Makale

Çekirdek Aile mi, Geniş Aile mi ? Dr.Necmettin TURİNAY ile... Söyleşi

16 MART itibariyle bir yılını doldurmuş bulunan "Aile Araştırma Kurumu"nu yakından tanıyalım istedik. Toplumumuzun kendi kendisine geliştirdiği çok farklı bir "Sosyal güvenlik" mekanizması olan "aile"nin muhafazası ve geliştirilmesi konularında faaliyet yürütecek bu kurumun Başkanı Dr. Necmettin Turinay’la Sinan yavuzoğlu görüştü.

"ÇEKİRDEK
AİLE" Mİ, "GENİŞ AİLE"Mİ?

Aile Araştırma Kurumu yeni bir kuruluş. Nasıl bir şey yeni bir kurumun kurulması?
Son derece yeni, bakir bir alanda hizmet üretecek bir kurumun oluşturulması, cidden ağır bir sorumluluk Yasalar her ne kadar size bir takım çerçeveler çizse de, bunun özünü, muhtevasını, istikametlerini oluşturacak gene de sizsiniz. Bu alanda bir başka şansızlık da, yetişmiş kalifiye eleman yokluğu. Kişi olarak hepimiz bir ailenin mensubuyuz, iyi-kötü bir takım aile içi ve dışı ilişkilerin içinden geliyoruz. Her birimizin aile hakkında şöyle veya böyle görüşlerimiz, intibalarımız da bulunabilir. Hatta insanın taşıdığı düşüncelere dayalı olarak ailelere yönelik yaklaşım biçimleri, politikaları, ön yargılan da olabilir. Fakat bunlar demek değildir ki, yaygın toplumsal bir kurum olan "aile"ye dönük bir birikim, müşahhas, uygulanabilir çerçeveler teşkil etsin. Bu konuda ülkemizde hiçbir çalışma bulunmadığını söylemek de değil kasdımız. Münferit bir hayli çalışmalar var-, ancak bir organizasyon tecrübesi, kamuya yansıtılmış hizmet üretme şekli, bu alanda eğitilmiş tecrübeli kalifiye eleman yokluğudur kastımız.
O zaman nasıl bir yol izlediniz?
Yolumuz bu şartlar içinde mesafe almaktı gene de. Türkiye’de bazı kesimlerin karşılaştığı lokal problemlere, yani ayrıntılara takılıp kalmak mı; yoksa genel, global perspektifleri mi esas almak? Problem bu. Biz ikinci yolu tercih ettik. Bunu şöyle açalım isterseniz. Toplum ve ailelerin karşılaşacağı marjinal sorunları üstlenmek yerine, toplum ve ailelerin genel göster-gelerini yakalamaya çalışan yeni bir yaklaşım tarzını geliştirmek Çünkü toplumun bu tür kesimlerine hizmet üreten, onları rehabilite amacını taşıyan -Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu gibi-kuruluşlar zaten vardı. Bizimkisi toplumu oluşturan ailelerin bütününü kucaklamaya çalışan bir yaklaşım.
İkinci olarak da kurumda sorumluluk alacak kişiler, hizmetin içinde eğitilecek ve yetişecek demekti.
Kısa geçmişinize rağmen özellikle "i. Aile Şurası" ile adınızdan çok bahsettirdiniz.
Aile Şûrası AAK nın tanınması, tartışılması, aile konusunun kamuoyunun gündeminde yer alması bakımından önemli bir merhale teşkil etti.
Biz şûrayı, kuruluşumuzu daha bir temellendirmek kendi dışımızda ortaya konmuş verimlerle ilk elde yüz yüze gelmek bu alanda çalışan, kişileri her türlü alternatif düşünceyi bir arada görmek bunları ortak bir platformda buluşturmak ve bunlardan yararlanmak arzusu ile düzenledik Aile Şûrası bu bakımdan rahatlıkla söyleyebiliriz, Türkiye’de gerçekleştirilen en demokratik şûra olmuştur. Bunun yanı sıra kurumun yaklaşım ve perspektiflerini, son derece seçkin çevreleri temsil eden şûra delegasyonuna ve kamuoyuna sunma fırsatını da sağlamıştır.
Peki değişik bir soru: "Çekirdek aile" mi, "geniş aile" mi? Ya da bir aile modeliniz var mı?
Hayır, bu anlamda biz bir modelden hareket etmiyoruz. Bu tür "modelci" yaklaşımların da şahsen karşısındayım. Zaten bunlar birbirinin antitezi de kabul edilemez. Toplumların tarihi süreç içinde geçirdiği evreler olarak algılanmalıdır, geniş veya çekirdek aile. Ve her biri, toplumların belli devirlerinin ortak ifadeleri olarak karşımıza çıkar. Bizim hepimizin kafasında, Tanzimat ve Meşrutiyet yıllarının konak hayatlarını anlatan romanlardan yansıyan bir "geniş aile" olgusu mevcuttur. Bu konak hayatlarını teşkil eden aileler, Türk toplumunun bütününe şâmil kılınıyor farkına varılmadan. Halbuki "seriye sicilleri" üzerine yapılan çalışmalar gösteriyor ki, eski hayatımızda da çekirdek aile tipi tahminlerimizin üstünde yaygındı ve hakim aile tipi idi.
