BELÇİKA’DA EĞİTİM VE DİN
Yrd. Doç. Dr. Mustafa TAVUKÇUOĞLU / Selçuk Univ. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi
Batı Avrupa’da din olarak İslâm’ı resmen tanıyan ve okul programlarında İslâm Din Derslerine genel öğretim saatleri içinde yer veren Belçika, iki etnik bölgeli olmasına rağmen istisna bir ülke konumundadır. Doğu Avrupa’da Avusturya, Almanya’da Bavyera eyaleti ve Hollanda’nın güney ve batısındaki batı yerleşim birimleri de bu istisnaya dâhil edilebilir. Bu istisnalar arasında 1974 yılında çıkarılan bir Kraliyet Kararnamesi ile İslâm Dinini resmen kabul eden Belçika’nın, Batı Avrupa’da önemli bir yeri bulunmaktadır. Çünkü Belçika Devleti İslâm’ı tanımakla, ülkedeki Müslüman azınlığın ve çocuklarının din eğitimleri için imkân ve fırsat tanıyarak onlara maddi ve manevi destek olmaktadır. Belçika Devletinin bu desteğinden Müslümanların tam anlamıyla faydalanabilmeleri, ülkedeki Müslüman toplulukların bir organize veya teşkilat etrafında toplanabilmelerine bağlıdır. Belçika’da Müslüman grupların eğitim alanındaki faaliyetlerine geçmeden önce, bu ülke eğitim sisteminin genel hatlarını ve bazı ayrıntılarını tanımakta yarar vardır.
I. EĞİTİM SİSTEMİNE GENEL BİR BAKIŞ
A. Örgün Eğitim
Eğitim özgürlüğünün anayasa güvencesi altında olduğu Belçika’da, 1831 anayasası, bu özgürlüğü vurgulayarak, iki büyük dil bölgesinin de devlet tarafından düzenlenmesini öngörür. Eğitimin dili bölgede kullanılan dildir. 1920’li yılların başında modern öğretim teknikleri kullanılmıştır. (1)
Eğitimde krallığın kuruluşundan bu yana geçerliliğini koruyan en önemli sorun katolik okullarıyla diğer okullar arasındaki çelişkidir. Bugün ilk ve ortaöğrenim düzeyinde devlet okulları, Katolik okullar ve özel okulların birlikte bulunduğu üçlü bir eğitim sistemi geçerlidir. Özel okullar da devlet desteğine dayanmaktadır.
Katolik kilisenin baskılarına ve onun sunduğu özel eğitime karşı koyabilmek için, Liberaller bağımsızlıktan sonra (1830), devlet, iller ve komünler (belediyeler) tarafından verilecek eğitim için çaba harcadılar. Yavaş yavaş üç eğitim topluluğu belirginleşerek ortaya çıktı. Devletin resmî eğitimi; devlet tarafından sübvanse edilen illerin ve komünlerin resmî eğitimi ve yine devlet tarafından karşılanan özel eğitimdir. Eğitim Paktı denilen 1958 yasası resmî ve özel eğitimin kurallarını belirler. Buna göre sübvanse edilen eğitim kurumları, resmî makamlarınkine denk diploma verir. 6-15 yaş arası tüm çocuklar okula gitmek zorundadır. Okul öncesi eğitim 2,5-5 yaş grubu çocuklarını kabul eder. İlkokul normal olarak 6-12 yaş arası çocukları alır ve 2’şer yıllık üç devreyi kapsar. 12-18 yaş arası gençlere iki ayrı tipte eğitim sunan ortaöğretime geçiş sınavladır. Geleneksel ortaöğretim 3’er yıllık iki devreye ayrılır.
1969’da kurulan yenileştirilmiş ortaöğretim birbirini izleyen üç dönemi kapsar. Gözlem, yöneltme ve tesbit etmedir. Bir yıllık ortak bir biçimlenmeden sonra, bir dizi seçmeli ders, öğrencileri mesleki eğitime veya yükseköğrenime yönlendirir. Böylelikle mesleki ve teknik öğretim gittikçe gelişmektedir. Ortaöğretimde meslek okulu (hafif), teknik okul (ağır) olmak üzere iki seviyede verilmektedir. Bu öğretim tarzı birçok konuda uzmanlaşmaya götürmektedir. Orta öğretimde verilen belge ve diplomalar çeşitli üniversite veya yüksek teknik eğitim kuramlarına girmeye yarar. Yükseköğretime isteyenler gidebilir fakat yapılan istatistiklere göre, üniversiteye kayıt yaptıranların % 29’u ancak mezun olabilmekte, % 71’i elenmektedir. (2) Üniversiteye gidemeyenler çeşitli meslek okullarına yönlendirilmektedirler.
Eğitim ve öğretimin hem devlet hem de komünler ve özel teşebbüs tarafından ele alınması neticesinde, 1955-56 arası resmî öğretim kuramlarındaki öğrenci oranı % 35 iken, özel teşebbüsün yönettiği öğretim kuramlarında bu oran % 63 olmuştur. Resmî öğretimin özel teşebbüs öğretimiyle birlikte yürüyüşü, ülkenin siyasi ve toplumsal hayatını olumlu yönde ve büyük ölçüde etkilemiştir. Eğitim sisteminde iki önemli çekişmenin varlığına karşın büyük bir gelişme sağlanmıştır. Bu çekişmelerden daha eskiye dayananı kilisenin ve dinî eğitimin, gençliğin yetişmesinde oynadığı roldür. Ülkenin iki büyük partisini oluşturan Sosyalistler ve Katolikler, aralarındaki görüş ayrılığının ülkeyi böldüğü inancıyla uzlaşma yoluna gittiler. 1959’da yasallaştırılan bu anlaşmaya göre, her okul yönetimi Eğitim Bakanlığınca konulacak bazı temel gerekleri yerine getirmek koşuluyla kendi eğitim programını sürdürebilecekti. Yine bu yasayla eğitimin tüm ülke genelinde yaygınlaştırılması ve yeterli düzeye getirilmesi devletin sorumluluğuna bırakıldı.
Eğitim sistemini etkileyen ikinci çekişmeyse, eğitim programında kullanılacak dilin belirlenmesidir. 1932’den bu yana geçerli olan bir yasaya göre, okulların öğretim programı bulundukları bölgede geçerli olan dille yürütülmekte, ikinci resmî dil ise (Flamanca veya Fransızca) yardımcı dil olarak öğretilmektedir.
Anayasayı tamamlayan yasalar, devlet öğretimi ile illerin ve özel teşebbüsün, öğretim kurumlarına para yardımı esasını düzenlemektedir. Devlet ve özel teşebbüs, öğretimin bütün kademeleri için okullar açar. Komünlerin yani belediyelerin açtığı okulların en önemli görevi ilköğretimdir, hayata hazırlamadır, illerdeki öğretim kurumları ise daha çok mesleki ve teknik alandadır. Devletten para yardımı alan okullar, devletin denetimi altındadır ve öğretim tipine göre değişen kurallara uymak zorundadır. Ünvanlar ve diplomalar devletin kontrolü altında kurumların kendileri veya “Merkez Jürileri” denilen kurullar tarafından verilir. Bu kurullarda resmî ve özel her iki öğretim mekanizmasının temsilcileri eşit sayıda bulunur.
Öğretmen okulları, okul öncesi eğitim kurumlarına ve ilkokullara öğretmen yetiştirir. Ortaöğretim öğretmen okulları, ortaöğretimin ve teknik öğretimin ilk üç yılında ders vermeye yetkili öğretmen yetiştirir. Ortaöğretim teknik öğretmen okulları yalnız mesleki konularda öğretmenlik yetkisi verir. Üniversite ve yüksekokullardan mezun olanlar da ortaöğretimin son üç sınıfında öğretmenlik yapabilirler.
Üniversite statüsünde olmayan yükseköğrenim 1970’lerde yaygınlık kazanmıştır. Bu tür okullar kısa dönemli 2 veya 3 yıllık eğitimin ardından ortaöğretimin yüksek kısmının diplomasına denk bir diploma verirler. Ya da yükseköğretime geçiş için bir komisyon tarafından verilen olgunluk diploması gerektiren uzun süreli bir eğitim uygularlar veya denkliği üniversite öğretimi olarak kabul edilen bir diploma verirler.
Ülkenin en eski üniversitesi 1426’da kurulan Louvain Katolik Üniversitesi’dir. Bu üniversitenin 1914 ve 1940 yıllarındaki işgaller arasında yanarak büyük zarar gören kütüphanesi, özellikle Ortaçağ konulu kaynaklar açısından Avrupa’nın en zengin kitaplıklarından biridir. Louvain Katolik Üniversitesi ve Brüksel Üniversitesi (1834) bugün kendi içlerinde, Fransızca ve Flamanca eğitim veren kurumlara bölünerek dört ayrı üniversite hâline gelmiştir. Gent ve Liege üniversiteleri de Avrupa’nın en önemli üniversiteleri arasındadır.
B. Yaygın Eğitim
Hayatın her alanında ve aşamasında sürekli eğitim anlayışının somutlaştırılmaya çalışıldığı her Avrupa ülkesi gibi Belçika’da da bu gayeye hizmet eden önemli eğitim türleri arasında, Sosyal Destek Eğitiminin büyük bir yeri vardır. Sosyal Destek Eğitimi, işsizlerin ve akşam vardiyalarında çalışanların durumları gözetilerek gündüzleri açılan kurslar dışında, çoğu zaman okulların ve tesislerin kapalı bulunduğu akşamları gerçekleştirildiği için devlete ekstra bir yatırım yükü getirmeyen ekonomik bir eğitimdir. Söz konusu eğitimin temel amaçlarını şöyle özetlemek mümkündür: (3)
1. Belirli bir mesleği olmayanlara ve işsizlere bir meslek kazandırmak, bu sayede onları iş dünyasına hazırlamak.
2. Çalışanlara iş dünyasındaki yeni gelişmeleri kavratarak onların mesleklerini daha verimli bir şekilde icra etmelerine katkıda bulunmak veya onlara yeni bir meslek kazandırmak.
3. Yetişkinleri sosyo-kültürel açıdan destekleyerek onların toplumsal hayata daha aktif katılımlarına yardımcı olmak.
Sosyal Destek Eğitimi mezkûr amaçlarını gerçekleştirebilmek için tam zamanlı eğitim yaşını bitirmiş genç ve yetişkinlere, ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyinde hizmet götürmektedir. Ayrıca Sosyal Destek Eğitimi içinde bildiği bir yabancı dili geliştirme veya yeni bir dil öğrenme imkânı vardır.
