Makale

başyazı - KÂBE’DEN, RAVZA-İ MUTAHHARA’YA...

başyazı

KÂBE’DEN, RAVZA-İ MUTAHHARA’YA...

Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet işleri Başkanı

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: "Şüphesiz, alemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev, (mabet) Mekke’deki (Kâbe) dir. Orada apaçık nişaneler, İbrahim in makamı vardır. Oraya giren emniyette olup, yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkar ederse bilmelidir ki, Allah bütün alemlerden müstağnidir."
Bir başka ayeti celilede de: "Hac, bilinen aylardadır. O aylarda hacca girişen kimse bilmelidir ki, hacda kadına yaklaşmak, sövüşmek, dövüşmek yoktur. Ne iyilik yaparsanız Allah onu bilir. Kendinize azık edinin. Şüphe yok ki azığın en iyisi Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun" diye buyurulmuştur.
Şanlı Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhissalâtü Vesselam Efendimizin şu müjdesi, müjdelerin en büyüğüdür bir mü’min kul için: "Kim haccedip de (hac esnasında) kadına yaklaşmaz ve günah sayılan davranışlara sapmazsa, anasından yeni doğduğu gibi döner", jşte bu ilahi fermanlara ve Peygam- Iber muştusuna erişebilmek için gücü yeten dünya müslümanları: "Buyur Allah’ım buyur, davetini duydum, Sana yöneldim Allah’ım! Emrine uydum, kapına geldim. Hamd Sanadır, nimet Senin, mülk Şenindir. Ortağın yok Allah’ım" diyerek gönüllerinden coşan, hançerelerinden taşan sevgi nidalarıyla o Allah’ın evine, Kabe’ye koşarlar.
Diller ayrı, renkler ayrı, ırklar ayrı... Kimisi siyah, kimisi beyaz, kimisi sarı... Kimisi Asyalı, kimisi Afrikalı, kimisi Amerikalı, kimisi Avrupalı... Ama imanlar bir, gayeler tek... Hepisi kalp kalbe, omuz omuza... Gönüller sıcak, diller sıcak, eller sıcak...
Mü’min gönüllerin sıcaklığı bul... Zengin yok, fakir yok; makamlı yok, makamsız yok. ihramlar sanki kefen. Aynı coşku, aynı heyecanla çarpıyor yürekler...
Hac, ayrı bir ülkede, ayrı şartlar içinde yapılması bakımından
meşakkatli bir ibadet şeklidir de aynı zamanda. Yolculuk sıkıntısı var, ev-ocak sıkıntısı var, sağlık sıkıntısı var, hac menasikini yerine getirememe sıkıntısı var... Onun için de ömürlüktür. Yani bu ibadet, şartlarını taşıyan bir müslümana, ömründe bir defa farzdır. Bir defa yapan bir daha yapmayabilir.
Ancak, meşakkati oranında mükafaatı büyüktür: Nefsi temizlemektir, kalbi berraklaştırmaktır. Hacdaki yararlar, her türlü gayreti göstermeye, sıkıntıya katlanmaya değer. Zira bu sayede Allah rızası kazanılmakta, günahlar affedilmektedir.
Bu maddi seferberliğe katlanarak manevi seferberliğe katılan kul, büyük başarı kazanmıştır. Allah’ın Evi’ni tavaf ederek, O’nun sevgili Re- sûlü Peygamberimiz Hz. Muham- med’in ve onun gökteki yıldızlar mesabesinde olan eshabının vakfe yaptığı Arafat’ta, Müzdelife’de Vakfe yaparak; Mina’da kurban kesip şeytan taşlayarak ruhen yücelmiştir. Orada elde edilen kazançları; yaşanan özde, gayede birliği, beraberliği vasıflandırmak mümkün değildir.
Aslında müslüman hacca gitmekle, Allah’ın davetine icabet etmekte ve Allah da onu misafir etmektedir. Dolayısıyla hacılar, Allah’ın misafirleridir.
Bu dünyada her şeyin bir özelliği, bir emaresi vardır. Hacıların emaresi ise, Allah’ın misafiri olmalarıdır.
Allah kendilerini davet etti, onlar da bu davete icabet ettiler, istediklerini de Yüce Allah geniş hazînesinden İhsan etti ve onları analarından doğdukları gün gibi tertemiz, günahsız olarak yurtlarına, evlerine döndürdü.
Bu meyanda, Mekke ve Medine’de hacılarımızın istirahat ettikleri evleri, hastaneleri; Arafat’ta çadırlarında hacıları ziyaret ederek görüştüm. Yetkililerden bilgi aldım ve kendim gördüm. Verilen hizmetlerden hacılarımız adına memnun kaldım. Hacılarımızın, dilleriyle ifade ettikleri memnuniyetlerini yüzlerinde görmekten büyük mutluluk duydum.
Arafat’ta Vakfe ‘ye durduk, okunan Kur’an-ı Kerimler, söylenen ilahilerle, yapılan irşad konuşmalarıyla çoştuk. Ellerimizi açtık, yalvardık: "Ey istediğini istediğine veren, istediği zaman da almak selahiyyetinde olan Allah! Çağrına icabet ederek geldik, bizleri buradan boş çevirme! Dinimizi, imanımızı bizden geri alma. Bizi Ümmet-i Muhammed olarak yarattın, Ümmet-i Muhammed olarak yaşamamızı, Ümmet-i Muhammed olarak çene kapamamızı nasip eyle’ ...
Mina’ya gidip kurban kesmekle nefsimizi kötülüklerden kestik; şeytan taşlamakla kötü düşünceleri aklımızdan ve gönlümüzden attık,
Bu yıl Mekke’den Arafat’a, Müzdelife’ye intikaller, bugüne kadar disiplinli haraketleri ile temayüz etmiş olması bakımından ilk defa Türkiye hacılarına uygulanan 9’uncu yol sebebiyle kolay oldu, Bu husustaki gayret ve yardımlarından dolayı Suudi Arasibtan Hac ve Evkaf Bakanı Dr. Mahmud bin Muhammed bin Sefer’e, 02.05.1996 tarihinde Mekke de yapılan "Hac Başkanları Toplantısında teşekkürlerimi arz ettim ve buradan da arzediyorum.
Allah’ü Teala’dan müslümanların daima izzet, gelişim ve büyüme içinde bulunmalarını ve kalplerini bir araya getirmesini ve geçirdiğimiz bu haccın "Haccı Mebrur" olmasını niyaz ediyorum.