Gerçekten öyle mi?
Burada bizim, hepimizin karıştırdığı bir nokta var. Türklerde, özellikle Osmanlılar zamanında çekirdek aile, yaygın aile tipi. Fakat gene Türklerde buna karşılık yaygın bir "geniş aile kültürü" var. Akrabalık dayanışması, düğünde, bayramda, koruyup kollamada, ziyaretlerde hep kendini gösteriyor. Bu bizim toplumsal yapımızın ö-nemli göstergelerinden biri. Bunu muhafaza etmemiz de şart Çünkü toplumun kendi kendisine geliştirdiği çok farklı bir "sosyal güvenlik" mekanizması bu. Batılı toplumlarda bulunmayan, onların anlayamadığı, belki anlamak da istemediği tarafımız. Biz aile kurmayı "evlenmek" kelimesi ile ifade ederiz. Ev sahibi olmak Dünyanın hiçbir dilinde ev ile aile arasında böylesine yakın bir ilişki kurulma-mıştır.
Eskiden dede ve ninelerimizle beraber yaşamaz mıydık?
Yaşardık tabiî ki. Bir çocuk küçüklüğünde anne ve babasına karşı aşın bağımlı iken; onun giderek bağımsızlaşma, kendi kişilerle karşı karşıya, özellikle ergenliğini geliştirme, kendi kendine yetme temayüllerinin ortaya çıkması gibi bir şey bu. Ailelerde de hem birbirine son derece yakın olma, birbirlerini bütünleme temayülü vardır, hem de giderek bağımsızlaşma, müstakilleşme, kendi kendine yetme, kendine has atmosferlerini oluşturma iradesi. İşte Türk ailesi sürekli olarak bu "trendi" yaşar durur. Bu insan, aile ve toplumun tabiaunın gereği olan bir gelişmedir. Kaldı ki aşiret hayadan ile bunu karıştırmamak gerekir. O hayat bile kendi genişliği içinde son derece "lokal" aile hayatlarına indirgenebilir. Nitekim biz eski hayatımızın bu tür göstergelerini ortaya koyan bazı çalışmaları da yayınlamış bulunuyoruz. "Aile yazılarındaki bazı tarihî araştırmalar bu açıdan gözden geçirilebilir.
Aile Araştırma Kurumu Başkanı olarak, bugün ailelerimizin yaşadığı en büyük sıkına nedir sizce?
Bu hassas bir soru. Gerçekten bugün ailelerimiz ciddî bazı sıkıntılar içinde. Aileye yönelik sosyal yardımların azlığı, ekonomide dar boğazlar ve işsizlik gibi. Fakat asıl sorun ailelerin bizzat kendi içlerindeki iletişimsizlik veya iletişim azlığı, bunların hepsinin önünde. Bugün ailelerimiz ciddî bazı problemlik dönemine giren kuşaklarla ebeveynler arasında yaşanıyor bu. Taraflar, gözlenen o ki, kendilerini "anlaşılmaya", muhtaç görüyorlar. Anlamayı, anlamaya çalışmayı değil de, anlaşılmayı bekliyorlar.
Bu bizce önemli bir sorun. İnsana düşen de, faziletli olan da anlamaya çalışmak olmalı. Aile ve aile fertleri kuşak farklılıklarına göre bugün değişik telâkkilerin sahibi olabiliyorlar. Konuşulamayan, beraber tartışılamayan bazı küçük problemler bile bir aile ortamında gerginliklere yol açabiliyor. Bunun çaresi, karşılıklı "açılmak ve açmak" gibi yöntemler geliştirmektir. Burada asıl sorumluluk ebeveynlere düşüyor. Onlar çocuk ve gençlere görüşlerini sorar, konuşturur, sabır ve anlayışla dinlerlerse, çok iyi bir yol izlemiş olurlar. Aksi halde özellikle gençler içlerinde olanı bastırıyorlar ve ani patlamalara kalkışıyorlar. Erkekler ve kadınlar kendi çocuklarıyla iyi, canlı ve güvenilir bir arkadaşlık geliştirmeliler. Konuşabilmek problemi yan yana çözmek demektir. Unutmayalım ki, onlar yarın sizin konumunuza bürünecekler. Evlâtlarımız bizim kendimizi seyrettiğimiz birer aynadır. Aynada iyi de, kötü de görsek O; kesinlikle bizim kendimiziz demektir.