Makale

SAHİH DIŞINDA KALAN ZAYIF VE UYDURMA RİVAYETLERE DAİR İKİ ESER

SAHİH DIŞINDA KALAN ZAYIF VE UYDURMA
RİVAYETLERE DAİR İKİ ESER
Prof. Dr. Mücteba UĞUR
Ankara Üniv. ilahiyat Fak. Öğretim Üyesi

Bugün için elimizde mevzu hadislerle ilgili olmakla birlikte, sahih hadis bulunmayan konulan başlıklarına göre özetleyen küçük çapta iki eser vardır. Bunlardan ilki, Diyâud-Dîn Ebu Hafs Umer b, Bedr b. Sa’îd el Mevsılî’nin (557-622/1161-1225) El-Muğni ani’l-Hıfzi ve’l-Kitâb bt-Kavlihim lem Yasıhha Şey’un fi Hûze ‘l-Bâb (Hadis alimlerinin “Bu konuda (Hz. Peygamber (s.a)’den gelen) sahih bir şey yoktur" hükümlerine dair (hadis) ezberlemeye ve yazmaya ihtiyaç bırakmayan kitap) isimli eseridir.“1 Daha çok, el-Muğnî kısa adıyla meşhurdur. İkincisi, Muhammed b. Ya’kûb el-Fîruzâbâdî (729-817/1328-1414) tarafından kaleme alınan, Hz. Peygamber (s.a)’in ibadet hayatına ayrılmış Sifru ’s-Sıt’âde isimli değerli eserin “hatime” kısmıdır.

I. EL-MUĞNÎ

İlk eser el-Muğnî’nin yazan el-Mevsılî, İslâm alimlerinin hayat hikâyelerinden ve eserlerinden bahseden kaynaklarda “Bedru’l-Mevsılî” lakabıyla anılır. Kürt asıllı olup Dimeşklıdır. Hakkında fazla bilgi yoktur.

Öğrencilerinin anlattıklarına bakılırsa, Cumâde’I-Ahîra 557 (Nisan 1161) tarihinde doğdu, İlk tahsilinden sonra Abdulmun’im b. Abdilvehhâb Ibn Kuleyb, Muhammed İbnu’l-Mübarek el-Halâvî, Abdurrahmân b. Alî Ibnu’l- Cevzî gibi devrinin tanınmış alimlerinden hadis Öğrendi. Tahsilini tamamladıktan sonra Kudüs’te Mescidi Aksa imamlığı görevini üstlendi. Bu görevle birlikte Mu’iziyye Medresesi’nde müderrislik yaptı. Uzun süre hanefilere ders okuttu. Vaktini daha çok hadis okutmakla geçirdiği nakledilir. 28 Ramazan 622 (3 Ekim 1225) tarihinde Şam’da Nûriyye Hastahanesinde vefat etti.2

El-Mevsılî, hadis konusunda birkaç eser vermiştir. Önemlileri şunlardır:

1. el-Akîdetu’s-Sahîha fi’l-Mevdû ’âti’s-Sariha3: el-Muğnî’nin önsözünde mevzu hadisler konusunda birkaç eser tasnif ettiğinden bahseder. Bir tanesi bu olmalıdır.

2. İstinbatu’l-Mu’în mine’l-ilel ve’t-Tarih li’bni Ma’în’ 4: Adından, Yahya b. Ma’în’in tarihiyle ilgili bir çalışma olduğu anlaşılıyor.

Bu eserlere el-Muğnî’yi de ekleyince el-Mevsılî’nin yüksek derecede olmasa bile, hatırı sayılır bir hadis alimi olduğu sonucuna varılır. O takdirde ez-Zehebi’nin onu “mufîd” olarak nitelemesi de anlam kazanmış olur,

el-Mevsılî’ye gelinceye kadar uydurma hadisler konularına göre ayrılarak senetleri ve metinleriyle birlikte nakledilmiştir. Kitaplara da öyle geçirilmiştir. Söz gelişi el-Cevzaki’nin Kitâbu’l-Ehâtül’i ile Ibnu’l-Cevzî’ nin el-Mevdû ’âtu’l-Kubrâ ’sı böyle düzenlenmiştir. El-Mevsılî ise mevzu hadisler konusuna ilk defa farklı bir şekilde eğilmiş; onları sahih dışında kalan zayıf hadislerle birlikte konularına göre başlıklar haline getirerek her bir konuya dair üst düzey hadis alimlerinin verdikleri hükümleri nakletmiştir. Misal vermek gerekirse, 1. bâbı şöyledir: “Bâbun fî Ziyâdeti’l-Îmâni ve Nuksânihî ve Ennehû Kavlun ve Amelun” (İmanın artıp eksilmesi; dille söylemek ve amel etmekten ibaret olduğuna dair bâb). imanla ilgili kimi zayıf ve uydurma hadisleri böylece konu bazında özetleyen alimimiz, arkasından imanın artması ve eksilmesi, imanın söz ve amelden ibaret olduğu konularında herhangi bir sahih hadis bulunmadığını “Bu bâbda Hz. Peygamber (s.a)’den sahih bir şey gelmemiştir” hükmüyle ifade etmiştir. 27. bâbını “Besmele’nin her sureden bir ayet olduğu” konusuna ayırmış; “Bu bâbda Hz. Peygamber (s.a)’den hiçbir sahih şey rivayet edilmemiştir” hükmünü nakletmiştir. 66. bâbı ise "sokakta bir şeyler yemek” konusundadır. Bu konudaki hükmü de “el-Ukaylî dedi ki, “Hz. Peygamber (s.a)’den konuyla ilgili sahih bir şey yoktur” diyerek el-Ukaylî’den nakletmiştir.,’’,

Burada İşaret etmek yerinde olur, el-Mevsılî bazı yerlerde “Kale’ l-Musarruf” diyerek kendi görüşünü de vermiştir. Bununla birlikte aynı ifadeyi kullanarak meşhur hadis imamlarından birinin hükmünü naklettiği yerler de vardır.

el-Mevsılî, eserim neden böyle alışılmamış bir metoda göre tasnif ettiğine önsözünde kısaca değinmiştir. Kendisinden öğrenelim:

“... Bunu şunlar için yaptım:

1. Konuya dair geniş bilginin öğrencilere kolayca ulaşması;

2. İnsanlar arasında idareciler, vezirler, kadılar ve sanatkârlar gibi kendilerini ilme fazlaca veremeyecek olanların bulunuşu;

3. İnsan, azın tadına varırsa, bunun onu çoğu aramaya yönelteceği.”7

Bu sözlerinden anlaşıldığı kadarıyla el-Mevsılî, el-Muğnî kitabını tasnif ederken önce yüzlerce zayıf, bir o kadar da uydurma rivayeti öğrencilere konu bazında sunarak öğrenmelerini kolaylaştırmayı hedeflemiştir. Onun hadis ilminde fazla derinleşmemiş olanlarla ilme fazla zaman ayırarak belli konulardaki rivayetleri ayrı ayn inceleme imkânına sahip olmayanları da göz önüne aldığı kuşkusuzdur, izlediği metodun pratikte sağlayacağı faydalar tartışılmaz. Öyle olunca alimimizin, böyle değişik bir metot kulllanmasını cesaretle atılmış bir adım saymak yerinde olacaktır. Kaldı ki, el-Muğnî’nin kaleme alındığı dönemde geçerli hadis tenkil metotları; özellikle de her devirde isnada verilen Önem dikkate alındığı takdirde metodunun ileri bir hamle sayılması gerekir. Aslında el-Muğnî’nin ilmî değeri, ele aldığı son derece geniş bir konuyu başlıklar halinde özetlemesi kadar tasnif edildiği devre gelinceye dek kullanılmamış bir metot izlemesinden kaynaklanır. Bunu söylemek her şeyden önce yazarının hakkını vermek olacaktır.

el-Muğnî’de izlenen metodun isnad uygulamasını kaldırmak veya isnadın Önemini azaltmak gibi maksatlarla atılmış bir adım saymak mümkün değildir. Öte yandan el-Mevsılî, eserini farklı bir metotla tertip ederken hadislerin nakli yoluna değil, metinlerine önem verdiğini göstermek islemiş de olabilir. O, bunda son derece haklıdır; çünkü hadis olarak nakledilen rivayetlerin her şeyden önce metinleri önemlidir. Metni bozuk olan bir rivayet, isnadı sağlam olsa dahi kabul görmez. Diğer taraftan hadisler arasına, temel İslâmî esaslar ve sahih hadislerle bağdaştırılamayacak yığınla uydurma rivayet karışmıştır. Bunların sahih isnatlarla nakledilmiş olmaları metinlerinin de sahih olmasını gerektirmez. Dahası, hadis uyduran, uydurduğu hadisin kabul görmesini sağlamak maksadıyla isnadım da uydurmuş; veya ona sahih hadislerin isnadını yamamıştır. O nedenle hadis uyduranların yanı sıra uydurma sözleri bilerek-bilmeden Hz. Peygamber (s.a)’e ait sahih hadislermiş gibi nakledenlerin isnadları sahih olsa dahi naklettikleri rivayetlerin sahih olmayacağı kuşkusuzdur.

