Makale

Ağustos Ayı'nın Türk Tarihindeki Yeri

Ağustos Ayı’nın Türk Tarihindeki Yeri

ŞÜKRÜÖZBUĞDAY
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Tarihi şeref ve şanla, kahramanlık ve zaferlerle dolu necip milletimizin anılmaya ve kutlanmaya değer sayısız gün ve aylarının yanında bir ay vardır ki, bu, kahramanlıkların destanlaştığı, bizi biz yapan, bizi tarih yapan zaferlerimizin ayı Ağustos’tur. Her ayın bağrına çeşitli zaferleri yazmış bulunan fakat Ağustos ayında bunun şahikasına ulaşmış olan Türk Milleti, bunlarla haklı olarak övünür. Fakat bunlar arasında ikisi vardır ki, ötekilerden daha derin mânalar ifade etmektedir. Malazgirt ve Başkumandanlık (Dumlupınar) zaferleri.
Birincisi, 26 Ağustos 1071de Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın kazandığı Malazgirt Zaferidir ki, Türk-lslâm tarihinde yeni bir devrin başlangıcı olmuştur. Türkiye Devletinin temeli bu zaferle atılmış, Anadolu’nun Türklüğü bununla tescil edilmiştir.
Türk milletine dokuzyüz yıldır üzerinde yaşadığı vatanını kazandıran ve Türk varlığının ebediyyen yaşamasına başlıca sebep olan Malazgirt Zaferinin sonucunda, Anadolu adım adım Türkleşmiş ve müslümanlaşmıştır.
Bu zaferden sonra, Türkmenlerin Anadolu’ya baştan başa yerleşmeleri mümkün olmuş, Anadolu’da bağımsız bir devlet kurup, bu kıtanın yerlileri ile kaynaştıktan ve Anadolu’yu Türkleş-tirip, Islâmlaştırdıktan sonra, büyük ve teşkilatlı bir millet haline gelerek daha sonra bu kıtanın sınırlarını aşıp bütün Balkan yarımadasını Macaristan, Suriye, Mısır, Irak, bütün Kuzey Afrika ve Karadeniz havzasını alıp, Ro-ma’dan sonra dünyanın en büyük ve en devamlı imparatorluğunun kurulması, hadiselerin başı olarak kabul edilen Malazgirt Zaferinin önemini artırmıştır.
Türkler, Malazgirt Meydan Sa-vaşı’nı kazanmakla hem hakimiyetlerini genişletmişler, hem de Anadolu’nun kapısını kendilerine ardına kadar açmışlardır. Tarihte bir dönüm noktası olarak vasıflandırılan bu zafer, orta çağın kapanmasına ve yeni çağın açılmasına sebep olan ve Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğunu tarihe karıştıran "istanbul’un Fethi"nı hazırlamıştır.
Ayrıca, bilindiği üzere, haçlı seferlerinin zuhurunda başlıca âmil olan Malazgirt’in, devrimiz Avrupa medeniyetinin teessüsünde de, dolayısıyle, tesirleri mevcuttur.
Türk yurdu olarak Anadolu, Türklere bu zaferin hediyesidir. Yalnız bu netice, bir millete yeni bir vatan verme keyfiyyeti, Malazgirt Zaferini başka hiç bir muvaffakiyet ile kıyaslanamayacak nisbette yükseltmektedir.(1)
Malazgirt Zaferi, dokuz asır boyunca devam eden fetih destanının ilk mısraıdır. Müslüman Türk’ün tarihinde bir dönüm noktasıdır. Nitekim, "Malazgirt Zaferi’nin 900’üncü yıldönümü" münasebetiyle Selçuklu Enstitüsünün açtığı müsabakada birincilik kazanan "Malazgirt Marşı" isimli şiirdeki şu mısralar bu hakikati ne güzel ifade eder:
Aylardan Ağustos günlerden
Cuma
Gün doğmadan evvel iklim-i
Rum’a,
Bozkurtlar ordusu geçti
hücuma...
Yeni bir şevk İle gürledi gökler Ya Allah... Bismillah...
