Makale

Mimar Sinan

Mimar Sinan

Yusuf KOL

Türk Milletine şeref, cihana yüzlerce ( / eser veren, Osmanlı Devleti’nin en parlak devrinin büyük mimarı Koca Sinan, 1490’da Kayseri’nin Ağırnas Köyü’nde doğdu. Babası Katip Abdulmennan, dedesi ise Neccar (marangoz) Doğan Yusuf Ağa’dır.
Yavuz Sultan Selim Han zamanında (1512) köyünden alınıp, "devşirme" olarak İstanbul’a getirildi. Askerlik ve sanat eğitimi görmesi için gönderildiği "Acemi Oğlanlar" kışlasında genç yaşlarında dede mesleği marangozluğu öğrendi. 1921 yılında Kanunî Sultan Süleyman’ın Belgrad Seferi’ne Yeniçeri olarak katıldı. 1522 Rodos Seferi’nden sonra Atlı Sekban’iığa, 1526 Mohaç Meydan zaferinden sonra da Bölük Komutanlığına terfi ettirildi.
Kanuni Sultan Süleyman’ın İran Seferinde Van Gölü’nü geçmek için iki hafta gibi kısa bir sürede üç kadırga yapıp donattı. Seferden dönüşte itibarı yüksek olan Hasekilik rütbesine yükseldi. 1538 Moldavya Seferinde, Purut Nehri üzerine killi arazide, bataklığa 13 gün içinde büyük ve yüksek bir köprü kurarak Sultan’ın takdirini kazandı. Tuna üzerinde de köprüler kurdu. Orduda bir istihkama olarak çalışan Sinan, mühendis ve mimar olarak çalışmasını tamamlayıp, 1539 yılında 49 yaşında iken Mimarbaşı seçildi. Bundan sonra geçen elli yıllık devreyi, katıldığı seferlerde gördüğü bina ve harabelerden dersler çıkararak geçiren Mimar Sinan, Batının ve Doğunun mimarî tarzını tetkik edip, bu iki usulü birleştirerek kendine has orijinal eserler meydana getirdi. Onun Mimarbaşılığa gelmeden önceki yaptığı üç eser dikkat çekicidir. Bunlar: Halep’te Hus- reviye Külliyesi, Gebze’de Çoban Mustafa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan için yapılan’ Haseki külliyesidir.
Bu dönemde Sinan, artık kendisini, başka. . fetihlerin beklendiğini düşünerek, devletin mimarı teşkilatını ustasından, işçisinden, malzemesine varıncaya kadar yeniden elden geçirerek tanzim etti ve eksik yönlerini tamamladı.
Mimar Sinan, ilk defa Haseki Camii ve Külliyesinde-, cami, mektep, medrese, daruşşifa ve imaretten müteşekkil olan değişik mimari özellikleri biraraya getirip, birbirini tamamlayacak şekilde ve bir bütünlük içinde kullanarak, gören herkesi sanatına hayran bıraktı. Daha sonra Eyüp’te Defterdar Mahmut Çelebi adına inşa ettiği cami ve türbe, ardından da Kanûnfnin kızı Mihrimah Sultan için Üsküdar’da yaptığı cami ve külliye ile yoluna devam etti.
Şehzadebaşı Camii
Aynı yıllarda İstanbul’un tam ortasında bir başka eser daha yükseliyor, kendisiyle beraber mimarını da yükseltiyordu. Bu eser Kanu- ni’nin Saruhan Valisi iken genç yaşa ölen oğlu Şehzade Mehmet anısına yaptırdığı Şehzade Camii ve külliyesi idi. Adı Şehzade idi ama, yaptıran bir Sultandı. Öyle bir Sultan ki, dünyâyâ hükmeden, en büyük kralların, hükümdarların, şahların diz çöküp baş eğdikleri bir Sultan: Kanuni Sultan Süleyman’dı o. Nitekim eser, yaptıranın ve yapanın şanına uygun olarak tamamlandı.
Süleymaniye Camii
