlara taarruz ettiler. Hemen hepsi şehit oldular. 3. ve 4. saflar da aynı akıbete uğradılar. Kuşluk vakti idi. 5. saf da gelip taarruz mevzi ine girdi. Ulubatlı Haşan bu safta bulunuyordu.
Bu büyük kahraman: "Ey
gaziler!... Şehit olmak ne gün içindir? İşte meydan-ı gaza, şehit olmak isteyenler benimle gelsin” diyerek ileri atıldı. Otuz arkadaşıyla birlikte Topkapı ile Eğrikapı arasında kale burcuna çıktılar. Ulubatlı Haşan Türk Bayrağını kale burcuna dikti. Fakat göğsüne isabet eden 5-6 okla şehit oldu. Bu kahramandan sonra birbiri ardından 18 kişi şehit oldular. Fakat bayrağı yere düşürmeyip kale burcunda tuttular. Sonunda 29 Mayıs 1453 Salı günü, Bizans düştü. Böylece, "Onu fetheden emir, ne güzel emirdir." iltifatına II. Mehmet, "Onu fetheden asker ne güzel askerdir." iltifatına da onun askerleri nail olmuştur.
İstanbul Fatihi II. Sultan Mehmet Han, atının üzerinde şehre girerken, dünya tarihinde bir devri kapıyor, yeni bir devri açıyor ve biz torunlarına da ebede kadar Türk- Müslüman yurdu kalacak bu güzel beldeyi miras bırakıyordu. İstanbul’un fethi siyasî yönden ve neticeleri bakımından dünya tarihine kat’i ve silinmez damgasını vurmuş büyük Türk zaferidir. Türk beldesi olarak İstanbul bu kutlu fethin bizlere hediyesidir.
Fatih, İstanbul’u yalnız kılıcı ile fethetmekle bırakmamış, kısa zamanda onu içinden de fethetmiştir. Sultan II. Mehmet zamanında başlayan imar hamlesi müteakip asırlarda hızla devam etmiştir. Çok geçmeden, Osmanlı Devletinin göz kamaştırıcı payitahtı meydana gelmiştir. Camiler, medreseler, imaretler, türbeler, hanlar, hamamlar, bedestenler, saraylar, konaklar ve yalılar İstanbul’a kendine has Türk ve Islâm havası vermiş, ince ve zarif minareler, ahenkli kubbeler şehre ve o emsalsiz görünüşü kazandırmıştır. İstanbul bir sanayi ve ticaret şehri olduğu kadar, ilim, kültür ve sanat merkezi olarak da gelişmiştir. Bu arada Yavuz Sultan Selim’in 1517 yılında "Emânât-ı Mukaddese"yi Ka- hire’den İstanbul’a nakletmesi, Osmanlı başkentini Islâm dünyasının odak noktası haline getirmiştir.
Bu vesile ile, İstanbul’u bize bahşeden büyük Türk Hakanı Fatih Sultan Mehmed’e ve onun kahraman ordusunun aziz gazi ve şehitlerine şükranlarımızı dile getirerek, hepsine Allah’tan rahmet dileriz.

Faydalanılan Kaynaklar
- Hoca Saadettin Efendi, Tac üt-tevarih, C.l. İstanbul 1279-1280
- Samiha Ayverdi, Edebî ve Manevî Dünyası İçinde Fatih, İstanbul 1969
- Türk Kültürü, Sayı: 82, s.54-67
- Türk Kültürü, Sayı: 165, s.16-18