Flaman Bölgesi İş ve İşçi Bulma Kurumu Meslek Öğretim Merkezinde farklı görevleri olan değişik meslek öğretim merkezleri vardır. Bunlar arasında (4);
A. Ulusal Pedagojik Eğitim ve Öğretim Merkezi,
B. Toplantı teknikleri, tartışma teknikleri, yemekli toplantılar vb. ile ilgili kadro eleman ve konuk ağırlama görevlisi eğitimi,
C. Didaktik-Metodolojik alanda kendi eğiticilerinin eğitimi bulunmaktadır.
Bunlardan birine veya herhangi bir meslek eğitimine başvuru yöntemi şöyledir: İlgi duyan kişi en yakınındaki yerel büroya müracaat eder. Bu başvuru formunun doldurulmasıyla gerçekleştirilir. Herkese istediği her meslek için kursa katılma izni verilmez. Aday başvuru işlemini gerçekleştirdikten sonra işsiz, teknik veya genel bir psikolojik yeterlilik denemesine davet edilir. Sadece bu denemede kapasitesi belirlenenler bekleme listesine alınırlar. Eğer sırası gelirse aday kursa alınır. Bu yöntemle iş bulma ve işe yerleştirmede sonuca ulaşılmaktadır.
15 ya da 16 yaşındaki gençler normal örgün eğitimde teorik eğitim alırlarken, belirli kurallara bağlı olarak da öğrenim sözleşmesi veya yükümlülüğü ile bir meslek sahibi olabilirler. Bu gençler haftada bir veya birbuçuk gün eğitim merkezinde teorik ders görüp, diğer günlerde de bir atelye, işletme veya mağazada alanının ustası veya uzman bir kimsenin gözetimi altında meslek öğrenirler. Bu eğitim süresi 3 yıldır. İleri yaşlarda, mesela 18-19 yaşında bu eğitim sözleşmesinden ayrılabilirler. Eğitim süresi, seçilen mesleğin teknik özelliklerine bağlıdır.
Belçika’da serbest girişimcilerce düzenlenen özel ve yazılı öğretim de vardır. Bu girişimciler de kendi kurslarını izleyenlere yasal değeri olmayan diploma vermektedirler. Bu kuruluşların amaçları gerçekten çok çeşitlidir. Bu nedenle düzenledikleri pahalı kurslar sayesinde büyük kazançlar peşinde koşanlarla karşılıksız eğitim vermeye çalışanları birbirinden ayırmak lazımdır. Karşılıksız eğitim veren kurslar çoğunlukla resmî kuruluşlar tarafından belli bir kısmı veya tamamı ödendiği için çok ucuz hatta ücretsizdir. Serbest girişimcilerin düzenledikleri kurslar daha çok pratik ve tamamlayıcı programlardır. Çünkü öncelikle eğitimin pratik değer ve yararlarıyla donanmış kişiler aranmaktadır.
Ülkedeki kültür gelişimine çok büyük katkılar sağlamakta olan halka açık kütüphanelerin tarihçesi 1921 yılından başlatılmaktadır. Her bölgede yerel, merkez ve özel olmak üzere 3 tür kütüphane vardır. 1988 rakamlarına göre Flaman bölgesinde 239 yerel, 5 merkez, 4 tane de özel olmak üzere toplam 248 kütüphane vardır. (5) Ayrıca gezici servisleriyle de kütüphanecilik hizmetleri verilmektedir.
Sosyal-kültürel biçimlendirme yani biçimlenme kazandırma alanında çok yönlü teşkilatlar oluşturulmuştur. Bu kurumlarca düzenlenen programların amacı, ferdin çok yönlü gelişimine yararlı katkılar sağlayarak onun toplumda tüm değerleriyle görev üstlenmesine yardımcı olmaktır. Bu çalışmaları düzenleyen kurumların başında, biçimlendirme dernekleri ve kuruluşları, kültür merkezleri ve özellikli amaç gruplarıyla (işsiz ve göçmenler gibi) özellikli sorunlar üzerinde biçimlendirme ve geliştirme çalışmaları gelmektedir. Bu kurumların ilgi alanları ise toplum, din, ahlâk, sanat, gelenekler, anadil ve yabancı dil gibi temaları ön planda tutmaktır. Bu biçimlendirme kuruluşlarına yönetim tarafından yasallık tanınabilmesi için o kuruluşun yılda en az bin saatlik bir biçimlenim programı gerçekleştirmesi gereklidir. Bir biçimlendirme kursu toplam 6’şar saatlik oturumlar hâlinde ve en az 12 kişilik daimi gruplar için düzenlenmek zorundadır. (6)
1. Göçmen İşçilerin Eğitimi
Önceleri sadece işçi akımı şeklinde başlayan Belçika’ya göç olayı, sonraları ailelerin birleştirilmesiyle birlikte eş ve çocukları da kapsayan demografik bir boyut kazanmıştır. Aile birleşimleri özellikle bu insanlar için yeni eğitim alanlarının açılması gerekliliğini de peşinden getirdi. Bu insanların terkettikleri dünyaları, yeni karşılaştıkları iş dünyası ve içinde bulundukları toplumla geliştirmek istedikleri yeni hayat için beklentileri ile ilgili çözülmesi gereken sorunlar yumağı oluşmuştu. Bu sorunların çözümü için çok kapsamlı ve geleceğe yönelik program ve önlemlere ihtiyaç vardı. Belçika yönetimlerinin uzun süre suskun kaldıkları dönemde, göçmenler elbette boş durmamışlar bazen anayurt bağlantılı bazen becerebildikleri kadar geliştirdikleri kuruluşlar aracılığıyla kendi sorunlarına çözüm aramışlardır.
Çoğunlukla kırsal kesimden sırf ekmek parasını kazanıp biraz maddi birikim edindikten sonra, en kısa sürede tekrar yurduna dönmek amacıyla kopup gelen, başlangıçta bedensel güçlerinden başka hiçbir sermayeleri olmayan hatta çoğunlukla okuma-yazma dahi bilmeyen bu insanlar, hiçbir değerini tanımadıkları bir ortama girince, birbirlerine sığınak oldular. Kişisel sorunlarını birbirleriyle paylaştılar. Okuma yazma bilenler, sosyal bakımdan biraz daha hareketli olanlar diğerlerine yardım etti. Zamanla bu ilişkiler belirli mekânlarda sürdürüldü. Özellikle Afrika’dan ve Türkiye’den giden Müslümanlar arasında kahvehaneler, ibadet yerleri ve dernekler oluşturulmaya başlandı. Bu yerler, özellikle dil bilmedikleri için içine karışamadıkları topluma karşı adeta birer sığınak durumundaydılar. Kuşkusuz onlar böyle yerlerde buluşarak birçok sosyal-kültürel sorunlarına da çözüm aramak mecburiyetindeydi. Belçika’daki Türklerin sosyal-kültürel etkinliklerinin doğru bir temele oturtulabilmesi için onların önemli buluşma noktaları olan camiler, kahvehaneler, mahallî spor kulüpleri ve derneklerinin sosyal-kültürel yönlerden incelenmesi gerekmektedir.
Göçmenlerle ilgili temel bilgi ve beceri kazandırma çalışmaları yalnızca göçmenler için düzenlenmese bile katılanların % 83’ünü göçmenler oluşturmaktadır. Büyük bir hızla gelişen teknolojik toplumda hiçbir diploma, hiçbir alan için değişmez bir iş garantisi değildir. Diploma, sahibini alanındaki yeni gelişmeleri izlemek ve kendini yetiştirmek için gerekli çabaları sarfetmesi yükümlülüğünden kurtarmamaktadır. Bu yüzden fertler, hangi düzeyde eğitim almış olursa olsun içinde yaşadığı toplumun iş hayatına uyum sağlayabilmek için yaşamı boyunca eğitim almak mecburiyetindedir. Gelişim için sürekli eğitim ilkesine bağlı ek eğitim, yeniden eğitim vb. programlar belirli bilgi ve beceri düzeyinde çıkış yapmaktadır. Çocukluk çağında çeşitli nedenlerden dolayı eğitim görmemiş olanların, bu programları izleyebilmeleri dolayısıyla teknolojik toplumun geleneksel yapısını yakalayabilmeleri çok zordur. Sonuçta onlar için var olan sosyo-kültürel gerilik giderek artmakta, zamanla toplum dışında yaşamaya mahkûm olmaktadırlar. Günümüzde eğitim geriliğinden söz edilince akla ilk gelen sadece okuma-yazma geriliği değil; bilakis iş, barınma, ekonomik, sosyal, kültürel, yani tüm toplumsal alanlarda geri kalmışlık olmaktadır. Bu belirlemelere göre denilebilir ki, temel öğretimin çıkış noktası, toplumdaki bu geri kalmışlıkla mücadeleye dayanmaktadır. Amaç grupları ya hiç eğitim almamış ya da çok az eğitimli gruplardır. Hedef, onları hızla gelişen toplumun içine az da olsa çekebilmek ve bu sayede onların toplum içinde hiç olmazsa vasat ölçülerle tutunabilmelerine yardımcı olmaktır. Bu grupların gerek anadili, gerekse Fransızca veya Flamanca bilgilerinin yetersizliği, kendileri için geliştirilecek programları izlemelerinde en büyük sorundur. Bu yüzden söz konusu çalışmalarda her iki dilin öğretimine büyük önem verilmektedir. Göçmen işçiler için Fransızca, Flamanca (Hollandaca) dil kursları açılmakta, bu kursların bedelleri işveren veya Belçika Eğitim Bakanlığınca karşılanmaktadır. Bu kurslara katılan işçilere işveren tarafından ekstra izin verilmektedir. Bu izin meslek kurslarını izleyenler için yıllık 240 saat, genel eğitim kurslarını izleyenler için 160 saattir. Fransızca veya Flamanca dil kursuna katılan işçilerin yıllık ekstra izinleri 160 saat olmaktadır.
Bu kursları izleyen işsizler ve özürlüler kayıt ücreti ödememektedirler. Söz konusu kurslara çok sayıda göçmenin katıldığı ve başarılı oldukları araştırmacılar tarafından ifade edilmektedir. (7) Rehberlik kuruluşları tarafından düzenlenen dil derslerinde ise daha çok iltica talebinde bulunanların, gündelik hayatta kendilerini ayakta tutabilecek kadar bir dil öğretimi amaçlanmaktadır.
Anadil kursları ise göçmenlerin kendi kurdukları dernekler veya ilgili ülkelerin Belçika temsilcilikleri, yetişkinler için anadili öğretim programları düzenlenmektedir. Bu programların en yoğun olduğu alan özellikle kadınlara verilen kurslardır. Amaç, genelde kadınları sosyal hayat içine çekebilmektir. Bu kursların da bir hayli başarılı olduğu bilinmektedir. Göçmenlerin kendi büyükelçilikleri tarafından düzenlenen kursların finansmanı elçiliklerce karşılanırken, Belçika kuruluşları tarafından düzenlenenlerin finansmanı, Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından ödenmektedir.
