Makale

Ulu Çınarın Fidelendiği Yer SÖĞÜT

İLHAMİ AYRANCI

Ulu Çınarın Fidelendiği Yer SÖĞÜT


.
Bilecik’in güneydoğusunda, Sün- diken Dağları’nın kuzeybatı eteklerinde, Gündüz Bey ve Savcı Bey tepelerinin arasında Söğüt Çayı vadisinde kurulmuş olan Söğpt, tarih sahnesine OsmanlI’larla birlikte çıkmıştır. Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Alaaddin KEYKUBAT, kendisine savaşta yardım ederek başarısını sağlayan "Kayı Aşireti" başbuğu Ertuğrul Gaziye Söğüt’ü yurt olarak vermiştir. (1)
Ertuğrul Gazi kendisine ikta olarak verilen Söğüt’e yerleştikten sonra, bir uçbeyi olarak Bizans’a karşı mücadeleye başlamış, kendisi ve oğulları Bizans köy ve kasabalarına doğru akınlarını sürdürmüştür.
Ertuğrul Gazi’nin ölümü (1281-1282) üzerine, yerine geçen Osman Bey de,
Sakarya Vadisindeki Sorkun, Taraklı, Göynük taraflarına akınlar yaparak Yarhisar ve Bilecik’i zaptetmiş ve İnegöl’ü kuşatarak (1299) fethetmiştir.(2)
Aynı yıl Osman Gazi’nin tam istiklâle erişmesiyle Söğüt, Bilecik’e nakledilinceye kadar uçbeyliği merkezliğini yapmıştır. Başka bir İfade ile Osmanlı Dev- leti’nin ilk başkenti rolünü oynamıştır.(3) Ne var ki, imparatorluğun doğum yeri olan Söğüt, devletin büyümesiyle birlikte ihmâl edilmiştir. 1648’lerde Söğüt Bursa Sancağına bağlı Lefke (Osmaneli) Kazası’nın nahiyelerinden biridir. XIX. yüzyılın yarısında ise, Hüdâvendi- gâr (Bursa) Vilayetine bağlı Ertuğrul (Bilecik) Sancağı’nın bir kaza merkezidir. Söğüt bugün Bilecik’e bağlı 9470 nüfuslu (4) şirin bir ilçe merkezidir. Söğüt’te Yunan Mezalimi İzmir’e ayak basarak yirmisi subay olmak üzere, şehrin ileri gelen bazı kimselerini şehid eden (5), hemen sonraki günlerde de bu cinayetlerini devam ettirerek, pek çok masum kişiyi öldüren, Türk evlerine hücum ederek ırz ve mal tecavüzlerine kalkışan, daha sonra aynı zulümleri; Aydın, Nazilli, Menemen, Manisa, Eskişehir, Bursa, Kütahya, Afyon, Uşak’ta görülen Yunanlılar; ilk olarak 26 Mart -1 Nisan 1921 tarihleri arasında 6 gün, ikinci olarak da, 4 Ağustos 1921, 4 Eylül 1922 tarihleri arasında13 ay süreyle Söğüt’ü de işgal etmişler, burada da pek çok insanlık dışı davranışlarda bulunmuşlardır. Dövülerek paralarına, mallarına el konulan insanlar, süngülenerek öldürülen kadınlar, bikri izale edilerek kaçırılan genç kızlar, kaybolan ve bir daha da haber alınamayan, cesedi yakılan kimseler... Yakılan yağma edilen evler... içerişine 40 erkek ile 60 kadın doldurulmak suretiyle yakılan Camii Kebir (Büyük Camii), üç camii, üç mescid, iki medrese, bir dergâh...(6)
Söğüt’ün merkezinde 350“yi aşkın han, dükkan, fırın, kamilen eşyalarıyla birlikte yakılmış, Ertuğrul Gazi Hazretlerinin üzerindeki sanduka kırılmak suretiyle kaldırılmış ve mübarek kabri kazılmıştır.... Üzerindeki lâmba kırılmış, billur parçalarından haç işareti yapılmıştır...
Bu arada Kur’an-ı Kerimler yırtılırak ayaklar altında çiğnenmiş, türbenin içerisine pislik dökülmüştür. (Misafir olduğu evde ayaklarını uzatarak yatmanın, kaldığı odanın duvarında asılı bulunan Kur’an’a saygısızlık olabileceği endişesiyle uyumadan bekleyen bir mübarek insanın türbesinde yapılabilecek daha sefil fiil ne olabilirdi ki?!...) Ayrıca türbenin etrafındaki binaların tamamı yakılmıştır. Bugün türbenin demir kepenklerinde bulunan kurşun delikleri sözünü ettiğimiz saldırının izleridir... Ve olup bitenler bunlardan ibaret de değildir... (7)
Söğüt bugün bir kül yığınından başka bir şey değildir. Çünkü kutsal yapılar, müslümanların sığınakları olan evler, dükkanlar eşyalarıyla birlikte yakıldığı gibi, tahliye sırasında kaçamayan mazlum müslümanların bir kısmı feci şekilde öldürülmüştür. Yunanlı’nın Söğütle yaptığı "mezalim-i vahşiyâne"yi dünyanın kuruluşundan bu yana hiçbir kalem, hiçbir tarih kaydetmemiştir. Bu vahşeti yazmak için kalemin gücü yetmez.
