Makale

ORUCUN TERBİYEVİ TE’SİRLERİ

ORUCUN TERBİYEVİ TE’SİRLERİ

İbrahim EKEN

Son devir Arap ediplerinden Yahya Hakkı:..................

«İnsan denizde boğularak ölmüşse, günah denizin değildir. Çünkü o, ancak kaşıkla yer ve fincanla içerdi. Eğer kendisini denizi kapsayacak şekilde yetiştirse idi, deniz onu boğamazdı» der.

İnsan yaratılıştan pek çok kabiliyetlerin sahibi olarak dünyaya gelir. Bu kabiliyetler başıboş bırakılırsa, körleşir. Birtakım arzu ve ihtirasların kamçılariyle de sahibini yanlış istikametlere sürükler Çeker. Kişi kendisini bu arzu ve ihtirasların kötü yönlere sevkinden kurtarabilmek için nefsini, yaratılışında mekruz bulunan kabiliyetlerini, geliştirecek, olgunlaştıracak tarzda bir eğitime {terbiyeye) tabi tutması gerektir. Terbiye işi insanda muayyen çağda ele alınacak şey değildir. Ter-:biye her insanda, doğduğu günden başlar ve bütün ömrünce devam eder. Bunun pek çok yolları vardır. İnsan aile ocağında bir terbiyeye tabi tutulduğu gibi okulda, iş hayatında, muhitte de onun gelişmesine tesir eden şeylerle karşı karşıyadır. İnsan terbiyesinde en çok tesiri görülen arnillerden biri ve belki de en ehemmiyetlisi ibadetlerdir. Allahü Teala;...............

«Namazı kılınız, zira namaz, her türlü kötülüklerden ve isyanlardan men’ eder.» ·buyurarak ibadetin terbiye üzerindeki büyük tesirine işaret etmişlerdir. İbadetlerimizden terbiyevi tesiri en çok olanlardan biri de oruçtur. Oruç, insana bir nizama uyma zaruretini anlatır ve onu başı boşluktan kurtarır. İnsanlar, içinde bir çok arzuların kaynaştığı bir varlıktır. Her arzunun tahakkuku için gayret eder. Arzuların elde edilme gayreti bir nizarn altına alınmazsa, başkalarının arzulariyle çatıştığı anlarda tahakkuk imkanını çok kere kaybeder. Halbuki insan birtakım ni,. zamların sıkıcı kayıtları altına girmek de istemez. İşte Oruç insanı bu nizama uyma temrinleriyle kanunlara uymanın gerektiği kanaatini hasıl ederek, bu kanunların kayıtlarından duyulan İç sıkıntısının bir. huzur ve sürur haline gelmesine sebep olur. Hatta kanunları birtakım zaruri ve tabii ihtiyaçların zorlayıcı tesiri altında dahi bozmamak gerektiği kanaatini doğurur.

