Makale

İSLÂM’DA İBADET KAVRAMI VE NAMAZ

İSLÂM’DA İBADET KAVRAMI VE NAMAZ

Lütfi ŞENTÜRK
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi

Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Ey insanlar! Sizi ve sizden önceki­leri yaratan Rabbinize ibadet ediniz. Umulur ki korunmuş olursunuz.” (1)

İbadet, bizi yaratan ve pek çok lütuflarda bulunan Allah Teâlâ’ya bir teşek­kürdür. İnsan, iyiliklerini gördüğü kim­selere karşı daima kendisini borçlu görür ve her vesile ile bu borcunu -gördüğü iyiliğe karşılık vermek suretiyle- öde­mek ister ve bundan haz da duyar. Hâlbuki insanın bu konuda en çok minnet duyması lâzım gelen, hiç şüphe yok ki Yüce Allah’tır. Çünkü insan, O yüce ya­ratıcının sayısız nimetlerine erişmiş ola­rak dünyaya gelmiştir. Allah Teâlâ onu en güzel surette yaratmış ve evrende olan her şeyi onun emrine vermiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:

“Gökleri ve yeri yaratan, gökten su­yu indirip onunla rızık olarak size her türlü meyveler çıkaran, izniyle deniz­de yüzüp gitmeleri için gemileri emri­nize veren, nehirleri de size akıtan an­cak Allah’tır. Âdetleri üzere seyreden güneşi ve ayı size faydalı kılan, geceyi ve gündüzü istifadenize veren yine Al­lah’tır. O, size istediğiniz her şeyden verdi. Eğer Allah’ın nimetini sayacak olursanız sayamazsınız. Doğrusu in­san çok zalim, çok nankördür.”(2)

Allah Teâlâ’nın, kendisine bu kadar ni­metler verdiği insan, O’na hamdetmek ve şükretmek durumundadır. İşte buna ibadet diyoruz.

Peygamberimize bazı gecelerde uzunca nafile namaz kılmasının sebe­bi sorulunca, “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” diye cevap ver­miştir ki bu ibadeti, Allah tarafından eriştiği nimetlere karşı teşekkür etmek için yaptığını göstermektedir.

Evet, hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah’ın, insanların ibadetine de ihtiyacı yoktur. Aksine buna muhtaç olan insan­dır. Çünkü ibadetler her şeyden önce in­san hayatını disiplin altına alır. İnsanın belli zamanlarda yerine getirmekle yü­kümlü olduğu ibadetler, insanı başıboş­luk ve sorumsuzluktan kurtarır. Her işinde Allah’ın gözetim ve denetimini gönlünde duymasını sağlar. Sorumluluk duygusu böylece gelişen insanın, toplum içindeki davranışları ve olaylar karşısın­daki tavırları ölçülü olur.

Diğer taraftan ibadetler, insanın ruhî ve manevî terbiyesine de hizmet eder. Başkalarına karşı kötü duygu ve düşün­celerden arınmasını sağlar. Başkalarıyla olan ilişkilerinde haksızlıklardan sakın­masına yardımcı olur.

İbadet, Allah’ın, insanlar üzerindeki hakkıdır. Nitekim Peygamberimiz, Muaz b. Cebel’e (r.a.)şöyle buyurdu:

-Ey Muaz! Allah’ın, kulları üzerinde­ki hakkı nedir, bilir misiniz? Muaz şöyle cevapladı:

- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir. Peygamberimiz bunun üzerine şöyle buyurdu:

- Allah’a ibadet etmeleri ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmamalıdır. Sonra Peygamberimiz tekrar sordu:

- Allah’a ibadet ettikleri takdirde, kulların Allah üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?

Muaz’ın,

- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, de­mesi üzerine Peygamberimiz buyurdu ki:

-Onlara azap etmemektir.