Şu da var. Sahih dışında kalan yüzlerce zayıf ve mevzu rivayeti konularına göre tasnif ederek özetlemek, önemli Ölçüde Öğrenim kolaylığı sağlayacaktır. Bütün bunlar göz önüne alınırsa, el-Mevsılî’nin el-Muğnî’de uyguladığı metodun yerinde olduğu sonucuna varılabilir.

el-Muğnî bütünüyle 101 babdan oluşur. Yukarıda misal olarak alınan “imanın artıp eksilmesi; söz ve işten ibaret olduğu” babıyla başlar, ‘’hurma şırasının helal oluşu" konusuyla biter."8 Dünya kütüphanelerinde bilinen dört nüshası mevcutttur. Bunlardan ilki, İstanbul’da Topkapı Sarayı Üçüncü Ahmed Kütüphanesindedir. 615 numarada kayıtlıdır. 24 Şaban 614 (24 Kasım 1217) Cuma sabahı, müellif hattıyla yazılmış nüshasından istinsah edilerek karşılaştırması yapılmış bir nüshadan kopya edilmiştir. Okunaklı nesih hattıyladır. İkincisi, Kahire Dâru’l-Kutubi’l-Kavmiyye yazmaları arasındaki Ahmed Teymur Paşa koleksiyonunda 286 numaradadır. Bu nüsha da nesih hattıyla yazılmıştır. El-Muğnî’nin bu nüshası, baş tarafına hadis vaz’ı, vaz‘ sebepleri, mevzu hadisleri tanımaya yarayacak ipuçları, mevzu hadislerin özelikleri ve zararları gibi önemli konulara değinen kısa bir mukaddime eklenerek yayınlanmıştır.9

el-Muğnî’nin basılı nüshasının ikinci ıç kapağında, baskının el-Hizânetu’t- Teymûriyye’de mevcut nüshasından yapıldığı, aynca Dâru’l-Kutubi’l-Mısriyye nüshasıyla karşılaştırıldığı kaydedilmiştir. Bu bilgiden anlaşıldığına göre el-Muğni’nin ikinci bir Kahire nüshası bulunmaktadır. Hadis 1748 numarada kayıtlı olduğunu sonradan belirlediğimiz bu nüshanın mikro film veya fotokopisini temin etmek imkânı bulunamadığından bilgi verilememiştir. Dördüncü nüshasına gelince, Berlin Kraliyet Kütüphanes indedir. Ms. Ldbg. 137 numarada kayıtlıdır. O da nesih hattıyladır. İsâ b, Sâlih b. Ali tarafından istinsah edilmiş olup h. 719 yılı Ramazan Bayramı arefesinden bir gün Önce (m. 15 Aralık 1319) bitirilmiştir.

Değerli bibliyografya alimimiz Kâtip Çelebi, el-Muğni’nin Umer b. Ah İbnu’l- Mulekkın (773-804/1323-1401) tarafından kısaltıldığından bahsetmektedir.10

el-Mevsılî, eserinde sahih dışında kalan zayıf ve mevzu rivayetleri konularına göre vererek her bir konu hakkında çok kere üst düzey hadis alimlerinin hükümlerini nakleder. Onun görüşlerini naklettiği alimler sırasıyla şunlardır;

1. Ibnu’l-Cevzî; (3. ve 80 bablarda)

2. Ebu Hatim er-Râzî; (5. babda)

3. El-Ukaylî: (6., 18., 31., 33., 39., 42., 45., 46., 47., 54., 62., 64., 68., 75., 82.,

86.,87., 95. bablarda)

4. Ahmed b, Hatibe); (8„ 9., 19., 24., 31., 32., 40., 55., 57., 67., 69., 92., 96. bablarda) 5 İshâk b. İbrahim el-Hanzalî; (15. babda)

6. et-Tirmizî: (20., 21., bablarda)

7. Ebu Zur’a er-Râzî: (22. babda)

8. çl-Buhârî : (23. babda)

9. ed-Dârakulnî: (28., 48., 85,, 98. bablarda)

10. el-Hâkimu’n-Neysâbûrî: (52. babda)

11. Abdullâh el-Ensârî (el-Herevî): (52. babda)

12. Abdurrahmân b. Mehdî; (90. babda)

Her bab hakkındaki hükümlerde Hadis Usulü ilminde fazlaca kullanılan kimi terimleri kullanmıştır. Daha çok uydurma rivayetleri değerlendirmeye yarayan söz konusu terimlerin belli başlıları şunlardır:

A. Birinci Grup

1. Lâ Asle lehft (Aslı yoktur)

Hadis alimleri arasında fazlaca kullanılan şu terimler de aynı gruba girerler:

a. Lû Asle lehû bi-Haze ’l-Lufzi (Bu lafızla aslı yoktur);

b. Leyse lehû Aslım (Aslı yoktur);

c. La Yit ’rafu lehû Astım (Aslı bilinmiyor);

d. Lem Yûced lehû Aslım, (Aslı bulunamadı);

e. Lem Yûced (Hadise ait bir aslı bulunamadı)"11

Hadis tenkidinde otorite, cerh ve ta’dıl ilminde söz sahibi olan alimler bütün bu terimlerle, naklettikleri herhangi bir rivayetin hadisçiler arasında nakloluna gelen bir isnadı olmadığını vurgulamış o]urlar."12

Aslına bakılırsa, yeni başlayanından alimine kadar bütün hadisçiler isnadı olmayan hadiselere hiçbir önem vermemişler; onları makbul sayarak sahih hadisler at asına katmamışlardır. Bu açıdan bakıldığında, hakkında Lâ Asle lehu veya onunla aynı yerde ve aynı manada kullanılan öteki terimlerden birisiyle hüküm verilmiş olan rivayeti sahih hadisler arasına katmak haliyle mümkün değildir. Böyle bir tutum, en azından, ilmi bir kenara atarak ne olduğu belli olmayan rivayetlere itibar etmek anlamına gelir. Bununsa doğru ve caiz olmadığı kuşkusuzdur.

B. ikinci Grup

1. Lâ yasıhhu (Sahih değildir)

Bir önceki kümedekiler gibi, hadis alimlerinin fazlaca kullandıkları şu terimler de aynı gruba dahildirler:

Lâ Yesbutu; Lem Yeshut; Leyse bi-Sâhitin; Gayru Sabitin; Lâ Yesbutu fîhi Şey’un (Hz. peygamber (s.a)’den rivayet edildiği sabit olmamıştır);

b. Leyse bi-Sâhihin; lem Yasıhha (Sahih değildir).

Hadis İlminde en üst derecelere yükselmiş alimler bir rivayet hakkında bu gruba giren terimlerden birisiyle hüküm vermişler ve bunu ahkâm hadislerine ayrılmış bir kitapta yapmışlarsa, başta “lâ Yasıhhu” ve “lem Yasıhhu" olmak üzere bütün bu terimlerle sıhhatin mutlak ve sözlük manasını değil, terim manasını kasdetmişler demektir. Bu takdirde naklettikleri rivayetin, sadece Hadis Usûlü alimlerince belirlenmiş olan sahih tarifine uymadığını ifade etmiş oldukları gibi sıhhat şartlarını taşımadığını da belirtmiş sayılırlar. Bu, bir anlamda, o rivayetin sahih dışında kalan hasen/zayıf hadis çeşitlerinden birine dahil olabileceğini gösterir. Eğer bunu mevzu hadislere/zayıf ravilere ayrılmış bir kitapta yapmışlarsa aynı terimleri genel anlamda kullanmış olurlar. Bu ise naklettikleri rivayetin batıl ve mevzu olduğunun ifadesi demektir; zira sahih dışındaki rivayetler, sadece mevzudan ibaret değildir, içlerinde hasen olanları bulunduğu gibi, zayıf olanları da vardır. Ayrıca konuya sahihin terim manasından yaklaşıldığı takdirde hasen, sahih değildir; zayıf da. Kısacası, bahse konu ikinci gruba giren terimlerin kullanılışında “sıhhat" sözcüğünü terim manasına almak hasen ve zayıf hadis çeşitlerini aynı kategoriye sokmayı gerektirmez. Oysa genel manasına alınması halinde hakkında hüküm verilen rivayetin batıl olması icap eder."13

Şu hale göre bir rivayetin sahih olmaması ayrıdır, buna karşılık mevzu olması ayrıdır. Öyle olunca hakkında ikinci gruptaki “la Yasıhhu" ve benzeri sıhhati nefyeden terimlerden birisiyle hüküm verilmiş olan rivayetin sahih dışında kalan hasen ve zayıf hadis çeşitlerinden biri olması mümkündür. O nedenle böl ye bir rivayet hakkında mevzu hükmü vermede acele etmemek gerekir.