Bir oruç nizarnı vardır; fecirden guruba kadar insanın kendisini emrolunan bazı mübah şeylerden imsak etmesi. Yemekten menedilmiştir. Karnı acıkır. Elinde yemek imkanları da vardır. Fakat yiyemez. · Çünkü oruçlu. olan yemek yemez. Oruçlu, yalnız insanların yanında değil, tek başına olduğu zamanlarda da yemek yiyemez. Böylece oruç insanların emirlere ve nizamlara her zaman ve her yerde riayet etmesi gerektiğini -telkin eder. Oruç ile insan nizamlara uyma temrinleri yaparak kendisini kanunların kayıtlarına uymaya alıştırır. Oruç, insanlara güçlüklere karşı sabretme özelliği kazandırır. İnsanlar güçlükler, yokluklar karşısında kalırsa bir çok kereler bunlara katlanamaz. Hasta olur, zayıflar, kuvvetten düşer. Bu hal kendisinde bir moral bozukluğuna yol açar. Ümitlerini kaybettirir. İnsanlar ise, hayatta bu gibi yokluklara pek çok yerlerde rastlar. Hasta olur. Hiç bir şey yememesi gerekir. Eğer kendisini açlığa alıştırmamış ise, dayanamaz olur. Birtakım yolculuklarda, iş hayatında, muharebelerde ve buna benzer pek çok yerlerde aç kalma zorunda kalır. İşte böyle zamanlarda, açlık ve susuzluğun ızdırabına ancak daha evvel açlık ve susuzluk temrinleri yaparak kendisini alıştırmış olan katlanabilir. Oruç insanı böyle zamanların sıkıntılarına katlanmaya alıştırır. Oruç, insanları emir! ere i tat etmeye de alıştırır: İnsan yaratılışında, kendisini daima emsalinin üstünde, emsalini noksan görme duygusu vardır. Onun içindir ki, memur değil, amir olmak ister. Herkesin kendisine itaat etmesini arzu eder. Başkalarının emri altında olmak onun için en büyük azap olur. Bundan dolayıdır ki, insanı emirlere itaat etmeye de alıştırmak lazımdır. Bu alışmada orucun tesiri pek büyük olur. Akşama kadar Allah için yemekten, içmekten kendisini alıkoymuş oruçlu açtır, susuzdur. Akşam olunca sofrada çeşitli yemekler başına oturmuştur. Elini uzatamaz o yemeklere. Çünkü henüz yemesi emredilmemiştir. Biraz sonra verilecek emri bekler. Bir de iftar topu patlayınca derhal eller sofraya uzanır. Çünkü ye emri verilmiştir. Hiç bir kimse artık bu emre uymaktan kendini müstağni kılamaz. Hiç olmazsa bir yudum su ile bu emre uyar. İşte insan, bu temrinleri yaparak, emirlere uymaya alışır. . Oruç, insanı cemiyette muhtaç kalmış kimselere, başkalarının elemlerine karşı duygusuz kalmaktan uzaklaştırır. Ve onun dertleriyle ilgilenmiye sevkeder. Başkalarının dertlerini duymak, onları gidermeye çalışmak hiç şüphe yok ki, yüksek insanlık duygularındandır. Şeyh Sadi Şirazi bir kıt’asında:

(..............................)

ORUÇ GELDİ

Ekmeğe karşı yum ağzını, şeker gibi oruç geldi çattı. Yiyip içmenin hünerini gördün, bir de orucun hünerini seyret.
O yüzlerce ülkenin padişahı, başına bir taçtır koyar; çabuk belini sık, oruç kemeri geldi.
Şu işçine benzeyen âlemden illiyin’e doğru uç; hemencecik orucun bakışından Hakk’ı gören görüşülecek etmeye bak.
Şu oruç, çarşafa bürünmüş, kendisini gizlemiş bir güzeldir; çadırını aç da haber al, bir gör neymiş oruç?
Boynunu inceleri, fakat ölümden emin eder seni. Mide doğumluyu yiyip içmeden olur, sarhoşlukta oruçtan.
Otuz gün şu denize bir baştan bir uca, bir uçtan bir başa yüzer durursun da sonunda, oruç incisini elde edersin a benim efendim."
"Şeytanın bütün tedbirleri, bütün düzenleri, hileleri, bütün okları oruç kalkanına çarpar da kırılır gider.
Oruç şevketiyle, kudretiyle, senden sana bir güzelce der ki: Söz kapısını ört, Oruç kapısını aç."
Ey Tebrizli Tanrı Şams’i, sen hem sabırsın, hem perhiz; hem şekerler saçan bayramsın, hem orucun şam, şevketi, gücü-kuvveti.

Mevlâna Celâleddin

«İnsan oğulları birbirlerinin uzuvlarıdır. Zira hepsi aynı cevherden gelmediler. Zaman, bir uzva bir dert getirirse diğer uzuvlarda da huzur kalmaz. Eğer sen başkalarının gam ve kederleriyle gamlanmıyorsan, sana insan ismini vermek doğru olmaz» der. İnsanda kat’i bilgi ve anlayış, tecrübe ile elde edilen bilgidir. Açlığın ve susuzluğun ızdırabın tatmamış bir kimse, hiç bir zaman bu. ızdırabı tam olarak anlayamaz. ömründe ·hiç bal yememiş olan bir kimseye balın lezzetinden ne kadar bahsederseniz ediniz anlatamazsınız. Ancak ondan birazcık tattırmak lazımdır. İşte oruç, bir taraftan fakirlere sabır temrini olurken, öte yandan zenginlere fakirlerin halini anlatır, onların ızdırablarını yaşatarak gönüllerde rikkat ve fakirlere karşı merhamet hasıl eder.