İbadet, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkı olduğu içindir ki, Allah’tan başka­sına -kim olursa olsun- ibadet edilmez. Allah’tan başkasına ibadet etmek veya Allah’a yapılan ibadete başkasını ortak kılmak, en büyük günah sayılmış, bun­dan tevbe etmedikçe Allah Teâlâ’nın, bu günahı bağışlamayacağı Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiştir.

İbadetle, ergenlik çağına gelmiş aklı başında Müslüman olan kadın ve erkek­ler yükümlüdür. Bu yükümlülük, ölünce­ye kadar devam eder. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”(4)

İbadetlerin içerisinde namaz en başta gelir. İslâm’da beş temel ibadet vardır. Namaz, İslâm’ın beş şartının en üstünde yer alır. Namazın Arapçası “salât”tır. “Salât”’ın sözlük anlamı dua demektir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şu ayette buyurulur ki:

“Onlara salât et (yani dua et), çünkü senin salâtın (yani duan) onlar için sü­kûnettir.” (5) Buradaki “salât” dua anlamındadır.

“Peygamberimize salât ve selâm ol­sun” dediğimiz zaman da bu manayı an­larız.

Dindeki anlamı ise Peygamberimi­zin öğrettiği şekilde, “Allahüekber” sö­zü ile başlayıp selâm ile biten özel fiil ve sözlerden ibaret olan bir ibadetin adıdır.

Namaz farzdır. Allah’ın kesin emri­dir. Kur’an-ı’ Kerim’de şöyle buyurulmuştur:

“Namazı kılın, zekâtı verin.”(6)

“Şüphesiz namaz, müminler üzeri­ne vakitli olarak farz kılınmıştır.”(7)

“Onlar, dini sadece Allah’a hâlis kılarak, Allah’ı birleyerek, ancak Al­lah’a ibadet etmekle, namazı kılmakla ve zekâtı vermekle emrolunmuşlardır. İşte dosdoğru din budur.”(8)

Peygamberimiz de konu ile ilgili ola­rak şöyle buyurmuştur:

“İslâm beş esas üzerine kurulmuş­tur:

Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in, Allah’ın peygambe­ri olduğuna şehadet etmek, namaz kıl­mak, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.”(9)

Beş vakit namaz, peygamberimize peygamberlik geldikten yaklaşık 11 yıl sonra Miraç’ta farz olmuştur.

Namaz, ergenlik çağına gelen ve aklı başında olan her kadın ve erkek Müslümana farzdır.

Ergenlik çağına gelmemiş olan ço­cuklara namaz farz değil ise de yedi ya­şında iken namaza başlatılmaları, alışkanlık kazanmaları açısından yararlı olur.

Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Çocuklarınıza yedi yaşına geldik­lerinde namaz kılmalarını öğütle­yin.”(10)

Böylece çocuklar, ergenlik çağına ge­lip namaz kendilerine farz olunca, nama­za karşı bir yakınlık hissederler.

Namaz, Allah’a karşı yapılması gere­ken kulluk görevlerinin en önemlisidir. Çünkü Allah, imandan sonra namazdan daha üstün bir ibadeti emretmemiştir. Namaz, Kur’an-ı Kerim’in pek çok ye­rinde çeşitli vesilelerle geçmektedir. Na­maz; kalp, söz ve beden ile yapılan her türlü ibadetleri bir araya toplamış bulun­maktadır.

Namazın insan için pek çok yararları vardır. Çünkü Allah Teâlâ, bizlere yararı olmayan bir şeyi emretmemiştir. Zira Allah Teâlâ hiç bir şeye muhtaç değildir. İh­tiyacı olan biziz. Yapılmasını istediği her şeyde bizler için pek çok yararlar vardır.

