Makale

Başyazı - İNSAN VE EĞİTİM

Başyazı

İNSAN VE EĞİTİM

Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet İşleri Başkanı

İnsanı her yönüyle inceleyen bilimler, insanoğlunun doğumuyla birlikte birçok kabiliyetlere sahip olduğunu, ancak bunların daha sonra iyiye veya kötüye yönlendirildiğini ortaya koymuştur.
Nitekim Sevgili Peygamberimiz [s,a.s.) de bir hadisi şerifinde; “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar, sonra onu ana-babası Yahudileştirir, hristiyanlaştırır veya mecusileştirir.” (Ibn Mace, Sünen, El- Edeb) buyurmak suretiyle bu İlmî gerçeğe işaret etmiş, dolayısıyla da çocuğun eğitilmeye çok elverişli olduğuna, ana ve babalara bu konuda büyük sorumluluklar düştüğüne ve onun yaratılış itibariyle eğitim-öğretime çok yatkın olduğuna dikkat çekmiştir. Diğer yandan, “Allah, sizi analarınızın karnından hiçbir şey bilmez olarak çıkardı.” (Nahl, 78] ayeti de; çocuğun doğumuyla birlikte beraberinde bilgi getirmediğini, ancak kendisine verilen bilgiyi alabilecek yetenekte olduğunu ortaya koymaktadır. Bunu İslâm düşünürleri ve eğitimcileri de esas itibariyle kabul ederek her çocuğun dünyaya geldiğinde iyiye de, kötüye de, hayra da şerre de meyletmeye elverişli ya da bunlara yönelmeye istidatlı, sonra da her türlü bilgiye açık olduğu, her türlü sekil ve suretten uzak, fakat ne tarafa çekilirse o yöne yönelebileceği, orada şekillenip manalanabileceği görüşünü ifade etmişlerdir.
Genel anlamıyla eğitim; çocukları, gençleri; kısaca insanı geliştirerek yetiştirme ve onu sosyal hayata kazandırma faaliyetidir. Aile, okul ve çevre üçlüsünün ortaklasa yürüttüğü bu faaliyette hedef toplumun sahip olduğu ve maziden intikal eden kültürel zenginliklerin ve ortak değerlerin korunması, geliştirilmesi, nesilden nesi- le aktarılmak suretiyle sürekliliğinin sağlanması, böylece sağlıklı ve geleceğe ümitle bakan, yasadığı toplumla bütünleşen bir nesil yetiştirmektir.
Diğer yandan fertlerin hayatiyetini devam ettirdiği topluma ayak uydurması, başka bir ifadeyle “sosyalizasyon” dediğimiz topluma mal olma faaliyetini realize edebilmesi, en üst düzeyde istidat ve kabiliyetlerini geliştirmesi, bireyin sağlıklı ve dengeli karakter kazanması, ancak eğitim-öğretimle mümkün olabilir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.]; “Rabbim beni terbiye etti ve terbiyemi güzel yaptı.” buyurmak suretiyle; bir yandan bizzat eğitime dikkat çekmiş, diğer yandan; “Çocuklarınıza iyi davranın ve onları güzel terbiye edin.” [ibn. Mace, Sünen. El- Edeb.) hadisiyle de yetişkinlere, ana- babalara ve eğitimcilere çocukları güzel terbiye etmelerini ve onlara iyi davranmalarını tavsiye etmiştir.
Toplumların sosyal dengesinde eğitim ve öğretimin önemli bir yer işgal ettiği âşikârdır. Şüphesiz bu konudaki faaliyetlerde başarılı olabilmenin en önemli şartlarından birisi de uygulamayı yürütecek ve yönlendirecek elemanların çağın şartlarına göre yetişmiş olması ve bireylerin iyi bir eğitime tabi tutulması zaruretidir. Nitekim eğitim ve öğretimde birinci temel unsur öğretmen, İkincisi de öğrencidir. Bununla beraber hedefe ulaşabilmede; her şeyden önce eğitim sisteminin objektif olması, herhangi bir ideolojiye dayanmaması, ilmi ve objektif temellere dayanması, toplum fertlerine hür ve serbest düşünme, her türlü evrensel bilgiyi öğrenebilme imkan ve ortamını sağlayıcı nitelikte olması gerekir. Zira vicdanların ve gönüllerin bu şekilde hür iradeleriyle hareket ettikleri ortamlarda, ilim, düşünce ve gönül insanları yetiştirmek ve böylece toplumda arzulanan eğitim ve öğretim düzeyine ulaşmak mümkün olacaktır.
Şüphesiz bireysel fikir ve düşünceleri kollektif fikir halinde eritebilen, neticede kendi toplumuna ve tüm insanlara yararlı olabilen yetişmiş elemanlara ülkemizin çok büyük ihtiyacı vardır. Bu da ancak maddi ve manevi çevremizi bu genel prensipler çerçevesinde yeniden yapılandırarak geleceğe yönelik, geçmişini değerlendiren ve kültürel zenginliklerine sahip çıkan, realist bir özdeğişime kendisini adayan, evrensel ölçüler doğrultusunda yeni bir uygarlık ülküsünü benimseyen nesiller yetiştirmekle realize edilebilir.
Ülkemizin sosyo-ekonomik yönden ve buna paralel olarak eğitim-öğretim seviyesi açısından istenilen düzeyde olduğunu söylemek pek mümkün görünmemektedir. Bu açıdan millet olarak çağdaş dünyadaki layık olduğumuz yeri alabilmemiz için eğitim-öğretim metod ve teknikleri konusunda bütün imkanlar seferber edilmeli, millet olarak topyekün bir şekilde yardımlaşmak suretiyle vakit geçirilmeden gerekli atılımlar gerçekleştirilmelidir.
Unutulmamalıdır ki, çağımız bilgi ve teknoloji çağıdır. İlimde, fende ve teknolojide ilerleme kaydeden, toplumlar, dünya konjonktüründe söz sahibi olan milletlerdir. Öyle ise bize düsen bilgi çağını yakalamak ve çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için her türlü gayreti göstermek olacaktır, inanıyorum ki, bunu başardığımız takdirde ülke ve millet olarak dünya milletleri arasındaki saygın yerimizi alacak ve geleceğe ümitle bakmamız mümkün olacaktır.
Bu vesileyle başlayacak olan 19971998 eğitim-öğretim yılının ülkemize ve milletimize başarılar getirmesini diliyorum.