Makale

Kur'an'ın Anlaşılmasında Kavramların Önemi ve Kur'an'ın Temel Kavramları

KUR’AN’IN ANLAŞILMASINDA KAVRAMLARIN ÖNEMİ
VE KUR’AN’IN TEMEL KAVRAMLARI

İsmail KARAGÖZ*

Özet:
“Kavram”; bir fikri, bir düşünceyi, bir sistemi anlatmak için kullanılan; o fikrin, o düşüncenin, o sistemin ifade edilmesinde önemli ve başrolü oynayan sözcüktür.
Bir metni anlayabilmek için o metni oluşturan cümleleri, cümleleri anlayabilmek için o cümledeki kelime ve kavramları anlamak gerekir. Kelime ve kavramların anlamları yanlış anlaşılırsa o metin de yanlış anlaşılmış olur. Bu itibarla Kur’an’ı doğru anlayabilmek için Kur’an kavramlarını doğru anlamak gerekir.
“Kur’anî bilgilerin” hayata aktarılması bu kavramların anlaşılması ve özümsenmesine bağlıdır. Çünkü “Kur’anî bilgiler” demek, bir anlamda “Kur’anî kavramlar” demektir. Bu makale, konunun ifade ettiği bu önem sebebiyle kaleme alınmıştır.
Anahtar Kelimeler: Kur’an, Kavram.
The Importance of Concepts for Understanding the Qur’an
Absract:
“Concept” is a word that is used for explaining an idea, thought, system; has an important and key role for expressing this idea, thought, system.
In order to understand a text the sentence that forms the text, in order to understand sentences the words and concepts inside the sentence has to be understood. If the words and concepts are understood wrong, then the text will also be understood wrong. In this content to understand Qur’an true the Qur’an concepts must be understood well.
The transfer of Koran knowledge to life depends on understanding of this concepts and assimilating of these. Because Qur’an knowledge means, in other meaning Qur’an concepts.
This article is written for the importance of this subject.
Key Words: Qur’an, Concept.
Kur’an, insan için, insanı iyiye ve doğruya sevk etmek, dünya ve âhiret mutluluğunu sağlamak için gönderilmiştir.
Allah; insanı, iyiye ve doğruya çağırmış ama onu bu konuda zorlamamış, inanç, söz, fiil ve davranışlarında serbest bırakmıştır.1 Eğer serbest bırakmasaydı bütün insanların inanç, söz, fiil ve davranışları aynı olurdu. Fakat böyle değildir. Böyle olmadığı için insanların ahlâkı birbirlerinden farklıdır. Kimisi yaratılış gayesine uyarak Allah’ın dosdoğru yolunda yürürken kimisi de şeytanın batıl yolunda yürür. Kimisi kâfir, kimisi mümin; kimisi âsî, kimisi itâatkâr; kimisi âdil, müttakî, kimisi zalim ve fasıktır.
İşte Allah, insanların bu ahlâkî niteliğini, inanç, söz, fiil ve davranışlarını çeşitli kavramlarla anlatır, değerlendirir, över veya yerer.
Allah; insanları fizikî yapıları, cinsiyetleri, dilleri, renkleri ve nesepleri itibariyle değerlendirmez. Çünkü bütün insanları yaratan O’dur.2 Dilleri, renkleri, ırkları ve cinsiyetleri ne olursa olsun bütün insanlar Âdem (a.s.)’in çocuklarıdır.3 Bu itibarla kardeştirler. Yaratılış itibariyle birbirlerinden farkları yoktur. Hepsi bir ana, bir babadan meydana gelmişlerdir.4 Zaten fizyolojik yapılarının, ırk ve renklerinin oluşumunda insanların bir dahli de söz konusu değildir. Bu sebeple de âhirette kimseye nesebinden sorulmayacaktır.5 İnsanlar, dünyada olduğu gibi orada neseple övünemezler.6 Çünkü orada nesep itibariyle yakınlığın bir faydası yoktur.7 Zira o gün dost dostun hâlinden sormaz.8 Hatta kişi anasından, babasından, eşinden ve oğullarından kaçar.9 Dahası mücrimler; azaptan kurtulabilmek için oğullarını, eşini, kardeşlerini, kendisini içinde barındıran ailesini, kabilesini, yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak vermek isterler, tâki kendileri kurtuluşa erebilsinler.10 Evet, “o gün ne mal ne de oğullar (insana) fayda verir. Ancak Allah’a (küfür, şirk, nifak ve isyandan korunmuş)11 sağlam ve temiz bir kalple gelen kimse fayda görür.”12
Allah insanı,“iman” veya “küfür”, “itaat” veya “isyan”, “sâlih amel” veya “kötü amel”, “takva” veya “zulüm” sahibi olup olmama açısından değerlendirir. Kur’an da insanı baştan sona hep bu açıdan ele almış ve “Allah katından en üstün, en mükerrem olanınız en muttakî olanınızdır”13 buyurmuştur. Kur’an’ın tebliğ ve tebyîn edicisi Hz. Muhammed (s.a.s.) de: “Allah, sizin suretlerinize (fizikî yapılarınıza, dış görünüşünüze) ve servetlerinize (mal-mülk, makam ve mevkiinize) bakmaz. Fakat kalpleriniz (de olan iman veya inkâr haliniz)’e ve amellerinize bakar”14 buyurmuştur.
Bu itibarla Kur’an’da; insanı inancı (iman, inkâr, şirk, nifak) sözü (doğru, yanlış, yalan), fiili (faydalı ve zararlı) ve davranışı (iyi ve kötü) yönü ile anlatan, niteleyen ve değerlendiren kavramlar ön plana çıkmıştır. İnsan ile ilgili kavramların büyük çoğunluğu, insanın bu yönleriyle ilgilidir. Biz bu bölümde bu kavramların bir listesini verecek ve kavramların doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için dikkat edilmesi gereken hususları zikredeceğiz. Önce “kavram” nedir, bunun anlamını izah ettikten sonra kavramların taksimini ele alıp “Allah’ı anlatan kavramlar”a değinecek, peşinden insan ile ilgili “övme ve yerme ifade eden kavramları” sunacağız.
I- Kavram
Bizim “kavram” dediğimiz şey, Arapça’da “mefhum.” İngilizce’de “term” diye ifade edilen kelimelerdir. Bunlara “teknik terim” demek de mümkündür.
