Makale

GENÇLERİN KİMLİK OLUŞUMUNDA Hz. Peygamber’in Örnekliği

GENÇLERİN KİMLİK OLUŞUMUNDA
Hz. Peygamber’in
Örnekliği

Haydar BEKİROĞLU
Malzeme Yönetimi ve Satın Alma Daire Başkanı

Gençlere güven duymak, bu güven duygusunu davranışlara yansıtmak, sorumluluk vermek ve onlara fikir yürütüp bilgi üretmeleri için imkân sunmak, gençlerin kimlik oluşumuna etki eden önemli unsurlardan biridir.

Haydi ailelerinize dönün. Onlarla yaşayın. (Burada öğrendiklerinizi) onlara öğretin, (iyi şeyleri) emredin, benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, öylece namaz kılın, namaz vakti geldiğinde içinizden biri ezan okusun, en yaşlınız da imamınız olsun.” (Buhari, Ezan, 18.)

Birey olarak insanın kendisiyle en güçlü şekilde buluştuğu gençlik dönemi, zihinsel, duygusal ve bedensel yoğunluklarla birlikte manevi ve ahlaki karşılaşmaların da en sık yaşandığı zaman dilimidir. Yetişkinler tarafından oluşturulan anlam ve eylem çevresi içerisinde, dıştan içe aktarılan bir hayatı yaşayan çocuk, gençlikle birlikte artık hayatın tüm alanlarında, bağımsızlık eksenli bir yaşam sergilemeye başlamaktadır. Kimliğinin belirgin çizgilerinin oluştuğu ve şekillendiği bu dönemde genç, bir yandan özgün ideallerini besleyip büyütmek için arayışa girerken, diğer yandan birey olmanın sağladığı serbest fakat riskler içeren alanlarda yol almaktadır.
İmkânların ve seçeneklerin alabildiğine çeşitlendiği çağımızda, gençlerin sahip oldukları inanç, anlayış ve değerler çerçevesinde kendilerinin ve yaşadıkları toplumun geleceğine sağlıklı katkılar sunabilmeleri için, Hz. Peygamberin gençliğe bakışını, iletişim biçimini ve örnekliğini gençlerin kimlik oluşumu açısından bir kez daha düşünmeye ihtiyacımız var.
Allah’a ibadeti yaşantısının bir parçası hâline getiren gencin mahşer gününde Allah’ın himayesinde gölgelendirileceğini buyuran (Buhari, Zekât, 16.) Sevgili Peygamberimiz, Allah’a kulluğu hayatın amacı hâline getiren genç kimliğini inşa ederken, onların fiziksel ve ruhsal yapılarını dikkate alan, emretmekten çok örnek olup teşvik eden, onlara inanıp güvenerek motive eden, hata arayıp azarlamak yerine merhametle muamelede bulunan, buyurup yönetmek yerine yetki ve sorumluluk vererek benliklerini güçlendiren bir anlayış sergilerdi.
Gençlerle bir arada yaşayan ve onlarla birlikte hareket etmekten mutluluk duyan Hz. Peygamber, meşakkat ve zorlukların kuşattığı Mekke döneminde genç bir sahabenin evini mektep edinmişti. Sevgili Nebi’yi ve arkadaşlarını gölgesinde barındıran “Darü’l-Erkâm” veya “Darü’l-İslam” isimli evin sahibi Erkâm isimli sahabeydi. 17-18 yaşındayken Müslüman olmuş, gençliğini İslam dinine hizmetle yoğurmuştu. Hz. Peygamber de bu fedakâr genç arkadaşını sadakatle ödüllendirerek iltifat ve ikramda bulunmuş, Mekkelilerden ganimet olarak alınan özel bir kılıcı ona armağan etmişti. (bkz. İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ, c. 3, s. 225; Önkal, Ahmet, DİA “Erkam b. Ebü’l-Erkam” md. c. 11, s. 305.)
