İSLÂM’DA İBADET KAVRAMI VE NAMAZ
Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz. Umulur ki korunmuş olursunuz.” (1)
İbadet, bizi yaratan ve pek çok lütuflarda bulunan Allah Teâlâ’ya bir teşekkürdür. İnsan, iyiliklerini gördüğü kimselere karşı daima kendisini borçlu görür ve her vesile ile bu borcunu -gördüğü iyiliğe karşılık vermek suretiyle- ödemek ister ve bundan haz da duyar. Hâlbuki insanın bu konuda en çok minnet duyması lâzım gelen, hiç şüphe yok ki Yüce Allah’tır. Çünkü insan, O yüce yaratıcının sayısız nimetlerine erişmiş olarak dünyaya gelmiştir. Allah Teâlâ onu en güzel surette yaratmış ve evrende olan her şeyi onun emrine vermiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:
“Gökleri ve yeri yaratan, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size her türlü meyveler çıkaran, izniyle denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri de size akıtan ancak Allah’tır. Âdetleri üzere seyreden güneşi ve ayı size faydalı kılan, geceyi ve gündüzü istifadenize veren yine Allah’tır. O, size istediğiniz her şeyden verdi. Eğer Allah’ın nimetini sayacak olursanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.”(2)
Allah Teâlâ’nın, kendisine bu kadar nimetler verdiği insan, O’na hamdetmek ve şükretmek durumundadır. İşte buna ibadet diyoruz.
Peygamberimize bazı gecelerde uzunca nafile namaz kılmasının sebebi sorulunca, “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?” diye cevap vermiştir ki bu ibadeti, Allah tarafından eriştiği nimetlere karşı teşekkür etmek için yaptığını göstermektedir.
Evet, hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah’ın, insanların ibadetine de ihtiyacı yoktur. Aksine buna muhtaç olan insandır. Çünkü ibadetler her şeyden önce insan hayatını disiplin altına alır. İnsanın belli zamanlarda yerine getirmekle yükümlü olduğu ibadetler, insanı başıboşluk ve sorumsuzluktan kurtarır. Her işinde Allah’ın gözetim ve denetimini gönlünde duymasını sağlar. Sorumluluk duygusu böylece gelişen insanın, toplum içindeki davranışları ve olaylar karşısındaki tavırları ölçülü olur.
Diğer taraftan ibadetler, insanın ruhî ve manevî terbiyesine de hizmet eder. Başkalarına karşı kötü duygu ve düşüncelerden arınmasını sağlar. Başkalarıyla olan ilişkilerinde haksızlıklardan sakınmasına yardımcı olur.
İbadet, Allah’ın, insanlar üzerindeki hakkıdır. Nitekim Peygamberimiz, Muaz b. Cebel’e (r.a.)şöyle buyurdu:
-Ey Muaz! Allah’ın, kulları üzerindeki hakkı nedir, bilir misiniz? Muaz şöyle cevapladı:
- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir. Peygamberimiz bunun üzerine şöyle buyurdu:
- Allah’a ibadet etmeleri ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmamalıdır. Sonra Peygamberimiz tekrar sordu:
- Allah’a ibadet ettikleri takdirde, kulların Allah üzerindeki hakkı nedir, bilir misin?
Muaz’ın,
- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir, demesi üzerine Peygamberimiz buyurdu ki:
-Onlara azap etmemektir.
İbadet, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkı olduğu içindir ki, Allah’tan başkasına -kim olursa olsun- ibadet edilmez. Allah’tan başkasına ibadet etmek veya Allah’a yapılan ibadete başkasını ortak kılmak, en büyük günah sayılmış, bundan tevbe etmedikçe Allah Teâlâ’nın, bu günahı bağışlamayacağı Kur’an-ı Kerim’de bildirilmiştir.
İbadetle, ergenlik çağına gelmiş aklı başında Müslüman olan kadın ve erkekler yükümlüdür. Bu yükümlülük, ölünceye kadar devam eder. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.”(4)
İbadetlerin içerisinde namaz en başta gelir. İslâm’da beş temel ibadet vardır. Namaz, İslâm’ın beş şartının en üstünde yer alır. Namazın Arapçası “salât”tır. “Salât”’ın sözlük anlamı dua demektir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şu ayette buyurulur ki:
“Onlara salât et (yani dua et), çünkü senin salâtın (yani duan) onlar için sükûnettir.” (5) Buradaki “salât” dua anlamındadır.