Türk Dil Kurumu’nun hazırladığı Türkçe Sözlük’te “kavram” şöyle tanımlanmıştır: “Bir şey üzerine ve özellikle o şeyin nitelikleri ya da imleri üzerine taşıdığımız genel düşünce, mefhum”.15 Cümlede geçen “im”, anlamlı iş ya da davranış, anlam yükletilen şey demektir.16 İngilizce “term” sözcüğü “terim” şeklinde Türkçe’ye de geçmiştir. “Terim”, anılan sözlükte, “Bir bilim, sanat, meslek dalıyla ya da bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı olan sözcük” şeklinde tarif edilmiştir.17 Aynı sözlükte “mefhum” sözcüğünün karşılığına “kavram” kelimesi konulmuştur.18 “Mefhum” sözcüğü Arapça “f.h.m.” kökünden ism-i meful’dür. Anlaşılan, anlaşılmış olan şey demektir. “F.h.m.” “Bir şeyi tasavvur etmek, idrak etmek, onu kalple bilmek, o şeyi kuşatmak” demektir.19 Doğan Cüceloğlu’na göre “kavram” aralarında belirli özellikleri taşıyan bir grup nesne veya olaya verilen semboldür.20
Buna göre “kavram”; bir fikri, bir düşünceyi, bir sistemi anlatmak için kullanılan; o fikrin, o düşüncenin, o sistemin ifade edilmesinde önemli ve başrolü oynayan sözcüklerdir. Bu sözcüklere önemine binaen “anahtar terim” denir.21 İlâhiyat ve felsefe gibi ilim dallarında bu anahtar sözcüklere “teknik terim” adı verilmektedir.22
II- Kur’an Kavramları
Arapça kelimeler, Arapça olan Kur’an’da23 kullanılırken cahiliyye dönemindeki anlamlarını aynen muhafaza etmemişlerdir. Önemli seviyede anlam değişimine uğramışlardır. Bazı kelimelerin anlamları genişlerken bazıları daralmış, bazıları da tamamıyla yeni manalar yüklenmiştir.24
Kur’an kelimelerinin hemen hemen hepsi cahiliyye döneminde şu veya bu şekilde kullanılmışlardır. Kur’an, özellikle anahtar terimleri yeni manalar ile farklı ilişkiler sistemi içinde kullanmış, derin ve etkili bir değişiklik yapmıştır.25 Kur’an; Arapların, inanç, fikir ve hayat tarzını kökten değiştirdiği gibi kelimelerin, özellikle anahtar terimlerin anlam sahasını, kullanım alanını ve biçimlerini de değiştirmiştir.
Kur’an’ın anlaşılmasında, bu değişikliğin ve anahtar kelimelere yüklenen değişik ve farklı manaların dikkate alınması ve titiz bir şekilde incelenmesi ve tahlil edilmesi gerekir. Dolayısıyla bir anahtar terimin sadece sözlüklerde belirtilen anlamlarıyla yetinilmesi o terimin Kur’an’daki gerçek anlamını ortaya koyamaz. Belki o konuda bir fikir ve önbilgi verebilir. Ama asıl ve hakikî manasını anlamada yeterli değildir. Özellikle, Kur’an’ın bu anahtar sözcükleri başka bir dile aktarıldığı zaman sözlük manası ile verilmesi hiç yeterli değildir. Aşağıda insanın olumlu ve olumsuz yöndeki inanç, söz, fiil ve davranışlarını anlatan Kur’an kavramlarının, ism-i failleri karşısında vereceğimiz Türkçe karşılıklar, o kavramın ifade ettiği manaları tam olarak yansıtmamaktadır. Mesela Kur’an’ın en önemli anahtar kavramlarından birisi olan “zulüm” kavramını “kötülük etmek” veya “haksızlık etmek” diye manalandırdığımız zaman yanlış olmaz ama bu kavramın Kur’an’da ifade ettiği manayı tamamen yansıtmaz. “Zalim”, sadece “haksızlık eden” veya “kötülük eden” değildir.26 Aynı şekilde “cehl” ve bunun isim-sıfat şekli olan “cahil” sözcüğünün “âlim”in zıddı, dolayısıyla temel anlamının “bilgisiz” olarak alınması bu kavramın tam anlamını yansıtmaz. Bu anlam yanlış değildir ama kâmil değildir, eksiktir, yetersizdir.27
Kur’an kavramlarının bu derin ve engin, sözlüklerdekinden daha farklı ve geniş anlamlarından dolayı bir başka dile tercüme edilip edilemeyeceği konusunda ihtilafa düşülmüştür.28
“Tercüme”, bir kelâmın manasını diğer bir lisanda dengi bir tabir ile aynen ifade etmektir. “Tercüme, asıl manasına tamamen, mutabık olmak için sarahatte, delâlette, icmalde-tafsilde, umumda-hususta, ıtlakta-takyidde, kuvvette-isabette, hüsnü edada, üslubu beyanda, hâsılı ilimde, sanatta, asıldaki ifadeye müsavi olmak iktiza eder” diyen29 Hamdi Yazır, böyle bir tercümede başarının imkânsızlığına işaret etmiştir. Zaten “harfî ve lafzî tercüme” denilen nazmında ve tertibinde aslına benzemesi gözetilen veya diğer bir deyimle mürâdifi mürâdifinin yerine koymaya benzeyen tercümenin30 yapılıp yapılmayacağı tartışılmıştır.
Tercüme yapanlar nazımda ve tertibinde aslına benzemesi gözetilmeyen, metindeki mana ve gayelerin güzel bir şekilde ifadesi olan “tefsirî tercüme” yapmaktadırlar.31 Aslında Kur’an’ın anahtar terimlerini bir iki kelime ile karşılık vererek tam anlamıyla manalandırmak mümkün değildir. Belki bir nebze bilgi ve fikir verilebilir.
Bu durum, Kur’an kavramlarının bir başka dile çevirisi için söz konusu olduğu gibi aynı dilde izahı için de söz konusudur. Bir cümledeki temel kavramlar iyi anlaşılırsa, o cümle ile ifade edilen mananın anlaşılması kolaylaşır. O halde ne yapılması gerekir? Muğlâk bir kelimenin manasını açıklığa kavuşturmanın en iyi yolunu Prof. Dr. J. Marouzeau,32 şöyle izah etmektedir: “Öncelikle ve her şeyden bir çok şeyi bir araya getirmek, kıyaslama, benzeyen, karşıt olan ve tekabül eden tüm kelimenin geçtiği bölümün tüm çevresine (siyâk sibâkına) müracaatta bulunmak” gerekir.33
“Kur’an’ı anlamak isterken elfâzının ve terkiplerinin bütün inceliklerini gözetmek lazımdır” diyen Hamdi Yazır, Fatiha sûresinin altıncı ayetinin tefsirini yaparken, “Tarîk” (yol) demeyip “Sırat” (yol) demesi, “Müstevî” (doğru) demeyip “Müstakîm” (doğru) demesi” Re’sen düşünülecek ve manaları ona göre tasavvur olunacak hikmeti tazammum ederler. Kur’an bir kitabı hâkimdir. Bunun için;
1- Kelimelerin mefhumlarını iyice tespit etmek,
2- Yerlerinde lâfzen veya manen ilgili olabileceği kelimeleri ve manaları ile mukayese eylemek,
3- Tertip biçimlerini, siyak ve sibaklarını mülâhaza etmek,
4- Bunlardan murat edilen asıl anlam ile tezyinatını temyiz eylemek, lazımdır” demiştir.34
Bir fikir ve düşüncenin, bir sistemin, bir konunun anlatılmasında ve anlaşılmasında kelime ve kavramların önemi çok büyüktür. Kelime ve kavramlar değiştikçe cümleler, dolayısıyla anlatılmak istenen şeyler de değişir. Kelime ve kavramlara yüklenen manalar iyi anlaşılırsa o fikir ve sistem de iyi anlaşılır. Aksi durum, o fikrin ve sistemin yanlış ve hatalı anlaşılmasına sebep olur. Bu itibarla bir düşünce sistemindeki temel kavramların çok iyi anlaşılması lazımdır.
III- Kavramların Aslî ve İzâfi Anlamı
Kelimelerin anlamları, yalnız başlarına değil, dâima bir sistem veya sistemler içinde değer kazanırlar. Her sözcüğün kendine özgü bir anlamı vardır ki o sözcük bulunduğu sistem dışında mütâlaa edilse sözcük yine aynı manayı taşır. İşte sözcüklerin, bu sürekli anlamına “esas mana” denir.