Bu dil kurslarının yanında göçmenlere sosyal-kültürel yaşam için bilgi ve beceri kazandırma kursları da organize edilmektedir. Bu programlar özellikle katılımcıların istekleri doğrultusunda düzenlenmektedir. Dolayısıyla katılanların hemen hepsi başarılı olmaktadır. Çoğunlukla kadınlara yönelik olan bu programların bazıları şunlardır: (8)
- Çeşitli formların doldurulmasını öğrenme
- Kendine güvenme
- İşsiz, emekli ve hastaların hakları
- Ehliyet kursları
- El beceri kursları (yemek, dikiş, örgü, vb.)
- Çocuk bakımı
- Kitle taşıma araçlarının kullanımı
- Kiracı hakları
- Kütüphanelerden yararlanma
- Bütçe yapma
- Temel sağlık bilgileri
- Yüzme
- Telefon etmeyi ve dilekçe yazmayı öğrenme
- Eğitim gezileri
- Temel Matematik
2. Göçmen İşçilerin Sosyal-Kültürel Çalışmaları
Belçika’ya çalışmaya gelen göçmenler, kurdukları dernek ve merkezler aracılığıyla kendi toplumsal gelişimlerinin bir gereği olan sosyal-kültürel etkinlikleri yürütmüşlerdir. Göçmen işçiler içinde önemli bir azınlık olan Türkler de kendi kültürleriyle ilgili merkezler oluşturmuşlardır. Bu merkezleri kısaca şöyle tanıtmak mümkündür:
A. Dernekler ve Camiler
Belçika’da bulunan Türk göçmenlerinin kendi çabalarıyla kurup geliştirdikleri dernekler ve camiler, birer ibadet ve kültür merkezidir. Türkler bu merkezleri diğer Müslüman göçmenlere nazaran daha düzenli ve disiplinli bir şekilde organize ederek yönetmektedirler. Dernek ve camiler ibadetlerin yerine getirilmesi yanında, vatandaşlarımızın birçok sosyal-kültürel ihtiyaçlarına da çözüm arama işlevini üstlenmişlerdir. Camilerdeki din görevlileri, çocuklarımıza din eğitimi vermekte; derneklerde de yetişkinlere okuma-yazma kursları, dil kursları (Flamanca ve Fransızca), örgün eğitim içinde gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bölgelerde ise anadili ve kültür eğitimi sunulmaktadır.
İnsanlarımızın gerek Türkiye’deki ve gerekse Belçika’daki sorunlarıyla ilgili bilgilendirme ve biçimlenim kazandırma toplantıları, seminerler, konferanslar gibi etkinliklerin hemen hepsi ya camilerin yerel ya da cami derneği olarak adlandırılan Türk derneklerinde veya onların temin ettikleri yerlerde gerçekleştirilmektedir. Dernekler ve camiler vatandaşlarımızın din, eğitim, sosyal ve kültürel konulardaki faaliyetleri için birer buluşma noktası hâline getirilmiştir. Hatta buralarda yapılan bazı toplantılara büyükelçilik temsilcilerinin de katılması, vatandaşlarımızın arasında büyük bir memnuniyetle karşılanmaktadır. Brüksel Büyükelçiliği bünyesinde 1970’li yılların sonuna doğru açılan Din ve Eğitimden sorumlu birer Müşavirlik de bulunmaktadır. Din Hizmetleri Müşavirliği yetkililerinden aldığımız bilgilere göre, Belçika genelinde faaliyette bulunan cami sayısı 200 civarındadır. Faslı Müslümanların da bir o kadar cami ve derneklerinin olduğu ifade edilmiştir.
B. Kahvehaneler
Vatandaşlarımızın buluşma noktalarından birisi de kahvehanelerdir Levhalarda kıraathane yazıyorsa da kahvehaneleri insanlarımızın sadece zamanlarını geçirdikleri, hoş sohbet ettikleri yerler olarak değerlendirmekle birlikte, vatandaşlarımız buralarda kendi dillerinin sıcaklığını yaşayabilmekte, iletişimini kurabilmekte, deyim yerindeyse kendi gettosunun özgürlüğünü yaşayabilmektedirler.
İşçilerimizin Belçika’ya gitmelerinden bu yana çeyrek asırdan daha fazla bir zaman geçmesine rağmen hemen hiç eğitim birikimine sahip olmamaları yüzünden; gerek ferdî girişimlerinin olamayışı, gerekse sosyal örgütlenme deneyimlerinin bulunmamasından dolayı faaliyet grupları oluşturarak kendi yararlarına çıkarılmış yasaları kullanamamaları, onları kendi dar kabukları içinde yaşamaya mahkûm etmiştir. Bu durumun büyük ölçüde sürüp gitmesi yeni yetişmekte olan nesilleri de etkilemiş, onlar da kahvehanelerin müdavimleri olmuşlardır. Hatta sadece gençlerin devam ettiği kahvehaneler bile açılmıştır.
Son yıllarda maden ocaklarının kapatılması ve diğer alanlarda işsizliğin artması sonucu, başka iş sahalarında çalışabilecek bilgi ve beceri birikimi olmayan çok sayıdaki vatandaşımız işsiz kalmıştır. İşsizlik parası almalarından dolayı da bu durumlarından yani işsiz kalmalarından şikâyetçi olmamaktadırlar. Sonuçta onlar da kahve müşterilerinin arasına katılmışlardır.
Kahvehaneler genelde bu sebeplerden dolayı vatandaşlarımız için bir başka buluşma-görüşme noktaları, haber alma-verme merkezleri, gerek yurdumuzla gerekse bu ülkeyle ilgili bireysel ve toplumsal sorunların bazen karşılıklı, bazen gruplar hâlinde tartışıldığı ve bunlara çözümler arandığı yerler olmaya devam etmektedir.
Belçika’daki kahvehanelerin bu psikolojik, sosyolojik ve kültürel fonksiyonları gerek bizim yetkililerimiz ve eğitimcilerimizce, gerekse göçmenlerin eğitimleri için çalışan Belçika kurumlarınca ihmal edilmeden, bilâkis insanlarımızın içinde yaşadıkları toplumun normlarını yakalayabilmeleri için çıkış noktaları olarak da değerlendirilebilmelidir.
Kötü alışkanlıkların (içki-uyuşturucu gibi) özellikle gençler için sıçrama tahtası olarak kullanıldığı ifade edilen bazı kahvehaneler oto-kontrol sistemiyle denetim altına alınmalıdır. Vatandaşlarımızın anlattıklarına göre, özellikle Brüksel’de, Türklerin yoğun olarak bulunduğu bölge ve mahallelerdeki kahvehanelerde bilhassa uyuşturucu kullanımı konusunda, Belçika emniyet yetkililerinin taraflı davrandığı sıkça belirtilen bir husus olmuştur. Eğer uyuşturucu madde Türklerin ve Arapların çocuk ve gençleri arasında dolaşıyorsa problem yok, şayet bu çocuk ve gençler Belçikalı gençlere bu uyuşturucuyu intikal ettiriyorsa, Belçika sivil emniyet güçleri hemen harekete geçerek taraflar hakkında yasal muameleyi yürütüyor. Bunun önüne geçilebilmesi için vatandaşlarımızın konuyla ilgilenen dernekleri harekete geçirmeleri gerekmektedir. Vatandaşlarımızın konuyla ilgili olarak ciddi şekilde uyarılmaya ihtiyaçları vardır.
C. Spor Lokalleri
Başlangıçta kahvehaneler bünyesinde kurulan ve göçmen Türk gençlerinin spor etkinliklerini gerçekleştirdikleri bu yerel, çoğunlukla aynı düzende devam etmelerine rağmen zamanla bağımsız bir kuruluş hâline gelenler de olmuştur. Bunların içinde kendi tesislerine kavuşanlar ve özellikle futbol alanında il liglerine katılanlar da vardır. Bu kuruluşların sosyal-kültürel açıdan en önemli fonksiyonları, göçmen Türk gençlerini biraraya getirebilmeleri ve onların spor yapma ihtiyaçlarını karşılama olarak görülmelidir. Futbolun yanında tenis, jimnastik, judo-karete gibi salon sporlarının da öğretildiği spor kulüpleri de bulunmaktadır. Ancak bu kuruluşların da çok önemli rehberlik eksikliği içinde oldukları kesindir. Türk gençlerine bu konularda rehberlik yapacak yetişmiş uzmanlara ihtiyaç duyulduğu da bir gerçektir.
Türk çocuklarının ve gençlerinin istekleri ve kabiliyetleri doğrultusunda spor yapabilmeleri; zararlı alışkanlıklardan uzaklaştırma ve kültürel kimliklerini korumaları konularında, uzman seviyesinde rehberlik yapacak eleman sıkıntısı içerisinde oldukları gözlemlenmiştir.
II. DİNÎ TOPLULUKLAR VE EĞİTİM
Belçika halkının büyük bölümü Hıristiyan-Katoliktir. Gerek Flamanlar gerekse Valonlar Katolik Kilisesine bağlı olmakla birlikte, Flamanlar arasında kiliseye gitme alışkanlığı yüksektir. Valonların yaşadığı sanayileşmiş bölgelerde ve Brüksel’de kiliseye bağlılığın giderek zayıfladığı görülmektedir. Brüksel’deki başpiskoposluk bölgesinin yanısıra yedi piskoposluk bölgesi vardır. Başpiskoposluğa bağlı olan bu yedi piskoposluk bölgeleri şunlardır: Brugge, Gent, Anvers, Hasselt, Liege, Namur ve Tournai’dir. Protestanlar ise çoğunlukla Hasselt, Borinage ve Brabant’ta bulunmaktadırlar. Yahudiler de Brüksel ve Anvers’in bazı bölgelerinde yoğunlaşmıştır.
1960’larda tüm siyasi partiler, kilise-politika tartışmasına katılmışlar, çoğulculuğa izin vermeyi sadece sözde değil fiiliyatta da benimsemişlerdir. Dindar veya Hümanist olmak, belirli bir siyasi partiye katılmak için engel oluşturmaktan çıkarılmış, ancak 1970 yılı sonlarında ideolojik tartışmalar yeniden güçlü biçimde ortaya çıkmıştır. Fakat vaktiyle alınmış önlemlerden okul sözleşmesi (1958) ve kültürel sözleşmelerin (1972) sonucunda uzlaşma sağlanmış, okul sözleşmesi Belçika’daki her eğitim eğilimi için eşit haklar getirmiştir. Öğrenci sayısı en fazla olan Katolik okulları, devlet okullarıyla aynı yardımı almaya başlamış, böylelikle okul sözleşmesi sistemi, eğitimde barışı ve tüm Belçika’da okulların yayılmasını sağlamıştır.
Kültürel sözleşmeye göre, Belçikalılara tanınan bütün haklar ve özgürlüklerden hiçbir ayırım yapılmaksızın yararlanılacaktır. Bu ise her görüşün sosyo-kültürel çevrede serbestçe ortaya koyulabilmesi anlamınadır. Her görüşün temsil edildiği sürekli bir kültürel kurul, sosyal alanda kendisine karşı ayrıcalıklı davranıldığına inanan kişiler ve örgütler için bir şikâyet servisi olarak görev yapmaktadır. Kültürel kurul bu şikâyetler konusunda dikkatli araştırmalar yaparak bir karar verir.
