Makale

SEVGİYE MÜSTAHAK, ANCAK ALLAH’DIR

SEVGİYE MÜSTAHAK, ANCAK ALLAH’DIR

Ahmet ARSLANTÜRK

(Buldan Vâizi)

İmâm-ı Gazâli Hazretleri îhyâu Ülûmi’d-Dîn adlı eserinde, Allah’a sevgi hakkında şöyle diyor:

«Dünyada her kime, her neye, muhabbet edilirse edilsin, bu muhabbe­tin, mutlaka Allah’a bir nisbet ve izafesi vardır. Meselâ: Cenâb-ı Hak tara­fından gönderilen Peygambere muhabbet, Allah’a muhabbettir. Allah’ın dostları olan bilginlere muhabbet, Allah’a muhabbettir. Çünkü, madem ki Allah, Peygamberlerini ve bilginlerini seviyor, bunlara sevgi beslemek Al­lah’ı sevmek demektir. Şu halde sevgi, dönüp dolaşıp hakiki olarak, Allah tealâ hazretlerinde karar kılıyor ve hakikî sevgi, sade Allah’a mahsus oluyor, diğer sevgiler, fer’i ve mecazî kalıyor.

Muhabbet marifetin semeresidir ve İlâhî marifetten doğar, İlâhî marifet olmazsa, muhabbet yıkılır gider. İlâhî marifet zâif kalırsa, muhabbet de za­yıflar.

Hiç bir insan tasavvur olunur mu ki, kendi nefsini sevsin de, kendini ya­ratan, kendine lütuf ve inâyette bulunup, ona bunca nimetler ihsan eden her iş ve kârında muvaffakiyet imkânlarını veren Allah’ı sevmesin?

Güneşin şiddetli harâreti altında yanıp kavrulan bir adam, gölgeye mu­habbet ettiği gibi, o gölgeyi vücûda getiren ağaca daha ziyade muhabbet eder. Çünkü, ağaç olmasa, gölgeden faydalanamaz. Güneşe izafe ve nisbet edilen ziya da öyledir.

Hülâsa: Ağacın verdiği gölge ve güneşin verdiği ziya, Allah’ın kudre­tini ve varlığını gösteren eserlerdir. Allah, ağacı ve güneşi halketmemiş ol­saydı gölge ve ziya ortada bulunur muydu?

Şu halde, gölgeye ve ziyaya muhabbet, Allahü Teâlâ Hazretlerine mu­habbet demek oldu, insanın nefsine olan muhabbeti zarûrî olunca, nefsini yaratan Allah’a muhabbet de zarûrî oluyor. Keza birisi sana iyilik etse, sana bilgi ve fen öğretse, seni nimetlere gark etse, senin ona olan muhabbetin, Allah’a muhabbet demektir. Allah Teâlâ Hazretleri, o adama sana iyilik et­mek ve bilgi vermek kudretini vermemiş olsaydı, o, sana ne yapabilirdi? O’nun için, her şey Allah’tan olduğundan, muhabbet de O’nadır. Ve O’na ol­malıdır. Dünyada her şeyi veren Allah’tır, diğerleri birer vasıtadan ibârettir.

İnsanlar birer vesiyle ile birbirleriyle tanışırlar, dost olurlar ve ülfet pey­da ederler. Meselâ: Bir çocuk diğer bir çocuğa, bir hoca, diğer bir hocaya, bîr sanatkâr, bir diğerine muhabbet gösterir. Bu muhabbet kalbi olsun, zâhirî olsun, onun altında gözle görülmeyen ve elle tutulmayan bir sır ve hizmet vardır ki, o, mal ile veya para ile değil, Allahu Teâlâ Hazretlerinin kudretiyle husûle gelir ve insanları birbirine yaklaştırır ve kaynaştırır.