Kelimelerin mânâsı, “esas mana” dan ibâret değildir. İkinci bir mânâsı daha vardır ki bu mana, kelimenin bulunduğu sistem içerisinde oluşmuştur.
İşte kelimelerin kökünden gelmeyen, fakat içinde bulunduğu sistemden doğan bu mânâya “izâfî mana” denir.
“Esâs mana” kelimenin her zaman taşıdığı “asıl mana” dır. “İzâfî mana” ise, içinde bulunduğu özel sistemden, bu sistemdeki diğer kelimelerle olan ilişkisinden kazandığı “özel mana” dır.
Meselâ, “gün” (el-yevm) kelimesinin asıl mânâsı dünyanın kendi ekseni etrafında bir defa dönmesi ile oluşan 24 saatlik zaman dilimidir.
Bu kelime Kur’an’da yeni bir mana kazanmıştır. Bu mânâ, kelimenin kökünden kaynaklanmaz. “Kıyâmet”, “ba’s” (yeniden dirilme), “hesap” gibi “âhiret” ve “din” (son hüküm) ile ilgili kelimelerin oluşturduğu bir “semantik alan” içinde “gün” sözü farklı bir mana yüklenmiştir.
(Din gününün mâliki) (1/3) âyetindeki “yevm”in kazandığı bu yeni mana izâfî mânâdır.
Bu mânâda “gün” artık basit bir gün olmaktan çıkmış, uhrevî bir renge bürünmüştür. Artık “gün” (el-yevm) alelâde bir gün değil, “ âhiret günü” dür.
Aynı şey “saat” kelimesi için de söz konusudur. Kur’an sisteminde “saat” bir günün (1/24) i değil, “kıyâmet saati” dir.
İşte böyle kelimeler, Kur’an sistemine girince “aslî mânâlarından farklı mânâlar yüklenmişlerdir. Kur’an’ın “anahtar kelimeleri”nin hepsi için aynı durum geçerlidir.
Meselâ “küfr, şükr, zulm, takvâ...” gibi sözcükler Kur’an dışında tamamen “özel mana”lar kazanmışlardır.
“Küfr” kelimesinin aslî mânâsı, örtmek, gizlemek, birinin yaptığı iyiliğe veya verdiği nimete karşı kadir bilmeyip nankörlük etmektir. “Teşekkür etmek” anlamındaki “şükr”ün tam karşıtıdır. Küfr kelimesi, Kur’an sisteminde mana değişimine uğramıştır. Artık “küfr” basit bir nankörlük değil, Allah’a, O’nun nimetlerine karşı nankörlüktür, O’nun ayetlerini ve elçilerini inkâr etmektir.
“Küfr” kelimesi bu “nankörlük” anlamının ötesinde yeni bir mana kazanmıştır. Bu yeni mana “inkar, inançsızlık”tır. Artık “küfr” kelimesi “şükür” kelimesinin değil, “îman” (inanmak) kelimesinin karşıtı olmuştur. Böylece semantik bir değişime uğramıştır. “Küfr” kelimesi gibi “şükr” kelimesi de anlam değişikliğine uğramış, “îmân” manasına yaklaşmıştır. Kur’an’da bir çok yerde “şükr”, “îmân”ın hemen hemen sinonimi olmuştur. “Küfr” ise inkâr (Bakara, 2/6), hakkı bile bile kabul etmeme (cuhd, Bakara ( 2/286), nankörlük (Bakara, 2/15), berî olmak, tanımamak (İbrahim, 14/22) ve örtmek (Ankebut, 29/7) anlamında kullanılmıştır.
IV- Kavramların Semantiği
“Semantik” bir dilin anahtar terimleri üzerindeki tahlîli bir çalışmadır. Anahtar sözcükler; Kur’an’da tek başına, birbirinden ayrı ve yalın halde bulunmazlar. Her anahtar sözcük, diğer anahtar sözcüklerle yakın ilişki halindedir. Bu kelimeler kendi aralarında büyük küçük çeşitli gruplar teşkil ederler ve birbirlerine çeşitli yollarla bağlanırlar.35 Böylece bir “semantik saha” oluşur, yani anahtar sözcükler örgüsü teşekkül eder.36 Anahtar terimler, kendi aralarında bir “kelime hazinesi” kelimelerin birbirleriyle değişik ve çeşitli ilişkilerinden doğar.37 “Kelime hazinesi” soyut kelimeler yekûnu değildir. Bu kelimeler bir çok bakımdan birbirlerine bağlanırlar.38
Birbirleriyle kurduğu mana ilişkisi ile bir “semantik alan” meydana getiren anahtar terimlerden biri “ odak-kelime” kabul edilirse bu odak-kelimenin etrafında bir çok önemli “anahtar kelime” dizilir ve birlikte Kur’an’ın kelime hazinesinden önemli bir “mana alanı” meydana getirirler. Bu anahtar terimler, “olumlu” veya “olumsuz” mâhiyettedirler.39 Mesela biz zulüm kavramını “odak-kelime” kabul edersek bu odak kelimenin etrafından “olumlu” ve “olumsuz” mâhiyette anahtar terimler yer alır.
Burada “zulüm” kavramı odak kelimedir. Bu kelimenin etrafındakiler ise anahtar terimlerdir. “Allah” olumlu ve olumsuz kavramların yöneldiği “obje”; “insan” ise, bu terimlerin ifâde ettiği eylemlerin fâilidir. “Şirk, küfür, nifâk, fısk ve tekzib” kelimeleri “zulüm” odak-kelimesi ile “olumlu”; “imân, ibâdet, ihlâs, itâat ve tasdîk” kelimeleri de “olumsuz” mana ilişkisi içindedirler. Başka bir ifâde ile “Şirk, küfür, nifâk, fısk ve tekzib, zulüm ” ile eş anlamda; “îmân, ibâdet, ihlâs, itâat ve tasdîk” ise zıt anlamdadır. “Olumlu” ve “olumsuz” değer ifade eden “anahtar-terimler” kendi aralarında “semantik alan” meydana getirirler. “Zulüm” ve “takvâ” kavramlarına örnek verebiliriz.




“Takvâ” ve “zulüm” kelimeleri odak kelimelerdir. “Zulüm” kelimesinin etrafındaki kelimeler “zulüm” ile yakından ilgisi olan mânâlar taşır. “Takvâ” kelimesinin etrafındaki kelimeler de aynı şekilde “Takvâ” ile anlam ilişkisi içindedirler. “Takvâ” ve “zulüm” kelimeleri ve semantik alanlarının birbirleriyle zıt anlam ilişkisi vardır.