Din özgürlüğünün böylesine büyük önem taşıdığı ülkede; Katolikliğin yanısıra azınlık olarak Protestanlık, Musevilik, 1974’den bu yana İslâm da resmen din olarak tanınmaktadır. Bu dinlere ve mezheplere bağlı din görevlilerinin ücretlerinin bir bölümünü devlet karşılamaktadır. Ülke nüfusunun % 90’nı Hıristiyan Katolikler, % 1 ’ini Protestanlar, % 3’e yakınını da Müslümanlar oluşturmaktadır. Araştırmamızın ağırlık noktasını Müslümanlar ve İslâm Din Eğitimi oluşturduğu için Hıristiyanlar, Yahudiler ve bunların eğitsel faaliyetlerine kısaca temas edilecektir. Buna göre Belçika’daki dinî cemaatleri ve eğitsel faaliyetlerini şöyle sıralamak mümkündür:
A. Hıristiyanlar
Belçika halkının çoğu Hıristiyan Katolik mezhebindendir. Diğer mezhep ve din mensupları azınlık durumundadır. Nüfusu oluşturan Flaman ve Valonların yanında göçmenler de düşünülürse ülkede geniş bir kültür ortamı vardır. Farklı kültürlerden gelen insanların bir arada yaşamasıyla Belçika kültür ortamında tabii olarak bir değişiklik olmuştur.
Bu kaçınılmaz değişikliği “Karma Kültür Ortamı” ile ifade etmek mümkündür. Karma Kültür Ortamı, çeşitli ülkelerin; Alman, Fransız, Hollanda, İtalyan, Yunan, Arnavut, Fas, Cezayir ve Türk kültürlerinin konuşulduğu, tartışıldığı ve yaşandığı karışık bir kültür ortamıdır. Bu ortamda Belçikalılar da dâhil olmak üzere tüm yabancılar öncelikle kendi kültürlerini, dinlerini, mezheplerini nasıl koruyabilecekleri endişesine kapılmışlardır. Bunun için çareler ve çözüm yolları aramaya başlamışlar ve çeşitli aktivitelere girişmişlerdir. Belçikalılar bu çalışmalarını iki ana hedefe yönelik olarak gerçekleştirmektedirler.
1. Kendi inanç ve kültürünü korumak
2. Kendi inancını başkalarına öğretmek ve onları kendi kültürlerinde asimile etmek.
1. Kendi inanç ve kültürlerini korumak ve kaybetmemek için yaptıkları çalışmalardan bazı örnekler vermek istiyoruz. Ancak bu örneklerde de farkına varılacağı gibi, bu alanda çalışma gösteren devlet değil, cemaatlerdir. Devlet sadece onların bu faaliyetlerine maddi yardımda bulunmakta ve faaliyetlerini sürdürmeleri için demokratik bir anlayış içerisinde serbestlik tanımaktadır. Belçika’da özellikle çoğunlukta olan Katolik kesim kendi kültürlerini korumak üzere nasıl bir çalışma sergilemektedir? Bu sorunun cevabını şu örneklerde bulmak mümkün olabilir:
A. Kendi aralarına yabancıları mümkün mertebe sokmamak. Bilhassa ilkokullarda kendi çocukları arasına fazla yabancı çocuğun girmemesini sağlamaktır. Şayet yabancı çocuk fazlalaşırsa, o okuldan kendi çocuklarını uzaklaştırmak yani başka yakın bir okula nakletmek. Buna örnek olarak Anvers ve Brüksel’in bazı yerleşim birimlerinde; Skarbeck, Anderlecht ve Mollenbeck bölgelerinde sadece Faslı ve Türk öğrencilerin devam ettiği ilkokulları görmek mümkündür. Brüksel’in belirtilen bu bölgelerinde sırf yabancılardan oluşan mahalleler meydana gelmiş ve öğrencisinin tamamı Türk veya tamamı Faslı-Türk olan okullar kendiliğinden oluşmuştur. Bu bölgelerde oturan Belçika’nın yerlilerinden çoğu Brüksel civarında daha sakin ve sessiz yerlere çekilmişler ve kültürleriyle başbaşa kalmayı tercih etmişlerdir. Bu anlayışı, Brüksel’e 45 km. mesafede bulunan Flaman bölgesindeki Diest şehrinde, bir cami açılışına hazırlık toplantısında işittiklerimiz de pekiştirmektedir. (9)
Diest şehrindeki vatandaşlarımızın kendi paralarıyla satın aldıkları binanın, cami olarak açılmasına çevre halkı itiraz eder. Belediye, binanın satışına cami olacak diye izin verdiği için Türklere karşı hayır diyemez fakat kendi vatandaşını da korumak ister. Bu olay Belçikalılar ile Türkleri karşı karşıya getirir ve Belediye, ‘aranızda anlaşın, meseleyi halledin’ der ve işi uzlaşmalarına bırakır. Belçikalıların görünürdeki ilk itirazları diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Ramazan ayı ve Türklerle ilgilidir. Ramazan’da gürültü olacağı, gece geç saatlere kadar rahatsız edilecekleri ve park problemi konusunda endişe ediyorlardı. Cami derneği yetkilileri bunların problem olmayacağını, rahatsız edilmeyeceklerini ikna etmek üzere iken mahallenin temsilcileri, ‘buraya cami açılırsa Türkler camiye yakın olabilmek için çevredeki evlere taşınacaklar, caminin karşısındaki ilkokulu işaret ederek çocuklarınız da bu okula gelecek. Gördüğünüz bu okul Müslüman öğrencilerle dolacak ve açıkça ifade ediyorum ki, biz bunun sonucu olarak kendi kültürümüzün kaybolacağından korkuyoruz.’ diyerek çocukları ve kendi kültürleri açısından duydukları endişeyi açıkça belirtmiştir.
Bu olaydan sonra o mahalle halkı, binanın cami yapılmaması için çok mücadele etmiş, hatta oraya cami yaptırılmaması için bir dernek kurduklarını, Diest şehrindeki İslâm Din Dersi öğretmenleri bize nakletmişlerdir.
B. Okullarında özellikle kilise okullarında, dinî atmosferin etkisini öğretim yılı boyunca devam ettirmek suretiyle nesillerini inanç ve kültürleriyle yoğurarak yetiştirmektir. Bir Avrupa ülkesinin okullarında bu nasıl olabilir, diye bir soru akla gelebilir. Çünkü böyle bir durumun varlığı pek nakledilmiş değildir. Esasen müfredat programlarında tek tek yer almamıştır. Fakat dinî havanın baskınlığını devam ettiren vesileler vardır. Mesela Belçika’da bir öğretim yılı içinde normal olarak toplam 41 günlük ara tatilleri vardır. Bu tatil günlerinin sadece bir günü, İkinci Dünya Harbi’nin sona ermesinin yıldönümü münasebetiyle yapılır. Geriye kalan 40 günlük tatilin sebebi tamamen dinidir. Sinter Klaas, Noel, Drie Koningen, Hemelvaartsdag, Paasfeest gibi dinî olaylar ve bayramlar dolayısıyladır. (10)
Dinî hava yalnızca tatillerle hissettirilmez. O olayın kutlanışı önemlidir. İki hafta bazen bir ay önce hazırlıklara başlanır. Fişler, boyamalar, resimler, sınıfın ve okulun süslenmesi, yumurtaların boyanması ve saklanması, çam ağaçlarının rengârenk ışıklandırılıp dallar arasına hediyelerin yerleştirilmesi... Bütün bu ön hazırlıklarla çocuklar direkt olarak değil, dolaylı olarak oyun ve kutlama sırasında dinî havayı içlerine sindirirler. İşte eğitimin temelinde bulunan bu sistemli çalışma ile çocuklarının kendi din ve kültürünü kaybetmemeleri, bu kültürü yaşamaları sağlanır.
Belçika’da aynı dine mensup oldukları halde, azınlık olarak bu ülkede bulunan yabancılar kendilerine ait özel kiliseler yapmışlardır. Yunan ve İtalyanlar dış ülkelerde kültürlerini ve mezheplerini muhafaza edebilen bir millet olarak ayakta kalabilmişlerdir. Hatta Belçika’da bir lobi de oluşturabilmişlerdir. Öğretmenleri, kilisede ve okuldaki çocuklarına din ve kültürlerini öğretmek üzere çok etkili programlar yapmakta, müstakil folklar ekiplerine ağırlık vermek suretiyle kendi kültürlerini korumakta ve yaşatmaktadırlar. (11) Bu onların birbirlerine bağlılıklarında ve çeşitli olaylar karşısında bir güç oluşturmalarında açıkça görülebilmektedir.
2. Kendi inancını başkalarına öğretmek ve onları kendi kültürleri içinde asimile etme hedefine ulaşabilmek için de kilise teşkilatı, özellikle Katolikler çok yoğun olarak misyoner çalışmalarını, radyo ve televizyon dâhil olmak üzere sürdürmektedirler. Farklı dillerle Hıristiyanlık propagandasını medyanın tüm birimlerinde yapmaktadırlar. Çeşitli dinî günlerde de posta kutularına, günün anlamıyla ilgili broşür, kart, boyama kitapçıkları ve yazılar bırakırlar. Çok iyi organize olmuş Katolikler, yabancı ev hanımlarını evlerinde bazı bahanelerle ziyaret ederler.
Kilisenin tüm bu çalışmalarında dikkati çeken taraf, cana yakın ve sevimli bir görünüm içinde olmalarıdır. Tenkit ve tahkir gibi bir duruma girmeyişleri, İslâmla Hıristiyanlığın benzer taraflarını genellikle ele almaları propagandalarında kullandıkları metottur. (12)
Ülkedeki karma kültür ortamı, yabancıları asimile etmek için nesiller üzerinde meydana gelebilecek değişiklikleri de yönlendirmektedir. Programlı bir çalışma ile gençlerin özellikle okullarda değiştirilmeye gayret edilmesi, yabancı evliliklerle nesillerde meydana gelebilecek değişiklikler ile göçmenleri kendi kültürlerine yabancılaştırmak, Hıristiyan kültürüne uyum sağlamak, dolayısıyla ülke içinde asimile etmeyi hedeflemektedir. Böylelikle Belçika toplumu uzun vadede çok kültürlü bir toplum olma yolunda adımlar atmaktadır. (13)
Diğer Hıristiyan toplumlarda olduğu gibi Belçika’da da Hıristiyanların eğitimini organize eden kilise’nin eğitime yaklaşımına da değinmek gerekecektir. Kilise Hıristiyanlığın esaslarını insanlara ulaştırmakla sorumludur. Bu yüzden eğitim süreçlerine yoğun ilgi gösterir. Kilise, okul açma veya resmî okullarda din derslerini yürütme talebini şöyle temellendirmektedir: (|4)
1. Kilise kendi eğitim kuramlarıyla (anaokulları, okullardaki din dersleri ve kilise okulları) genel eğitimin bir parçası durumundadır. Bundan dolayı kilisenin aldığı pedagojik kararlar, içinde yer aldığı genel eğitim sistemini etkiler.
