Makale

HAZRET-İ ÖMER’İN ADALETİNDEN ÖRNEKLER

HAZRET-İ ÖMER’İN ADALETİNDEN ÖRNEKLER

A. Hamdi KASABOĞLU

Hz. Ömer Resûl-i Ekrem’in irşadiyle adâletin zirvesine erişmiş ve adâletin timsâli olmuştur. Birgün mahkemede, tayin ettiği Kadı’nın önünde hasmiyle beraber oturmuştu. Kadı Zeyd, Halîfe Ömer’e gayet mutena bir yer gösterdiği halde Halîfe Ömer, gösterilen yere oturmayıp, hasmiyle beraber oturmuştur. Hz. Ömer tâyin ettiği Kadı Zeyd’e öfke­lenmiş ve bu hareketinin doğru olmadığını söylemiş ve: “Sana lâyık olan beni hasmımın yanına oturtmaklığın idi. Ve hükümden sonra da hâkim daima reis ile me’rus arasını eşit tutarsa o zaman âdil olur” de­miştir. Ve Kadı Zeyd’e dâima hakka uymasını ve adâletten ayrılmama­sını tavsiye etmiştir. Hz. Ömer Kur’ân’ı son derece anlayan, Allah’ın emirlerini hakkiyle yerine getiren ve yasaklarından korunan, müslüman­ların mallarını canlarını koruyan, hazine malını itinâ ile sarfeden, her suretle israfı önleyen bir zât idi.

Ailesinin, günlük masraflarından biriktirdiği paralarla helva al­mak istediğini haber alınca hemen biriken paralan alıp hâzineye teslim etmiş ve günlük masraflan için evvelce hâzineden aldığı paradan daha az para almıştır. Hz. Ömer Ebû Mûse’l-Eş’arî’yi Basra’ya kadı tâyin ettikten sonra, ne suretle hüküm vereceğine dair etraflı bir risale de yaz­mıştır.

Hz. Ömer’in Ebû Mûse’l-Eş’arî’ye gönderdiği risale:

“Selâm sana, bilmiş ol ki, hüküm muhkem bir farz, ittiba olunan bir sünnettir. Mahkemede ibraz olunacak delillere iyi dikkat et, verdiğin hükümleri infaz et, doğru hükümler infaz olunmazsa, kıymet ifade et­mez. İnsanların arasını her hususta bir tut, mevki sahipleri mevkiinden, servet sahipleri servetinden dolayı seni kendilerine meyledecek zannet­mesinler, zayıf olan hak sahipleri de, adâletinden ümidini kesmesinler, delil dâvâcıya, yemin dâvâlıya düşer. Müslümanların arasında her husus­ta sulh câizdir. Ancak, helali haram, haramı helâl kılmakta sulh câiz de­ğildir. Vereceğin hükümleri aklınla iyi muhakeme et; akılla, iyiden kö­tü ayırt olunur. Şâyet, vereceğin hükümlerde tereddüt edersen, akılla te­reddüdünü gider, verdiğin hükümlerde hakdan ayrılma; zira, hak çok kadîmdir.

Kitapta, Sünnet’te bulamadığın ve tereddüt ettiğin şeyleri, iyi anla, âdet, an’ane ve darb-ı meselleri iyi anladıktan sonra hükmet, delillerin doğru ve sağlam olanlarına itimat et, mahkemede delil ibraz edeceklere mühlet ver, delil ibraz edecekler, delil ibraz edemediklerinde dâvâlarını reddet. Bu husus en açık ve sarih bir yoldur. Müslümanlar, yekdiğerine eşittir. Ancak, bazı sebeplerden hüküm giyenler, yalancı şâhitlik eden­ler ve çocuklarını inkâr edenler, nesebinde şüphe olanlar diğerlerine eşit değildir. Bununla berâber kalbleri ancak Allah bilir.

Şüpheli delillerle yemin edenlerin sözleriyle cezâ verme, sana kesin kanaat hâsıl olduktan sonra hüküm ver, mahkemede sabırsızlık etme, ca­nını sıkma, i’tidâlini bozma, dâvâcılara ezâ etme, muhakeme esnasında, çehreli ve kızgın olma, hak sahiplerine hakkını verene Allah mükâfat ve­rir. Verilecek mükâfat pek büyük olur, iyi niyetli olanlara Allah kâfidir. Mürâî ve münâfıkların riya ve nifaklarını Allah meydana çıkarır ve yap­tıklarından utandırır. Allah’ın dünyâda nimetleri ve âhiretteki mükâ­fat ve rahmeti karşısında insanların vereceği mükâfatın kıymeti yoktur.

Allah seni doğru yoldan ayırmasın, selâmet senin üzerine olsun.