C. Üçüncü Grup

1. La A ’rifıthu; lem A’rifhu (Hadis olarak bilmiyorum).

Şu terimler de aynı yerde, aynı manada kullanılmıştır.

a. tem Ekıf Aleyhi (vakıf olamadım);

b. Lâ A ’rifu lelıû Aslen (Aslını bilmiyorum ; lem Ecid lehu Aslen (Aslını bulamadım); lem Ekıf lehu ala Aslin (hiçbir aslına vakıf olmadım); la Arifuhû hı-Hâze’l Lafzi (Bu hadisi bu lafızla bilmiyorum); lem Erahu bi Hâze’l-Lafzi (Bu hadisi bu lafızla hiç görmedim);

c. lem Ecidhu, lem Ecidhu Hakeza (Bu hadisi (ve aslını) bu şekilde hiç bulmadım);

d. lem Yerul fihi Şey’un (Bu konuda (Hz. Peygamber (s.a.)’den hiçbir şey varid olmamıştır);

e. lâ Yu ’lemu men Ahrecehû ve tâ isnaduhû (ne rivayet edeni bilmiyor; ne de isnadı).

Bir hadis imamı, sıralanan terimlerden birini bir rivayet hakkında kullanmışsa bu, o rivayetin mevzu olduğuna delâlet eder.I4 Öteki deyişiyle bu gruptaki terimlerden birini kullanan üst düzey hadis alimi, bununla bir rivayetin mevzu olduğuna hükmetmiş olur. Başka bir alimin o hükme katılması/katılmaması söz konusu değildir.

Diğer taraftan es-Suyûti’nin (849-911/1445-1057) belirttiğine göre bilhassa hadislerin tedvin edilmesini takip eden dönemlerde kimi hadis rav ileri, en az hafız derecesine yükselmiş hadis alimlerinin bilmedikleri rivayetler nakletmeye başlamışlardır, Hadis rivayeti, tedvin devresinden sonra daha ziyade yazılı metinler ve kitaplar gibi asıllardan yapılmıştır. Bu nedenle yazılı metinlerde ve kitaplarda yer almamış hadislere rastlamak imkânsız hâle gelmiştir. Buna göre, Üst düzey hadis alimlerinin yazılı metinler ve kitaplardan rivayet ettikleri; öteki deyişiyle astı bulunan hadisler kabul görmüştür. Buna karşılık yazılı aslı olmayan, nitelenen alimler dışında kalan ravilerce rivayet edilen hadislerin batıl olduklarına hükmedilmiştir.15 Böylece, nakledilen rivayetlerin büyük çoğunluğunu bilen bir alimin hadis olarak bilmediği veya herhangi bir yazılı aslına vakıf olmadığı rivayet batıl sayılmıştır.

el-Mevsılı, el-Mıığnî’de bu ve öteki bazı terimlerden sırasıyla şunları kullanmıştır:

Lâ Yasıhhu (ft Hâze’t-Bâb) (Şey’un) An Resûlillâh (Ani’n-Nebi-s.a)-(fi Hâze’l- Metni) : 1., 2, 4., 9, 10., 14., 15., 16., 18., 20„ 22., 24., 27., 29., 30., 31., 34., 35 , 36„ 37,, 38., 41, 43., 44., 47., 53., 54., 61., 62, 63., 64., 65., 67., 68., 69., 71., 72., 73, 77, 81 , 82., 83., 84, 86, 87, 88., 96, 98, 99, bablarda);

Lem Yasıhh (fi Hâze’bBâbi) (fihi) an Resûlillâh (s.a): (17, 26, 49, 78. bablarda);

Leyse hi-Sahihin : (23. ve 28. bablarda);

Leyse (fihû Şey’an) Yesbutu: (3., 19, 45., 46., 51, 89. bablarda)

Leyse fihâ mâ yasıhhu : (5., 12., 96. bablarda);

Lû Yesbut fi hazâ hadîstin sahiun (şey’un): (25. babda)

Lû Yesbut fî hâzâ ani’n-Nebî: (6, 8, 48, 74. bablarda);

Leyse fihi Hadîsun (Şey’un) Sahihun : (39, 40, 58, 97. bablarda);

Leyse fiha Sahihun an Resûlillâh (s.a): (92. babda);

Leyse lehu Aslun : (85. ve 94. bablarda);

Mâ Sahha an Resûlillûh Şey’un: (52. babda);

Lû Yu’raf (hâzâ) an’ı-Nehî (s.a): (91. babda);

Lâ Yuh faz nün vechin Yesbutu: (76. babda).

Verilen listenin incelenmesi şunu gösterir. Alimimiz, eserinde yukarıda verilen kümelere giren terimlerden konuyu vurgulayan en önemlilerini kullanmıştır Onun kullandığı bu terimler asırlar boyu Cerh ve Ta ’dil alimleriyle üst düzey hadis imamları arasında fazlaca kullanılmış olanlardır. Söz konusu terimler arasında ilk sırayı sıhhati nefyeden lâ yasıhhu almaktadır.

Öte yandan el-Mevsılî, bazı bâb başlıklarını attıktan sonra hükmün arından bazı açıklamalar yapmıştır. Buna örnek olarak 74. babını gösterebiliriz. Gerçekten bu babı oldukça ilginçtir. Nakledelim:

“Ağaran saçları boyamak suretiyle değiştirmekten men babı. Boyama işi ya kınayla, ya da (ona katılan) katem denilen otun yaprağıyla olur. el-Buhârî ve Müslim’in naklettiklerine göre, Hz. Ebu Bckr ile Hz, Ömer’in her ikisi ağaran saçlarını boyamışlardır. el-Buhâri’nin aynca rivayet ettiği bir hadis şöyledir: ‘Ummu Seleme bir çocuğa nazar değdiği zaman, Hz. Peygamber (s.a)’in saçından bir tel çıkarırdı.’

"Siyah boyaya gelince, Hz. Peygamber (s.a)’in torunları el-Hasan, el Huseyn, Sa’d b. Ebî Vakkâs ve Tâbi’ilerin çoğu (ağaran saçlarını) siyaha boyarlardı. el-Buhârî’nin el-Cami’u’s-Sahîh’indeki bir hadise göre el-Huseyn’in başı (kesilip) getirildiğinde (görüldü ki), döğme ile boyalıydı. Şöyle bir haber varidi olmuştur: ’Zamanın sonunda bazı kimseler ağaran saçlarım siyah boya ile boyarlar Bunlar Cennet kokusu koklamazlar.’

‘‘Musannif şunları söyler: Bu konuda Hz. Ebu Bekr hakkında ki rivayet ile (ağaran saçları) siyah boyayla boyamakla ilgili sözlerinden başka Hz. Peygamber (s.a)’den sahih hiçbir şey gelmemiştir. Buna cevapsa iki yönden verilir. Birincisi, Müslim’in hadisleri, el-Buhârî’nin hadislerine dayanamaz. İkincisi, el-Hasen, el-Huseyn ve Sa’d b. Ebî Vakkâs saçlarım siyaha boyamışlardı. Böyle bir şey haranı olsaydı, onlar kesinlikle yapmazlardı. Sahabe zamanında (diğer sahâbîler) de mutlaka karşı çıkarlardı.

“Ebu Hureyre’den rivayet edilmiştir: Hz. peygamber (s.a)’den, Yahudiler ve hristiyanlar saçlarını boyamazlar. Siz onlara aykırı hareket edin buyurduğu el-Buhârî ve Müslim tarafından rivayet edilmiştir. Es-Sahîhân’da Hz. Peygamber (s.a)’iıı mutlak olarak ağaran saçları düzeltmeyi emrettiği varid olmuştur.16

Görülüyor ki el-Mevsılî, bab başlığını yazıp hükmünü naklettikten sonra o hükme varılmasına sebep olan sahih rivayetlerden önemli gördüklerine işaret etmiştir. Bu arada Ebu Dâvud, en-Nese’î ve Ahmed b. Hanbel tarafından nakledilmiş bir hadisi dolaylı yoldan eleştirmiştir. Bilhassa “ağaran saçları boyamak haram olsaydı Hz. Peygamber (s.a)’in torunları ve Sa’d bunu yapmazlardı. Sahabe de karşı çıkarlardı” derken, oldukça güçlü bir mantıkî delil) getirmiştir. Böylece o, sahih hadislere aykırı rivayetlerin geçerli olamayacağını da vurgulamıştır.