2. Kilise, kendisini insanlıktan sorumlu gördüğü için toplumsal güçlerin çatışmasında bir uzlaşma oluşturmaya ve insancıl çözümler üretmeye katkıda bulunacaktır. Bundan dolayı kilisenin kendi eğitim faaliyetleri dışında, toplumsal eğitim faaliyetlerine katkıda bulunması son derece önemlidir.
3. Kilisenin İncil’deki mesajı insanlara ulaştırma görevi ve insanların kendi inançlarını tek başlarına yaşama ve savunabilmeleri ancak eğitim sayesinde mümkündür.
Katolik kilisesine göre, “İnancın bütün insanlığa ve milletlere iletilmesi için özellikle ailede ve okulda inancın yaşanması, yorumlanması ve delillendirilmesi gerekir.” Protestanlara göre ise okul misyonerlik çalışmalarının bir bölümüdür. Okulda, Hıristiyanlık ruhu teşvik edilerek ve kilise için yeni insanlar kazanılarak bu görev yerine getirilir.
Kiliseye göre çocuklar ve gençler, bedenî, ahlâkî ve zihnî alt yapılarını uyumlu bir şekilde geliştirecek, tam bir sorumluluk şuuru kazanacak, özgürlüğü doğru olarak kullanacak ve toplum hayatına aktif olarak katılacak şekilde yetiştirilip eğitilmelidirler. Çocuk eğitiminde okulların rolünü bilen kilise, onların eğitimini hem bir görev hem de bir sorumluluk olarak görür.
B. Yahudiler
Belçika’da çok az da olsa Yahudiler, kendi inanç ve kültürlerini koruma açısından her kademede etkinliklerini yürütmekte ve istedikleri sonucu alabilmektedirler. Çocuklarını dindar yetiştirmek için sadece Yahudi çocuklarını alan “Yahudi Okulu” açmışlardır. Yahudiler, Cumartesi günleri çocuklarını başlarındaki alametifarikaları olan bereleriyle Havra’dan gelişleri ile zaten dinî eğitime verdikleri önemi açıkça sergileyip, kendi çocuklarına inanç ve kültürlerini vermekte oldukça titiz ve metotlu bir şekilde çalışmalarını sürdürmektedirler.
Yahudilerin kendi dinlerini, başkalarına telkin etme gibi bir faaliyetleri bulunmamaktadır.
Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Belçika’da da sayısız dillerde bastıkları broşür ve kitapçıklarını, her ülkenin insanına anlayacağı lisanla sunan Yahova Şahitleri de faaliyetlerini sürdürmektedirler. Bunların faaliyetleri arasında, özellikle ülkedeki yabancıları evlerinde ziyaret, yeraltı treni, tren istasyonu, park ve bahçelerde broşür, dergi ve küçük kitapları dağıtmak yer alır.
C. Müslümanlar
Belçika 1960’lı yıllarda başlayan ekonomik kalkınma hamlesinin başarıya ulaşmasından sonra, çoğunluğu Türkiye, Fas, Cezayir ve Tunus gibi Müslüman ülkelerden binlerce işçiye cazip iş imkânları sağlayan bir ülke durumuna gelmiştir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Komünizmin baskısından kaçan pek çok Arnavut asıllı Yugoslav Müslüman ise Belçika’da ilk Müslüman azınlığı oluşturmuştu. 1960’lı yıllardan itibaren ülkeye gelen Müslüman göçmen işçilerin sayısında önemli artışlar oldu. 1990’lı yılların başında sayıları 350 bine ulaşan Müslümanlar arasında ilk sırayı Faslılar (200 bine yakın) ikinci sırayı Türkler (100 bin civarında) almaktadır. Pakistanlılar, Tunuslular, Cezayirliler, Arnavutlar ve son zamanlarda Boşnaklar da diğer Müslüman toplulukları oluşturmaktadır. Belçika asıllı Müslümanların sayısı ise üç bin civarında olup, Müslüman oldukları halde çeşitli sebeplerden dolayı inançlarını gizleyenlerin de çok sayıda olduğu tahmin edilmektedir. (15)
Belçika’ya 1960’lı yıllarda Müslüman işçi göçünün başladığı dönemlerde, din hizmetlerinden ve dinî organizelerden bahsetmek mümkün değildi. Çünkü bu ülkeye misafir işçi olarak gitmişlerdi. Zamanla misafir işçi kavramı, göçmen işçi kavramıyla yer değiştirdi. Yıllar yılları ve çeyrek asırları takip etti. Göçün ana sebebi ekonomik olarak karşımıza çıkmakla birlikte, ilk gidenler sonraki yıllarda eşlerini ve çocuklarını da Belçika’ya götürdüler. Böylece göçün seyri değişti. İş gücü göçü, yerini aile göçüne bıraktı. Yıllar sonra göçün ana sebebi olan ekonomik seviyenin düzeltilmesine rağmen Belçika’daki göçmenler geri dönmeyip, bulundukları ülkede yerleşik hayata geçme vaziyeti aldılar. Yerleşik hayata geçme vaziyeti alan göçmen Müslümanlar içinde Türkler ve Faslılar önemli merhaleler katetmişlerdir. Müslümanların Belçika’da kalıcı olduklarına dair işaretlerin en önemlisi, ülkede İslâm kültürünün müesseseleşme sürecine girmiş olmasıdır.
Başlangıçta her yönden yabancı oldukları bir toplum içinde büyük zorluklarla karşılaşan Müslümanlar, zamanla dinî ihtiyaçlarını gidermek üzere ferdî planda ve gruplar hâlinde çalışmalara giriştiler. Öncelikle cuma, teravih ve bayram namazlarını kılabilecekleri geçici yerler kiralamaya, daha sonra da ibadetlerini devamlı yapabilecekleri, çocuklarına din eğitimi ve öğretimi verebilecekleri camiler ve dernekler açmaya başladılar. Belçika’da Müslümanlar tarafından açılan camilerin sayısı 1994 yılı itibarıyla 300’ün üzerindedir. Bunlardan 200’e yakınını Türkler, kalanını başta Fas olmak üzere diğer ülkelerin Müslüman cemaatleri açmışlardır.
Farklı bir kültür ortamı içinde bulunma, azınlık psikolojisinin vermiş olduğu savunma hâli, dışlanma, horlanma, ayrımcılık gibi faktörlerin de rol oynamasıyla Belçika’daki Müslümanlar, dinî inanç ve millî kültürlerine daha sıkı sarılma ihtiyacını hissetmişler, teşekkül ettirdikleri kuruluşlarla varlıklarını devam ettirmenin yollarını aramışlardır.
Belçika Anayasası’nın 17. maddesine göre, ülkede yaşayan fertlerin inandıkları din doğrultusunda eğitim görmeleri, Anayasal bir hakdır. Anayasa hükmüne göre bu özgürlüğü engelleyici işlemler ve eylemler yasaklanmıştır. Okullarda din dersleri, dinî inançlara göre düzenlenir ve programlara alınır. Yine Anayasa’nın 17. maddesine göre Katolik, Protestan, Yahudi ve İslâm inançlarından birini seçmek kaydıyla din dersi okullarda zorunlu dersler arasındadır.
Ülkedeki Müslüman nüfusun varlığı ve bu nüfusun yoğun talebi dikkate alınarak 19 Temmuz 1974 tarihinde çıkarılan bir Kraliyet Kararnamesi ile İslâm Dini resmen tanınmış, Müslümanlara da diğer din mensupları gibi bazı haklar sağlanmıştır. Bu resmi tanıma ile okullarda Katolik, Protestanlık ve Yahudi din derslerine tanınan haklar, İslâm Din Dersleri için de mümkün hâle gelmiştir.
Müslümanların sorunlarına eğilmek amacıyla 1968 yılında Brüksel’de kurulan İslâm Kültür Merkezi, 1974’deki Kraliyet Kararnamesine bağlı çıkarılan ve 20 Şubat 1978 tarihinde yürürlüğe giren bir kararname ile yeni bir hüviyet kazanmış ve Müslümanların ülkede resmen temsil edildiği bir kuruluş hâline gelmiştir. Bu kararname, Belçika’da yaşayan Müslümanlara bazı yeni hakları da getirmiş, İslâm dininin öğretimini okullarda resmen kabul etmiştir.
Belçika’daki Müslümanlar, diğer sosyal ve kültürel faaliyetlerini kendi kurdukları yerel dernekler aracılığıyla gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar. Onların inanç ve kültürlerini kaybetmemeleri için gerçekleştirdikleri faaliyetler din eğitimi açısından önemlidir. Müslümanların ülkede örgün ve yaygın din eğitimi alanlarında yapmış oldukları çalışmaları gözden geçirmekte yarar vardır.
1. Faslıların Eğitsel Faaliyetleri
Bir Kuzey Afrika ülkesi olan Fas (Marok veya Mağrib Krallığı diye de bilinir) vatandaşları, Belçika’ya çalışmaya giden en büyük Müslüman azınlığı oluşturmaktadır. Faslıların din eğitimi konusundaki faaliyetleri, kendi ülkelerindeki sosyal ve dinî yaşantı hakkında da bir fikir vermektedir. Faslı Müslümanlar çocuklarının Müslüman kalabilmesi, inanç ve kültürlerini rahatça yaşayabilmeleri için büyük gayret sergilemekte, ancak istedikleri sonucu alamamaktadırlar. Bunun nedeni ise gerek çocuk eğitiminde, gerekse cami ve dernek yönetiminde usul bilgilerinin yetersiz oluşudur.
Faslıların yaptıkları çalışmalar; cami açmak, camiye görevliler temin etmek, camilerde Kur’an okutmak, ibadetlerin rahatça yerine getirilmesini sağlamaktır. Küçük bir grup da olsa bulundukları yerde hemen bir cami açabilmektedirler. Kendi kültürlerini ayakta tutabilmek için kitap dünyasına ve dağıtımına önem vermektedirler. Çocuklarının din, dil ve yazılarını kaybetmemelerine çaba gösteren Faslıların zengin bir neşriyatları da vardır denebilir.
Fakat metotlu bir çalışmaları olmadığından, bir de aralarında katı gruplaşmalar bulunduğundan dolayı istenilen sonucu elde edememektedirler. Faslı Müslümanların bir kısmı cami eğitiminin dışında, çocuklarına dinî bir atmosfer içinde eğitim yaptırmak üzere Brüksel İslâm Kültür Merkezi içinde bir İslâm Koleji açmışlardır. Böylelikle Faslılar çocuklarını, bu okulda inançlarıyla ve kültürleriyle yetiştirme gayreti içinde olduklarını göstermektedirler.
