Makale

Takva Elbisesi Giyinmek

Prof. Dr. I. Hakkı Ünal
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Takva Elbisesi
Giyinmek

Ebû Zerr (r.a.) Rasûlullah (s.a.s.)’ın kendisine şöyle dediğini nakletmiştir: "Nerede olursan ol, Allah’tan ittika et. (Ona karşı saygısızlıktan sakın), işlediğin bir kötülüğün arkasından hemen bir iyilik yap ki, onu yok etsin. İnsanlara güzel ahlâkla muamele et." (Tirmizi, el-Birr ve’s-Sıla, 55)
Bu hadisde dikkatimizi çeken ilk şey "ittikâ"(sakınmak) kelimesidir. Kur’an’da sık geçen" takva" kelimesi de aynı kökten gelmekte ve çoğunlukla Türkçe’ye "Allahtan korkmak" şeklinde çevrilmektedir. Halbuki, kelimenin kökünde yer alan , sakınmak, çekinmek, korunmak anlamlarının, Allah’a karşı saygısızlık etmekten, günah işlemekten, haramlara düşmekten çekinmek ve korunmak olarak anlaşılması daha uygundur. Çünkü, "kâfirler için hazırlanan cehennemden korunmamızı," ifade eden ayette de aynı kelime yer almıştır. (Bakara,13i) Kur’an’da müttakilerin özellikleri sayılırken, bunların, Allah’ın buyruklarını yerine getiren ve haramlardan sakınan kimseler olduğu anlaşılmaktadır. (Bakara, 177) Ayrıca birçok ayette "takva" bizatihi iyilik olarak takdim edilmiştir. "En hayırlı azık takvadır." (Bakara,197) "İyilik ve takva üzere yardımlaşmak..."(Maide, 2) esastır."Takvaya en uygun olan adaletli olmaktır." (Maide, 8) ve "Allah müttakîlerin dostudur." (Casiye, 19)
Nerede ve ne durumda olunursa olunsun, Allah’a karşı saygılı olmak ve O’nun emirlerini ihlâl etmekten sakınmak müttakilerin özelliğidir. Hz. Peygamber’in "ihsan" mertebesi olarak tarif ettiği, (Müslim, İman, i) Allah’ı görüyormuşçasına kulluk etmek te böyle bir şeydir. Her şeyi, gören, bilen, işiten ve bütün gizliliklere vâkıf olan bir Yaratıcıya inanmanın doğal sonucu budur. Hangi görev ve statüde bulunursa bulunsun, sürekli Cenab-ı Hakk’ın gözetim ve denetiminde olduğunu bilen bir müminin, bilerek günah işlemesi ve günahında ısrar etmesi kolay değildir, işte bu duyarlılık içinde olan bir müminden kimseye zarar gelmez. Gerçek dindarlardan zarar gelmeyeceği kanaati, böyle kimselerin sürekli bir nefis muhasebesi (otokont- rol) içinde bulunmalarından dolayıdır. Halbuki bu duyarlılığa sahip olmayan, ha- ram-helâl ve hesap endişesi taşımayan bir kimsenin nasıl tehlikeli olabileceği, ecdadımız tarafından, "kork Allah’tan korkmayandan" atasözüyle veciz bir şekilde ifade edilmiştir. Araplar da bunu, "Allah’tan utanmıyorsan dilediğini yap" şeklinde dile getirmişlerdir.
İnsanın günah işlemekten masûn olmadığını dikkate alan sevgili Peygamberimiz, bunun da çaresini göstermiş, yapılan bir yanlışın ardından onu unutturacak ve izini silecek bir iyiliğin yapılmasını tavsiye etmiştir. Çünkü Cenab-ı Hak, "iyiliklerin kötülükleri yok edeceğini" (Hud, 114) bildirmektedir. "...Kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlar, güzel sona ulaşacak olanlardır." (Ra’d, 22) Yarattığı kulunun zaaflarını ve günah işleme potansiyelini iyi bilen Yüce Allah, bu yüzden tevbe kapısını sürekli açık bırakmıştır. Önemli olan hatayı ve yanlışı farkedip vazgeçmek, bunu telafi edecek iyiliklere yönelmektir, iyi Müslüman, iyiliği çok olan, mizanda sevabı ağır basan Müs- lümandır. (Kâria, 6-7) Esas olan, "hatasız kul olmaz" fetvasınca, sıfırlanamayan hataların asgariye indirilmeye çalışılmasıdır. İyiliklerin, güzelliklerin çoğaldığı bir dünyada, kötülükler kimseye zarar veremeyecek bir marjinalliğe itilebilir. Şeytanı tamamen işsiz-güçsüz bırakmayacak kadar bir kötülüğün kolayca kontrol altında tutulabileceği aşikârdır. Bunun yolu da, yapılan bir yanlışa birkaç misli doğruyla karşılık vermek, işlenen bir günahı, iyilik ve sevap yağmuruyla silip süpürmektir.