Aynı şekilde 76. babı da İlginçtir. el-Mevsılî bu baba, zamanına gelinceye kadar yüzüğün sağ ele takılması gerektiğine dair rivayetlerin ön plana çıktığını, pek de önemli olmayan bu konuya hadislerden deliller arayanların bulunduğunu göz önünde tutmuş olsa gerek, “yüzüğü sağ ele takmak bâbı ” başlığını koymuştur. Arkasından da ’‘bu bâbda Hz. peygamber (s.a) den sahih olarak gelen hiçbir şey yoktur” hükmünü nakletmiştir. Daha sonra ise ed-Dârekutnî’nin şu sözlerini eklemiştir: “Bu konuda Enes’ten gelen rivayetler birbirleriyle çelişkilidirler. Mahfuz, olan, Hz. Peygamber (s.a)’in yüzüğü sol eline takındığıdır.”17

El-Mevsılî burada yüzük takınmak hakkındaki rivayetlerin toplu bir değerlendirmesini yapmış olmaktadır. Onun bu tutumu ahlâkî bir konu hakkındaki ihtilaflı rivayetlerin dolayısıyla eleştirisi sayılabilir.

Son olarak ele alacağımız 92. babı, günlük hayatta en fazla karşılaşılan bir konuya değinmektedir: “Duadan sonra elleri yüze sürmek bâbı". “Ahmed b. Han bel şöyle demiştir: ’Hz, Peygamber (s.a)’den böyle bir şeyin sâbit olduğu bilinmiyor. Bu konudaki hadisler sadece el-Hasenu’l-Basrî’den rivayet ediliyor.”18

Burada el-Mevsılî’nin sorumluluğunun bilincinde olan bir alim gibi davranarak bilimsel gerçeği açıkladığını görüyoruz. Onun günümüze gelinceye kadar müslümanların en fazla yaptıkları bir konuda gerçeği naklederek dikkate sunması kuşkusuz önemli bir iştir. Günümüz müslümanlarının her fırsatta ettikleri duadan sonra ellerini yüzlerine sürmeyi adeta duanın bir şartı haline getirdikleri de düşünülürse konunun önemi daha da açıklık kazanır.

Ahmed b. Hanbel’in nakledilen sözlerinde de belirtildiği üzere dua ettikten sonra ellen yüze sürmek hakkında sünnetle açıklık yoktur. Ancak daha sonraları ortaya çıkan bu husus istihsân delili ile açıklanarak İslâmî bir âdet halini almıştır.

Burada şunları eklemeden geçmemek gerekir. Biz. müslümanların fazlaca yaptıkları bir işin sünnette açıkça yer almadığım söylerken, bırakılması gerektiğini kasdetmiyorıız. Asırlarca iyi görülerek uygulanmış ve adeta adet haline gelmiş bir hususu kaldırmak arzusu aklımızın ucundan bile geçmez. Biz, her müslümanın, hatla daha- genel ifadesiyle her Allah’ın kulunun her fırsatta Allah’a dua etmekten geri kalmaması gerektiğine inanıyoruz. Bununla birlikte dua eden müslümanın sırf Hz. Peygamber (s.a)’ın yaptığını düşünerek, öteki deyişiyle sünnete uymak gayesiyle ellerini yüzüne sürmesinin hatalı olacağı kanaatindeyiz. Açıkçası müslüman, her zaman, her yerde Allah’a dua eder. Ancak, duadan sonra sünnete uyuyorum düşüncesiyle ellerini yüzüne sürerse, aslında sünnete değil, sonradan ortaya çıkan ve müslümanlarca benimsenmiş bir uygulamaya katılmış olur. O hale göre de yaptığını Hz, Peygamber (s.a)’in işlediği, tavsiye ettiği bir fiil sayma hatasına düşer. Biz böyle bir hatadan korunulması gerektiğine inanıyoruz. Kısacası Islâm’ı bilinçli bir şekilde yaşamalı, her şeyi yerine koymalıdır. Farzları, vacipleri olduğu gibi sünnetleri de iyi kavramalıdır Bir de, bir kısım farzları ve vacipleri terk edip onlar kadar önemi olmayan bazı hususlar üzerinde durmamalıdır. Namazı, orucu, haccı önemsemeyip İslâmî kimliğin ayrılmaz nitelikleri olan doğruluk, ahde vefa, sözünde durma, istikamet ve benzeri hasletleri bırakıp akik yüzük takmak, sarık sarmak, sakal bırakmak gibi teferruatla kendini avutanların ve bunları birer dinî emir gibi kabul edenlerin görülmesi, burada bu satırları eklemenin yerinde olacağını düşündürdü. Konudan sapmak gibi görünen bu satırlardan Ötürü umarız okuyucularımız bizi mazur görürler.

Kısaca ve kalın çizgilerle tanıtmaya çalıştığımız el-Muğnî, mevzu hadisleri asıl almakla birlikte daha geniş bir ifadeyle sahih dışında kalan zayıf ve uydurma rivayetleri konularına göre özetleyen gerçekten dikkat çekici bir eserdir. Hadis tarihi ve tenkidi yönlerinden son derece önemlidir. Özellikle, söz gelimi akla mantığa, daha doğrusu heva ve hevese uymadığını ilen sürerek pek çok sahih hadise mevzu damgası vurabilenlerin; buna karşılık İslâm Dini’ni, Hz. Peygamber (sa)’ı, hadisleri veya bazı konuları savunabilmek uğruna önüne gelen her söze hadis gözüyle bakanların bulunduğu göz önüne alınırsa eser ayrı bir Önem kazanır.

ELEŞTİRİLER:

el-Mevsılî, el-Muğnî’de mevzu ve zayıf hadisleri konu bazında Özetlemekle ileri bir adım atmıştır. Bununla birlikte gerek kendisi, gerekse eseri eleştirilere hedef olmuştur. Ona yöneltilen eleştirilerden ilki Ahmed b. Ali İbn Haceri’l-Askalânî’ye (773-852/1371-1448) aittir. İbn Hacer, Musnedu Ahmed b. Han bel’ de yer alan ve Abdurrahim Ibnu’l-Huseyn el-Irâkî (725-806/1324-1403) tarafından mevzu olduklarına hükmedilen dokuz (yedi) hadisi savunmak üzere kaleme aldığı el-Kavlu’l-Musedded fî’z-Zebbi an Musnedi Ahmed isimli eserinin ihtikâr ve komşuya eziyet konusundaki İbn Umer hadisine ayırdığı kısımda ilkin el-Irâkî’nin “„Bu hadisi Ebu Hafs Umer b. Bedr el-Mevsılî mevzuatında vermiştir” sözünü nakleder. Daha sonra ise şunları ekler: ‘‘el-Irâkî’nin bu sözüne önem verilmez; çünkü el-Mevsılî hadis tenkitçisi değildir. Bahse konu rivayeti Îbnu’l-Cevzî’nin kitabından tahrîc etmiş; kendisi hiçbir şey eklemeden özetlemiştir.”19

Buradan anlaşıldığı kadarıyla İbn Hacer, el-Mevsılî’yi hadis alimi saymamaktadır. Dolayısıyla mevzu hadislere ayırdığı kitabına bir hadisi almış olmasını hadisin mevzu olduğuna hükmetmek için yeterli görmemektedir.

İbn Hacer’in bu eleştirisi aşağı-yukarı Muhammed b Abdurrahmân es-Sehâvî (Öİ.902/1496) ve Abdurrahmân b. Ebî Bekr es-Suyûtî’de (847-911/1443-1505) de görülür. es-Sehâvî şunları söylemiştir: “Umer b. Bedrel-Mevsılî el-Muğnî adını verdiği bir kitap tasnif etmiştir. Bu eserin her babında söylediklerine dair geçmişte yaşamış hadis imamlarından. Özellikle de ilk devir alimlerinden (mutekaddımîn) lehine olanlar bulunmakla birlikte kendisini pek çok eleştiren olmuştur.”20

es-Suyutî’ye gelince, şöyle demiştir: “Umer b. Bedr e-Mevsılî. hafız derecesine yükselmemiş birisi olduğu halde üst düzey hadis alimlerinin “lem yasıhha şey’un fî hûze’l-bâb” hükümlerine dair bir kitap yazmıştır. Bu kitapta zikrettiklerinden çoğu üzerinde eleştiriler vardır.”21

Bu eleştirileri özetleyecek olursak, el-Irâkî Musnedu Ahmed b. Hanbel’de yer alan bir hadisi tenkit ederken onu el-Mevsılî’nin mevzuatına aldığını söylemiştir. Buna karşılık İbıı Hacer, aynı hadisi savunurken el Mevsılî’nın hadis eleştirecek yetenekte biri olmadığını öne sürerek adeta bunun hadise mevzu denebilmek için yeterli olamayacağını söylemek istemiştir. es-Sehâvî, alimimizin el-Muğnî’de tatbik ettiği metot yüzünden eleştiriye uğradığına işaret etmiştir. es-Suyûtî ise aşağı-yukarı es-Se- hâvî ve İbn Hacer’in paralelinde konuşmuştur.

es-Sehâvı ve es-Suyûtî’nin sözünü ettikleri eleştirelerin kimler tarafından ve ne yönde yapıldığını belirleyebilmek üzere yaptığımız araştırma şimdilik göğse ferahlık veren bir sonuca ulaşmadı. Daha sonraları kaleme alınan Muhammed İbnu’l-Hasen ibn Himmât ed-Dimeşkî’nin (1091-1175/1680-1761) Hatime Sifri’s-Sa’âde hadislerinin tahrîcine ayırdığı et-Tenkît ve’l-tfâde fî Tahrîci Ahâdîsi Hâtimeti Sifri’s-Sa’âde isimli eserinde de konuya dair herhangi bir işarete rastlamadık. Bu bakımdan söz konusu tenkitler üzerine şimdilik bir şeyler söylemek imkânından mahrumuz, Allah kısmet eder, nasip olursa ilerde bir başka araştırma vesilesiyle bu eleştirilere satır başı açarız.

