Makale

Çevre

BAŞYAZI

Mehmet Nuri Yılmaz
Diyanet İşleri Başkan Vekili

ÇEVRE

DİYANET Aylık Dergi, gerek yurtiçinde, gerekse yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızca aranan, takip edilen ve okunan dergilerin başında gelmektedir. Derginin her sayısında, toplumumuzun ihtiyacı olduğu bilinen konulardan birer tanesi ele alınarak işlenmekte, uzmanlarının görüş ve düşünceleri halkımıza aktarılmaktadır. Seçilen konuların genelde dinî yönü bulunmaktadır. Başka bir ifade ile, insan hayatini ören yumağın her yöndeki uzantısı İslam’ın hükümleri ile de kesişmekte; İslâm, hayatin bütününü kucaklamış bulunmaktadır. Yüce Allah bir ayette; "Kitap’ta (Kur’an veya kâinat) Biz hiç bir şeyi eksik bırakmadık." (En’âm: 38) buyurmuştur. Dergimizin bu sayısında "Gündem", ağırlıklı olarak, "Çevre Sorunlarına ayrılmış bulunmaktadır.
GÜNÜMÜZDE çevre sorunları, topyekün insanlığın hayatını tehdid eder boyutlara ulaşmış, dünyanın her yerinde yaşayan bütün toplumları yakinen ilgilendirir duruma gelmiştir. Problemin çözülmesi, insanlığın sağlıklı geleceği, hatta varlığının idamesi açısından gereklidir. Konu bu kadar önemlidir. Esasen problemin çözülebilmesi için, konunun önemini herkesin çok iyi kavraması ve konuya sahip çıkması lâzımdır. Bu yayınımızın, böyle bir açıdan önemli faydalar sağlayacağına inanıyorum.
ÇEVRE kavramı, her cins ve çeşit yaratıkla beraber, yeryüzünü bütünüyle ihtiva et-mektedir. Bu, dinî ifadesiyle "Sünnetullah", teknik ifadesiyle "Ekolojik Sistem"i, kısaca "Eko-sistem"i karşılamaktadır. Yüce Allah, yeryüzü ile gökleri ve içindekileri, kısaca kâinatı, olması gereken şekilde, hassas bir denge içerisinde ve belli kanunlar çerçevesinde yaratmıştır. Kur’an-ı Kerim’de; "... Sen Allah’ın yasasında (Sünnetullah) bir değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın yasasında bir başkalaşma (sapma) da bulamazsın." (Fâtır: 43) şeklinde buyurularak bu gerçeğe işaret edilmiştir.
BUGÜN, çevre sorunlarının temelinde, yeryüzündeki yaratıkların (canlı-cansız varlıklar) kendilerindeki veya aralarındaki tabiî dengenin bozulmaya başlaması yatmaktadır. Bunun sebebi ise, bazı insanların dikkatsizliği, bencilliği ve menfaat hırsıdır. Yüce Allah, hassas bir dengenin dışında, kâinatı temiz ve güzel yaratmış, sonra onu insanların istifadesi ve emrine vermiştir. Yani, onu insana emanet etmiştir. Bu itibarla, çevre konusu insanların bediilik anlayışı ve temizlik eğitimleri ile yakından ilgilidir. Bu, bir birikim, tecrübe, inanç, anlayış ve eğitim konusudur.
TÜRK-İslâm Tarihi; çiçek zevki, ağaç ve ormanların korunması, temizliğe "zerafet" derecesinde uyulması, yaratıklara merhametle ve emanet duygusu ile yaklaşılması gibi, çevre sorunlarını temelinden halleden misal ve güzel uygulamalarla doludur. Fatih’in; "Yaş kesenin başını keserim" fermanı, bu misallerden sadece birisidir. Müslüman Türklerin, çevre temizliği, çevrenin korunması konusundaki hassasiyet ve dikkatlerinin gelişmesinde, Yüce Dinimizin konu ile ilgili prensiplerinin etkili olduğu şüphesizdir. Sevgili Peygamberimizin Medine’deki şu uygulaması, İslâm’ın konu ile ilgili anlayışını en güzel şekilde ifade etmektedir: Sevgili Peygamberimiz, Medine’ye hicret ettikten sonra, Mekke’de Hz. İbrahim’den beri devam edegelen "Haram Bölgesi" (Korunmaya alınmış yeşil alan) gibi, Medine şehrinin etrafında yaklaşık 800 km2’lik bir yeşil alanın oluşmasını teşvik etmiş ve gereken tedbirleri almıştır. Burada ağaçların kesilmesini, hayvanların öldürülmesini yasaklamış, yeşil alanın korunması için özel görevliler (bekçiler) tayin etmiştir. Halkın ağaç ihtiyacını karşılamak üzere ayrı bir orman bölgesi gösteren Hz. Muhammed (S.A.S.), burada da bir ağaç kesen müslümanın, yerine bir başka ağaç dikmesini ve yetiştirmesini istemiş ve bunu sağlamıştır.