Bir alanın odak kelimesi başka bir alanın normal anahtar-kelimesi olabildiği gibi, bir sözcük de başka bir alanda odak-kelime olabilir.40
Kur’an’ın kelime hazinesi (vocabulary) büyük bir semantik alandır. Bütün kelimeler birbirleriyle doğrudan veya dolaylı bir anlam ilişkisi içindedirler. Bütün semantik alanlar Allah fikriyle temas halindedir. “Allah” kelimesi en büyük odak-kelimedir. Kur’an sisteminde bütün semantik alanlar ve anahtar sözcükler Allah-odak kelimesinin nüfuzu altındadır.41 Hiç bir şey bunun etkisinden kurtulamaz. Yalnız ibadet ve amel ile ilgili kavramlar değil, bütün moral kavramlar, hatta evlenme, boşanma, mîras, ticareti ilgilendiren senetler, borçlar, fâiz, ölçü-tartı gibi her şey bu düşünce ile yakından alakalıdır.42
Kur’an’ın “Allah” kavramından sonra en çok üzerinde durduğu “insan” kavramıdır. Kur’an düşüncesi, insanın kurtuluşu meselesi ile ilgilenir. Bu mesele olmasaydı Kur’an gönderilmezdi. İşte taşıdığı bu özel önemden dolayı insan, Allah kavramı karşısında ikinci bir kutup teşkil eder. En büyük önemi taşıyan kutup Allah ise diğeri de insandır.43
İki veya daha fazla anahtar terim, birbirleriyle bir mana ilişkisi kurup bir “semantik alan” meydana getirirler. Bu semantik alan (örgü) üç şekilde olur:
a- Bir kavramın iç yapısının tahlili.
b- Anlamdaşlık ilişkisi.
c- Zıtlık ilişkisi.44
Kur’an’da insanların uyması veya kaçınması istenilen inanç, söz, fiil ve davranışların, Allah’ın istediği şekilde oluşabilmesi bu kavramların iyi ve doğru anlaşılmasına bağlıdır. Eğer Kur’an’da kullanılan kavramlar yanlış anlaşılırsa uygulama da yanlış olur. Bu takdir de istenilen sonuca ulaşmak mümkün olmaz. Bu sebeple Kur’an kavramlarının çok iyi anlaşılmsı, izah ve tahlil edilmesi gerekir.
Kur’an’ı incelediğimiz zaman onda iki değişik “ahlâkî vasıf” anlatan kavram kategorisi olduğunu görürüz 45; Allah’ı, Allah’ın vasıflarını anlatan kavramlar; insanı, insanın inanç, söz, fiil ve davranışlarını anlatan kavramlar.
V- Allah’ın Vasıflarını Anlatan Kavramlar
Bunlar, “esmâ-i hüsnâ” diye adlandırılan Allah’ın güzel isimleridir. Bu isim ve sıfatlar, Allah’ı, O’nun fiil ve davranışını anlatır. Birkaç örnekle yetinmek istiyoruz. Çünkü bu, asıl konumuz değildir.
“Rahmân -rahîm”, yaratıklarına karşı çok merhametli.46
“Tevvâb”, kullarının tövbelerini çok kabul eden.47
“Zü’l-fadl’il-azîm”, çok büyük lütuf sahibi.48
“Raûf”, çok şefkatli.49
“Ğafûr”, çok bağışlayan.50
“Azîz, Hakîm” daima üstün, çok hikmet sahibi.51
“Serî’u’l-hisâb” hesabı çok çabuk gören.52
“Şedîdü’l-ıkâb”, cezası çok şiddetli olan53 gibi.
Allah’ı anlatan bu kavramları, Kur’an’ın başından sonuna her tarafında sıkça görmek mümkündür. Bu kavramlar, Allah’ın iki yönünü anlatır: Allah bir yandan çok merhametli, çok affedici, öte yandan hesabı süratli, cezalandırması şiddetlidir. Allah’ın bu veçheleri insanların iman ve inkârına, itaat ve isyanına göre değişir. Mümini ve itaatkârı ödüllendirir, kâfiri ve isyankârı cezalandırır.
VI- İnsanın İnanç, Söz, Fiil ve Davranışlarını Anlatan Kavramlar
Bu kavramlar, insanın Allah’a, nefsine ve diğer insanlara karşı fiil ve davranışlarını, “ahlâkî vasıflarını” anlatır. Bu dinî-ahlâkî kavramlar; insanı, inanç ve aksiyon yönünden hem tasvir eder, anlatır ve tanıtır, hem de onu değerlendirir, hakkında hüküm ortaya koyar, över veya yerer (medh ve zem).54
Kur’an’a göre insanın iman ve amel bakımından davranışı, ahlâkî niteliği, “iyi ve kötü”, “doğru ve yanlış” diyebileceğimiz birbirine kökünden karşıt iki kategoriye bölünmektedir. Kur’an’ın her yerinde insanın inanç ve amel bakımından ahlâkî değerlerine ilişkin bu ikilemi görmek mümkündür. İman noktasından, “iman-küfür”55 “iman-nifak”56 “iman-fısk”,57 ikilemi, amel noktasından, “itaat-isyan”58 ikilemi, inanç ve amel her iki açıdan, “takva-zulüm”59 ve “ihsan-zulüm”60 ikilemi Kur’an’da yan yana ve peşpeşe zikredilmiştir.
“Müslim-Mücrim”61
“Mümin-Kâfir”62
“ Mümin-Fâsık”63
“Mümin-Münafık”64
“Mümin-Mücrim”65
“Muttakî-Kâfir”66
“Muttakî - Fâcir”67
“Muttakî-Tâğî”68
“Müstakîm-Zâlim”69
“Muhsin-Zâlim”70
“Müflih-Zâlim”71
“Tayyib-Zâlim”72
“Muhtedî-Fâsık”73
“Muslih-Müfsid”74
“Saîd-Şakî”75
“Tayyib-Habîs”76
“Ebrâr-Füccâr”77
“Hayru’l-beriyye-Şerru’l-beriyye”78 gibi insanlar, zıt değerli kavramlarla anlatılmışlardır.
İnsanın iki yönü vardır; iyi veya kötü, hayır veya şer, itaat veya isyan, iman veya inkâr, takva veya zulüm. İnsanın bu iki yönü, birbirine zıt kavramlarla vasıflandırılmıştır. Kur’an’da insanlar; inanç, söz, fiil ve davranışları itibariyle iki kısımda mütalâa edildiği gibi; her insan da olumlu ve olumsuz, övülen ve yerilen olmak üzere iki çeşit vasıfla değerlendirilmiştir.79 Buna paralel olarak insanların bu davranışlarını anlatan kavramlar da aynı şekilde iki gruba ayrılır; övme ifade eden kavramlar, yerme ifade eden kavramlar.
Kur’an’da övme ifade eden kavramlar da yerme ifade eden kavramlar da insanın değişik inanç, söz, fiil ve davranışlarını anlatır. Bazen bir kavram diğer kavramın yerine kullanılır. Bir yerde bir kavram ile ifade edilen davranış başka bir yerde bir başka kavramla anlatılır. Kavramların çokluğu Kur’an’ın ifade zenginliğini ortaya koyar.
