Makale

ORUCUN FİKHİ HÜKÜMLERİ

ORUCUN FİKHİ HÜKÜMLERİ

İsmail EZHERLİ

Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı

Bakara Sûresi, Âyet: 185

Meali: “Öyleyse içinizden kim o aya erişirse onu tutsun, kim de has­ta olur, yahut bir sefer üzerinde bulunursa o halde başka günlerde, oruç tutamadığı günler sayısınca orucunu kaza etsin.”

Ahlâk ve bir fazilet dini olan, yüce dinimizin temellerinden biri de Ramazan ayında oruç tutmaktır. Sırf bedenî bir ibadet olan orucun mü­kâfatını da —diğer ibadetlerden fazlasiyle— vereceğini Allah biz müslümanlara vâdediyor. Oruç, akıllı olan ve erginlik çağma da gelmiş bu­lunan her müslümana farzdır. Oruç, niyeti olduğu halde mü’minin tanyeri ağarmağa başladığı zamandan, ta akşam güneşi batıncaya kadar hiç bir gey yememesi, içmemesi ve cinsi münasebette bulunmamasıdır.

Bu yazımızda orucun fıkhî yönünü ele alacağız ve bu konuda bazı açıklamalarda bulunacağız:

Dinimizde altı çeşit oruç vardır. Bunlar; farz, vacip, mesnun, mendup, nafile ve mekruh olan oruçlardır. Ramazan orucu farzdır. Ramazan orucunu vaktinde tutmak, herhangi bir özür dolayısiyle kazaya kalmış­sa onu kaza etmek de farzdır.

Ramazanın girdiği sâbit olunca, o günden itibaren bir ay oruç tut­mak bütün mükelleflere gerekmektedir. Ramazan ayı bazan 29 bazan da 30 çeker. Akıllı olan ve erginlik çağına gelmiş bulunan her müslümana oruç farzdır. Bu özellikleri taşıyan her erkek ve âdet halinde olmayan ve lohusa bulunmayan bütün müslüman kadınlar ramazan orucunu tu­tarlar. Çocukların oruç tutması, onları oruca alıştırmak yönünden gayet güzel bir hareket olur. Yolcu ve hasta olanlara da oruç tutmak farz­dır. Fakat bunların durumları oruç tutmalarım güçleştireceği için, has­talar iyileşince, yolcular da mukîm olunca, ramazan dışında tutmadıkları günleri başka bir günde kaza ederler. Çünkü dinimiz hiç bir zaman zorlaştırıcı bir din olmayıp, daima kolaylığı benimseyen ve kolaylığı tav­siye eden en son dindir.

Oruç, bir ibadet olduğundan niyetsiz tutulmaz. Oruca niyet, oruç tutmayı kalpten geçirdikten sonra, onu dille de söylemektir. Oruç tut­mak maksadiyle sabura kalkmak da bir niyettir.

Tutulması vacip olan oruçlar; keffâret ve adak oruçlarıdır. Adan­mış oruçlar, tâyin edilen vakitlerde tutulur. Keffâret oruçları ise, Rama­zanda kasden orucu bozmanın bir cezası olarak iki ay ara vermeksizin birbiri ardınca tutulan oruçtur. Kadınlık halleri kesinti sayılmaz.

Muharrem ayının 9, 10 ve 11. günlerinde oruç tutmak Peygamber Efendimizin sünnetlerindendir. Pazartesi ve Perşembe günleri tutulan oruçlarla, Ramazan ayından sonra gelen Şevvâl ayında tutulan altı gün oruç mendup olup tutanların sevap kazanmasına vesile olur.

Nafile oruçlar ise yukarda saydığımız oruçlar dışında ve oruç tu­tulması yasak edilmiş günlerin dışında Allah rızası için tutulan oruç­lardır.

Ramazan Bayramının birinci günü ile Kurban Bayramının dört gü­nünde oruçlu olmak dinimizce haram kılınmıştır. Zira bu bayram gün­leri müslümanların İlâhî ziyafete nail oldukları ve birbirlerini tebrik et­tikleri müstesna günlerdir.

Oruç tutması farz olan bir kimsenin Ramazan orucunu kasti olarak bozması keffâreti gerektirir. Bu dünyevî bir cezadır.