Gençlere güven duymak, bu güven duygusunu davranışlara yansıtmak, sorumluluk vermek ve onlara fikir yürütüp bilgi üretmeleri için imkân sunmak, gençlerin kimlik oluşumuna etki eden önemli unsurlardan biridir. Bu anlamda Sevgili Efendimiz, gençlere kritik öneme sahip görevleri vermiş ve sorumluluklar yüklemişti. 19 yaşında Müslüman olan Cafer Tayyar (r.a.) Habeşistan’a hicret eden Müslümanların liderliğine tayin edilmiş, beraberindeki muhacirlerin sözcülüğünü de üstlenen bu genç sahabe Habeşistan kralının huzurunda Mekkeli usta hatiplere karşı yaptığı savunmayla onlarca Müslümanın Habeşistan’da esenlik içinde yaşamasını sağlamıştı. Cafer’in, verilen sorumluluğu hakkıyla yerine getirmesinin karşılığı, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) derin muhabbetiydi. Hayber’in fethedildiği gün, Cafer Habeşistan’dan döndü. Sevgili Rasul (s.a.s.) onu gördüğünde, “Hangisine sevineceğimi bilemiyorum, Hayber’in fethine mi, Cafer’in gelişine mi?” diyerek vuslatından duyduğu coşkuyu sergiledi, ona sarıldı ve alnından öptü. Ardından, Cafer’e Hayber ganimetlerinden pay verdi. O, (s.a.s.) bu tavrıyla, görev ve sorumluluk yüklediği gençleri toplum önünde onurlandırıp, maddi ve manevi olarak ödüllendirme konusunda nazenin bir örnek sergilemişti.
Gençlere sorumluluk vermekten bahsedildiğinde Muaz b. Cebel’i (r.a.) anmak kaçınılmazdır. Onunla Sevgili Peygamberimiz arasındaki ilişki, hem yönetim ahlakı, hem fıkıh usulü, hem de gençlerle iletişim açısından anlamlı örnekler içerir: Hz. Peygamber Huneyn Savaşı için Mekke’den ayrıldığında genç Muaz’ı kendi yerine Mekke’de emir tayin etmiş, ardından da Yemen’e vali olarak atamıştı. Valilik için Yemen’e yolcu ederken ona insanları nasıl yöneteceği konusunda önerilerde bulunmak istemiş, ancak bunu tek taraflı ve buyurgan bir yöntemle yapmak yerine öncelikle onun kendini ifade etmesine ve yönetim anlayışını ortaya koymasına imkân vermişti. Karşılıklı diyalog sırasında kutlu Peygamber Muaz’a insanları nasıl yönetmeyi düşündüğünü sormuş; Muaz, Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’in sünneti ve bu ikisinde de kanıt bulamaması hâlinde kendi içtihadına göre toplumu yöneteceğini ifade emişti. Sevgili Peygamberimiz bu cevaptan duyduğu mutlulukla Allah’a şükrederken, (Tirmizi, Ahkâm, 3.) genç yöneticiye de “Muaz, insanlara karşı davranışlarında ahlakını güzelleştir”, “Kolaylaştır, zorlaştırma; sevindir, nefret ettirme; uyumlu ol, ihtilaf etme.” tavsiyesinde bulunmuştu. (Müslim, Cihad ve Siyer, 6-8.)
Gençleri bilgiye ve hikmete yönlendirerek onların geleceğini ilimle inşa etmek, Sevgili Nebi’nin bizlere emanetiydi. Genç sahabilerin sembol isimlerinden Abdullah İbn Abbas (r.a.), Peygamberimizin yanında filizlenen, büyüyen, yeşeren ve meyve veren biriydi. Onun İslam ilim mirasına kattığı zenginlikte elbette Sevgililer Sevgilisinin dua ve merhametle güçlenen eğitim anlayışının etkisi vardı. Rasulüllah (s.a.s.) İbn Abbas’ın alnına elini koyarak, “Allah’ım ona hikmeti ve Kur’an’ı yorumlayabilme kabiliyetini ver!” (İbn Sa’d, Tabakâtü’l-Kübrâ, c. 2, s. 315-317.) “Allah’ım, ona Kitabı öğret ve onu dinde mütehassıs kıl!” (Buhari, İlim, 17.) diye dua etmiş, onu atının veya devesinin terkisine bindirip gezdirirken, “delikanlı” diye başladığı şefkat dolu sözleriyle İbn Abbas’a hayata ve ahirete dair değerleri öğretmişti. (Ahmet b. Hanbel, Müsned, I/293.) Peygamberin öğrettiği bilgi ve hikmeti yüklenen bu genç sahabe, Kur’an’ı çok iyi anlayıp yorumladığı için “Kur’an tercümanı” ve “ilim denizi” olarak adlandırılmıştı.
