Makale

FETİH VE FÂTİH ÜZERİNE

BİSM’LLAHİ’R-RAHMAN’İR-RAHÎM

İSTANBUL’UN FETİH YILDÖNÜMÜ MÜNASEBETİYLE:

FETİH VE FÂTİH ÜZERİNE

Doç. Dr. Faruk K. TÎMURTAŞ

Türk tarihi, fetih ve fatihler bakımından son derece zengindir. Fa­kat fetih denince akla İstanbul fethi, Fâtih denince Sultan 2. Mehmet Han gelir. Bu kelimelerle bu kutlu hâdise ve o büyük şahıs, öylesine kay­naşmışlardır ki, bunları biribirinden ayrı düşünmek âdetâ imkânsızlaşmıştır. Fâtih, Hz. Peygamberimizin “İstanbul muhakkak feth oluna­caktır. Ne mutlu onu alacak emîre ve onun askerlerine” mealindeki ha­dîsinde müjdelenen bahtiyar ve büyük hükümdardır. İstanbul fethi yal­nız Türk tarihinin değil, dünya tarihinin en önemli hâdiselerinden biri­dir, bir dönüm noktasıdır. Türk İmparatorluğunun kurulması ve yüksel­me devrimiz bu büyük zaferle sağlanmıştır.

İstanbul fethini gerçekleştiren kudret, Türkün yalnız kılıç kuvveti değildir. Malazgirt Meydan Muharebesinden sonra büyük kütleler ha­linde yerleştiğimiz Anadolu’nun tapusunu İstanbul’u alarak ebediyen bi­ze teslim eden Fâtih Sultan Mehmet, kılıç ve îman kudretini nefsinde ve ordusunda tam mânasıyla toplamış muhteşem bir hükümdardır.

Emniyet ve adalet:

Türk Devleti îman, adalet, ilim, fazilet ve ahlâk temelleri üzerine kurulmuştu. Küçük bir beyliğin 150 yılı bulmayan bir zaman içinde Ba­tıda ve Doğuda geniş sahalara yayılarak imparatorluk hüviyetini kazan­ması, işte bu temellerin yarattığı eserdir.

Yabancı ülkeleri, Türk ordusundan önce Türk adaleti fetih ve tes­hir ediyordu. Her girdiğimiz yerde korku ve dehşet değil; ümit, emniyet ve adalet getiriyorduk. Düşman topraklarında ilerleyen ordunun, bir bağdan geçerken yediği üzümün bedelini asma kütüklerinin yanma bı­rakması gibi dünya tarihinde emsâline hiç rastlanmayan asîl hareketler, Türkün, adalet ve faziletini dillere destan etmiştir. Kendi hükümetleri­nin idaresizliklerinden ve zulmünden bıkan ülkelerin halkı, Türkleri bağ­rına basmak için can atıyordu. Papadan yardım isteyenlere karşı Bizansta “şehirde katolik serpuşlarını görmektense, âdil Türklerin kavuklarım tercih ederiz” seslerinin yükselmesine sebep budur.

23 yaşında fatih

Maddî ve manevî bütün iyi ve güzel şeyleri ihtiva eden ve yegâne doğru yol olan İslâmiyetin, gerçek ve halis şekilde benimsendiği takdir­de, bir millete neler kazandırabileceğine, Osmanlı İmparatorluğunun yükselme devri çok kuvvetli bir delildir.

İman, ilim adalet, fazilet, ahlâk ve şecaat gibi vasıfları şahsında toplayan Fâtih, muhteşem bir dâvanın gerçekleşmesine memur bir hü­kümdardı. Kahramanlık ve şecaatini İstanbul’u 23 yaşında fethetmekle ispat eden büyük hâkan, böylece aynı zamanda tahakkuku ile vazifeli olduğu dâvayı ne kadar iyi anladığını da ortaya koymuştur. Bir yandan kılıç kudretine ve teknik bilgiye, öte yandan manevî kuvvetlere, îmana ve valilere dayanan ulu padişah bunları tam ve ahenkli bir şekilde kay­naştırmak suretiyle başarıya ulaşmıştır. İstanbul’u iki orduyla feth etmişti. Manevî ordusuna Şeyh Akşemseddin kumanda etmekteydi.

İstanbul fethinin manevî kaynaklarını îman, ilim ve adalet teşkil etmiştir.

Manevî kuvvet

İmparatorluğu yükselten ve ayakta tutan da yine bu manevî değer­ler olmuştur. Bu gün de bir milletin bekâsı bu mânevi kuvvetlerle müm­kündür.

İstanbul’un büyük fatihi Sultan Mehmet, sadece üstün bir devlet adamı ve yüksek vasıflı bir kumandan değildi. Şiir ve ilim sahalarında da at koşturmuş değerli bir kültür ve gönül adamı, müstesnâ bir şahsi­yetti. Devrinin ilim ve san’atta ileri gelenlerini sarayına ve ülkesine ça­ğıran Fâtih, ilme büyük itibar gösteren, ilim adamlarına derin saygı du­yan, onları himaye eden bir hükümdardı. Kendi de ilimden nasip almış­tır. Adet olmadığı halde, hocasına câmide ayağa kalkacak kadar engin bir fazilete sahip bulunan yüce sultan, yaptırdığı medresede, “müderris­lerden başkasına oda verilmez” itirazına karşı, İlmî ehliyetini imtihan vererek ispat eden ve bu şekilde oda alabilen bir insandı. Mahkemede kendisini davet eden teb’asından biriyle kadı huzurunda ayakta “mürâfaa” ya râzı olmakla Hz. Ömer adaletini en iyi şekilde temsil ettiğini göstermiştir.

İşte İstanbul fethi ve Fâtih’in eşsiz şahsiyeti böyle büyük ve derin mânâlar taşımaktadır. Mübârek fethin 512. yıldönümünde bize bu mu­azzam zaferi kazandıranların, Sultan Fâtih Mehmet ve Akşemseddin haz­retlerinin, şehitlerimizin ve en önde surlara çıkıp bayrağımızı dikerken şahâdete erişen Ulubatlı Hasan’ın aziz ruhlarını minnetle ve saygıyla tebcil ederiz.

(Haber Gazetesi, İstanbul, 29/5/1965)