“Peygamberimize salât ve selâm olsun” dediğimiz zaman da bu manayı anlarız.
Dindeki anlamı ise Peygamberimizin öğrettiği şekilde, “Allahüekber” sözü ile başlayıp selâm ile biten özel fiil ve sözlerden ibaret olan bir ibadetin adıdır.
Namaz farzdır. Allah’ın kesin emridir. Kur’an-ı’ Kerim’de şöyle buyurulmuştur:
“Namazı kılın, zekâtı verin.”(6)
“Şüphesiz namaz, müminler üzerine vakitli olarak farz kılınmıştır.”(7)
“Onlar, dini sadece Allah’a hâlis kılarak, Allah’ı birleyerek, ancak Allah’a ibadet etmekle, namazı kılmakla ve zekâtı vermekle emrolunmuşlardır. İşte dosdoğru din budur.”(8)
Peygamberimiz de konu ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
“İslâm beş esas üzerine kurulmuştur:
Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in, Allah’ın peygamberi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.”(9)
Beş vakit namaz, peygamberimize peygamberlik geldikten yaklaşık 11 yıl sonra Miraç’ta farz olmuştur.
Namaz, ergenlik çağına gelen ve aklı başında olan her kadın ve erkek Müslümana farzdır.
Ergenlik çağına gelmemiş olan çocuklara namaz farz değil ise de yedi yaşında iken namaza başlatılmaları, alışkanlık kazanmaları açısından yararlı olur.
Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Çocuklarınıza yedi yaşına geldiklerinde namaz kılmalarını öğütleyin.”(10)
Böylece çocuklar, ergenlik çağına gelip namaz kendilerine farz olunca, namaza karşı bir yakınlık hissederler.
Namaz, Allah’a karşı yapılması gereken kulluk görevlerinin en önemlisidir. Çünkü Allah, imandan sonra namazdan daha üstün bir ibadeti emretmemiştir. Namaz, Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde çeşitli vesilelerle geçmektedir. Namaz; kalp, söz ve beden ile yapılan her türlü ibadetleri bir araya toplamış bulunmaktadır.
Namazın insan için pek çok yararları vardır. Çünkü Allah Teâlâ, bizlere yararı olmayan bir şeyi emretmemiştir. Zira Allah Teâlâ hiç bir şeye muhtaç değildir. İhtiyacı olan biziz. Yapılmasını istediği her şeyde bizler için pek çok yararlar vardır.
Kısaca namazın bazı yararlarına işaret edelim:
1. Namaz Allah’ı hatırlatır
İnsan, başkasına el avuç açmadan muhtaç olmadan yaşamak için çalışmak zorundadır. Kendisini çalışmaya veren kimse ise çoğu zaman ölümü ve ölüm ötesindeki hesabı unutur. Bu yüzden her an günah işleyebilir ve günah işlemeyi âdet hâline getirebilir. Bunun en güzel örneği, kumarbazlar ile zevk ve eğlenceye aşırı düşkün olanlardır. Bunlar, kumar oynamaktan, içki içmekten, zevk ve eğlenceden başka bir şey düşünmezler. Ne ölümü, ne ahireti ve ne de ahiretteki hesabı hatırlamazlar. Hiç ölmeyeceklerini ve dünyanın sona ermeyeceğini sanırlar. Derken, ölüm gelip çatar ve bunları hazırlıksız olarak yakalar. Pişman olurlar ama bu pişmanlık bir fayda vermez.
İşte, “Beni anmak için namazı dosdoğru kıl.” (11) ayeti, namazın bu hikmetine işaret etmektedir.
Hiç şüphe yok ki namaz, Cenâb-ı Hakk’ı anmak için kılınır. Esasen bu, yalnız namazın değil, diğer ibadetlerin de esasını teşkil eder. Daha doğrusu hangi suret ve biçimde olursa olsun, Allah’ı anmak, gerçek ibadettir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de,
“Ey müminler! Allah’ı çokça anın, O’nu sabah akşam tesbih edin.”(12) buyurulmuştur.