Daha çok Faslı Müslüman ailelerde görülen ve evden kaçan çocuklarını yeniden ailelerine kazandırmak için Brüksel’de yaptıkları örnek çalışmaları da bulunmaktadır. Evden kaçma olayı, nesillerinin kaybolmaması için Faslılar özel bir gayret göstermektedirler. Onlar, evden kaçan çocukları yeniden ailelerine kazandırmak maksadıyla problemin hâlli için kendi aralarında bir çalışma yapmaktadırlar. Evden kaçma olayında, ailelerin yetersiz eğitim düzeyi ve çevrenin olumsuz etkisi önemli rol oynamaktadır.
Müslüman azınlık içerisinde en büyük grubu oluşturan Faslıların açtıkları camilere görevli temin etmeyi de kendileri sağlamaktadırlar. Ancak camilerine görevli temin etme, ferdi gayret ve grup girişimleriyle yapılmaktadır, görevlilerini ise dernekler aracılığıyla Fas’tan getirmektedirler. Fas’tan din görevlisi getirme konusunda düzenli ve organize bir faaliyetin olmayışı, hatta çoğu zaman Belçika makamları ile Faslı dernek yöneticileri arasında sıkıntılara neden olmaktadır. Faslıların din görevlisi temin etme yöntemleri şöyledir: 7-8 kişiden oluşan bir dernek kuruyorlar, dernek yöneticileri bir faaliyet raporu hazırlıyor ve bölgelerinde yaşayan Müslümanların sayısını tesbit ediyorlar. Bu bölgeler için alınan veya kiralanan camilere en az üç kişilik olmak üzere beş kişilik bir görevli kadrosu gösteriyorlar. Bu bölgelerde ikamet eden Faslı Müslümanlardan her ay mutat olarak bağış topluyorlar. Gerekli vize ve diğer işlemler için masrafı dernek yönetimi üstlenerek girişimler yapılıyor. Sonra Fas’a gidilerek Belçika’ya getirilecek din görevlilerinin seçimi yapılıyor. Ancak bu seçimin belli bir kıstası olmadığını, Faslı dernek idarecilerinin kendileri belirtmektedirler. (16)
Fas’ta medrese adını verdikleri mahalli kurslarda birkaç yıl okumuş, namaz kıldıracak kadar Kur’an okumayı bilen kişiler çeşitli tavsiyeler üzerine, Belçika’ya Faslıların bulunduğu bölgelerdeki camilere din görevlisi olarak getiriliyor. Bu görevlileri Belçika makamlarına şöyle takdim ediyorlar: Baş imam, imam yardımcısı, müezzin, camiden ve temizlik işlerinden sorumlu kişi... Bu görevlilerin, Belçika’ya getirildikten sonra anlaşmalarına göre ücretleri, iaşe ve ibateleri cemaat tarafından karşılanmaktadır. Dernek yöneticileri her görevli için Belçika makamlarına belirli bir miktar para ödeyerek Çalışma Bakanlığı’nda bu kişilerin çalışmalarını resmileştirmektedirler. Bu ödemeler, cami ve cemaat münasebetlerini sürekli olarak zayıflatmakta ve aralarında sıkça münakaşalara sebebiyet vermektedir. Bu ise teşekkül ettirdikleri dernek ve cami cemaatinin bir süre sonra dağılmalarına sebep olmaktadır. Camilere görevli olarak getirilenler ise ilgili mercilerden çalışma iznini almış olduklarından başka bir şehre veya bölgeye ya din görevlisi olarak gitmektedirler ya da çoğu örneklerinde görüldüğü gibi ticaretle meşgul olmaktadırlar.
Fas hükümetinin Belçika’ya veya başka bir ülkeye resmî bir şekilde din görevlisi gönderme gibi bir organizesi olmadığından, Faslı Müslümanların bu konudaki sıkıntıları devam etmektedir. Belçika’ya gelen din görevlilerinin Fas’daki mahalli medrese ve kurslarda yetişmiş olmaları, Kur’an, İslâmî bilgiler ve ilâhiyat alanında yeterince tahsil görmemeleri sonucu, cemaat ve toplumla iletişim kurmada yetersiz kaldıklarını kendi dernek idarecileri örnekler vererek ifade etmektedirler.
Faslıların Belçika’ya din görevlisi getirme işlemleri, son iki yıldır Belçika Hükümeti tarafından yasaklanmıştır. Faslı Müslümanların, Belçika’daki Türklerle konu ile ilgili gözlemleri de çok değerlidir. Faslılar, Türklerin açtıkları dernekler, camiler, din görevlileri, sosyal, eğitsel ve kültürel faaliyetlerden övgüyle şöyle bahsetmektedirler: “... Sizden çok fazla cemaate sahip olmamıza ve dil avantajımıza rağmen cami, cemaat ve bunlara bağlı olarak yürüttüğümüz eğitsel ve sosyal faaliyetler yönünden, Türkleri gıpta ile takip ediyoruz. Bunda Türkiye’nin, Diyanet İşleri Başkanlığı kanalıyla işleri organize etmesinin ve buradaki vatandaşlarınızın inançlarına gösterdiği ehemmiyetin çok büyük fonksiyonu olduğuna inanıyoruz. Bir de din görevlilerinizin, Kur’an-ı Kerim’i kıraat ve tecvid üzere usulüne uygun okuma yönünde olduğu kadar ilâhiyat tahsili ile diğer bilimleri de öğrenmelerinin rolü olduğunu görüyoruz. Zira Fas’ta hiçbir imam, vaiz ve müezzin ilâhiyat tahsili yapmaz.” (17)
Buradan da anlaşılacağı üzere, Faslıların kendi aralarında yeterince organizeli bir faaliyete girişemedikleri, konu ile ilgili kurumsallaşmış bir teşkilatlarının olmayışı, düzenli ve metodlu bir eğitim-öğretim gerçekleştiremedikleri, Fas yetkililerinin de bu konuya gereken ilgiyi göstermediği dikkat çekmektedir.
Ülkede yaşayan Faslı Müslümanların, İslâm din eğitimi konusunda engin bir tecrübe kazanmış olan Türklerle sıkı bir diyalog ve iş birliğine girişmeleri, Türklerin tecrübelerinden yararlanmaları gerektiği, ülkedeki diğer Müslüman topluluklar arasında yaygın bir kanaat olarak belirtilmektedir.
Faslı Müslümanların, Belçika okullarındaki İslâm Din Derslerine bir hayli rağbet ettikleri de görülmektedir. Ülkede en büyük Müslüman azınlığa sahip olan Faslılar, çocuklarını okullardaki bu derslere göndermektedirler. Okullardaki İslâm Din Dersi öğretmenleri arasında da en büyük paya sahip olan yine Faslılardır. Daha çok Fransızca konuşulan bölgelerdeki okullarda, İslâm Din Dersi Öğretmenliği yapan Faslı öğretmenlerin sayısı 400 civarındadır. Faslıların dil avantajları olmasına rağmen, aralarındaki organizesizlik, iletişim kuramama ve öğretmenlik biçimlenme ve alan bilgilerinin yetersiz olmasından dolayı istenilen sonuç ve verimin alınamadığı yolundaki kanaatler yaygındır.
2. Türklerin Eğitsel Faaliyetleri
Belçika’da ikinci büyük grubu oluşturan Müslüman Türklerin, inanç ve kültürlerini korumak ve kaybetmemek için gösterdikleri faaliyetlerin ve fedakârlıkların tarihî süreç içinde ele alınmasında yarar vardır.
1960’lı yıllarda sadece ekonomik sebeplerle bu ülkeye giden Türkler 1970’li yıllarda yerleşik hayata geçişin temellerini oluşturmaya başladılar. Bu temellerin ilki eş ve çocuklarını da Belçika’ya götürmekle atılmış oldu. Daha sonra kendi inanç ve kültürleri doğrultusunda dernek, cami vb. yerler açmaya, oradaki nesillerini kaybetmemek için çeşitli faaliyetlere girişmişlerdir. Geç de olsa önemli organizeler gerçekleştirerek yerleşik hayata geçme vaziyeti alan Türklerin bulunduğu en küçük yerleşim birimlerinde bile ibadet edecek, çocuklara Kur’an ve dinî bilgiler öğretilecek yer veya camiler açılmıştır. Başlangıçta cuma, teravih ve bayram namazları için geçici yerler kiralayan vatandaşlarımız, sonraları ibadetlerini sürekli yapabilecekleri camiler ve dernekler açmaya ve buralarda sadece dinî faaliyetler değil, bunun yanında sosyal ve kültürel amaçlı çalışmalar da gerçekleştirmişlerdir. Bununla beraber 1980’li yıllarda Belçika’da ev sahibi olup, iş yeri açan, işçi çalıştıran, işveren durumunda yerleşik hayata geçmiş vatandaşlarımızın, bu ülkede kalıcı olduklarına dair işaretler bulunmaktadır. (18)
Türk-İslâm kültürünün kurumsallaşması yani kültür dernekleri, camiler, Türkçe gazete, dergi, radyo yayınları, eğitim merkezleri, vakıflar, kahvehaneler, spor salonları, süpermarketler, kasaplar, manavlar vb. kurum ve kuruluşların hızla yayılması da bizim yerleşik hayata geçme konusundaki kanaatimizi pekiştirmektedir. Bir iş gücü göçü çerçevesinde başlayan para kazanmak, tasarruf etmek ve tekrar geri dönmek niyetiyle Anadolu’dan Belçika’ya giden Türkler, artık yaşadıkları bu ülkede “yerleşik toplum” olma yolunda ileri adımlar atmışlardır. Artık Belçika’nın gurbet olmaktan çıkıp, mekân olmaya yön tutması Türklerin bu ülkede kalıcı olduklarının en açık ifadesidir. Varlıklarını devam ettirebilmek için oluşturdukları kültürel, sosyal ve dinî kuruluşlar ise Türk-İslâm kültürünün Belçika’da müesseseleşmesinin somut örnekleri olarak görülebilir. (19) Bu kuruluşlarla İslâm kültürünün değerleri, dinî inanç, duyuş ve düşünüşler de bu ülkede yetişmekte olan Türk nesillerine aktarılmaktadır. Böylelikle Türkler bu faaliyetleriyle Belçika’da, İslâm kültürünün müesseseleşmesi sürecine önemli katkılarda bulunmuş olmaktadırlar.