Kısaca namazın bazı yararlarına işa­ret edelim:

1. Namaz Allah’ı hatırlatır

İnsan, başkasına el avuç açmadan muhtaç olmadan yaşamak için çalışmak zorundadır. Kendisini çalışmaya veren kimse ise çoğu zaman ölümü ve ölüm ötesindeki hesabı unutur. Bu yüzden her an günah işleyebilir ve günah işlemeyi âdet hâline getirebilir. Bunun en güzel örneği, kumarbazlar ile zevk ve eğlence­ye aşırı düşkün olanlardır. Bunlar, kumar oynamaktan, içki içmekten, zevk ve eğ­lenceden başka bir şey düşünmezler. Ne ölümü, ne ahireti ve ne de ahiretteki he­sabı hatırlamazlar. Hiç ölmeyecekle­rini ve dünyanın sona ermeyeceğini sa­nırlar. Derken, ölüm gelip çatar ve bunla­rı hazırlıksız olarak yakalar. Pişman olurlar ama bu pişmanlık bir fayda ver­mez.

İşte, “Beni anmak için namazı dos­doğru kıl.” (11) ayeti, namazın bu hikme­tine işaret etmektedir.

Hiç şüphe yok ki namaz, Cenâb-ı Hakk’ı anmak için kılınır. Esasen bu, yalnız namazın değil, diğer ibadetlerin de esasını teşkil eder. Daha doğrusu han­gi suret ve biçimde olursa olsun, Allah’ı anmak, gerçek ibadettir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de,

“Ey müminler! Allah’ı çokça anın, O’nu sabah akşam tesbih edin.”(12) buyurulmuştur.

Allah’a saygı duyan müminlerden söz edilirken;

“Onlar ayakta dururken, oturur­ken, yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar ve ‘Rabbimiz! Sen bunu (gökleri ve yeri) boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz, bizi cehennem azabın­dan koru.’derler.”(I3)

“O adamlar ki, ne ticaret ne de alış-veriş onları, Allah’ı anmaktan alı­koyamaz.”(14)

Peygamberimizin şu hadis-i şerifi de Allah’ı anmanın en büyük ibadet oldu­ğunu göstermektedir:

“Ben size yaptıklarınızın en iyisini, Allah katında en çok razı olunan, de­recelerinizi en çok yükselten, altın ve gümüşü (Allah yolunda) vermekten daha hayırlı olan ve düşmanlarınızla karşılaşıp da sizin onların boyunlarını vurmanızdan ve onların da sizi şehit etmelerinden daha faziletli bir işi ha­ber vereyim mi? buyurmuş, ashabın:

- Bu hangi iştir? Demeleri üzerine, Peygamberimiz:

- Allah’ı anmaktır, cevabını ver­miştir.(15)

Görülüyor ki, bütün ibadetlerden maksat, Allah’ı anmaktır. Allah’ı anma­nın en güzel şekli namazdır.

Diğer taraftan insana, Allah’ı unutturacak şeylere karşı en koruyucu siper de yine namazdır. Çünkü belli ara­lıklarla Allah’ı hatırlayan kimse kötü duygu taşıyamaz. Başkalarına hile ve haksızlık düşünemez. Bir gün yaptığı her şeyin hesabını, Allah’a vereceğini dü­şünerek ölçülü hareket eder. Böylece namaz insan ruhu üzerinde daha etkili, nefsin heva ve hevesine yönelmesine da­ha çok engel ve her işte dürüstlüğe daha çok özendiricidir.

Kur’an-ı Kerim’de de şöyle buyurulmuştur:

“Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (16)

Hiç şüphe yok namazdaki belli hare­ketler; oturmak, kalkmak, alnı yere koy­mak, tekbir ve tehlil getirmek, namazın amacını gerçekleştirmeye yetmez. Bun­lar namaz için gerekli olmakla beraber, gerçek namazın bunlardan ibaret olduğu söylenemez. Gerçek namaz, ruhu önce Allah’a karşı boyun eğme, yüce yaratıcı­nın huzurunda benliğini silme, sonra da Hak ile ilgilenmeye engel her türlü endi­şe ve kuşkudan sıyrılmadır. Bunun için; Kur’an okuyup dua ederek, tekbir ve tehlil getirerek dilini ve diğer organlarını meşgul etmek, namaz kılana gereklidir. Bütün bunlarla birlikte kâinatı yaratan ve yöneten yüce yaratıcının huzurunda bulunduğunu hatırdan çıkarmamasıdır. Bunun içindir ki, namaz kılan, namaz es­nasında kimse ile konuşmayacağı gibi namazın rükûn ve âdâbı dışında, namaza aykırı bir harekette de bulun­mayacaktır.