Kur’an’da insanların inanç, söz, fiil ve davranışlarını anlatan bu iki grup kavramın birer listesini vermek istiyoruz:
a) Övme İfade Eden Kavramlar
Kur’an’da insanların “övülen, iyi ve doğru kabul edilen, yapılması teşvik edilen, failine nimet ve ödül vaat edilen” olumlu davranışlarını ve ahlâkî niteliklerini anlatan pek çok kavram vardır. Bunların belli başlı ve en bariz olanları şunlardır:
“Muttakî”, Allah’a karşı gelmekten sakınan.80
“Mümin” imân eden.81
“Müslim”, Allah’a teslim olan.82
“Mûkin”, kesin olarak, şeksiz, şüphesiz inanan.83
“Mühtedî”, hidâyete eren.84
“Mutmain”, imanla kalbi huzura eren.85
“Muhsin”, iyilik yapan, iyi davranan, sâlih ameller işleyen, yaptığını iyi ve sağlam yapan ve Allah’ı görüyormuş gibi ibâdet eden.86
“Âbid”, Allah’a ibâdet eden.87
“Sâlih”, hayırlı ve yararlı işler yapan, sâlih amel işleyen.88
“Muslih”, islâh eden, düzelten.89
“Muhlis”, samimi ve ihlaslı olan.90
“Muhlas”, ihlasa erdirilen.91
“Sâdık” doğru olan.92
“Sıddîk”, dosdoğru olan.93
“Musaddık”, tasdik eden, doğrulayan.94
“Mussaddık” sadaka-zekât veren.95
“Mütesaddık”, sadaka veren.96
“Mentezekkâ”, küfür ve günahlardan arınan.97
“Müddekir”, öğüt alan.98
“Müsebbih”, Allah’ı tesbih eden.99
“Müşfik”, Allah’ın azabından korkan.100
“Muksıt” âdil, adaletli olan.101
“Zevâ adlin”, âdil, adaletli olan.102
“Mücâhid”, cihat yapan, kötülüklerle mücâdele eden.103
“Münfik”, infâk eden, Allah için malını hayırda harcayan.104
“Mütevekkil”, Allah’a tevekkül eden/güvenen.105
“Müteahhir”, maddî ve manevî kirlerden temizlenen.106
“Haşi”, Allah’a saygılı olan, Allah’tan korkan.107
“Zâkir”, zikreden, Allah’ı daima anan.108
“Şâkir”, şükreden.109
“Şekûr” çok sükreden.110
“Müsallî” namaz kılan.111
“Sâcid”, secde eden / namaz kılan.112
“Râki’”, rüku’ eden / namaz kılan.113
“Kâim”, ayakta duran / namaz kılan.114
“Sâim”, oruç tutan.115
“Tâif”, hac yapan, Ka’be’yi tavâf eden.116
“Nâsih”, öğüt veren.117
“Evvâh”, Allah’tan çok korkan.118
“Raşîd”, çok akıllı.119
“Hâmid”, Allah’a hamd eden, Allah’ı öven.120
“Tâib”, tevbe eden.121
“Tevvâb”, Allah’a çok tevbe eden, O’na dönen.122
“Evvâb” Allah’a yönelen.123
“Münib” Allah’a yönelen.124
“Müstağfir”, Allah’tan af ve bağış dileyen.125
“Müflih”, kurtuluşa eren.126
“Fâiz”, kurtuluşa eren.127
“Âkif”, itikâf yapan.128
“Kânit”, itâate devam eden.129
“Halîm”, teenni ile hareket eden, yumuşak huylu.130
“Sâbir” sabırlı.131
“Sabbâr” çok sabırlı.132
“Hadi’” boyun eğen.133
“Sâbık” hayırda öncü.134
“Âlim” bilgin.135
“Ülü’l-elbâb” akıllı.136
“Âmil”, çalışan.137
“Ebrâr” iyiler.138
“Ahyâr” hayırlı olanlar.139
“Hafîz”, Allah’ın emirlerini koruyan.140
“Meni’htedâ”, doğru yolda olan.141
“İyiliği emredenler ve kötülüğü nehyedenler.”142
“İman edip sâlih amel işleyenler”143
“Büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınanlar”144
“Allah’ın emir ve yasakları ile ilgili sınırlarını koruyanlar”145
“Allah’a ve Resulü’ne itâat edenler”146
“Öfkesini yenenler ve insanları bağışlayanlar”147
“Rabbinden korkan kimse”148
“Evliyâullah, Allah dostları”149
İnsanların iyi yönlerini, ahlâkî niteliklerini anlatan kavramlar yukarıda zikredilenlerden ibaret değildir.
Bu kavramlar, Kur’an’da değişik formlarda kullanılır. Mastar, fiil, isim ve sıfat şeklinde veya sıla cümleleri ve zamirlerle de ifade edilir. Biz örneklerde genelde ismi - faillerini zikrettik.
Bu kavramlar; insanların beğenilen ve övülen davranışlarını anlatmaktadır. Başka bir ifade ile yüce Allah, insanların bu şekilde hareket etmelerini, inançlarının ve yaşantılarının böyle olmasını istemektedir. Bu şekilde davrananları övmekte, onlara nimetler ve mükâfatlar vadetmektedir.
Bu kavramlarla, özet olarak vurgulanmak istenen insan davranışı “iman ve itaat”tir. İnsanın “iman ve itaat” hali çeşitli biçimlerde değişik kavramlarla anlatılmıştır. Bu kavramlar, iç içe ve birbiriyle girift haldedir. Bir kavramın muhtevası diğer kavramın anlamını da içine alabilmektedir.
Kur’an’da insanın, inanç, söz, fiil ve davranış itibariyle “olumlu” yönünü anlatan bu kavramların en şümullü, en kapsamlı olanı “takva” kavramıdır. Bu kavram insanın hem inancını, hem de inancı gereği yapması gereken işlerini, davranışlarını ve güzel ahlâkını ifade etmektedir. Takva kavramı bu sahada “ odak kelime” dir.
b) Yerme (Zem) İfade Eden Kavramlar
Bütün insanlar, aynı inançta olmadıkları gibi aynı fiilleri de işlemezler ve aynı davranışta da bulunmazlar. İnsanlardan bir kısmı iman eder, bir kısmı inkâr eder. İman edenlerden itaat edeni de isyan edeni de vardır. Bazılarının ahlâkı güzel, bazılarınınki ise kötüdür. Dolayısıyla insanların bu değişik halleri farklı kavramlarla anlatılmıştır.
İnsanın “iman” ve “itaat” halleri çeşitli kavramlarla dile getirildiği gibi “inkâr” ve “isyan” halleri de bir çok kavramla ifade edilmiştir.