A. Sosyal ve Kültürel Amaçlı Kuruluşlar
Belçika’da vatandaşlarımız tarafından kurulan dinî, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetler yapan derneklerden bazılarının bir araya gelerek kurdukları federasyon seviyesinde teşkilatları bulunmaktadır. Bunlar:
1. Belçika Türk İşçi Dernekleri Federasyonu
2. Belçika Türk İşçileri İslâm Kültür Dernekleri Federasyonu
3. Belçika Türk İslâm Diyanet Vakfı
4. Belçika Milli Görüş Teşkilatı
5. Belçika Türk Spor Dernekleri Federasyonu
б. Belçika Türk Kültür Dernekleri Federasyonu
7. Belçika Türk İslâm Kültür Dernekleri Federasyonu
Bunlardan başka, başlangıçta vatandaşlarımızca da desteklenen Belçika’daki bütün Müslümanları temsil etmek üzere kurulan “Belçika İslâm Kültür Merkezi”, daha sonra bu özelliğini kaybederek merkezi Suudi Arabistan’da bulunan Rabıta teşkilatının güdümünde bir kuruluş hâlini almıştır. İşte bu merkezin Brüksel’deki faaliyetlerine de Türklerin önemli katkıları olmuştur.
Yukarıda federasyon seviyesinde faaliyet gösteren teşkilatlardan dördü, cami hizmeti veren derneklerden bir kısmını bünyelerinde toplamıştır. Biri de sportif faaliyet yürüten derneklerden oluşmuştur. Siyasi içerikli federasyonlar da bulunmaktadır.
Belçika’da yaşayan vatandaşlarımız ile çocuklarının dinî, sosyal ve kültürel konularda ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla 1982 yılında kurulan “Belçika Türk-İslâm Diyanet Vakfı” (BTİDV) da bu federasyonlar seviyesinde faaliyetlerini sürdürmektedir. Ülkede Türkler tarafından kurulan yukarıdaki federasyonlar da dâhil olmak üzere en kapsamlı faaliyeti gerçekleştirmeye yatkın olan Belçika Türk-İslâm Diyanet Vakfı, geniş Türk kitlelerine ulaşmayı ve hizmeti hedef almaktadır.
B. Camiler ve Din Görevlileri
Belçika’da vatandaşlarımız tarafından açılan cami sayısı 200 civarındadır. Bunlardan 60’ a yakını T.C. Belçika Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliği ile irtibatlı olarak faaliyetlerini sürdürmekte olup, 40’ın üzerindeki camide 1985 Temmuz ayından beri maaşları T.C. Devleti tarafından ödenen resmî din görevlileri bulunmaktadır. Görevlisi olmayan diğer camilerde ise (20 civarında), bu hizmet Belçika okullarında görevlendirilen İslâm Din Dersi öğretmenlerinin imkânları nisbetinde yerine getirilmektedir. Diğer Türk derneklerindeki camilerde ise dernek yönetimlerince veya ait oldukları federasyon yetkililerince, Türkiye’den temin edilen din görevlileri vazife yapmaktadır. Bu yolla Belçika’ya getirilen din görevlilerinin ücretlerini dernekler karşılamaktadır. Türkiye’den gönderilen özel veya resmî din görevlilerinin hemen hepsi dinî yükseköğrenim görmüş, İlâhiyat Fakültesi veya Yüksek İslâm Enstitüsü mezunudurlar.
Belçika genelinde Türkler tarafından açılan cami binalarının hepsi meskenden veya iş yerinden cami hâline dönüştürülmüştür. Bunlardan çoğu bundan 15-20 yıl öncesinin ihtiyaçları gözönünde bulundurularak alınan küçük binalardır. Bu binalar bugünkü ihtiyaca cevap vermediğinden bitişiğinde bir bina satın alınarak veya eski binayı satıp daha geniş bir yer temin edilerek ihtiyaç karşılanmaya çalışılmaktadır. Ancak binalardaki fiziki mekânların yetersizlikleri, ilk planda dikkat çeken hususiyetlerdendir. Özellikle son yıllarda Belçika’daki Türk nüfusunun artış göstermesi ve vatandaşlarımızın camileri birer kültür merkezi hâline getirme gayretleri sonucunda, büyük merkezi camiler yaptırma eğilimi artmış olup, Türklerin yoğun olduğu bölgelerden Anvers, Virton ve Beringen’de geniş kapalı alanlara sahip görkemli camiler açılmış veya yaptırılmıştır.
Brüksel Din Hizmetleri Müşavirliği aracılığıyla resmî görevlisi tayin edilen camilerin hemen hemen tamamının binaları satın alınarak tapuları ya Türkiye Diyanet Vakfına ya da Belçika Türk-İslâm Diyanet Vakfına verilmiştir. (21) Böylelikle cami binalarını satın alıp Türk derneklerinin mülkiyetine devredilmesi, Türk dernekleri arasında güzel bir rekabet ortamının oluşmasını sağlamış, onların cemaatleşme şuurlarını artırmıştır. Cami binalarına ait tapularını Belçika Türk-İslâm Diyanet Vakfına veya Türkiye Diyanet Vakfına hibe etmeyi tercih eden vatandaşlarımız, bu yerlerin geleceklerini de teminat altına almış olmaktadırlar. Derneklerin ve camilerin birer kültür merkezi gibi faaliyet göstermesine özen gösteren Türkler (22), bu konuda daha kapsamlı etkinlikler gerçekleştirmek için her türlü eğitim faaliyeti göstermeye istekli, azimli ve kararlı olduklarını her vesileyle belirtmektedirler. Kültür merkezi olarak kullanılan camilerde, Kur’an ve Dinî Bilgiler öğrenmek, genel kültür seviyesini iyileştirmek üzere her yıl binlerce Türk çocuğu ve genci; inancını korumak ve onu takviye edecek bilgilere sahip olmak için gayret göstermektedir.
Belçika’da Türklerin açtığı camilerdeki özel ve resmî din görevlileri haftanın belirli günleri (cumartesi, pazar ve çarşamba gibi), Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okumak, gerekli dinî bilgileri öğrenmek için gelen çocuk, genç ve yetişkinlere kurslar düzenlemektedir. Resmî din görevlileri tarafından organize edilen kurslara katılan okul çağındaki öğrencilerin (1700’ü kız 2 000’i erkek olmak üzere) toplamı 4 000 rakamına ulaşmaktadır. Buna yetişkinler de ilave edilirse (300’e yakın) (23), camilerdeki bu kurslara vatandaşlarımızın rağbet ettikleri görülmektedir.
Ücretlerini resmî din görevlileri gibi elçilikten alan yaklaşık 150 civarında Türk Kültür Dersi öğretmeninin büyük bir kısmı derslerini okullarda yapamadıklarından dolayı, bu konuda camilerden de yararlanmaktadır. Halen 30 civarındaki camide haftanın belirli gün ve saatlerinde ilkokul çağındaki çocuklarımıza, Türk öğretmenlerce kültür dersleri verilmektedir. Ayrıca talep olduğu takdirde camilerde kadın ve erkekler için ayrı ayrı okuma yazma kursları açılmaktadır. Bu kurslarda genel olarak kültür dersleri öğretmenleri görev yapmaktadır. Bu öğretmenlerin olmadığı bazı yerlerde de kurslar, din görevlileri tarafından yürütülmektedir. (24) Yine camilerin bir kısmında mahalli lisan kursları (Fransızca veya Flamanca) açılmaktadır. Bu kurslar için yerel yönetimlerin yetkili organlarından öğretmen temin edilmektedir.
Camilerin tamamında Ramazan ve Cuma günleri vaaz edilmektedir. Ayrıca üç aylar, mübarek gün ve geceler ile Ramazan ayı vesilesiyle Türk toplumunda meydana gelebilecek manevi canlanmayı değerlendirmek ve sürekli hâle getirebilmek için camilerde özel programlar hazırlanmakta ve uygulanmaktadır.
Bu programların dışında camilerde yapılmakta olan irşat hizmetlerine karşı vatandaşlarımızın ilgilerinin bir hayli zayıf olduğu izlenmektedir. Cuma ve tatil günleri, konuşma yapmak üzere camilerine gelen biraz da maruf kişilere karşı ilgi gösterilmektedir. Din görevlilerinin irşat konusu üzerinde ısrarla durmalarına rağmen yararlı ve dikkat çeken konuşma yapanların vaazlarını dahi oldukça az sayıda kişinin takip ettiği gözlenmektedir. Cuma namazına vaktinden önce gelenlerin dışarıda oturup her zaman birlikte oldukları kişilerle sohbet ettikleri görülmektedir. Toplumun bu ve benzeri tavırlarını, kültürel seviyelerinin yeterli olmayışıyla izah etmek mümkündür.
Vatandaşlarımızın irşat faaliyetlerine karşı vasat olan bu ilgiyi daha iyi noktalara getirebilmek için din görevlileri, programlı olarak kendi aralarında görev ve yer değişikliği yaparak irşat konusunda oradaki topluma faydalı olmaya çalışmaktadırlar. İrşat faaliyetlerine karşı ilgiyi canlı tutabilmek için durumu müsait olan camilerde, ihtiyaca göre konferanslar ve seminerler organize edilmektedir. Bu konferans ve seminerlerde daha çok hitabet yeteneği ile dikkati çeken din görevlilerinden yararlanılmaktadır.
Camilerimizin tamamında kadın ve erkek cemaat için ayrılmış namaz kılma yerleri vardır. On civarındaki camide gençler ve yaşlılar için ayrı ayrı, geri kalan camilerin tamamında cemaatın namaz öncesi ve sonrasında oturup sohbet edebileceği çay salonları, dershane olarak kullanılan odalar vardır. Lokalleri müsait olanlarda ise masa tenisi, bilardo, savunma sporları vb. faaliyetler yapılmaktadır. Camilerden yirmi kadarının bünyesinde, futbol dâhil çeşitli sportif etkinlikler gösteren spor kolları vardır. Camilerin en küçükleri en az 100 cemaat kapasiteli olup, en büyükleri ise en az 700-800 cemaat kapasitelidir. En az 15 cami ise 500 cemaat kapasitesinin üzerindedir. (25) Bu camilerin hepsi Ramazan ayında ve Cuma namazlarında tamamen dolmaktadır.
Yaklaşık 35 camide İmam-Hatiplik görevi ve cami yönetimi, camilerin bulunduğu bölgelerdeki İslâm Din Dersi Öğretmenleri tarafından yürütülmektedir. Bu camiler ibadete Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri açılmaktadır. Diğer günlerin namaz vakitlerinde cemaat tarafından açan olursa açılır, yoksa kapalıdır. Bu camilerden çok azında sadece imamlık görevi işçi vatandaşlarımız tarafından yapılmaktadır. Böyle olan camilerin cemaatleri tarafından, Brüksel Din Hizmetleri Müşavirliğine din görevlisi ihtiyaçlarının karşılanması için sık sık hatırlatmalar yapılmaktadır.
Camiler ibadet yerleri olduğundan hemen tamamından bina vergisi alınmamakla birlikte, tüm camilerden kadastro vergisi adı altında bir vergi ödenmektedir. (26) Cami olarak kullanılan binaların ihtiyaç ve giderleri, ilgili derneklerce karşılanmaktadır. Dernekler bünyesinde bulunan çay ocakları ve marketlerden elde edilen ticari gelir ve üye aidatları, dernek giderlerini karşılamada kullanılmaktadır.