Burada eklemek gerekir ki, gerek es-Sehâvî, gerekse es-Suyûtî hadis tenkidinde tesâhül taraftarları olarak bilinirler. Bilhassa es-Suyûtî’nin kimi alimlerin zayıf olduğuna hükmettikleri nice hadisleri savunurken halk deyişiyle “bin dereden su getirdiği” bilinmektedir. O nedenle anılan iki alimin işaret ettikleri eleştirilerin bazı hadisleri savunabilme gayretleri olduğu söylenebilir,

el-Muğnî’ye çağımız başlarından itibaren de eleştiriler yöneltenler olmuştur. Bunlar yazdıkları eserlerinde daha ziyade izlenen metot üzerinde durarak bazı konulardaki genellemenin isabetsiz olduğunu göstermeye çalışmışlardır. Bu arada konuya giren bazı hadisleri savunmaya çalıştıkları da dikkat çekmektedir.

Bahis konusu eserlerden bir tanesi Hâmid b. İbrâhîm b. Ahmed’in kaleminden çıkmıştır. Bir diğeri, Hicâzî b. Muhammed b. Şerif el-Huveynî’nin kaleme aldığı, Faslu’l-Hitâb bl-Nakdi Kitâbi’l-Muğnî ani’l-Hıfzi ve’l-Kitâb isimli eserdir/”1 Üçüncüsü İse bir Türk aliminin konuyu gündeme getirmesi sonucu oluştuğu anlaşılan İntikadu’l-Muğnî’dir.23 Açıklamak gerekirse, İntikadu’l-Muğnî, musannifi Hu- sâmu’d-Dîn el-Kudsî’nin hocası Muhammed Zâhid el-Kevserî’ye (1296-1371/1873-1952) sorduğu sorulara aldığı cevaplara İbn Himmât’ın et-Tenkît ve’l-İfâde’de her bir bâb hakkında yazdıklarından pasajların eklenmesiyle meydana gelmiştir,

İntikadu’l-Muğnî mukaddimesi Cerh ve Ta’dıl, ravi tenkidi, mevzu hükmü gibi önemli konularda geçerli bazı kurallara değinmiştir. Burada el-Kudsî, önce îbıı Bedr’in Hadis ilminde derinleşmemiş olanların mevzu hadislere muttali olabilmelerini kolaylaştırmak üzere, her birini ayrı ayrı incelemeye gerek duymadan konularına göre topluca değerlendirmelerine yarayacak bir eser tasnif ettiğinden bahseder. Sonra ravilerin cerhinun-ta’dîlinin alimden alime değiştiğini, bazı alimlerin cerh ettiği bir ravinin yükünü Cennet’e yıktığını söyler. Devamında bir muhaddisin “lâ Yasıhhu fî Hâze’l-Bâbi Şey’un” hükmüyle kastettiği şeyin kitabında unvanım yazdığı bâb olabileceğine; bu hükmün “bu manada hiçbir sahih hadis yoktur” anlamına gelmeyeceğine dikkat çeker. Sözlerine, el-Mevsılî’nin yaptığı işin sonucu olmayan boşuna bir gayret olduğunu ekler. Daha sonra ise onun birçok babında ismini vermemekle birlikte Ibnu’l-Cevzî’ye uyduğuna işaret eder. İbnu’l-Cevzî’nin el-Mevdû’âtu’l- Kubrâ’da veya el-İlelu’l Mutenâhiye’de bir hadisi ravilerinden biri hakkında söylenenler yüzünden reddederken bir başka hadiste aynı raviyi tevsîk ederek hevasına denk düşen, mezhebine uyan hadisini kabul ettiğine dikkat çeker. Misal olarak da Câ- bir el Cu’fî’yi verir. Devamında Îbnu’l-Cevzî’nın isimleri birbirine karıştırdığına işaret eden el-Kudsî, Muhammed b. Muhâcir misalinde olduğu gibi sikabir raviyi yalancı olarak gördüğünü belirtir. Ona göre Ibnu’l-Cevzî, ravilerin cerhi konusunda çok kere Ebu’l-Feth el-Ezdî’nin görüşlerini delil almıştır. Muhennâ ve diğer bazı raviler misalinde olduğu gibi cerhini içine sindiremediği kimi ravilere dair el-Ezdî’nin söylediklerini ise reddetmiştir. Bu takdirde el-Ezdî, görüşüne katılınamayacak bir rafızî durumuna düşmüştür.

el-Kudsî, bundan sonra Îbnu’l-Cevzî’nin sünenlerde, dahası es-Sahîhân’da mevcut bazı hasen ve sahih hadisleri mevzuatına dahil ettiğine işaret eden es-Sehâvî’nin sözlerini nakleder. Arkasından ise el-Mevsılî’nın hükümlerini naklettiği alimleri sıralar. Bunlar arasında ilk sırayı el-Ukaylî ile Ahmed b. Hanbel almaktadır. Ona göre el- Ukaylî cerhte son derece katıdır. Nefiy hükmü çoktur. Ez-Zehebi, bundan dolayı el- Ukayli’ye çatar. Onun, aralarında Ali İbnu’l-Medînî, Abdurrezzâk, Usmân b. Ebî Şeybe, İbrahîm b. Sa’d, Affân b. Müslim, Ebân el-Attâr, Isrâ’îl, Ezher es-Semmân, Behz b. Esed, Sabit el-Bunâm, Cerir b, Abdilhamîd gibi meşhurların da bulunduğu birçok ravi hakkında konuşmuş olmasını ayıp sayar. Ez. Zehebî’ye bakılırsa bu alimlerin hadisleri terk edilirse ilim kapısını sımsıkı kapamış oluruz. Hitap kesilir; eserler ölür.

Öte yandan el-Ukaylî, Kitâbu’d-Du’afâ isimli eserinde es-Sahîhân ricalinden, fıkıh imamlarından ve Hadis ravilerinden çoğunu cerhetmiştır. Bununla birlikte o çok yerde ravi isminde hata yapar. Kimliğim kestiremez. Hadisini terk eder. Bazen "lâ Yasıhhu fî Hâze’l-Bâb Şey’un" sözünü, metin başka tanktan sahih olsa bile, mücerred uydurma bir senede bakarak söyler. Sözünün zahiri yanılmaya yol açar.

Ahmed b, Hanbel’e gelince, tartışmasız, mu hadislerin imamıdır. Ancak d-Mevsılî’nın el-Muğnî’de ondan naklettikleri-pek azı dışında-doğru değildir. Aslına bakılırsa Ahmed b. Han te!’den nakledilen rivayetlerin çoğu ihtilaflıdır. Meselâ "Talebu’l-İlmi Faridatun ala Külli Müslim’in " (ilim talebi her müslüman üzerinde farzdır) hadîsini es-Suyûtî sahih kabul etmiştir. “Ketmu’l-İlmi" (ilmi gizlemek) hadisine el- Hâkım sahih demiş; et-Tirmizî hasen olduğunu söylemiştir. O da Musned’inde tahrîc etmiştir. “Abdest alırken besmele çekmek” konusunda Ahmed b. Hanbel’ın söyledikleri musannif el-Mevsıli’nin zikrettiği gibi değildir. Sunenu’t-Tirmizî’de geçtiği üzere o, “bu bâbda sahih isnadı bulunan hiçbir hadis bilmiyorum” demiştir.24 Ibn Hacer şöyle diyor: “(Bir konuda sahih hadis olduğunu) bilmemek, o konuda hiçbir sahih hadis olmadığının sabit olmasını gerektirmez. Aynı şekilde bir konuda herhangi bir sahih hadisin sabit olmayışı sübûtla sıhhat murat edilmiş olabileceği ihtimaline binaen, zayıflığın sabit olmasını icap ettirmez. Sübutla sıhhatin murat edildiği ihtimali kasene de ters düşmez.”

el-Mevsılî’nin Hadis timinde hafiz derecesine çıkamamış biri olduğuna işaret eden el-Kudsî, son değerlendirmesini şöyle yapmıştır:

“Sözün özü, İbn Bedr’ın kitabına yığdığı kaviller, kendisinden önce muhaddisler tarafından söylenmiş bile olsalar, değişik makamlar itibariyle farklı manadadırlar. Evet, İbn Bedr’in sırf sıhhatin ıstılâhî manasıyla ırad edilen birçok konuya hiç ilişmemesi gerekirdi. Lâkin, o takdirde de maksadına halel gelecekti.”25

Görülüyor ki, aslında rahmetli Muhammed Zâhid el-Kevserî’ye ait olan bu tevcihler, hadis eleştirisinin kimi Önemli noktalarına işaret etmektedir. Bu arada İbnu’l- Cevzî’nin tutumu da kısaca eleştirilmektedir.