Kısaca söylemek gerekirse Söğüt, işgalin ağır faciasını yürekleri parçalanarak görmüştür. Bununla birlikte, yedisinden-yetmişine, kadın-erkek, zengin-fakir milli duygusu yüksek bütün Söğüt halkı, "Milli Mücadele"de vatanın kurtuluşu için hiçbir fedâkârlıktan çekinmemişler, maddî manevî bütün imkânlarını seferber etmişlerdir.
Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri
Gerek Söğüt, gerekse Ertuğrul Gazi, Karakeçeli Aşireti tarafından başlangıcı kesin olarak bilinmeyen bir tarihten günümüze değin ziyaret edilerek anılmıştır. Osmanlı Padişahlarından II. Abdül- hamid’de (1876-1909) Eskişehir yöresi Karakeçeli Aşireti’nin bu ziyaretine resmi bir sıfat kazandırmış, ayrıca; Söğüt’e kendi adıyla anılan bir cami ile bugün ilk, ortaokul ve lise olarak kullanılan birer bina inşa ettirmiştir.
Her yıl, Eylül ayının ikinci Cuma günü başlayıp sempozyum ve çeşitli faaliyetlerle devam eden, pazar günü de Ertuğrul Gazi türbesinin ziyaret edilmesi, tören konuşmaları, yörüklerin tören geçidi, cirit, kılıç-kalkan ve diğer gösterilerden sonra geleneksel “Şifalı Pilavın yurdun her yanından gelen misafirlere ikram edilmesiyle sona eren, bu yıl 712’incisi kutlanılacak olan "Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikleri" büyük coşku ve katılımla gerçekleşmektedir.
Kutlamalar bir-iki aksama dışında kesintisiz her yıl artan ilgi ve heyecanla 712 yıldır devam etmiş, Türk halkının ecdadına ve tarihine olan bağlılığı da bir kez daha tescil edilmiştir. Ne var ki, yıllardır (bu üçgün devam eden) ihtifal süresince Söğüt’te en az beşe katlanarak ellibinlere ulaşan nüfus yoğunluğuna hizmet verebilecek (yemek ve konaklama ve diğer hizmetlerin yürütülmesi için) neredeyse hiçbir yatırım yapılmamıştır. Özel sektörün yaptığı destek de bu büyük yükü kaldırabilmek için yeterli olamamaktadır. Söğütte öğretmen olarak bulunduğu beş yıl boyunca ihtifalde görev ve sorumluluk almış bulunan bu satırların yazarı bütün bunları bizzat yaşam ıştır.
Devletimiz "Ertuğrul Gazi’yi Anma ve Söğüt Şenlikieri"nde özellikle son yıllarda üst düzey yöneticilerle temsil edilmiş, son olarak da geçen yıl zamanın Başbakanı Süleyman Demirel’in teşrifleriyle bu temsil en üst düzeye ulaşmıştır. Bu, ecdadımıza, tarihimize verilen değer adına yüzümüzün akıdır. Ulaşım probleminin halledilmesi için yapılan yol çalışmaları, Dursun Fakih Hazretlerinin kabrinin onarımı ve buna benzer ciddi çalışmalara rağmen Söğüt henüz yeterli, tarihimiz içerisindeki ifade ettiği anlam ve önemiyle mütenasip bir hizmete ulaşamamıştır. Başta yeterli ve sağlıklı içme suyu olmak üzere yapılması gereken yeni hizmetleri beklemektedir.
Şimdiye kadar yapılanlara ek olarak, planlanan çalışmaların en kısa zamanda gerçekleştirilmesi tarihimize ve şanlı, ecdadımıza olan bağlılığımızın perçinlenmesi olacaktır. Bizler için bu aynı zamanda tarihi bir sorumluluk ve vicdani görevdir.
Bu konuya ciddi bir şekilde eğilmeliyiz çünkü; büyüyüp gelişerek üç kıtaya dal budak salmış ulaşabildiği her yere adalet, müsamaha gibi ulvi duyguları taşımış, bütün herkesin takdir ve hayranlığını kazanmış, -asrı saadetten sonra- dünyanın insanlığa huzur sunması bakımından bir eşini daha göremediği, "Osmanlı" diye ünlenen ulu bir çınarın fidelendiği yerin adıdır. Söğüt.

1- Doç Dr. Ali SARIKOYUNCU, Milli Mücadelede Söğüt, Sh. 41. (VI. Osmanlı Sempozyumu Bildirisi) Söğüt 1991’den ayrı basım.
2- İsmail Hakkı UZUNÇARŞIU, Osmanlı Tarihi C. 1, 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1961. Sh. 107-108.
3- A. SARIKOYUNCU a. g. e. sh. 42.
4- Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü 1990. Genel Nülus Sayımı. Bilecik İli DİE. Matbaası ANK. 1991.
5- Harp Tarihi Vesikalar Dergisi Ankara, 1961 Sayı. 37, Vesika 907.
6- Doç. Dr. SARIKOYUNCU a. g. e. Sh.
76.
7- Bu olayların tamamı için bkz. Genel Kurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı (ATEŞE) Arş. Kİ: 686, D: 136, fh: /- II; Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Yıl: 41, Sayı: 93 (Ocak 1993), Belge no: 2400