Sosyal ve kültürel faaliyetlerden bazıları ve hatta bir binanın cami olarak tahsisi için yerel yönetimler ve Belçika Belediyeleri (Lokeren örneğinde olduğu gibi) (27), Türk derneklerine 1992 yılından itibaren maddi destek vermeye de başlamışlardır.
Görüldüğü gibi Belçika’daki camilerde ve müştemilatında, vatandaşlarımıza ve çocuklarına başta Kur’an-ı Kerim ve dinî bilgiler olmak üzere Türkçe, Türk Kültürü Dersleri, yabancı dil kursları, misafirhane, kütüphaneler, folklor, sportif faaliyetler, okuma ve çay salonları gibi dinî, sosyal ve kültürel faaliyletlerin yapıldığı birimler de bulunmaktadır. Türk toplumu camileri sadece namaz kılmak için değil, İslâm medeniyetindeki örnekleri gibi bir külliye ve kültür merkezi yapmayı hedeflemiştir. Bu örnekler sadece Belçika’ya mahsus olmayıp, Türklerin yaşadığı diğer Avrupa ülkelerinde de görmek mümkündür. Bu faaliyetler tarihî tecrübelerin ve birikimlerin bir neticesi olarak görülmelidir.
Belçika’da biri Liege’de, diğeri Charleroi’da olmak üzere iki Müslüman mezarlığı bulunmakta, ancak özellikle Türkler ölen yakınlarını kendi ülkelerine göndermek istemektedirler. Bu amaçla Belçika Türk İslâm Diyanet Vakfı bünyesinde bir “Cenaze Nakil Fonu” oluşturulmuştur. Bu fon konu ile ilgili önemli bir hizmeti yerine getirmektedir.
3. Diğer Müslüman Grupların Eğitsel Faaliyetleri
Belçika’da Türk ve Faslı Müslümanların yanında, Tunus ve Cezayirli Müslümanlar da bulunmaktadır. Bu küçük Müslüman toplum da dernek ve camiler açarak İslâm inancını ve geleneklerini muhafaza etmeye, nesillerini kaybetmemeye çalışmaktadır. Geniş organizeleri olmadığı için zaman zaman Faslı ve Türklerin cemaatlerine iştirak ederek yetişkinler bazında az da olsa bir diyalog içinde görünmektedirler. Tunus ve Cezayirli Müslümanların açtıkları camilere din görevlilerini, Fas örneğinde olduğu gibi dernek idarecileri kendi ülkelerinden temin etmektedirler. (Din görevlilerinin ücretlerini de dernekler karşılamaktadır.) Tunus ve Cezayir Hükümetlerinin resmî din görevlisi gönderme gibi bir eğilimleri bulunmamaktadır. Bu bir bakıma bu ülkelerdeki dinî hayatın genel görünümünü yansıtmaktadır. Dinî, sosyal ve kültürel alanda geniş katılımlı teşkilatları bulunmamaktadır. Ancak çocukları ve gençleri Belçika okullarındaki İslâm Din Derslerine katılmaktadır. Tunus ve Cezayirli ailelerin bu konuya özen gösterdikleri gözlenmektedir.
Bu Müslüman grupların yanında küçük bir teşkilatla Pakistanlılar vardır. Pakistan’da bulunan “Tebliğ Cemaatleri” örneği, Belçika’da yaşayan Pakistanlı Müslümanlarda da görülmektedir. Her Pakistanlı şahsi kazançları ile kendi yetenekleriyle İslâm’ı öğrenir, yaşar ve yaşatmaya çalışır. Bu uğurda gerekirse pekçok fedakârlıkta bulunmaya hazırdır.
Bu bir Pakistanlı Müslüman için en ideal yaşama örneğidir. Tebliğ cemaatlerinin ve Pakistanlı Müslümanların yapacakları tüm işler her yıl Pakistan’daki Lahor Rayvınt denilen yerde yapılan büyük İslâm Kongresinde karara bağlanır. Pakistanlı Müslümanlara göre, bu Kongrenin Mekke’deki Hac organizesinden sonra Müslümanların en büyük toplantısı olduğu ifade edilir. Tüm dünya Müslümanlarından temsilciler, heyetler Lahor’daki bu büyük Kongre’ye davet edilir, Pakistanlı Müslümanların Brüksel’de üç mescitleri bulunmaktadır. (28) Buradaki Pakistanlılar Tebliğ cemaatlerinin temsilcileri durumundadır.
Bunlardan başka az da olsa iyi organize edilmiş görünen İranlılar vardır. Bunlar Şia’nın Caferiye koluna mensupturlar. Brüksel’de özellikle Hicri yılbaşı Muharrem ayında ve Aşure gününde görkemli törenlerini her yıl icra ederler. (29) Küçük bir mescidleri bulunan İranlılar daha çok konferans ve seminer gibi kültürel etkinliklerle Brüksel’de faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Belçika’daki Müslüman toplum içinde Türklerle diyalog hâlinde olan Arnavut kökenli Müslümanların da -ki bunlara Albaniler de denilmekte- Brüksel’de iki küçük mescidleri bulunmaktadır. İbadet ve çocuklarının eğitim ihtiyaçlarını bu mescidlerde karşılamaya çalışan Arnavutlar zaman zaman Tüıklerin açtığı camilere gelmekte ve kültürel etkinliklere katılmaktadırlar.
Arnavut çocuk ve gençleri de okullardaki İslâm Din Derslerine devam ederek bu konuda gayretli olduklarını göstermektedirler. İslâm inanç ve kültürünü öğrenmek, yaşamak ve nesillerini kaybetmemek için Arnavutlar da faaliyetlerine devam etmektedirler.
Bu küçük Müslüman toplulukların yanında hiçbir dernek ve organizesi olmayan, cami dahi açamayan çok sayıda Müslüman gruplar da bulunmaktadır. Sudan, Somali, Irak, Suriye, Mısır, Afganistan, Bosna-Hersek gibi Müslüman ülkelerden gelen göçmen işçiler buna örnek olarak verilebilir. Bu Müslümanlar hatta Belçika asıllı Müslümanlar zaman zaman ülkedeki en büyük grup olan Türklerin ve Faslıların camilerine ve dinî kültürel etkinliklerine katılmaktadırlar.
Belçika’da özellikle yükseköğrenim gören Müslüman gençlere, İslâmî faaliyette bulunan öğrencilere ait bir de kuruluş bulunmaktadır. “Belçika İslâmî Öğrenci ve Gençlik Birliği” adındaki bu birlik (30), ülkedeki üniversitelerde okuyan Müslüman gençlerle ilgilenerek onların sahip oldukları İslâmî değerleri kaybetmeden öğrenimlerini sürdürmelerini sağlamaya çalışmaktadır. Ayrıca değişik seviyelerdeki gençlere yönelik kültürel ve sportif etkinliklerin yanında, isteyenlere Kur’an-ı Kerim, Arapça, Tefsir, Hadis ve Din Eğitimi gibi kurslar düzenlemektedirler.
(1) Abdülfeyyaz Tevfik, Terbiye ve Talim Umdeleri (Belçika Maarif Nezaretinden İktibas), T.C. Maarif Vekâleti, İstanbul 1924, ss. 17-20.
(2) Mustafa Öcal, İmam-Hatip Liseleri ve İlköğretim Okulları, Ensar Neşriyat, İstanbul 1994, ss. 140-141.
(3) Hamdi Topçuoğlu, Belçika Flaman Bölgesinde Yetişkinler Eğitimi, İstanbul, ts, s. 8.
(4) Hamdi Topçuoğlu, a.g.e. s. 23.
(5) Hamdi Topçuoğlu, a.g.e. s. 44.
(6) Hamdi Topçuoğlu, a.g.e. ss. 54-55.
(7) Hamdi Topçuoğlu, a.g.e. ss. 65-66.
(8) Hamdi Topçuoğlu, a.g.e. s. 68.
(9) 1994 yaz aylarında Belçika’ya yaptığımız gezinin izlenimlerindendir.
(10) Abdullah Sevinç, “Türkiye Avrupa Ekonomik Topluluğuna Girerse”, Diyanet Dergisi, c. 25, sayı: 1, Ankara 1989, s. 107-108.
(11) Abdullah Sevinç, a.y. ss. 108-109.
(12) Abdullah Sevinç, a.y. s. 114.
(13) Kadir Canatan, Avrupa’da Müslüman Azınlıklar, İstanbul, 1995, s. 279; Veyis Güngör, Batı Avrupa Türkleri, Hollanda Türk Akademisyenler Birliği Vakfı Yay. Amsterdam 1992, s. 14.
(14) S. Hayri Bolay, M. Türköne, Din Eğitim Raporu, Ankara 1995, ss. 74-75.
(15) Ali Rıza Temel, “Ülkede İslâmiyet”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c. 5, İst. 1992, s. 395.
(16) Mustafa Yüksel, “Belçika’da Diğer Müslüman Grupların Faaliyetleri”, 1994 Yılı Brüksel Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliğinde verilen bilgilendirme, s. I.
(17) Mustafa Yüksel, a.g.b. s. 2.
(18) Kadir Canatan, a.g.e. ss. 76-195.
(19) Veyis Güngör, “Türkiye ve Batı Avrupa Türkleri Gerçeği”, Din Öğretimi Dergisi, sayı: 39, Ankara 1993, ss. 105-111.
(20) T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı 1991 Yılı Yurtdışı Din Hizmetleri Raporu, Ankara 1992, s. 68.
(21) DİB Yurtdışı Din Hizmetleri Raporu, Ankara 1993, s. 48.
(22) Diğer Avrupa ülkelerinde de Türklerin açmış olduğu camiler, birer kültür merkezi olarak hizmet görmektedir. Geniş bilgi için bkz. Cemal Tosun, Din ve Kimlik, TDV Yay. Ank. 1993; Mustafa Tavukçuoğlu, “Yurtdışındaki Din Görevlilerinin Problemleri-Avusturya Merkezli Bir Araştırma” S.Ü.Sosyal Bil. Enst. Konya 1992 (yayınlanmamış doktora tezi).
(23) T.C. Brüksel Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliği 1992 Yılı Çalışma raporu, Brüksel, 1992, Ekler Kısmı.
(24) T.C. Brüksel Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliği 1993 Yılı Çalışma Raporu, Brüksel, 1993, s. 6.
(25) Brüksel Din Hiz. Müşaviri M. Emin Bayar’ın, “Belçika’daki Türk Toplumunun Dinî Hayatı” konulu konferans metni, Brüksel 1994, s. 2.
(26) M. Emin Bayar, a.g.k. s. 3.
(27) T.C. Brüksel Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşavirliği 1992 Çalışma Raporu, Brüksel, 1992, ss. 4-6.
(28) Mustafa Yüksel, a.g.b. s. 3.
(29) Mustafa Yüksel, a.g.b. s. I.
(30) Ahmet Varol, Müslüman Azınlıklar, Belçika, İslâm Ülkeleri Ansiklopedisi, İstanbul 1994, s. 306.