Allah’a saygı duyan müminlerden söz edilirken;
“Onlar ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar ve ‘Rabbimiz! Sen bunu (gökleri ve yeri) boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz, bizi cehennem azabından koru.’derler.”(I3)
“O adamlar ki, ne ticaret ne de alış-veriş onları, Allah’ı anmaktan alıkoyamaz.”(14)
Peygamberimizin şu hadis-i şerifi de Allah’ı anmanın en büyük ibadet olduğunu göstermektedir:
“Ben size yaptıklarınızın en iyisini, Allah katında en çok razı olunan, derecelerinizi en çok yükselten, altın ve gümüşü (Allah yolunda) vermekten daha hayırlı olan ve düşmanlarınızla karşılaşıp da sizin onların boyunlarını vurmanızdan ve onların da sizi şehit etmelerinden daha faziletli bir işi haber vereyim mi? buyurmuş, ashabın:
- Bu hangi iştir? Demeleri üzerine, Peygamberimiz:
- Allah’ı anmaktır, cevabını vermiştir.(15)
Görülüyor ki, bütün ibadetlerden maksat, Allah’ı anmaktır. Allah’ı anmanın en güzel şekli namazdır.
Diğer taraftan insana, Allah’ı unutturacak şeylere karşı en koruyucu siper de yine namazdır. Çünkü belli aralıklarla Allah’ı hatırlayan kimse kötü duygu taşıyamaz. Başkalarına hile ve haksızlık düşünemez. Bir gün yaptığı her şeyin hesabını, Allah’a vereceğini düşünerek ölçülü hareket eder. Böylece namaz insan ruhu üzerinde daha etkili, nefsin heva ve hevesine yönelmesine daha çok engel ve her işte dürüstlüğe daha çok özendiricidir.
Kur’an-ı Kerim’de de şöyle buyurulmuştur:
“Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (16)
Hiç şüphe yok namazdaki belli hareketler; oturmak, kalkmak, alnı yere koymak, tekbir ve tehlil getirmek, namazın amacını gerçekleştirmeye yetmez. Bunlar namaz için gerekli olmakla beraber, gerçek namazın bunlardan ibaret olduğu söylenemez. Gerçek namaz, ruhu önce Allah’a karşı boyun eğme, yüce yaratıcının huzurunda benliğini silme, sonra da Hak ile ilgilenmeye engel her türlü endişe ve kuşkudan sıyrılmadır. Bunun için; Kur’an okuyup dua ederek, tekbir ve tehlil getirerek dilini ve diğer organlarını meşgul etmek, namaz kılana gereklidir. Bütün bunlarla birlikte kâinatı yaratan ve yöneten yüce yaratıcının huzurunda bulunduğunu hatırdan çıkarmamasıdır. Bunun içindir ki, namaz kılan, namaz esnasında kimse ile konuşmayacağı gibi namazın rükûn ve âdâbı dışında, namaza aykırı bir harekette de bulunmayacaktır.
2- Namaz dinin direğidir
İslâm dinini bir binaya benzetecek olursak, namaz da bu binayı ayakta tutan direk demek olur. Binanın ayakta durması direklerle mümkün olduğu gibi, dini ayakta tutan da namaz olmuş olur. Bu bakımdan namaz, din binasının en önemli unsurlarından birini oluşturur. Bu unsurun yokluğu bina için büyük bir eksiklik olduğunda şüphe yoktur. Bundan dolayıdır ki Peygamberimiz’in yaptığı son tavsiyelerinden birisi namaz olmuştur.
3- Namaz erişilen nimetlere karşı Allah’a bir teşekkürdür
İnsan, Allah Teâlâ’nın en değerli yaratığıdır. Allah Teâlâ insanı en güzel şekilde yaratmıştır. Ona, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, faydalı olanı zararlı olandan ayırt edecek akıl vermiştir. Evreni ve evrende olan her şeyi insan için var etmiş ve onun hizmetine vermiştir.