2- Namaz dinin direğidir

İslâm dinini bir binaya benzetecek olursak, namaz da bu binayı ayakta tutan direk demek olur. Binanın ayakta dur­ması direklerle mümkün olduğu gibi, di­ni ayakta tutan da namaz olmuş olur. Bu bakımdan namaz, din binasının en önemli unsurlarından birini oluşturur. Bu unsurun yokluğu bina için büyük bir eksiklik olduğunda şüphe yoktur. Bundan dolayıdır ki Peygamberimiz’in yaptığı son tavsiyelerinden birisi namaz olmuştur.

3- Namaz erişilen nimetlere karşı Allah’a bir teşekkürdür

İnsan, Allah Teâlâ’nın en değerli ya­ratığıdır. Allah Teâlâ insanı en güzel şe­kilde yaratmıştır. Ona, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, faydalı olanı zararlı olandan ayırt edecek akıl vermiştir. Ev­reni ve evrende olan her şeyi insan için var etmiş ve onun hizmetine vermiştir.

Kur’an-ı Kerim’de bu nimetlerin bazıları şöyle sıralanıyor:

“Gökleri ve yeri yaratan, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkaran, izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri de size akıtan ancak Allah’tır. Âdetleri üzere seyreden gü­neşi ve ayı size faydalı kılan, geceyi ve gündüzü istifadenize veren yine Al­lah’tır. O, size istediğiniz her şeyden verdi. Eğer Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız.”(17)

Allah Teâlâ’nın verdiği sayılamayacak nimetlere karşılık insan, O yüce ya­ratıcıya teşekkür etmek durumundadır. Bu teşekkür, dil ile olabileceği gibi en güzeli ibadetle olanıdır. İbadetlerin en mükemmeli ise namazdır.

Peygamberimiz, farz namazlardan başka nafile namaz da kılardı. Çoğu kere geceleri kalkar nafile olarak namaz kılar­dı. Kendisine denildi ki:

- Ey Allah’ın Rasûlü, geçmiş ve gele­cek günahlarınızı Cenâb-ı Hak bağışladığı hâlde bu kadar çok ibadet etmenizin sebebi nedir? Peygamberimiz buna cevaben şöyle buyurdu:

- Allah’a şükreden bir kul olmaya­yım mı? Bu cevap, namazın hik­metini en güzel bir şekilde açıklamaktadır.

Eğer insan, Allah’ın verdiği nimetle­re -O’na ibadet ederek- şükredecek olur­sa, Allah Teâlâ verdiği nimetleri artıracağını vadetmektedir.

“Eğer şükrederseniz, elbette(ni­metlerimi)artıracağım.”(18)

Esasen nankörlük çirkin bir huydur. Eriştiği nimetlerin kadrini bilmeyen ve o nimetleri kendisine verene saygı duyma­yan kimseyi; Allah da sevmez, insanlar da sevmezler. Böyle kimseler, bazı kötü huyları sebe­biyle pek çok nimetlerden mahrum kalırlar.

İşte namaz, insanın böyle çirkin bir huydan arınmasına yardımcı olur.

4- Namaz vaktin kıymetini öğretir

Namazlar için belirli vakitler vardır. Namazlar bu vakitlerde kılınır. İlerde bu konuda bilgi verilecektir.