Orucu bozmayan ve bozan şeylerden de kısaca bahsetmek istiyorum. Oruçlu bir kimsenin unutarak yemesi, içmesi ve cinsî münasebette bulun­ması orucunu bozmaz. Şu durumlar da orucu bozmaz; eşini sadece öp­mek, boy abdesti almayı sabaha bırakmak, oruçlu iken ağza biriken balgamı yutmak, denize veya başka bir suya dalınca oruçlunun kulağına su gitmesi, isteği olmaksızın boğazına duman, toz veya sinek girmesi, oruçlu kimsenin dişleri arasında kalan nohut tanesinden daha küçük yi­yecek parçasını yutması, susam tanesi kadar olan bir şeyin ağızda erime­si, elinde olmayarak kusmakla ve mideden ağıza kendiliğinden gelen ve tekrar dönen şeyden dolayı da oruç bozulmaz. Kan aldırmak, sürme çek­mek de orucu bozmayan haller arasındadır.

Orucu bozan şeyler iki bölümde mütalâa edilir: Birincileri orucu bozduktan başka kaza ve keffâreti gerektirenlerdir. İkinci kısım şeyler ise, sadece gününe gün oruç tutulmasını yâni sadece kazayı icap ettirir.

Orucu bozup, hem kaza hem de keffâreti gerektiren hususlar şun­lardır: Oruçlu olduğunu bildiği halde kasti olarak yemek, içmek veya cinsî münasebette bulunmak. Ağıza giren kar, dolu veya yağmuru yut­mak, sigara içmek, enfiye çekmek. Kan aldırdıktan veya gıybet ettikten sonra artık orucum bozuldu diye bile bile orucu yemek.

Orucun sadece kazasım yani gününe gün tutulmasını icap ettiren halleri de şöylece sıralayabiliriz:

Hataen oruç bozmak, başka bir kimsenin zorlamasıyla orucu boz­mak. Hukne yapılmak, burun deliklerinden bir sıvı akıtmak. Kulak içine sudan başka bir damla damlatılması, çakıl taşı veya ona benzer şeyleri yutmak. Kendiliğinden olmayıp bir müdahale neticesinde ağız dolusu kusmak. Sabah olduğu halde daha gecedir zannederek birşeyler yemek veya akşam olmadığı halde güneş battı diyerek orucu bozmak. Unutarak bir şey yedikten sonra, artık orucum bozuldu, zaruriyle kasti olarak bir­ şeyler yemek. Ramazan girdiği halde oruç tutmak veya tutmamak diye bir niyeti olmamak.

Oruç tutan bir mü’minin yapması mekruh olan bazı şeyler vardır ki bunlardan kaçınmamız ve orucumuzun kıymetini azaltmamamız çok ye­rinde bir davranış olacaktır. Oruçlu olan kimsenin bir şeyin tadına bak­ması, lüzumsuz yere ağzında herhangi bir şeyi çiğnemesi, tükrüğünü ağ­zında biriktirdikten sonra yutması, sakız çiğnemesi ve bıyığına koku sürmesi bu mekruhlar arasındadır.

Oruç tutan kimsenin sahura kalkması ve sahur yemeyi geciktir­mesi, akşam ezam okununca hemen iftar etmesi de dinimizde yapılması İyi olan yani müstahap adını verdiğimiz hareketlerdendir.

Oruçlu olan kimsenin yapması mekruh olmayan şeyler şunlardır: Misk veya gül koklamak, sürme çekmek, zayıf düşmeyecekse kan aldır­mak veya kan bağışında bulunmak, misvak veya diş fırçası ile ağzı yıka­mak, ağza su alıp gargara yapmak ve burna su çekmek.

Hiç bir özrü yokken oruç yemek dinimizde çok günâhtır. Oruç yeme­yi mubah kılan haller; hastalık, yolculuk, baskı altında bulunmak, gebe­lik, emzikli olmak, düşkünlük ve ihtiyarlıktır.

İslâm Dininde zaruretler memnû olan şeyleri mubâh kılar. Bu gibi hallerde mecbur kaldığımız için —daha sonra kaza edilmek şartı ile— oruç yenebilir. Ancak orucu kaza edemiyecek kadar düşkün olanlar, ye­dikleri her bir oruca bedel fakir bir kimseye fitre miktarı fidye verir­ler. Fidyelerin hepsinin bir fakire verilmesinde bir sakınca yoktur. Fid­yeyi veremiyecek durumda olan müslümanlar Allah’ın af ve mağfiretini dilerler.

Cenab-ı Hakkın cümlemize makbul oruçlar tutmayı nasip buyurma­sını niyaz ederim.