Kur’an-ı Kerim’de bu nimetlerin bazıları şöyle sıralanıyor:
“Gökleri ve yeri yaratan, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkaran, izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize veren, nehirleri de size akıtan ancak Allah’tır. Âdetleri üzere seyreden güneşi ve ayı size faydalı kılan, geceyi ve gündüzü istifadenize veren yine Allah’tır. O, size istediğiniz her şeyden verdi. Eğer Allah’ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız.”(17)
Allah Teâlâ’nın verdiği sayılamayacak nimetlere karşılık insan, O yüce yaratıcıya teşekkür etmek durumundadır. Bu teşekkür, dil ile olabileceği gibi en güzeli ibadetle olanıdır. İbadetlerin en mükemmeli ise namazdır.
Peygamberimiz, farz namazlardan başka nafile namaz da kılardı. Çoğu kere geceleri kalkar nafile olarak namaz kılardı. Kendisine denildi ki:
- Ey Allah’ın Rasûlü, geçmiş ve gelecek günahlarınızı Cenâb-ı Hak bağışladığı hâlde bu kadar çok ibadet etmenizin sebebi nedir? Peygamberimiz buna cevaben şöyle buyurdu:
- Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı? Bu cevap, namazın hikmetini en güzel bir şekilde açıklamaktadır.
Eğer insan, Allah’ın verdiği nimetlere -O’na ibadet ederek- şükredecek olursa, Allah Teâlâ verdiği nimetleri artıracağını vadetmektedir.
“Eğer şükrederseniz, elbette(nimetlerimi)artıracağım.”(18)
Esasen nankörlük çirkin bir huydur. Eriştiği nimetlerin kadrini bilmeyen ve o nimetleri kendisine verene saygı duymayan kimseyi; Allah da sevmez, insanlar da sevmezler. Böyle kimseler, bazı kötü huyları sebebiyle pek çok nimetlerden mahrum kalırlar.
İşte namaz, insanın böyle çirkin bir huydan arınmasına yardımcı olur.
4- Namaz vaktin kıymetini öğretir
Namazlar için belirli vakitler vardır. Namazlar bu vakitlerde kılınır. İlerde bu konuda bilgi verilecektir.
Peygamberimiz, namazın vaktinde kılınmasına büyük önem verirdi. Bir yolculukta ashap yorulmuş, bir yerde konaklayıp dinlenmek istemişlerdi. Peygamberimiz, yolculuk şartlarında bile namazı düşünmüş ve şöyle buyurmuştu:
- Korkarım uyuya kalıp namazı kaçırırsınız. Peygamberimizin müezzini Hz. Bilâl,
- Ben sizi uyandırırım deyince, bu güvence üzerine hep beraber istirahate çekilmişlerdi. Ancak onlar gibi Hz. Bilâl
de uyuya kalmış, uyandıklarında güneşin doğduğunu ve sabah namazının vaktini kaçırdıklarını görmüşler, üzülmüşlerdi. Peygamberimiz, kendilerini uyaracağını söyleyen Hz. Bilâl’e hitaben,
- Bilâl, verdiğin söz ne oldu? buyurmuş, ona üzüntülerini bildirmişti.(19)
Peygamberimizin hiç kimseye beddua etme âdeti yoktu. Çünkü O, âlemlere rahmet olarak gönderilmişti. Ancak, Hendek savaşında bir ikindi namazını vaktinde kılma imkânı bulamadığı için kendisine, bu fırsatı vermeyen düşmanlarına beddua etmiş ve şöyle demişti:
“Güneş batıncaya kadar, bizi ikindi namazını vaktinde kılmaktan alıkoydular. Allah onların kabirlerini ateşle doldursun.”(20)Bu sözüyle Allah Rasûlü (s.a.s.), namazın vaktinde kılınmasının önemine dikkat çekmişti.
Peygamberimize, hangi ibadetin daha üstün olduğu sorulduğunda buyuruyor ki:
- Vaktinde kılınan namazdır.(21)
Namazı vaktinde kılmanın önemini kavrayan kimse, bunu günlük çalışma hayatına da aktaracak ve her işi vaktinde yapmaya özen gösterecektir. Meşhur bir atasözümüz var: “Vakit, nakittir.” Gerçekten vakit çok kıymetlidir. İnsan her şeyi vakit ve zaman içerisinde kazanır. Nakit ile vakit kazanılmaz. Geçmiş zamanı geri getirmek için dünyaları verseniz de artık geri gelmez.
İşte namaz, insan hayatı için vaktin ne kadar önemli olduğunu öğretir ve her şeyin zamanında ve vaktinde yapılması alışkanlığını kazandırır.