Peygamberimiz, namazın vaktinde kılınmasına büyük önem verirdi. Bir yolculukta ashap yorulmuş, bir yerde konaklayıp dinlenmek istemişler­di. Peygamberimiz, yolculuk şartlarında bile namazı düşünmüş ve şöyle buyurmuştu:

- Korkarım uyuya kalıp namazı kaçırırsınız. Peygamberi­mizin müezzini Hz. Bilâl,

- Ben sizi uyandırırım deyince, bu güvence üzerine hep beraber istirahate çekilmişlerdi. Ancak onlar gibi Hz. Bilâl

de uyuya kalmış, uyandıklarında güneşin doğduğunu ve sabah namazının vaktini kaçırdıklarını görmüşler, üzülmüşlerdi. Peygamberimiz, kendilerini uyaracağını söyleyen Hz. Bilâl’e hitaben,

- Bilâl, verdiğin söz ne oldu? buyur­muş, ona üzüntülerini bildirmişti.(19)

Peygamberimizin hiç kimseye bed­dua etme âdeti yoktu. Çünkü O, âlemle­re rahmet olarak gönderilmişti. Ancak, Hendek savaşında bir ikindi namazını vaktinde kılma imkânı bulamadığı için kendisine, bu fırsatı vermeyen düşmanla­rına beddua etmiş ve şöyle demişti:

“Güneş batıncaya kadar, bizi ikin­di namazını vaktinde kılmaktan alı­koydular. Allah onların kabirlerini ateşle doldursun.”(20)Bu sözüyle Allah Rasûlü (s.a.s.), nama­zın vaktinde kılınmasının önemine dik­kat çekmişti.

Peygamberimize, hangi ibadetin da­ha üstün olduğu sorulduğunda buyuruyor ki:

- Vaktinde kılınan namazdır.(21)

Namazı vaktinde kılmanın önemini kavrayan kimse, bunu günlük çalışma hayatına da aktaracak ve her işi vaktinde yapmaya özen gösterecektir. Meşhur bir atasözümüz var: “Vakit, nakittir.” Ger­çekten vakit çok kıymetlidir. İnsan her şeyi vakit ve zaman içerisinde kazanır. Nakit ile vakit kazanılmaz. Geçmiş zamanı geri getirmek için dünyaları ver­seniz de artık geri gelmez.

İşte namaz, insan hayatı için vaktin ne kadar önemli olduğunu öğretir ve her şeyin zamanında ve vaktinde yapılması alışkanlığını kazandırır.

5- Namaz insanların eşit olduğunu hatırlatır

İnsanlar eşit haklara sahip olarak do­ğarlar. Sosyal ve ekonomik durumları farklı olsa da Allah katında aralarında bir fark yoktur. Ancak görevlerini yapanlar­la yapmayanlar elbette eşit değildir. Suç­lu ile suçsuzun eşit olacağını kimse söy­leyemez.

Namaz; zenginle fakiri, âmirle memuru ve her seviyedeki insanı camide yanyana getirir ve insan olarak Allah katında eşit olduklarını, aralarında insan olmak bakı­mından bir fark olmadığını öğretir.

6- Namaz müminin miracıdır

Bilindiği üzere miraç, Peygamberi­mizin, hiçbir peygambere nasip olma­yan, yüce makamlara yükselmesi ve Al­lah’ın yüce katına kabul buyurulmasıdır. Bu kabulde Peygamberimiz, Allah’a hamd ile söze başlamış; sözle, bedenle ve mal ile yapılan ibadetlerin hepsinin, Allah’a mahsus olduğunu ifade etmiştir. Allah Teâlâ da Peygamberinin bu hamdine karşılık vermiş:

“Selâm sana ey Peygam­ber! Allah’ın rahmet ve bereketi üzerine olsun.” buyurmuştur. Bunun üzerine Pey­gamberimiz, Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve bereketinin yalnız kendisine değil; bütün peygamberlere, meleklere ve Allah’ın iyi kullarına da ulaşması için; “Allah’ın selâmı, bize ve Allah’ın iyi kulları üzerine olsun.” niyazıyla Allah’ın rahmetini genişletmiştir. Buna şahit olan melekler de şöyle karşılık vermişlerdir:

“Eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasûlüh.” Allah’tan başka ilâh ol­madığını ve Muhammed’in, O’nun kulu ve peygamberi olduğuna tanıklık etmiş­lerdir.