Husâmuddîn el-Kudsî, el-Muğnî’nin içeriği hakkında, yukarıda da değinildiği gibi, herhangi bir tevcihte bulunmamaktadır. Onun yaptığı, İbn Himmât’ın et-Tenkît’te verdiği bilgileri özetlemek olmuştur. Bir misal verelim:

“el-Muğnî Musannifi şöyle der: ’Hamama girmekten men babı. Bu bâbda Hz. Peygamber (s.a)’den hiçbir sahih rivayet gelmemiştir.’

“el-Tenkit’te varid olduğuna göre, hamama girmenin yasaklanması konusunda gelen hadisler mutlak değildir, Câbir’deıı gelen bir hadisle ‘Allah’a ve Ahiret gününe inananlar peştemalsiz hamama girmesinler. Allah’a ve Ahiret gününe inananlar hanımlarını, aynı şekilde peştemalsiz olarak hamama göndermesinler’ denilmiştir. Bu hadisi et-Tirmizî ve en-Nese’î rivayet etmişlerdir. el-Tirmizî has en olduğunu söylemiştir, el-Hâkim de hadisi hasen görür ve Müslim’in şartına göre sahih olduğunu söyler. el-Munzırî de onu ikrar etmiştir. Bu hadis bu konudaki en güzel hadistir. Aynı manaya gelen birçok hadis daha vardır. Bir tanesi, İbn Abbâs’tan rivayet edilendir. Bu hadise göre Hz Peygamber (s.a) şöyle buyurmuşlardır: ’Hamam denilen binalara girmekten sakının.’ Bunun üzerine sahabiler, ’Yâ Resûlallâh’ Dediler, ’vücuttaki kiri gideriyor’. Hz. Peygamber (s.a) bu söz üzerine ’öyleyse hamama girerken örtünün’ buyurdu. Bu hadisi el- Bezzâr tahrîc etmiş ve ’bazıları Tâvus’tan mürsel olarak rivayet ettiler’ demiştir Abdulazîm el-Munzirî şöyle der: ‘Ravilerinin hepsi de sahih hadisleriyle ihticâc edilen kişilerdir, Onu el-Hâkim de rivayet etmiş ve Müslim’in şartına göre ’sahihtir’ demiştir, el- Hâkim rivayetinin benzerini et-Taberâni de rivayet etmiştir”26

Verilen misal gösterir ki, Ibn Himmât’ın et-Tenkît’te verdiği bilgiler daha ziyade hadisin tahrîc i ne ağırlık verir niteliktedir. Artırılabilecek misaller de aşağı-yukarı aynı doğrultudadır. Bu bakımdan eleştirel ağırlığı olduğu söylenemez.

el-Muğnî’yi ve musannıfını eleştirme vadisinde ortaya konulan eserlerden elde edemediklerimiz hakkında herhangi bir fikir beyan edecek değiliz. Arzu ettiğimizi elde edinceye kadar elimizde olanla yetinmemizi öğütleyen “el-Cûd minel-Mevcûd” özdeyişini hatırlayıp geçeceğiz. Son olarak da et- Tenkit muhakkikinin şu değerlendirmesini nakdeceğiz:

“Bundan altmış yıl önce Husâmuddîn el- Kudsî, İbn Bedr’in kitabını tetkit etmek üzere ortaya bir kitap koydu. Adını İntikadu’l-Muğnî ani’l-Hıfzi ve’l-Kitâb bi- Kavlihim lem Yasıhha Şey’un mine’l-Ahâdîs fi Hâze’l-Bâb koydu. Yaptığı iş çoğunlukla İbn Himmât’ın et-Tenkît ve’l-İfâde fi Tahrîci Ahâdîsi Hatime Sifri es-Sa’âde kitabındaki sözlerini nakletmekle kaldı. Bu yaptığı bilimsel araştırma ruhuyla bağdaşmaz. Kaldı ki İbn Himmât, kimi yerlerde bazı hadisler hakkındaki hükümlerde hata etmiştir, el-Kudsî ise herhangi bir açıklama yapmadan İbn Himmât’ın sözlerini nakletmekle yetinmiştir.”

et-Tenkît kitabının tahkikine başlamadan birkaç gün önce elime Faslu’l-Hitâb bi-Nakdi Kitabi’l-Muğni ani’l-Hıfzi ve’l-Kitâb isimli kitap geçti. Bu kitabın müellefi Üstâd Ebu tshâkel-Huveynî el-Eserî Hicâzi b. Muhammed b. Şeriftir. Bu kitap el-Kudsî’nin kitabından daha üstündür. Çünkü onda tutuculuktan uzak, heva ve hevese tabi olmaksızın hadis ilmi kaidelerinin tatbiki gibi İlmî bir ruh farkedilir.”

"... el-Huveynî’nin ayrıca zikrettiğine göre el-Kudsî, Intikadu’l-Muğnî’de Salatu’t-Tesabih (tesbîh namazı) gibi bazı konulardaki hadislerin tahkiki için hiçbir gayret göstermemiştir.”27

Sonuç olarak denilebilir ki, el-Muğnî’yi eleştirmek üzere kaleme alınan eserlerin görülebilenlerinde klasik hadis tahrîc metodunun ötesinde pek fazla bir şey yapılabilmiş değildir. Bu demektir ki bâblara ait meşhur rivayetlerin gerek isnad gerekse metin tenkidi yönünde farklı şeyler söylenememiştir. O nedenle bu kadarı ile yetiniyor ve Hatime Sifri’s-S’âde’ye geçiyoruz.

2. HÂTIME SİFRİ’S-SA’ÂDE

Yazımızın başında da işaret ettiğimiz üzere sahih dışında kalan zayıf ve uydurma rivayetleri konu bazında veren ikinci eserimiz Muhammed b, Ya’kub el-Fîruzâbâdî’ye aittir. Esas itibariyle Hz. Peygamber (s.a)’in ibadet hayatını konu olarak alan meşhur Sifru’s-Sa’âde isimli eserin sonuna eklenen ayrı bir bölümden ibarettir. 94 babdan oluşmaktadır. el-Muğnî tertibindedir. Gerek içeriği, gerek metodu, gerekse konuları yönünden onun bir benzeridir. Eklemek gerekirse, bâbları, bâbların sırası, konuya yaklaşım biçimi ve her bir konuya dair nakledilen hükümler çok kere aşağı yukarı el-Muğnî’ninkilerle aynıdır. Misâl verelim:

“Çocuklara Muhammed yahut Ahmed isimlerini vermek bâbı. Ebû Hâtım er-Râzı dedi ki: Bu bâbda Hz. Peygamber (s.a.)’den birtakım hadisler varid olmuştur. Ancak içlerinde sahih olanı yoktur.’’ (El-Muğnî)

“Çocuklara Muhammed ve Ahmed isimlerini vermenin fazileti babı. Bu konuda sahih hiçbir şey yoktur.” (Hatime)

“Ölü Yıkayanın Gusletmesi Emri Bâbı. Ahmed dedi ki: Bu bâbda sahih bir hadis sabit olmam ıştır. "(el-Muğnî)

“Ölü Yıkayan babı. Bu babda sahih hadis yoktur.”(Hâtime)

“Mescide komşu olan birinin namazı mescitte kılınmadıkça olmaz, babı. Bu bâbda Hz. Peygamber (s.a.s)’den sahih hiçbir şey yoktur.”(el-Muğnî)

“Mescide komşu olan birinin namazı mescitte kılınmadıkça olmaz” hadisi. Konu ya dair sahih hiçbir şey yoktur.” (Hatime)

Birbirine oldukça benzeyen bu iki kitap arasındaki benzerliği içerik yönünden ortaya koyabilmek ve karşılaştırmalarını yapmak üzere konularının fihristine göz atmak yerinde olacaktır.