5- Namaz insanların eşit olduğunu hatırlatır
İnsanlar eşit haklara sahip olarak doğarlar. Sosyal ve ekonomik durumları farklı olsa da Allah katında aralarında bir fark yoktur. Ancak görevlerini yapanlarla yapmayanlar elbette eşit değildir. Suçlu ile suçsuzun eşit olacağını kimse söyleyemez.
Namaz; zenginle fakiri, âmirle memuru ve her seviyedeki insanı camide yanyana getirir ve insan olarak Allah katında eşit olduklarını, aralarında insan olmak bakımından bir fark olmadığını öğretir.
6- Namaz müminin miracıdır
Bilindiği üzere miraç, Peygamberimizin, hiçbir peygambere nasip olmayan, yüce makamlara yükselmesi ve Allah’ın yüce katına kabul buyurulmasıdır. Bu kabulde Peygamberimiz, Allah’a hamd ile söze başlamış; sözle, bedenle ve mal ile yapılan ibadetlerin hepsinin, Allah’a mahsus olduğunu ifade etmiştir. Allah Teâlâ da Peygamberinin bu hamdine karşılık vermiş:
“Selâm sana ey Peygamber! Allah’ın rahmet ve bereketi üzerine olsun.” buyurmuştur. Bunun üzerine Peygamberimiz, Cenâb-ı Hakk’ın rahmet ve bereketinin yalnız kendisine değil; bütün peygamberlere, meleklere ve Allah’ın iyi kullarına da ulaşması için; “Allah’ın selâmı, bize ve Allah’ın iyi kulları üzerine olsun.” niyazıyla Allah’ın rahmetini genişletmiştir. Buna şahit olan melekler de şöyle karşılık vermişlerdir:
“Eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Rasûlüh.” Allah’tan başka ilâh olmadığını ve Muhammed’in, O’nun kulu ve peygamberi olduğuna tanıklık etmişlerdir.
İşte mümin namazda her iki rekât başında oturduğunda, sanki miraç ederek Allah’ın yüce katına kabul buyurulmuş gibi duasını okuyor. Böylece namaz müminin miracı oluyor.
Bu duygu ile kılınan namaz âdeta insanın, dünya ile irtibatını keserek onu yüce makamlara yükseltir.
7- Namaz sağlığı olumlu şekilde etkiler
İslâm dini temizliğe büyük önem vermiş, namazın sahih olabilmesi için beden, elbise ve namaz kılınacak yerin temiz olmasını şart koşmuştur.
Namaz kılacak kimsenin abdest alması gereklidir, farzdır. Abdest almak ise günde bir kaç kez temizlenmek demektir.
Temizlik ise sağlıktır, pek çok hastalıkların sağlık kurallarına uymamaktan meydana geldiği, sağlık kurallarından birinin de temizlik olduğu bilinmektedir.
İlerde abdestten söz edilirken, bu konu daha geniş bir şekilde de alınacaktır.
8- Kıyamet günü ilk soru namazdan
İnsanlar öldükten sonra dirilecekler ve Allah’ın huzurunda dünyada yaptıklarının hesabını vereceklerdir. O gün ibadetlerden ilk sorgulama namazdan olacaktır. Nitekim Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
“Kulun kıyamet gününde, hesabı ilk olarak sorulacak ameli namazdır. Eğer namazı dürüst çıkarsa kurtulmuş ve kazanmıştır. Eğer namazı düzgün çıkmazsa kaybetmiştir...”(22)
Hesap gününde insanın, ilk önce namazdan sorguya çekilmesi, namazın ibadetler arasındaki önemini göstermektedir. Esasen günde beş defa insanın, Mevlâ’nın huzuruna çıkmasına vesile olan bir ibadetle mukayese edilemeyeceği açıktır.
9- Namaz günahlara kefarettir
Namaz öyle faziletli bir ibadettir ki, iki namaz arasında işlenen günahların silinmesine vesile olur. Peygamberimiz bu mevzuda şöyle buyuruyor:
“Beş vakit namaz ve cuma namazı, namaz vakitleri ve iki cuma arasında işlenen küçük günahların -büyük günahlar işlenmedikçe- kefaretidir.”(23)
Çünkü Allah’ın emrini yerine getiren kimseden, Allah razı olur. Allah kimden razı olursa, onun günahlarını bağışlar ve onu cennetine koyar. Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
“Beş vakit namazı Allah Teâlâ (kullarına) farz kılmıştır.