İnsanların, yerilen, yapılmaması istenen ve yapanına ceza olduğu bildirilen “olumsuz inanç, söz, fiil ve davranışları”nı anlatan Kur’an kavramlarının belli başlı ve en bariz olanlarının bir listesini sunmak istiyoruz:
“Zâlim”, zulmeden.150
“Zalûm”, çok zulmeden.151
“Kâfir”, inkâr eden.152
“Kefûr”, nimetlere çok nankörlük eden.153
“Keffâr”, çok nankör.154
“Münkir”, inkâr eden.155
“Müşrik” Allah’a ortak koşan.156
“Münâfık”, iki yüzlü.157
“Dâll”, sapık.158
“Mudıll”, insanları hak yoldan saptıran.159
“Kâzib”, yalancı.160
“Mükezzib”, yalanlayıcı.161
“Effâk”, çok yalancı.162
“Sâhır”, alay edici.163
“Müstehzî”, alay edici.164
“Mütekebbir”, kibirli, büyüklenen.165
“Müstekbir”, büyüklenen.166
“Müfterî”, iftira eden.167
“Men yertedde”, dinden dönen.168
“Mümter”, şüpheci.169
“Mukterif” suç işlemeye devam eden.170
“Gabir”, imandan geri kalan.171
“Mürîb”, şüpheci.172
“Mürtâb”, şüpheci.173
“Mübtıl” hakkı boşa çıkarmaya çalışan.174
“Hâid”, batıla dalan.175
“Mu’rıd”, Kur’an’dan yüz çeviren.176
“Fâsık”, itaatten çıkan.177
“Müfsid”, bozguncu, fesât çıkaran.178
“Esîm”, çok günahkâr.179
“Âsim”, günahkâr.180
“Ferih”, şımarık.181
“Müsî”, kötülük yapan.182
“Hâtı”, hata işleyen.183
“Câhil”, hakkı bilmeyen, fevrî hareket eden.184
“Ğâfil”, haktan habersiz.185
“Mücrim”, suç işleyen.186
“Füccâr”, hak yoldan çıkanlar.187
“Fâcir”, hak yoldan çıkan.188
“Câir”, hak yoldan sapan.189
“Şakiyy”, baş kaldıran, asi.190
“Tâğî”, azgın.191
“Ğâvî”; sapık.192
“Mu’tedî”, haddi aşan.193
“Âdî”, sınıra tecavüz eden.194
“Mübezzir”, saçıp savuran.195
“Müsrif”, isrâf eden, aşırı giden.196
“Hâin”, ihanet eden.197
“Havvân”, çok hainlik eden.198
“Kâsıt”, hak yoldan sapan, zâlim.199
“Cebbâr”, zorba, azgın.200
“Hallâf”, yemin edip duran.201
“Mehîn”, aşağılık, bayağı, âdi.202
“Nâkib”, hak yoldan sapan.203
“Asıyy”, çok âsi.204
“Hemmâz”, herkesi kınayan.205
“Meşşâ bi nemîm”, nemîme ile yürüyen, söz taşıyıcı.206
“Fahûr”, kendini çok beğenen.207
“Muhtâl” kurumlu, kibirli.208
“Hattâr”, gaddâr, zâlim.209
“Mennâ’ li’l-hayr”, hayra çok engel olan.210
“Anîd”, inatkâr.211
“Zânî”, zinâ eden.212
“Bağiyy”, fahişe, zina eden.213
“Sârik”, hırsız.214
“Mutaffif” ölçü ve tartıda hile yapan.215
“Men yebhal” cimri.216
“Müzebzeb”, bocalayıp duran (münafık).217
“Muktesim” bölücü.218
“Kârih” haktan hoşlanmayan.219
“Muhsir” ölçüyü eksik yapan.220
“Müblis” ümitsiz.221
“Yeûs”, ümitsiz.222
“Müdbir”, hakka sırtını dönüp giden.223
“Arzu ve isteklerini tanrı edinen”.224
“Yalana kulak verenler.”225
“Haram yiyenler.”226
“Zulüm yüklenen.”227
“Allah ve Peygamberine karşı gelen.”228
“Allah’a ve Resûlüne isyân eden.”229
“Allah ve Peygamberine düşmanlık edenler.”230
İnsanların inanç, söz, fiil ve davranış itibariyle olumsuz yönlerini anlatan Kur’an kavramları yukarıda zikredilenlerden ibaret değildir. Bu kavramlar, insanların, beğenilmeyen, yerilen ve kötü olan yönlerini ifade etmektedir. Başka bir ifade ile Allah, insanların bu şekilde hareket etmemelerini, inançlarının ve yaşantılarının böyle olmamasını istemektedir. Bu şekilde davrananları yermekte ve onları cezalandıracağını bildirmektedir.
Bu kavramlarla anlatılmak istenen insan davranışı özet olarak “inkâr ve isyan”dır. İnsanların bu “inkâr ve isyan” hâli değişik kavramlarla çeşitli şekillerde anlatılmıştır. Bu kavramlar, iç içe ve birbirleriyle anlam ilişkisi içindedirler. Bir kavramın muhtevası başka bir kavramın anlamını da içine alabilmektedir.
Kur’an’da insanların “olumsuz yönlerini” anlatan kavramların en şümullüsü, en kapsamlısı “zulüm” kavramıdır. “Zulüm” kavramı, diğer kavramların tamamının ifade ettiği anlamları genel olarak ifade etmektedir. Kur’an’da en çok kullanılan kavramlardan biridir.
İnsanların “olumlu” ve “olumsuz” yönlerini anlatan bu kavramların ifade ettiği davranışlar ayrı ayrı insanlarda veya bir insanda bulunabilir, mesela, “iman” ve “küfür” ayrı insanlarda bulunur. Bir insanda bulunmaz. Ama “iman” ve “günah” aynı insanda bulunabilir. Övme ve yerme, sevap ve ikâb, insanın itaat ve isyan olan fiillerine karşı yapılır. Övme ve sevabı, itaat eden ve çirkin fiilleri yapmayanlar, yerme ve cezayı ise, ma’siyeti işleyen ve farzları ihlal edenler hak eder.231





Sonuç
Allah, Kur’an’ı insan için göndermiştir. Onu imana, iyiye ve doğruya çağırmış; şirk, nifak, isyan ve her türlü kötülükten sakındırmıştır. Ancak insanı bu konuda zorlamamıştır. İnanç ve irade hürriyeti içerisinde insanlar, inanç, söz, fiil ve davranış itibariyle farklı durumlar sergilemişlerdir. İnsanlardan kimisi mü’min, muttakî ve iyi, kimisi kâfir, müşrik, münafık, âsî ve kötü nitelik kazanmıştır. Allah insanları, ırkları, renkleri, cinsiyetleri ve fiziksel yapıları itibariyle değil, inançları, amelleri ve ahlâkî yönleriyle değerlendirmiş ve insanı hep bu yönü ile ele almıştır. Kur’an’da insanı anlatıp değerlendirirken onun inancı, söz, fiil ve davranışına göre farklı kavramlar kullanmıştır.
“Kavram”, bir fikri, bir düşünceyi, bir sistemi ve bir konuyu anlatmak için kullanılan, o fikrin, o düşüncenin, o sistemin ve o konunun ifade edilmesinde önemli rolü oynayan sözcüklerdir. Bu sözcüklere önemine binâen “anahtar terim” denir.
Arapça kelimeler Arapça olan Kur’an’da kullanılırken cahiliyye dönemindeki anlamlarını aynen muhafaza etmemişler, önemli seviyede mana değişimine uğramışlardır. Kur’an’da özellikle “anahtar terimler”e yeni ve sözlüklerdekinden tamamen farklı anlamlar yüklenmiştir. Kur’an, Arapların inanç ve yaşam tarzlarını tamamen değiştirdiği gibi kavramların anlam ve kullanım sahalarını da değiştirmiştir. Bu itibarla Kur’an’ın iyi anlaşılabilmesi için kavramlara yüklenen manaların çok iyi bilinmesi gerekir. Sözlük anlamları bu kavramların gerçek manalarını asla ifade edemez.
Kavramlar, Kur’an’da tek başlarına ve yalın halde bulunmazlar. Diğer kavramlarla eş veya zıt anlamda bir mana ilişkisi kurarak bir “semantik saha” oluştururlar. Birbirleriyle anlam ilişkisi olan kavramlardan biri “odak kelime” kabul edilirse, bu odak kelimenin etrafında bir çok “anahtar kavramlar” dizilir ve birlikte bir “mana alanı” meydana getirirler. Kur’an’ın en büyük odak kelimesi “Allah”, ikinci büyük odak kelimesi de “insan”dır.
Kur’an’da iki değişik “ahlâkî vasıf” anlatan kavram kategorisi vardır. Biri Allah’ı ve O’nun vasıflarını anlatan kavramlar, diğeri ise insanı, insanın inanç, söz, fiil ve davranışlarını anlatan kavramlar.