İşte mümin namazda her iki rekât başında oturduğunda, sanki miraç ederek Allah’ın yüce katına kabul buyurulmuş gibi duasını okuyor. Böylece namaz müminin miracı oluyor.

Bu duygu ile kılınan namaz âdeta in­sanın, dünya ile irtibatını keserek onu yüce makamlara yükseltir.

7- Namaz sağlığı olumlu şekilde etkiler

İslâm dini temizliğe büyük önem vermiş, namazın sahih olabilmesi için beden, elbise ve namaz kılınacak yerin temiz olmasını şart koşmuştur.

Namaz kılacak kimsenin abdest al­ması gereklidir, farzdır. Abdest almak ise günde bir kaç kez temizlenmek de­mektir.

Temizlik ise sağlıktır, pek çok hasta­lıkların sağlık kurallarına uymamaktan meydana geldiği, sağlık kurallarından bi­rinin de temizlik olduğu bilinmektedir.

İlerde abdestten söz edilirken, bu ko­nu daha geniş bir şekilde de alınacaktır.

8- Kıyamet günü ilk soru namaz­dan

İnsanlar öldükten sonra dirilecekler ve Allah’ın huzurunda dünyada yaptıklarının hesabını vereceklerdir. O gün ibadetler­den ilk sorgulama namazdan olacaktır. Nitekim Peygamberimiz şöyle buyur­muştur:

“Kulun kıyamet gününde, hesabı ilk olarak sorulacak ameli namazdır. Eğer namazı dürüst çıkarsa kurtul­muş ve kazanmıştır. Eğer namazı düz­gün çıkmazsa kaybetmiştir...”(22)

Hesap gününde insanın, ilk önce na­mazdan sorguya çekilmesi, namazın iba­detler arasındaki önemini göstermekte­dir. Esasen günde beş defa insanın, Mevlâ’nın huzuruna çıkmasına vesile olan bir ibadetle mukayese edilemeyeceği açıktır.

9- Namaz günahlara kefarettir

Namaz öyle faziletli bir ibadettir ki, iki namaz arasında işlenen günahların si­linmesine vesile olur. Peygamberimiz bu mevzuda şöyle buyuruyor:

“Beş vakit namaz ve cuma namazı, namaz vakitleri ve iki cuma arasında işlenen küçük günahların -büyük gü­nahlar işlenmedikçe- kefaretidir.”(23)

Çünkü Allah’ın emrini yerine getiren kimseden, Allah razı olur. Allah kimden razı olursa, onun günahlarını bağışlar ve onu cennetine koyar. Peygamberimiz şöyle buyuruyor:

“Beş vakit namazı Allah Teâlâ (kullarına) farz kılmıştır.

Her kim bu beş vakit namazın abdestini güzelce alır ve belirlenmiş vakitlerinde onları kı­lar, rükûlarını, secdelerini ve huşûlarını tam olarak yaparsa, Allah Teâlâ’nın o kimseyi affedeceğine dair sö­zü vardır. Kim böyle yapmazsa, Allah Teâlâ’nın o kimse hakkında verilmiş bir sözü yoktur; dilerse onu bağışlar, dilerse ona azap eder.”(24)

İnsanın Cennet’e girmesine vesile olan ibadetlerin başında namazın geldi­ğinde şüphe yoktur. Ebû Hureyre (r.a.) diyor ki, sahabeden bir kişi Peygamberimize gelerek şöyle dedi:

- Ey Allah’ın Rasûlü! Bana bir amel söyle ki, onu yaptığımda Cennet’e gire­yim. Peygamberimiz bu söz üzerine şöyle buyurdu:

“Allah’a ibadet eder, O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın; farz olan nama­zı kılar, farz olan zekâtı verir ve Ra­mazan’da oruç tutarsın.” Bu cevaptan sonra, soruyu soran şahıs dedi ki:

- Ruhumu kudretinde tutan Allah’a yemin ederim ki bunları yapar, başka bir şey ilâve etmem. Bunun üzerine Peygamberimiz;

- Cennetlik bir adama bakarak mutlu olmak isteyen kimse, bu adama baksın.” buyurdu.(25)

Sonuç olarak; namaz, Allah’ın kesin emridir ve farzdır. İbadetlerin başıdır. Namazdan daha faziletli bir ibadet yok­tur. Namazın bu ve daha pek çok fayda­ları vardır.

Namaz, faydalarından dolayı değil, Allah’ın emri olduğu için kılınır. Zaten Allah Teâlâ faydası olmayan bir şeyi emretmez. Allah’ın her emrindeki fayda, insanla ilgilidir. Çünkü Allah her şeyden müstağnidir, hiç bir şeye muhtaç değil­dir. Hatta hiç kimse Allah’a ibadet etme­se de O’nun kemal sıfatlarına bir eksiklik gelmez. Başka bir ifade ile ibadetten ya­rarlanan insanın kendisidir. Yaptığı iyi şey onun lehine, yaptığı kötü şey de aleyhinedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:

“Herkesin kazandığı, ya kendi le­hinedir yahut aleyhinedir.” (26)

10- Namazı kılmamak büyük gü­nahtır

Namazın, Allah’ın kesin emri oldu­ğunu yukarda anlatmıştık.

Bir kimse farz olduğuna inandığı hâl­de namazı kılmazsa, büyük günah işlemiş ve Allah’ın azabını hak etmiş olur. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurulmuştur:

“Onların peşinden öyle bir nesil geldi ki bunlar namazı bıraktılar; ne­fislerinin arzularına uydular. Bu yüz­den ilerde azgınlıklarının cezasını çekeceklerdir.” (27)

Kıyamet günü, cehennemliklere, cehenneme girmenize sebep nedir, diye sorulduğunda, onların; “Biz namaz kılan­lardan değildik, düşkünü yedirmezdik, boş şeylere dalanlarla dalar giderdik, ceza gününü yalanlardık.” diyecekleri, Kur’an-ı Kerim’de haber verilmektedir.(28)

Namaz kılmayan mümin azap edilmeyi hak ettiğine göre, namaz kılmamanın büyük günahlardan olduğu anlaşılmış oluyor.

Namaz Vakitleri

Farz olan namazlar için belirlenmiş vakitler vardır. Nitekim Kur’an-ı Ke­rim’de şöyle buyurulmuştur:

“Şüphesiz namaz, müminler üzeri­ne belirli vakitlerde farz kılınmıştır.”(29)

Günde; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere beş vakit farz namaz vardır. Her namazın; belirli olan vaktinde kılın­ması şarttır. Namazın beş vakit ile takdir edilmesi, akıl ile bilinen hikmetler açısın­dan şöyle izah edilmiştir:

Hayatın akışında her şey beş aşama geçirir:

Birincisi, ortaya çıkma aşamasıdır. Örnek olarak insanı ele alalım; doğar, gelişir ve büyür. Bu süreye “büyüme ça­ğı” denir.

İkinci aşama, duraklama devridir ki, bu sürede artma ve eksilme olmaz, oldu­ğu gibi kalır, bu süreye de “gençlik ça­ğı” denir.

Üçüncü aşama, “olgunluk çağı”dır. Bu sürede insanda gizli bir noksanlık yüz göstermeye başlar.

Dördüncü aşama, “yaşlılık çağı”dır ki, insanda bu çağda bir takım noksanlık­lar ortaya çıkmaya başlar ve ölünceye kadar gider.