Her kim bu beş vakit namazın abdestini güzelce alır ve belirlenmiş vakitlerinde onları kılar, rükûlarını, secdelerini ve huşûlarını tam olarak yaparsa, Allah Teâlâ’nın o kimseyi affedeceğine dair sözü vardır. Kim böyle yapmazsa, Allah Teâlâ’nın o kimse hakkında verilmiş bir sözü yoktur; dilerse onu bağışlar, dilerse ona azap eder.”(24)
İnsanın Cennet’e girmesine vesile olan ibadetlerin başında namazın geldiğinde şüphe yoktur. Ebû Hureyre (r.a.) diyor ki, sahabeden bir kişi Peygamberimize gelerek şöyle dedi:
- Ey Allah’ın Rasûlü! Bana bir amel söyle ki, onu yaptığımda Cennet’e gireyim. Peygamberimiz bu söz üzerine şöyle buyurdu:
“Allah’a ibadet eder, O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın; farz olan namazı kılar, farz olan zekâtı verir ve Ramazan’da oruç tutarsın.” Bu cevaptan sonra, soruyu soran şahıs dedi ki:
- Ruhumu kudretinde tutan Allah’a yemin ederim ki bunları yapar, başka bir şey ilâve etmem. Bunun üzerine Peygamberimiz;
- Cennetlik bir adama bakarak mutlu olmak isteyen kimse, bu adama baksın.” buyurdu.(25)
Sonuç olarak; namaz, Allah’ın kesin emridir ve farzdır. İbadetlerin başıdır. Namazdan daha faziletli bir ibadet yoktur. Namazın bu ve daha pek çok faydaları vardır.
Namaz, faydalarından dolayı değil, Allah’ın emri olduğu için kılınır. Zaten Allah Teâlâ faydası olmayan bir şeyi emretmez. Allah’ın her emrindeki fayda, insanla ilgilidir. Çünkü Allah her şeyden müstağnidir, hiç bir şeye muhtaç değildir. Hatta hiç kimse Allah’a ibadet etmese de O’nun kemal sıfatlarına bir eksiklik gelmez. Başka bir ifade ile ibadetten yararlanan insanın kendisidir. Yaptığı iyi şey onun lehine, yaptığı kötü şey de aleyhinedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur:
“Herkesin kazandığı, ya kendi lehinedir yahut aleyhinedir.” (26)
10- Namazı kılmamak büyük günahtır
Namazın, Allah’ın kesin emri olduğunu yukarda anlatmıştık.
Bir kimse farz olduğuna inandığı hâlde namazı kılmazsa, büyük günah işlemiş ve Allah’ın azabını hak etmiş olur. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyurulmuştur:
“Onların peşinden öyle bir nesil geldi ki bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ilerde azgınlıklarının cezasını çekeceklerdir.” (27)
Kıyamet günü, cehennemliklere, cehenneme girmenize sebep nedir, diye sorulduğunda, onların; “Biz namaz kılanlardan değildik, düşkünü yedirmezdik, boş şeylere dalanlarla dalar giderdik, ceza gününü yalanlardık.” diyecekleri, Kur’an-ı Kerim’de haber verilmektedir.(28)
Namaz kılmayan mümin azap edilmeyi hak ettiğine göre, namaz kılmamanın büyük günahlardan olduğu anlaşılmış oluyor.
Namaz Vakitleri
Farz olan namazlar için belirlenmiş vakitler vardır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur:
“Şüphesiz namaz, müminler üzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır.”(29)
Günde; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere beş vakit farz namaz vardır. Her namazın; belirli olan vaktinde kılınması şarttır. Namazın beş vakit ile takdir edilmesi, akıl ile bilinen hikmetler açısından şöyle izah edilmiştir:
Hayatın akışında her şey beş aşama geçirir:
Birincisi, ortaya çıkma aşamasıdır. Örnek olarak insanı ele alalım; doğar, gelişir ve büyür. Bu süreye “büyüme çağı” denir.