Bâb No;

el-Muğnî

Hâtime

Babın Unvânı

1

1

İmanın artıp eksilmesi

2

2

Murcı’e, Cehmiye, Kaderiye ve Es’ariyye

3

3

Allah Kelâmının ezelî ve yaratılmamış olduğu

4

4

Meleklerin Yaratılışı

5

5

İsim ve Çocuklara Muhammed. Ahmed isimlerini vermenin Fazileti

6

6

Akıl ve Fazileti

7

7

Hızır ve llyâs’ın Ömürleri, Hayatta oldukları

8

8

Ilım isteminin Farz oluşu

9

9

Kendisinden bilgi istenen, bildiğini saklayan kişiler

10

10

Kur’ân-ı Kerim Sûrelerinin Fazileti

11

11

Hz. Ebû Bekrin Fazileti

12

12

Hz. Ali’nin Faziletleri

13

-

Arap Kabilelerinin Fazileti

14

15

Kudüs, Hacer-ı Mu’allak, Askalân, Kazvın, Endülüs ve Dımeşk’ın Faziletleri

15

13

Mu’aviye b. Ebî Süfyan’ın Fedâ’ili

16

14

Ebu Hanîfe ve eş-Şâfi’î’nin Öğülmesi ve Yerilmesi

17

16

“Su iki kulle ölçüsüne ulaşınca pislik tutmaz” (Sozu)

13

17

Güneşte kalarak ısınmış su kullanmak

19

-

Abdest alırken “Besmele" çekmek

20

-

Abdest alırken suyu israf etmenin mekruh olduğu

2!

18

Abdest alınca organları kurulamak

22

19

Abdest alırken sakalı hilallemek, kulaklara ve boyna mesh etmek

23

20

Hurma Şırasıyla abdest almak

24

-

Kadına dokunmanın Abdesti Bozmadığı

25

21

Ölü yıkayanın gusletmesi emri

26

22

Hamama girmenin men edilmesi

27

23

Besmele’nin her sureden ayet olduğu

28

24

Namazda Besmele’yi açıktan okumak

29

25

“İmâm Dâmin: Müezzin Mu’temendır” (sözü)

30 26 “Mescide komşu olan birinin namazı ancak mescitte kılınırsa

Sahih/Kabul olur" (Sözü)

31 27 Her bir iyinin ve günahkârın arkasından namaz kılmanın caiz olduğu

32 29 Namaz borcu olanın namazı olmaz bahsi

33 28 Seferde Namazı tam kılmanın ve seferde oruç tutmanın günahı

34 30 Hz. peygamber (s.a)’in Dünyadan ayrılasıya dek fecirde kunut yaptığı

35 31 Mescitte Cenaze namazı kılmanın yasaklanması

36 32 Cenaze namazı tekbirlerini alırken elleri kaldırmak

37 33 “Namazı hiçbir şey kesmez” (Sözü)

38 34 Reğâ’ib, Mi’râc, Şabanın 15. (Berat) geceleri gibi belli gecelerde

kılınan Özel namazlar; iman namazı; haftanın her günü ve gecesi kılınan özel namazlar-, ana-babaya iyilik namazı; Aşûrâ günü namazı ve benzeri özel namazlar

39 35 Tesbih namazı

40 - Bayram namazlarında alınan tekbirlerin sayısı

41 36 Süs eşyasının zekâtı

42 37 Bal zekâtı

43 - “Dilencinin yalanı olmasaydı onu koğan (beladan) kurtulamazdı” (Sözü)

44 38 Sebzelerin zekâtı

45 39 Bir şeyi yufka yüreklilerden ve güzel yüzlülerden isteme

46 40 İyiliğin fazileti; insanların ihtiyaçlarını görmek varken usanmaktan

.sakındırmak

47 - Zarar ve fesat söz konusu olan yerlerde iyilik yapılması (veya ma’rufun işlenmesi)

48 - “Cömert Allah’a yakındır; Cimri ise O’ndan uzaktır” sözü

49 41 Aşûrâ gününün fazileti

50 - Aşurâ günü gözleri sürmelemek

51 - “Geceden oruca azmetmeyenin orucu olmaz” sözü

52 42 Recep ayında tutulan oruç ve fazileti

53 43 “Kan aldırmak oruçluya iftar ettirmiş olur. Alan da aldıran da iftar etmiş

sayılır” sözü

54 44 “Haccedememe durumuna düşmeden haccedin”(Sozü)

55 - Ahmed b. Hanbel şöyle demiştir: “Dört hadis vardır, pazar yerlerine

varıncaya kadar her yerde rivayet ediliyor Oysa hiçbirinin aslı yoktur"..

56 45 “Bir çıkar sağlayan herbir borç ribadır" sözü

57 - Ölçülebilen malı ölçülebilenle satma

58 46 “Evlenecek kızın velisi ve adaletli iki sahil olmadan nikâh olmaz” sözü

59 47 (Cariyeler edinme emri) ve “Cariyeler edininiz; çünkü doğurgan olurlar" sözü

60 - “Şehzadelerden sakının; çünkü onlar genç kızların şehvetleri gibi

şehvete sahiptirler” sözü

61 48 Bekârlığın Övülmesi

- 49 Hüsnü’l-Hat (güzel yazı yazma) ve öğrenmeye teşvik

62 50 Sidr ağacının kesilmesinin yasaklanması;

63 51 Hz. Peygamber (s.a)’ın sütü yeğlediği; balı ve baklayı methettiği.

“Peynir derttir, ceviz devadır” sözü. “Patlıcan ne için yenirse ona yarar. Zemzem suyu ne için içilirse ona iyi gelir” sözleri

64 52 (Etin fazileti); “Dünya ve ahiret yiyeceklerinin en iyisi Ettir” sözü

65 53 Eti bıçakla kesmenin yasaklanması; bu işi yapanların yabancılar olduğu

66 54 Keşkek (ve fazileti)

67 55 Çamur (toprak) yemekten men

68 56 Pazar yerinde (yolda) bir şey ter yemek

69 57 Karpuz ve faziletleri

70 58 Nergis, merzencuş, menekşe gibi çiçeklerin, sorgun ağacının fazileti

71 59 Beyaz horozun fazileti

72 60 Kınanın fazileti

73 61 Ağaran saçları yolmanın yasaklanması

74 - Ağaran saçların rengini değiştirmenin yasaklanması

75 62 Akik yüzük takınmak, yüzüğü sağ ele takmak

76 63 Yüzüğü sol ele takınmak

77 63 Görülen rüyayı kadınlara anlatmaktan men etmek

78 64 Hz. Peygamber (s.a)’in Farsça konuştuğu

79 65 Farsça konuşmanın kötülüğü

80 66 “Piç Cennet’e giremez” sözü

81

67

‘‘Fasığın dedikodusu olmaz” sözü

82

68

Pirelere söğ inekten men

83

69

Semâ’m yerilmesi

84

70

Satranç oynamak

85

71

"Dinden dönen kadın Öldürülmez” sözü

86

72

“İki yerleşim birimi arasında bir ölü bulunursa diyetini yakın olan yer (halkı) öder” sözü

87

73

“Yanında bir grup insan varken birisine bîr hediye verilirse o hediyeye yanındakiler de ortak olurlar” sözü

88

74

Kazancın yerilmesi ve mal fitnesi

89

75

Mübah şeyleri yemenin içmenin terk edilmesi

90

76

Kan aldırmak; kan aldırmak için belli günler seçmek

91

77

Ihtikar (Karaborsacılık)

92

78

Duadan sora ellerin yüze sürmek

93

79

Ansızın ölmek

94

80

el-Melâhim ve’l-Fıten

95

81

Kuru aylarda harikulade olayların açığa çıkması

-

82

Icmâ’ın hüccet oluşu

-

83

Kıyasın hüccet oluşu

96

84

100. hicrî yıldan sonra doğacak çocukların yerilmesi

97

85

h. 130,; h, 160. yıllardan sonra vaki olacak olayların nitelenmesi

98

86

200. hicri yıldan sonra birtakım mucizelerin ortaya çıkacağı

99

87

Ahır zamanda çocukların mezmûm olacakları

100

88

Kur’ân Kerim’i nağmelerle okumanın haram oluşu

10!

89

Hurma şırasının helal oluşu

90

“Benden bir hadis işitirseniz onu Kur’ân-ı Kerîm’le vuruşturun. Ona

uyarsa kabul edin. Uymazsa reddedin” sözü

91 Irak ehlinin ilimden ve ılım uğuruna yalın ayak yolculuk yapmaktan istifade etmeleri, ilim talebinde yumuşak davranmaları; Çocuklara eziyet eden öğretmenin ukûbetı, muallimlere fakır düşmeleri için beddua etmek

92 Uygurluların yenilmesi ve öğülmesi

93 Yatsıdan sonra şiir söylemek; şairlere bahşiş vermek sureliyle ırzı korumak,

Fıkıh bilgisi olmadan ibadet etmenin yerilmesi; sultanlara yaltaklanan alimlerin yerilmesi; alimlerin musahaması, meleklerin alimlerin kabirlerini ziyaret etmeleri

94 Ummetin 72 fırkaya bölüneceği.

Cetvel incelendiğinde görülür ki, 86 konu her iki kitapta da aynıdır. 15 bâb el- Muğni’de olduğu halde Hâtime’de yoktur. Buna karşılık Hatime de bulunan 8 bâb el-Muğnî’de yer atmamıştır. el-Muğnî’ nin zeva’idi sayılabilecek bu sekiz bâbı sıralamakta yarar vardır.