Allahüekber...
Haramadır bugün gök
gürültüsü Kanı m izdir bugün yerin örtüsü Gazi atlarının nal parıltısı
Kılıçlarım izdir, çakan şimşekler Ya Allah... Bismillah...
Allahüekber... Yiğitler kan döker bayrak
solmaya Anadolu başlar vatan olmaya Kızıl e İma’ya hey,
Kızılelma’ya!..
En güzel marşını vurmada
mehter
Ya Allah... Bismillah...
Allahüekber...(2)
Ağustos ayında kazanılan ikinci büyük zafer, 30 Ağustos 1922de Mustafa Kemal Paşa komutasındaki Türk ordusunun işgal ordularına karşı kazandığı 30 Ağustos (Başkumandanlık veya Dumlupı-nar) zaferidir.
26 Ağustos 1071’de Türk milleti Alparslan’ın idaresinde Malazgirt’te kendisine yeni bir Ana-yurt’un kapılarını açmış tarihin seyrini değiştirmişti. 30ı Ağustos 1922’de yine aynı millet, Mustafa Kemal Paşa’nın öncülüğündeki zaferi ile bu Anayurda göz dikenlere gereken cevabı vermiştir. Böylece Türk ve Dünya tarihlerinin seyrine bir defa daha istikamet verilmiştir.
Birinci Dünya Savaşında güzel yurdumuzun emperyalist güçler tarafından işgal edilmesini kabullenemeyen Mehmetçik, Ağustos 1922de bir kez daha milletiyle bütünleşerek, ayyıldızlı bayrağını, canından aziz saydığı vatanını müdafaa etmiş ve düşmanı ülkemizden kovmuştur.
Türk ordusu, Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile dünya harp tarihinde sayısı pek fazla olmayan imha muharebelerinin en başarılı örneklerinden birini kazanmıştır. 30 Ağustos Zaferi, Türk milletinin taarruz gücünün sönmediğini ortaya koymuştur. İstiklâl Harbiyle ilgili Rusça bir eserde, Türk zaferinin değeri belirtilerek: "Bu çok yüksek strateji, harp tarihi bilginlerinin gözlerini kamaştırmıştır. Büyük zaferler, çok defa bir kuvvetli adamın bir çocuğu yenmesine benzer. Fakat 200.000 kişilik Yunan ordusu, her yönden İngilizler tarafından desteklenmekteydi. Türk ordusu da kuvvetçe üstün değildi." denilmektedir. Kesin bir mağlûbiyete uğramış milletin yazarları da Türk ordusunun zaferini övmekte ve bu arada "Onbinlerin dönüşü" adlı Yunanca eserde gurur verici şu satırlar dikkati çekmektedir: "İnsan diyebilir ki, Türk ordusunu yeni bir kuvvet canlandırmış, onun asaletini ateşlemiş; sanki bir adam onlara büyük zaferin mukadder olduğunu telkin etmiştir." Burada sözü edilen "Adam" Mustafa Kemal Paşa’dır ki bu zafer hakkındaki düşüncelerini şöyle ifade etmiştir: "Her safhası ile düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu muharebe; Türk ordusunun, Türk zâbitân ve kumanda heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tesbit eden çok büyük bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin ölmez bir anıtıdır. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun başkumandanı olduğum için, ilelebet mesüd ve bahtiyarım." (3)
Burada da ifade edildiği üzere, bu zaferi; çoluğuyla-çocuğuyla, kadınıyla-erkeğiyle, genciyle-yaşlısıyla bütün bir millet kazanmıştır. Kadınlarımız cephelere mermi taşımış, çocuklarımız vuruşmalara katılmış, başta müftülerimiz olmak üzere tüm hocalarımız vazifeye koşmuşlardır.
Bu zafer, Avrupa’nın "hasta adam" dediği bir Türk Devletini bile, hiç kimsenin yıkmaya gücünün yetmeyeceğini, onu ancak, yine kendi içerisinden yetişen taze bir filizin yeşererek onaracağını, Türk’ün istiklâl ve hürriyetinin nesillerden nesillere, kendi kurduğu bir devletten diğerine devredilip gideceğini ispatlamıştır.