İkinci aşama, duraklama devridir ki, bu sürede artma ve eksilme olmaz, olduğu gibi kalır, bu süreye de “gençlik çağı” denir.
Üçüncü aşama, “olgunluk çağı”dır. Bu sürede insanda gizli bir noksanlık yüz göstermeye başlar.
Dördüncü aşama, “yaşlılık çağı”dır ki, insanda bu çağda bir takım noksanlıklar ortaya çıkmaya başlar ve ölünceye kadar gider.
Beşinci aşama, insan öldükten sonra izleri bir süre daha devam eder, daha sonra bu izler de yok olur, ortada adı ve izi kalmaz.
İşte evrende bu beş aşama, gerek insan ve gerekse diğer canlı ve bitkilerin hepsi için geçerlidir.
Doğuşuna ve batışına göre güneş de bu beş aşama ile ilgilidir. Doğduğu zamanki hâli, insanın doğduğu zamanki hâlini andırır. Yavaş yavaş yükselir, ışığı kuvvetlenir, ısısı artar ve nihayet göğün ortasına gelir ve burada kısa da olsa bir duraklama anı geçirir.
Sonra inmeye başlar ve hissedilmeyen eksilmelerle yavaş yavaş ikindiye kadar gider. Daha sonra da eksiklikleri gözle görülür hâle gelir, ışığı ve ısısı azalır ve hızla batmaya yönelir. Battığında batı ufkunda şafak adı verilen bazı izleri kalır, sonra bu da kaybolur ve evrende sanki güneş yokmuş gibi bir hâle gelir.
Herkesin açıkça görebileceği bu durumlar, Allah’tan başka hiçbir gücün hâkim olmayacağı işlerden olduğu için Yüce Allah bu beş hâlden her birini bir ilâhî emrin belirtisi kılarak her birinde bir namaz farz kılmıştır. Bu beş vakit namazı her günkü değişimleri gösteren bir takvim gibi görevleri düzene koyan vakti ve zamanı belli bir farz yapmıştır. Bunun içindir ki, müminlerin namazları ne kadar düzenli olursa, durumları da o oranda düzenli olur.
Namaz, hem bir intizam sağlama yolu hem de rahatlama amacıyla yapılan bir şükran borcudur. Korku hâlinde kılınırsa umudu, güven hâlinde kılınırsa neşe ve isteği artırır.(Hak Dini Kur’an Dili, Nisâ Sûresi 103’üncü ayetin tefsiri)
Hulâsa; namaz, insan için bir temizlik, günahlardan arınma ve huzur kaynağıdır. Bu ibadet sayesinde insan, kendisini yaratan ve üstün yeteneklerle donatan yüce yaratıcıyı unutmaz, O’na olan sevgi ve saygısını, şükran duygularını ifade imkânı bulur. İnsan için bundan daha büyük mutluluk olur mu?
Bunun içindir ki, Sevgili peygamberimiz dünya hayatına veda ederken namaza dikkat çekmiş ve Allah hakkı olarak en son onu tavsiye etmiştir.
DİPNOTLAR
1-Bakara, 21.
2-İbrahim, 32-34.
3-Müslim, İman, 10.
4-Nahl, 99.
5-Tevbe, 103.
6-Bakara, 110.
7-Nisâ, 103.
8-Beyyine, 5.
9-Buhârî, İman, 2; Müslim, İman,5.
10-Ebû Dâvud, Salât, 26.
11-Tâhâ, 14.
12-Ahzâb, 41-42.
13-Âl-i İmran, 191.
14-Nûr, 37.
15-İbn Mâce, Edeb, 53.
16-Ankebût, 45.
17-İbrahim, 32-34.
18-İbrahim, 7.
19-Buhârî, Mevâkıtu’s-Salât, 35.
20-Müslim, Mesâcid, 36.
21-Buhârî, Mevâkıtu’s-Salât, 55; Müslim, İman, 36.
22-Tirmizî, Salât,305.
23-Müslim, Tahâre, 5.
24-Ebû Dâvud, Salât, 9; İbn Mâce, Salât, 94.
25-Buhârî, Zekât, 1; Müslim, İman, 4.
26-Bakara, 286.
27-Meryem, 59.
28-Müddessir, 42-46.
29-Nisâ, 103.