Makale

MİSYONERLİK FAALİYETLERİ ÜZERİNE

BAŞYAZI

MEHMET NURİ YILMAZ
Diyanet İsleri Başkanı

MİSYONERLİK
FAALİYETLERİ ÜZERİNE

XVI. Asır, Avrupa tarihinde önemli bir değişim dönemi olmuştur. Bu dönem; bir yandan dinde reform hareketlerinin kanlı çatışmalarla devam ettiği, diğer taraftan Batı Avrupa Devletlerinin "Coğrafi Keşifler" sloganı altında yeni "müstemleke" ülkeler kazanma çabası içine girdiği bir zaman dilimi olmuştur. Rönesans ve Reform hareketleri; kültür hayatında hümanist merkezli yeni edebî- felsefî akımların doğmasına vesile olmuş ve Fransız Büyük İhtilali öncesinde; din karşıtı düşüncelerin gelişmesine zemin hazırlamıştır. Hristiyanlık dünyasında da Protestanlık, Anglikanlık vb. yeni mezhepler ortaya akmıştır.
Batı Avrupa Ülkeleri bunalımlı ve çalkantılı geçen iki asırdan sonra kendi içyapılarında belli bir uzlaşmaya varmışlar ve bunu hukukî bir statü altına almışlardır. 1776’da ilan edilen "Amerika İnsan Hakları Beyannamesinden sonra Batı toplumlarının iç çatışmaları sona ermiş, buna mukabil dışa ve yabana ülkelere yönelik yeni bir faaliyete başlanmıştır. Bunlar; sömürgecilik, müsteşriktik ve misyoner faaliyetleridir. Merkantilist İktisadî anlayışın etkisiyle emtia ve mal yığma ihtirasına kapılan Batılı denizci devletler; önce Afrika’da, sonra Güney Asya’da ve Uzak Doğuda yeni ülkeler kazandılar. Üstün askerî güçleri ve teknolojileri sayesinde o bölgeleri kendilerine bağlı müstemlekeler haline getirdiler. Güney Hindistan ve Cava Adaları Batılı devletlerce işgal edildi. Endonezya olarak bilinen adalar ülkesi asırlarca Hollanda’nın müstemlekesi olarak yaşadı. Buna rağmen Endonezya halkı büyük bir bölümüyle İslâmiyete bağlı kaldı. Gerileme sürecine giren Osmanlı Devleti, Şeydi Ali Reis komutasındaki gemi filoları ile bölgedeki müslümanların yardımına gönderildiyse de, Osmanlı Donanması, bu seferlerde başarılı olamadı.
Batılı Devletler XVIII. yüzyıldan itibaren İslâm Dünyası’nın lideri durumundaki Osmanlı Ülkelerini de işgal etmeye başladılar. Bu ülkelerde kendi kültürlerini ve inançlarını yaymaya çalıştılarsa da, yoğun çalışmalar sonunda ancak küçük azınlıkları etkileyebildiler. Bu öfkelerdeki hristiyan azınlıkların desteğini sağladılar.
Reform hareketleri sonunda güç ve üye kaybeden Katolikler, bu kayıplarını dışlamak için yeni ülkelerde hristiyanlığı yaymayı prensip olarak benimsiyorlardı. Haçlı Seferleri sırasında Ortaçağ’da pek başarılı olamayan Katolik kilisesi, ilk hedef olarak bakir Afrika kıtasını ve Doğu-Asya ülkelerini gördü. Oryantalizm (şarkiyalçılık) bu konuda onlara alt yapı sağlıyor, tabir caizse bir tür -bilgi bankası- gibi çalışıyordu. Müsteşriklerin hepsi birer hristiyan misyoneri olmasalar bile, bunların faaliyetleri endirekt olarak misyonerlik faaliyetlerine katkı sağlamıştır. Öte yandan, Henry Lammens, Kaytano gibi bizzat hristiyan din adamı olan müsteşriklerin de bulunduğunu hatırlatmalıyız.