49. Husnü’ l-Hat (guzel yazı yazma) ve Öğrenmeye teşvik

82. Icmâ’ın hüccet oluşıı

83. Kıyasın hüccet oluşu

90. “Benden bir hadis işitirseniz onu Kıır’ân-ı Kerim’le vuruşturun. Ona uyarsa kabul edin. Uymazsa reddedin” sözü

91. Irak Ehlinin ilimden ve ilim uğruna yalın ayak yolculuk yapmaktan faydalanın ulan, Ilim talebinde yumuşak davranmaları; Çocuklara eziyet eden öğretmenin ukubeti, muallimlere fakir düşmeleri için beddua etmek

92. Uygurların yerilmesi ve örülmesi

93. Yatsıdan sonra şiir söylemek; şairlere bahşiş vererek ırzı korumak; Fıkıh bilgisi olmadan ibadet etmenin yerilmesi, Sultanlara yaltaklanan alimlerin yerilmesi; alimlerin müsamahası; meleklerin alimlerin kabirlerin ziyaret etmeleri

94. Ümmetin 72 fırkaya bölüneceği

Her iki kitabın konularındaki farklılıklardan bir kısmım mezhep görüşüne uymaya bağlamak mümkündür. Son olarak eklemek gerekirse, el-Mevsılî unvanının koyduğu bab hakkındaki hükmü naklederken çok yerde sahibinin ismini atmıştır. Oysa el-Fîruzâbâdî, konular hakkında verilen hükümlerin sahibini anmamıştır. O daha ziyade sıhhat ve sübût üzerinde durmuştur. Kullandığı terimler şöyle sıralanabilir:

Um Yesbut (fihi Şey ’un): (1-, 4., 36., 37., 38., 39., 42., 44., 45„ 47,, 48., 49., 50.,

52., 53., 54., 55., 56., 57.. 59., 61., 62., 64„ 65., 66., 68,81., 83., 84., 86., 87, 88.,

90., 92,, 93., 94. bablarda)

Um Yasıhha (fîhi Hadîsun, fihi Şey’un): (2., 3., 4., 5., 6., 7 , 8„ 9., 16., 17., 18,,

19., 20., 21., 22., 23., 24., 25., 26., 27., 28„ 29., 30., 31., 32„ 33., 34„ 35., 43, 46.,

51., 63., 64., 82., 89., 91. bablarda)

Leyse fihi Hadîsun Sahihun (Şey’un Sahîhun): 13., 15., 60., 70., bablarda

Lem Yerid fîhi Hadîsun Sahîhun: (69. babda)

Mâ Sahha fîhi Hadîsim (Şey’un): (71, 75, 78, bablarda)

Mâ Sebete fîhi Şey’un: (72., 73., 74., 76,, 79., 82., bablarda)

Bâtılun: (66., 85. bablarda)

Mevdu’un : (10., 11., 14., 58., 59. bablarda)

Bu terimlerin el-Muğnî’de kullanılanlardan farkı, "Böldün” ve “Mevdu’un” olmak üzere iki tanesinin onda olmayışıdır. Her ikisi de vaz’a delalet eder.

Hayli uzayan yazımıza nokta koymadan Önce eklemek isteriz, el-Muğnî birkaç kez yüksek lisans ve doktora öğrencilerine okutuldu. Okuma sırasında yerine göre sık sık Hatime Sifri’s-Sa’âde’ye başvuruldu. Bunun sonucu olarak her iki eserle arada ünsiyet hasıl oldu. Bu iinsiyetten cesaret alarak denilebilir ki her iki eser, sahih dışında kalan yüzlerce zayıf, bir o kadar da mevzu hadisi konu bazında birleştirip sunan, takdire değer çalışmalardır. Musannıflar böyle rivayetleri konularına göre sunarken sahih dışı, bilhassa mevzu hadislerin uzun uzadıya araştırılmadan mevzularına göre öğrenilmesini kolaylaştıracak önemli bir adım atmışlardır. Bazı konularına giren kimi hadisleri hakkında her ne kadar tartışmalar olmuşsa da bunlar, özellikle el-Muğnî’ nin bütünü fazla etkileyecek türde sayılamazlar.

Her İki eserin musannıfını rahmetle anıyoruz.


 (1)      Kitap için Bk Fethu’l-Muğîs (2 bs„ Beyrut 1412/1992, 1/299, Keşfu’z Zunûn, 2/175], er-Risâle- tu’l-MiMtalrafe (Beyrut 1332), sh I !4, Hadis İlimleri Edebiyatı, 279; GAL, 1/440 (358), Supp.

(2)       e)-Mun/iri, alimimizin 2 Şevvalde olduğunu, vefat tarihi olarak 28 Ramazan tarihinin de nakledildiğini kaydeder (et-Tekmile, 4, Bv, Beyrut I40H/198K, 3/162 r 2072) Buna karşılık Ibnu’l-lmâd el- Hanbelî 623 Şevvalinde öldüğünü kaydeder. (Şererâtu’z-Zeheb, 5/101). e/-Zehebî ise ölüm tarihi olarak 622 Şevvalini venr. (el-lber, Beyrûı 1405/19K5, 3/1KK; Siyeru A’lhâmi’n-Nubelâ, 22/2K7.

(3)       Keşfu’z-Zunûn, 2/115K Ismâ’ıl Paşa bu e,setin ismini el-Kasidetu’s-Sahîha şeklinde kaydetmiştir. (Esntâ’ul-Mu’elifin, 1/7K5). Başvurulan kaynaklarda el-Mevali’nin şairliği konusunda herhangi bir kayıl veya işarete rastlanmayışı bunun yanlış olması ihtimalini düşündürmektedir. Başka kaynaklarda eserin adının yazıldığı şek ilik geçişi, yanlışlık ihtimalini kuvvetlendirmektedir.

(4)       el-Cevâhir’l-Mudiyye, r 1069; Şezerâtu’z-Zeheb, 5/101

(5)      Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 22/2X7

(6)       el-Muğnî (Kahire 1342, Sh 19.29,40

(7)       Aynı eser, sh 18.

(8)       Muhteva ilerde verilecektir.

(9)       Cem’ıyyetu Neşri’l-Katubı’l-Arabıyye yayını. el-Matba’ulu’s-Seletiyye ve Mektebefuhâ, Kahire 1342 Baş lavaia eklenen kısa mukaddime cemiye) balkanı Muhammed Hıdır et-Tûnisî’nin kaleminden çıkmıştır.

(10)     Keşfu’z-Zunûn, 2/1750,

(11)     Bu ve öteki gruba giren terimler hakkında bilgi almak için bk , Ansiklopedik Hadis Terimleri Sözlüğü, ilgili maddeleri

(12)     Abdulfettah Ebû Gudde, el-Masnû, mukaddimesi, 8 Krş , Tedrîbu’r Râvî, 1/297

(13) Intikadu’l-Muğnî, II Kış , el-Masnû mukaddimesi, 10, 11, el-Tenkît ve’I-İfade, 17

(14)     el-Masnû’ Mukaddimemi, 8

(15)     Tedrîbu’r-Râvi. 1/297

(16)     el-Muğnî, 41.42

(17)     Buradan anlaşıldığına göre Hz. Peygamber (s.a)’ın yüzüğü sağ eline taktığına dair rivayetler de zayıfın Bu rivayetlerden birkaçı için bk , (sağ el). Ebu Dâvud, Hâlem 5; d-Tirmizhî, libas 16, İbn Mâce, Lıbâ 42, Musncd, t/204. 205 {Sol el) Ebu Davud, gos, yet.

(18) el-Muğni, 46

(19)     Haydarabâd Dakken 1400/1979, sh 6

(20)     Fethu’l-Muğis, 1/238

(21)     Tedrîbu’r-Râvî, 1/297

(22)     Ahmed el-Bezre, et-Tenkît sunuşu, sh 7

(23 ) (?, Terakkı Matbaası (343/1925) Baş tarafında İbn Hımmât’ın kısa hayat hikâyesine de yer verilmiştir.

(24)     Oysa el-Mevali’nin naklettiği rivayet “bize göre bu babda Hz. Peygamber (.s a)’den hiçbir şey sabit olmamıştır” şeklindedir Bk , el-Muğnî, sh 27, Kı^ Surenu’t-Tirmizî, Tahâre 20, l/38 r 25

(25)     Intikadu’l-Muğni, sh . 5-10

(26)     Intikadu’l-Muğnî, sh., 25

(27)     Ahmed el-Bezre, et-Tenkît takdimi, s 6,7

(28) Aradaki bu ? güvenerek el-Muğnî ve Hâlime Sifri’s-Sa’âde’yi birleştirerek Türkiye çevirdik. Gerekli yerlerine ayıklamalar ekledik. Bu iddiasız çalışmamız yayına hazır bekliyor.