Beşinci aşama, insan öldükten sonra izleri bir süre daha devam eder, daha sonra bu izler de yok olur, ortada adı ve izi kalmaz.

İşte evrende bu beş aşama, gerek in­san ve gerekse diğer canlı ve bitkilerin hepsi için geçerlidir.

Doğuşuna ve batışına göre güneş de bu beş aşama ile ilgilidir. Doğduğu za­manki hâli, insanın doğduğu zamanki hâlini andırır. Yavaş yavaş yükselir, ışı­ğı kuvvetlenir, ısısı artar ve nihayet gö­ğün ortasına gelir ve burada kısa da olsa bir duraklama anı geçirir.

Sonra inmeye başlar ve hissedilmeyen eksilmelerle ya­vaş yavaş ikindiye kadar gider. Daha sonra da ek­siklikleri gözle görülür hâle gelir, ışığı ve ısısı azalır ve hızla batmaya yönelir. Battığında batı ufkunda şafak adı verilen bazı izleri kalır, sonra bu da kaybolur ve evrende sanki güneş yokmuş gibi bir hâle gelir.

Herkesin açıkça görebileceği bu du­rumlar, Allah’tan başka hiçbir gücün hâ­kim olmayacağı işlerden olduğu için Yüce Allah bu beş hâlden her birini bir ilâhî emrin belirtisi kılarak her birinde bir namaz farz kılmıştır. Bu beş vakit na­mazı her günkü değişimleri gös­teren bir takvim gibi görevleri düzene koyan vakti ve zamanı belli bir farz yap­mıştır. Bunun içindir ki, müminlerin na­mazları ne kadar düzenli olursa, durum­ları da o oranda düzenli olur.

Namaz, hem bir intizam sağlama yo­lu hem de rahatlama amacıyla yapılan bir şükran borcudur. Korku hâlinde kılı­nırsa umudu, güven hâlinde kılınırsa ne­şe ve isteği artırır.(Hak Dini Kur’an Di­li, Nisâ Sûresi 103’üncü ayetin tefsiri)

Hulâsa; namaz, insan için bir temiz­lik, günahlardan arınma ve huzur kayna­ğıdır. Bu ibadet sayesinde insan, kendisi­ni yaratan ve üstün yeteneklerle donatan yüce yaratıcıyı unutmaz, O’na olan sev­gi ve saygısını, şükran duygularını ifa­de imkânı bulur. İnsan için bundan daha büyük mutluluk olur mu?

Bunun içindir ki, Sevgili peygambe­rimiz dünya hayatına veda ederken na­maza dikkat çekmiş ve Allah hakkı ola­rak en son onu tavsiye etmiştir.

DİPNOTLAR

1-Bakara, 21.

2-İbrahim, 32-34.

3-Müslim, İman, 10.

4-Nahl, 99.

5-Tevbe, 103.

6-Bakara, 110.

7-Nisâ, 103.

8-Beyyine, 5.

9-Buhârî, İman, 2; Müslim, İman,5.

10-Ebû Dâvud, Salât, 26.

11-Tâhâ, 14.

12-Ahzâb, 41-42.

13-Âl-i İmran, 191.

14-Nûr, 37.

15-İbn Mâce, Edeb, 53.

16-Ankebût, 45.

17-İbrahim, 32-34.

18-İbrahim, 7.

19-Buhârî, Mevâkıtu’s-Salât, 35.

20-Müslim, Mesâcid, 36.

21-Buhârî, Mevâkıtu’s-Salât, 55; Müslim, İman, 36.

22-Tirmizî, Salât,305.

23-Müslim, Tahâre, 5.

24-Ebû Dâvud, Salât, 9; İbn Mâce, Salât, 94.

25-Buhârî, Zekât, 1; Müslim, İman, 4.

26-Bakara, 286.

27-Meryem, 59.

28-Müddessir, 42-46.

29-Nisâ, 103.