İnsanın “ahlâkî vasfını” anlatan kavramlar temelde iki kısma ayrılır: Övme ifade eden kavramlar, yerme ifade eden kavramlar. Bu kavramlar, insanı inanç ve amel yönünden nitelerler ve iyi ve kötü, doğru ve yanlış diyebileceğimiz birbirine zıt değerler anlamlar taşırlar. Bu kavramlardan bazısı insanın sadece inancını ve amelini, bazısı da hem inancını hem de amelini anlatır. İnsanların “olumlu” veya “olumsuz” yönlerini anlatan kavramların ifade ettiği davranışlar ayrı ayrı insanlarda veya bir insanda bulunabilir. Mesela iman, şirk, küfür, nifâk ayrı insanlarda, iman ve fısk aynı insanda bulunabilir.
İnsanı öven ve fâiline mükâfat va’dedilen kavramların mana alanı itibariyle en kapsamlı olanı “ittikâ-takva-muttaki”, kavramı, insanı yeren ve fâiline ceza va’dedilen kavramların en kapsamlısı ise “zulüm-zâlim” kavramıdır.
Kur’an’a göre bu kavramların ifade ettiği manalarla nitelenen insanlar inanç bakımından “mü’min-münâfık-kâfir”, amel bakımından “nefsine zulmeden, muktesit (orta hareket eden)-hayırda öncü olanlar”, kıyamette ise “ashab-ı yemin (kitabı sağ eline verilecek olanlar), -ashab-ı şimâl (kitabı sol eline verilecek olanlar), -sâbikûn-mukarrebûn (öncüler-Allah’a yakın olanlar) olmak üzere üç grupta değerlendirilmiştir. Ancak inanç, söz, fiil ve davranış itibariyle insanlar temelde iki gruptur. Mü’minler-kâfirler, itâatkârlar-âsiler. Mü’minler de kâfirler de, itaatkârlar da asiler de Kur’an’da farklı kavramlarla nitelendirilmişlerdir. Her bir kavram, insanın farklı bir boyutunu ifade eder.




* Doç. Dr., Diyanet İşleri Başkanlığı İç Denetçisi
1 Meselâ bk. Kehf, 18/29; Bakara, 2/256, Şura, 42/15, 20; Fussılet, 41/46; Câsiye, 45/15; Kâfirûn, 109/1-6; bk. Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’ân Dili, II, 860, 863. Eser Kitabevi, İstanbul, 1971.
2 Bakara, 2/21.
3 bk. A’râf, 7/189; Zümer, 39/6.
4 Hucurât, 49/13.
5 Müminûn, 23/101.
6 bk. Müminûn 23/101, el-Hâzin, Alâuddîn Ali b. Muhammed (Ö. 725/1324), Lübâbü’t-Te’vil fî Meânî’t-Tenzîl, IV, 359; (Mecmûatün Mine’t-Tefâsîr içinde). Beyrut, tarihsiz.
7 bk. İbn Kesîr, Imadüddîn Ebu’l-Fidâ İsmail (Ö. 774/1372), Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, III, 256. Beyrut, 1983.
8 bk. Meâric, 70/10.
9 bk. Abese, 80/34–36.
10 Meâric, 70/11–14.
11 en-Nesefî, Ebû’l-Berekât Abdullah b. Ahmed (Ö. 701/1301), Medâriku’t-Tenzîl ve Hakâiku’t
Te’vîl, IV, 479, (Mecmûatün Mine’t Tefâsîr içinde) Beyrut, tarihsiz.
12 bk. Şuara, 26/88– 89
13 Hucurât, 49/13
14 Müslim, Birr, 32; İbn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, II, 285.
15 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, s. 466.
16 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, s. 408.
17 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, s. 408.
18 Türkçe Sözlük, Türk Dil Kurumu, s. 560.
19 Cübrân Mes’ûd, er-Râid, II, 1135, Dâru’l-İlm, Beyrut, 1978.
20 Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, s. 215, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1991.
21 İzutsu Toshihiko, Kur’ân’da Allah ve İnsan, s. 26, Çeviri, Süleyman Ateş, Ankara Ünv. İlh. Fak. Yay. Ankara, 1975.
22 İzutsu, İslam Düşüncesinde İman Kavramı, s. 276, Çeviri, Selahaddin Ayaz, Pınar Yay. İstanbul, 1984.
23 bk. Yusuf, 12/2; Taha, 20/113; Şura, 42/7; Zuhruf, 46/12.
24 bk. İzutsu, Kur’ân’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, s. 110.
25 bk. İzutsu, Kur’ân’da Allah ve İnsan, s. 16.
26 bk. İzutsu, Kur’ân’da Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, s. 46-47.
27 bk. İzutsu. 51–61.
28 bk. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 9-18. İstanbul, 1971; İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 215-220, TDV Yayınları, Ankara 1989.
29 Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, I, 9.
30 Cerrahoğlu, s. 217.
31 Cerrahoğlu, s. 217.
32 Bu şahıs, klasik Latinceyi tercüme etmek isteyenlere bir miktar pratik tavsiyede bulunmak için yazdığı bir kitapta bu sözü söylemiştir. İzutsu, Kur’ân’ı Kerim’de Dinî ve Ahlâkî Kavramlar, s. 62.
33 İzutsu, s. 51–61.
34 Yazır, I, 122.
45 Toshihiko İzotsu, Kur’an kavramlarını “Kur’an’da Dinî ve Ahlâki Kavramlar” adlı eserinde (S.36
35 İzutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, s.15; İslam Düşüncesinde İman Kavramı, s.276, 277.
36 İzutsu, İslam Düşüncesinde İman Kavramı, s.277.
37 İzutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, s.27.
38 İzutsu, a.g.e., s.28.
39 İzutsu, a.g.e., s.30-31.
40 İzutsu, Kur’an’da Allah ve İnsan, s.31.
41 İzutsu, a.g.e., s.40-42.
42 İzutsu, a.g.e., s.41, 69, 88.
43 İzutsu, a.g.e., s.70.
44 İzutsu, a.g.e., s. 123
45 3 gruba ayrılmıştır. 1- Allah’ın ahlâkî vasfını anlatan kavramlar 2- İnsanın ALlah il olan temel ahlâkî ilişkisini anlatan kavramlar 3- İnsanın kendisi ile aynı topluluk içinde yaşayan kardeş lerine karşı olan temel ahlâkî tavrını anlatan kavramlar. Dr. Ömer Dumlu doktora tezi olarak hazırladığı “Kur’an-ı Kerîm’de Salah Meselesi” adlı eserinde “İzutsu’nun tesbitinin yerinde ancak eksik olduğu nu” kaydederek dördüncü olarak islam toplumunun diğer milletlerle olan münasebetlerini tanzim eden kav ramlar, olduğunu zikretmiştir (s.3 DIB Yay, 1992.Ank.) Bu taksimler, doğrudur. Ancak biz temel olarak Allah’ı ve insanı anlatan doğru olacağı anlatan kavramlar olarak iki katogoride zikredilmesinin daha doğru olacağı görüşündeyiz. Çünkü insanı anlatan kavramlar, insanın nefsine, ailesine, insanlara, diğer yaratıklara, ve Allah’a karşı olan fiil ve davranışlarının anlatır. İnsanın nefsine ve diğer insanlara karşı fiil ve davranışı da Allah’ın emir ve yasağına uyup uymama bakımından aynı zamanda Allah ile ilgilidir. Dolayısıyla son üç grup kavrmalar, temelde insan davranışını anlatan kavramlardır.
46 el-Fatiha, 1/2.
47 Bakara, 2/37.
48 Bakara, 2/105
49 Bakara, 2/143.
50 Bakara, 2/218.
51 Bakara, 2/240.
52 Bakara, 2/202.
53 Enfâl, 8/52.
54 İzutsu, Kur’ân’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar, s. 36 - 45.