Hz. Nebi genç arkadaşlarına bilgiyi sevgiyle güzelleştirerek takdim ederdi. Bir gün Muaz’ın elinden tutup: “Muaz! Allah’a yemin ederim ki seni seviyorum.” diye söze başladı. Muaz; “Ben de seni seviyorum ey Allah’ın elçisi!” dedi. Peygamber (s.a.s.): “O hâlde sana bir dua önereyim. O duayı her namazdan sonra okumayı ihmal etme: Allah’ım! Seni zikretmekte, sana şükretmekte ve sana güzelce ibadet etmekte bana yardım et.” (Ebu Davud, Tefsiru ebvabi’l-vitr, 26; Nesai, Sehiv, 60.)
Hz. Peygamber gençlerle ilişkisinde gençlik çağının bedensel ve duygusal yönlerini de dikkate almış, onlara anlayış ve zarafetle muamelede bulunmuştu. Kutlu Peygamberin yanına giden Malik b. Huveyris ve genç arkadaşları yaklaşık 20 gün orada kalmış, ancak ailelerini de özlemeye başlamışlardı. Bunu hisseden Peygamberimiz, geride bıraktıkları bir ailelerinin olup olmadığını sordu. Ailelerinden uzakta olduklarını öğrenince de, gençlere temel bazı bilgiler verip onları ailelerinin yanına gönderdi: “Haydi ailelerinize dönün. Onlarla yaşayın. (Burada öğrendiklerinizi) onlara öğretin, (iyi şeyleri) emredin, benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, öylece namaz kılın, namaz vakti geldiğinde içinizden biri ezan okusun, en yaşlınız da imamınız olsun.” (Buhari, Ezan, 18.)
Bilal-i Habeşi’nin ilk ezan okumasıyla ilgili tecrübesi, Hz. Peygamber’in gençlerin kimliğini inşa ederken onlara inisiyatif tanımasının latif örneklerinden biridir. Genç Bilal’in, dinin sembollerinden biri olan ezan hakkında güzellik üretmesine imkân sunan Nebi (s.a.s.) bizlere de bireyin dinî tecrübesinin oluşumunda yapıcı olmanın örneğini hediye etmiştir. Peygamber müezzini Bilal, bir sabah vakti: “Namaz uyumaktan hayırlıdır.” cümlesini ekleyerek sabah ezanı okumuştu. Onun bu uygulamasını uygun bulan şefkat Peygamberi, (Âdem Apak, Hz. Peygamber’in İzinde, s. 311.) Bilal’in inisiyatif kullanmasını onaylamış ve artık sabah ezanlarında bu ifadenin de okunmasını emretmişti.
Hz. Peygamber’in gençlere eşsiz örnekliğinin yansımaları genç sahabilerden Enes b. Malik’in hayatında da görülmektedir. O, Hz. Peygamber’in yanında yetişip bilgi ve görgü öğrenmiş, sonra da öğrendiklerini başkalarına aktarmıştır. Hz. Peygamber’in Enes’in kimliğinin oluşumundaki etkisinde şefkatinin rolü büyüktür. Enes, yıllarca Peygamberimizin hizmetinde bulunduğunu, zaman zaman onun istediği gibi davranamadığını, bununla birlikte ondan bir defa dahi azar işitmediğini anlatmıştır. (Âdem Apak, age. s. 302.)
Sevgili Peygamberimizin örnekliği sayesinde, önemli bir kısmı zulüm ve vahşetle özdeşleşen Cahiliye döneminin karanlığında bulduğu gençler “gökteki yıldızlar” gibi ışıldayan bir topluluk hâline gelmiş ve bu gençler aracılığıyla da İslam dini çağlara ve coğrafyalara ulaşmıştır.