Osmanlı ülkesine yönelik misyoner faaliyetlerinin 19. asrın ikinci çeyreğinden itibaren başladığını söyleyebiliriz. 1838 yılındaki Os- manlı-İngiliz ticaret antlaşması, Osmanlıların Batı’nın İktisadî üstünlüğünü ve etkisini resmen kabul etme sonucunu doğurmuştur. Sos- fal-kühürel ilişkilerin artması misyonerlik faaliyetleri için en uygun bir ortam teşkil etmiştir. Çeşitli görevler ve unvanlar altında ülkeye giren misyonerler; bir taraftan gayr-i müslim azınlıklara ait okulların imkanlarından faydalanırken, diğer taraftan büyük şehirlerde kurulan kolejler ve yeni tip okullar aracılığıyla modern Türk-Osmanlı aydınları üzerinde kesif bir faaliyete girişliler. İstanbul, İzmir, Harput ve Beyrut’ta açılan yeni tip okulların bir kısmı bunların pilot bölgesi durumunda idi. Anadolu’ya ve Ortadoğu’ya yönelik misyoner faaliyetleri genellikle Amerika’ya bağlıydı ve Protestanlaştırma amacı taşıyordu. Beyrut Amerikan Koleji 1875 yılında kurulmuştu ve özellikle hr’ıstiyan Arapları etkilemeyi amaçlıyordu. Arap milliyetçiliğinin fikrî- edebî tezleri bu okulda yetiştirilen Arap münevverlerince desteklendi. Yusuf en-Nebhânî, İslâm Dünyasında açılan yabancı okulların tehlikelerini ilk olarak sezen İslâm aydınlardandır. Aynı yıllarda İstanbul’da Ahmed Mithat Efendi, misyonerlik ve hristiyanlık propagandaları karşısında halkı uyarmış, "Müdafaa" adlı eserinde İslâm Akai- di’nin üstünlüğünü savunmuştur. Aynı amaçla Şamlı Hüseyin el-Cisr de "Risâle-i Hâmidiyye" adlı eserini yazmıştı.
1945 yılından itibaren; bütün Dünya ülkeleri arasında, başta Birleşmiş Milletler Teşkilatı olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşların ve ilişkilerin teşkili ile birlikte misyoner faaliyetlerinin de arttığı gözlemlenmektedir. 1960’dan sonra Anadolu’yu adım adım gezen "Barış Gönüllülerrni, Türkçe broşürler dağıtan "Yehova Şahitleri"ni ve yılbaşı kutlamaları vesilesiyle basın-yayın organlarında hristiyanlık propagandası yapan çevreleri halkımız iyi bilmektedir. Özellikle son yıllarda Güneydoğu’da vatandaşlarımıza yönelik olarak faaliyet gösteren hristiyanlaşlırma eylemlerinden haberdârız. Son dönemde, istikbâlde ülkemizin beyin takımını yetiştirecek olan okullarımızdaki gençlerimize yönelik faaliyetleri de biliyoruz. Aynı tür propagandalar, Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan işçilerimize de yapılıyor.
Toplumu din konusunda aydınlatmak görevi, ilgili kanunlarca Diyanet İşleri Başkanlığımıza verilmiştir. Başkanlığımız, ilgili yasaların verdiği imkanlar çerçevesi içinde, yüzde doksondokuzu müslüman olan milletimizin milli kültürünün temeli olan İslâm’ın tahrib edilmesine ve zayıflatılmasına müsaade etmeyecektir. Millî bütünlüğümüzü de yakından ilgilendiren bu konu, bizim için fevkalade önemlidir. İşte bundan dolayıdır ki; aylık dergimizin bu sayısı husûsen misyonerlik faaliyetlerine tahsis edilmiş ve konuya halkımızın dikkatinin çekilmesi amaçlanmıştır.