55 Muhammed, 47/2-3.
56 Ankebût, 29/11.
57 Âl-i İmrân, 3/110.
58 Nisa, 4/13-14
59 Zümer, 39/24.
60 Neml, 27/11.
61 Kalem, 68/35.
62 Teğabün, 64/2.
63 Âl-i İmrân, 3/110.
64 Ankebût, 29/11
65 Taha, 20/74–75.
66 Zümer, 39/71–73.
67 Sâd, 38/28.
68 Sâd, 38/49, 55.
69 Zümer, 39/24.
70 Ahkâf, 46/12.
71 Nur, 24/50–52
72 Nahl, 16/28–32.
73 Hadîd, 57/26.
74 Bakara, 2/220.
75 Hûd, 11/105.
76 Al-i İmran, 3/179.
77 İnfitâr, 82/13–14.
78 Beyyine, 98/6–7.
79 İzutsu, Kur’ân’da Dini ve Ahlâkî Kavramlar, s. 151. Kur’ân, insanları bazen iki değil üç sınıfa ayır mış tır. Dünyada inanç yönünden mü’min-kâfir-münafık (Bakara, 2/1-20), amel yönünden “nefsine zul meden (zâlimün linefsihî), “ortayolu takib eden (muktesid) ve “hayırda öncü” (sâbikûn bil-hayrât) (Ahzâb, 33/32) olarak sınıflandırdığı gibi kıyamet kopunca; “sağın adamları” (kitabı sağ eline verilecekler (ashâbü’l meymene). “Solun adamları” (kitabı sol eline verilecekler) (ashâbü’l-meş’eme), “îman etmede önde gidenler” (sabikûn) ki bunlar nimet cennetlerinde yüksek derecelere yaklaştırılmış olanlardır diye üç kısma ayrılmışlardır (Vakıa, 56/7-12). Sûrenin sonunda “solun adamları” yerine “yalanlayıcılar, sapıklar” (el-mükezzibîn-ed-dallîn) ifadesi kullanılmıştır (Âyet, 88-92). Münafık da kâfirdir. Neticede taksim yine, ikiye iner. Ashab-ı yemin ve sâbikûn cennetlik, diğerleri cehennemliktir. Yine iki sınıf olmaktadır.
80 Bakara, 2/2.
81 Enfâl, 8/2.
82 Hac, 22/78.
83 Zâriyât, 51/20.
84 İsrâ, 17/97.
85 Nahl, 16/106.
86 Bakara, 2/195.
87 Tevbe, 9/112.
88 Al-i İmran, 3/114.
89 Bakara, 2/220.
90 A’râf, 7/29.
91 Meryem, 19/31.
92 Al-i İmran, 3/17.
93 Hadîd, 57/19.
94 Al-i İmran, 3/81.
95 Hadîd, 57/18.
96 Yusuf, 12/88.
97 Taha, 20/76.
98 Kamer, 54/15.
99 Sâffât, 37/166.
100 Müminûn, 23/57.
101 Mâide, 5/42.
102 Mâide, 5/95.
103 Nisa, 4/95.
104 Al-i İmran, 3/17.
105 Al-i İmran, 3/17, 3/159.
106 Bakara, 2/222.
107 Ahzâb, 33/35.
108 Ahzâb, 33/35.
109 Zümer, 39/66.
110 Lokman, 31/31.
111 Meâric, 70/22.
112 Hicr,15/98.
113 Bakara, 2/43.
114 Hac, 22/26.
115 Ahzâb, 33/35.
116 Bakara, 2/125.
117 A’râf, 7/79.
118 Hûd, 11/75.
119 Hûd, 11/87.
120 Tevbe, 9/112
121 Tevbe, 9/112.
122 Bakara, 2/222.
123 Kâf, 50/32.
124 Kâf, 50/8.
125 Al-i İmran, 3/17.
126 A’râf, 7/8.
127 Nur, 24/52.
128 Bakara, 2/125.
129 Al-i İmran, 3/17.
130 Hûd, 11/75.
131 Zümer, 39/10.
132 Al-i İmran, 3/31.
133 Şura, 26/4.
134 Müminûn, 23/61.
135 Rûm, 30/22,
136 Zümer, 39/9.
137 Al-i İmran, 3/195.
138 İnsan, 76/5.
139 Sâd, 38/47.
140 Kâf, 50/32.
141 Taha, 20/135.
142 Tevbe, 9/112.
143 Hac, 22/56.
144 Şura, 42/37.
145 Tevbe, 9/112.
146 Nisa, 4/13.
147 Al-i İmran, 3/134.
148 Beyyine, 98/8.
149 Yunus, 10/62.
150 Bakara, 2/254.
151 Ahzâb, 33/72.
152 Nahl, 16/83.
153 İsrâ, 17/89.
154 İbrahim, 14/34.
155 Nahl, 16/22.
156 En’âm, 6/14.
157 Nisa, 4/140.
158 Al-i İmran, 3/90.
159 Kehf, 18/51.
160 En’âm, 6/28.
161 Vâkıa, 56/51.
162 Şuarâ, 26/222.
163 Zümer, 39/56.
164 Bakara, 2/14.
165 Zümer, 39/60.
166 Nahl, 16/22.
167 A’râf, 7/152.
168 Mâide, 5/54.
169 En’âm, 6/114.
170 En’âm, 6/113.
171 A’râf, 7/83.
172 Kâf, 50/25.
173 Mümin, 40/34.
174 Mümin, 40/78.
175 Müddessir, 74/45.
176 Enbiya, 21/32.
177 Bakara, 2/99.
178 Yunus, 10/40.
179 Bakara, 2/276.
180 Bakara, 2/283.
181 Hûd, 11/10.
182 Mümin, 40/58.
183 Hâkka, 69/37.
184 A’râf, 7/199.
185 Nahl, 16/108.
186 Kehf, 18/49.
187 Sâd, 38/28.
188 Hûd, 11/27.
189 Nahl, 16/9.
190 Meryem, 19/32.
191 Kalem, 68/31.
192 Şuara, 26/91.
193 Bakara, 2/190.
194 Müminûn, 23/7.
195 İsrâ, 17/27.
196 En’âm, 6/141.
197 Nisa, 4/105.
198 Nisa, 4/107.
199 Cin, 72/14–15.
200 Hûd, 11/59,
201 Kalem, 68/10.
202 Kalem, 68/10,
203 Müminûn, 23/74.
204 Meryem, 19/14.
205 Kalem, 68/11.
206 Nisa, 4/36.
207 Nisa, 4/36.
208 Nisa, 4/36.
209 Lokman, 31/32.
210 Kalem, 68/12.
211 Kâf, 50/24.
212 Nur, 24/2–3.
213 Meryem, 19/28.
214 Mâide, 5/38.
215 Mutaffifîn, 83/1.
216 Nisa, 4/37.
217 Nisa, 4/143.
218 Hıcr, 15/90.
219 Müminûn, 23/70.
220 Şuara, 26/181.
221 Rûm, 30/49.
222 Hûd, 11/9.
223 Rûm, 30/52.
224 Câsiye, 45/23.
225 Mâide, 5/42.
226 Mâide, 5/42.
227 Taha, 20/111.
228 Enfâl, 8/13.
229 Nisa, 4/14.
230 Mücadele, 58/20.
231 Kâdî Adülcebbâr; Şerhu’l-Usûlü’l-Hamse, s. 638, Kâhire 1965.