Bu zafer, dünya tarihi bakımından da önemlidir. Zira o tarihlerde Türk’ün kendi gayreti dışında, Yunanlıları Anadolu’dan çekip götürecek hiç bir kuvvet yoktu. Onların Anadolu’da kalmaları da, gölgede savaş halinin ve huzursuzluğunun sürüp gitmesi demekti. Bu bakımdan 30 Ağustos Zaferi, Anadolu’ya dolayısıyla bütün milletlere bu bölgede sulh ve sükun getirmiştir. Bu arada medeni âlemin güvendiği bir dost devletin doğmasına imkân vermiştir.^)
Bu savaşta düşmanla vuruşmak için Türk Milleti maddi yönden zayıf bir durumdaydı. Fakat bu milletin kalpleri birdi, iman ve ülküsü aynıydı. O da yüksek bir iman, ahlâk ve vatanseverlikti.
Vatan ve vatan sevgisinin kutsallığı Müslüman Türk Milletince en mübarek seviyeye yükseltildiği tarihen tasdik edilmiş bir gerçektir. Öylesine ispat edilmiştir ki, her karış toprak kanla yoğrulmuş, harim-i ismete nâmahrem elinin değmemesi için milyonlarca can fedâ edilmiş, ırmaklar gibi kan akıtılmıştır.
Merhum Mehmet Akif bunu aşağıdaki mısralarında ne güzel dile getirir:
Hiç bunca şehidin yatarak
gövdesi yerde, Derya gibi kan sîne-i hilkatte tüter de Yakmaz mı bu tufan, bu
duman gitgide arşı Hissiz mi kalır Lücce-i
rahmet buna karşı...
Elbette ki Lücce’i rahmet hissiz kalmayacaktır. Uğrunda kan akıtılıp can verilmeyen toprak parçasının adı Mithat Cemal Kun-tay’ın da aşağıdaki beytinde ifade ettiği gibi zâten vatan değildir:
Bayrakları bayrak yapan
üstündeki kandır, Toprak, eğer uğrunda ölen
varsa vatandır.
Milli şairlerimizden Mehmet Emin Yurdakul da milletimiz-deki vatan sevgisini şöyle anlatır:
Türk evlâdı odur ki, yurdu
olan toprağı, Ana ırzı bilerek yad ayağı
bastırmaz;
Bir yabancı bayrağı Ezan sesi duyulan hiç bir yere astırmaz.
30 Ağustos zaferiyle, Anadolu’nun Türk Yurdu olması yeniden sağlanmış, asırlar sonra hortlayan Bizans ruhu, bir kez daha tarihin derinliklerine gömülmüştür.
Bu cennet vatanımıza bir saldırı olursa; kimden, nereden ve hangi yönden gelirse gelsin 26 Ağustos ve 30 Ağustos mutlaka tekerrür edecektir. Bunu bütün dünya böyle bilmelidir. Şairin de dediği gibi:
Doku zy üz yıldan beri
yaşamaktayız burada
Milyonlarca can verdik sahip olduk bu yurda(5).
Malazgirt Zaferi’nin 924 üncü 30 Ağustos Zaferi’nin 73 üncü yıldönümü vesilesiyle bütün şehitlerimize Yüce Mevlâ’dan rahmetler niyaz ediyor, yazımı, Mithat Cemal Kuntay’ın şu beytiyle bitirmek istiyorum:
Ölmez bu vatan farzı muhal
ölse de hatta Çekmez kürenin sırtı bu
tabut-u cesîmi.

(1) Doç. Dr. Mehmet ŞEKER; Fetihlerle Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması; D.I.B. Yayınları, Ankara 1991, s.43-44.
(2) Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU
(3) Türk Ansiklopedisi ’İstiklâl Harbi’ Maddesi; C.20; S.392-393.
(4) Doç. Dr. Ali SARIKOYUNCU; Yâ İstiklâl Ya Ölüm; Diyanet Aylık Dergi, Sayı: 32, S:16
(5) Dursun YAŞA