"Allah katında en değerli olanların en müttakî insanlar olduğunu" (Hucurat, 13) dikkate alan sevgili Peygamberimiz, ashabına da bu doğrultuda tavsiyelerde bulunmuştur. Bir gün yanına gelen birisi, "Ey Allah’ın elçisi! Ben yolculuğa çıkıyorum, beni azıklandır (bana hayır duada bulun) dedi. Allah Rasûlü, "Allah seni takva ile azık- landırsın" buyurdu. Adam, daha fazlasını isteyince, Hz. Peygamber, "Allah seni bağışlasın" dedi. Adam, "Anam-babam sana feda olsun, biraz daha artır" deyince Peygamber Efendimiz, "Nerede olursan ol, Allah sana hayrı kolaylaştırsın" duasıyla karşılık verdi. (Tirmizi, Daavât, 45)
Müttakî insanlar Allah’ın dostlarıdır. Cenab-ı Hak bunları "evliyası" olarak nitelendirmiştir: "İyi bilin ki, Allahın dostlarına (evliyasına) korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir." (Yunus, 62) Bir sonraki ayet bu dostların kimler olduğunu bize şöyle açıklıyor: "Onlar iman edip takva sahibi olanlardır." (Yunus, 63) Demek ki Allah’ın velisi olmak için, olağanüstü özellikler veya seçilmiş olmak gerekmiyor. Gökte uçmak, denizde yürümek, herkesin kalbini okumak gibi fantezilere de ihtiyaç yok. iman edip salih amelde bulunmak, yani müttakî olmak, Allah’ın dostu olmak için yeterlidir.
Bu ilke Allah Rasulü için de geçerlidir. Onun için Hz. Aişe bir gün sevgili eşini ararken onu secde halinde, "Ya Rabbi! Nefsime takva duygusunu ver, onu temizle, onu temizleyenlerin en hayırlısı sensin. Sen nefsimin velisi (yetkilisi) ve mevlâsı (sahibi)sın." şeklinde dua ederken bulmuştu. (A.b. Hanbel, Müsned, 6/209)
Hadisimizin son cümlesi, insanlarla ilişkimizde güzel ahlâkı esas almamızı, yani onlara güzel davranmamızı tavsiye etmektedir. Takva sahibi olmanın doğal sonucu budur. Kişinin kendi hâlinde iyi bir insan olması, münzevî bir halde Allah’a karşı görevlerini yerine getiriyor olması yeterli değildir. Allah’a olan itaat ve saygısını toplum içinde de göstermesi şarttır. Bu da, diğer insanlarla ilişkisinde ortaya çıkacaktır. Çünkü kişi, orada cömertliğini, yardımseverliğini gösterecek, öfkesini yenmeyi, insanları affetmeyi orada öğrenecektir. Sabrı, sevgiyi, paylaşmayı, dayanışmayı, orada hayata geçirecektir. Onun için takvanın, yani iyi Müslüman olmanın gerçek ölçüsü dağ başında değil, toplumsal hayatta ortaya çıkar.
Peygamber Efendimiz, kendisine sorulan, "Müminin cennete girmesine en çok vesile olan şey nedir?" sorusuna, "Takva ve güzel ahlâk" cevabını vermiş, cehenneme girmesine de en çok ağız ve tenasül organının yol açtığını bildirmiştir, (ibn Mace, Zühd, 29) Buradan anlaşılıyor ki, elimizi, dilimizi haramdan koruyup iffetimize de sahip çıkarsak, takva ve güzel ahlâka ulaşmanın en kestirme yolunu bulmuş oluruz. Kur’an’da, "daha hayırlı olduğu" bildirilen "takva elbisesine" (A’raf, 26) bürünebilmek için, sevgili Peygamberimizin şu duasını tekrarlayarak, Cenab-ı Hakk’ın yardımına sığınmak ve bu yolda gerekli çabayı göstermek hepimizin görevi olmalıdır: "Ey Allahım! Ben Senden, hidayet ve takva, iffet ve (kimseye muhtaç olmayacak) zenginlik istiyorum." (Tirmizi, Daavât, 73)