Kanuni, Mimar Sinan’dan kendi adına da büyük bir cami ve külliye yapmasını istedi. Mimar Sinan, diğer eserlere teklifi aldıktan hemen sonra başlamasına rağmen bu esere başlamadan önce uzun uzun düşündü. Çünkü Padişah adına yapılacak olan bu eserin büyüklükte, ihtişamda, tezyinatta ve sanatta dünyada eşsiz olması gerekiyordu.
Süleymaniye Camii’nin temeli büyük bir tören ve ziyafetten sonra, Şeyhülislâm Ebu’s- Suud’un mihrabiye taşını koymasıyla atıldı.
Günler geçmiş sıra kubbenin çatılmasına gelmişti ki, Sinan inşaatı yavaşlatarak Anadolu, Suriye ve Irak tarafına geziye çıktı. Asıl maksadı o zamana kadar ifa edememiş olduğu Hac farizasını eda etmekti.
Bazı fesatçılar "Sinan’ın kaçtığı, bu çapta bir kubbeyi kurmaktan korktuğu, onun mace
ra peşinde olduğu, padişahın inşaata para yetiremediği" gibi söylentileri etrafa yaydılar.
Bu dönemde Mimar Sinan aynı anda birçok inşaatı da birlikte yürütüyordu. Padişah bu halden de haberdar olunca iyice hiddetlendi. Hac dönüşü Sinan’ı çağırtıp:
-" Bu bina ne zaman biter, tez bana bildir" dedi.
- "Saadetlü padişahımın devletinde iki ayda inşaallahü Teâlâ tamam olur" Sinan’ın cevabı bu oldu. Nihayet 26,5 m. çapındaki ana kubbe çatıldı. 74 m. yüksekliğindeki minareler dikildi. 5 işlemeli kapı, 135 vitraylı pencere yerlerine takıldı. Böylece 3500 m2lik koca mabed, söylendiğinden bir gün önce haşmetiyle tamamlanmış oldu.
Mimar Sinan caminin anahtarını götürdü ve Padişah’a teslim etti. Fakat Padişah Mimar’ın bu esere verdiği değeri ve emeği bildiğinden, camiyi açma şerefini Sinan’a verdi.
Mimar Sinan, hiç bir özelliği günümüze kadar aşılamayan, Hrıstiyan Mimarisinin en zor merhalesi sayılan Ayasofya’yı geride bırakacak bir hayli özellik taşıyan bu şaheseri "Kalfalık Eseri" olarak vasıflandırdı.
Selimiye Camii
İl. Selim, OsmanlI’nın askerî ve siyasi hakimiyetinin yanında mimarî, medenî ve dinî hakimiyetini de biraz daha Avrupa’ya doğru kaydırmak istiyordu. Mimar Sinandan Edirne’de "misli olmayan", geçmişte benzeri yapılmamış bir cami ve tam teşekküllü bir külliye yapması için hazırlık başlatmasını istedi.
Bunun üzerine, o zamana kadar yetiştirip vatan sathına serptiği sanatını, sanatkârını, us
tasını, kalfasını, çırağını, işçisini, taşçısını topladı ve şairin diliyle;
"Kendi köprüsünden geçen,
Kendi sebilinden içen,
Açınca kanatlarını
Kendi kubbesinde uçan"
Koca Sinan, bütün hazırlıklarını tamamlayarak Edirne’ye geldi.
Her yerde olduğu gibi, yine şehrin en güzel ve en yüksek tepesini seçti. Oranın sakinlerini memnun ederek, büyük bir ziyafet ve törenle caminin temelini attı.
Bu camide sanat ve tezyinat, adeta caminin temelinden başlamıştı. Mimar Sinan; o zamana kadar ruhunda biriktirdiği bütün güzellik unsurlarını bu caminin yapısında toplayıp, bir sanatlar manzumesi meydana getirmek istiyordu.
Mimar Koca Sinan, bu eserle ilgili olarak; "Mimarlıktaki asıl gücümü Edirne Selimiye Camii’nde ortaya koyup, bütün kabiliyetimi açık- seçik sergiledim" demişti.
Bu eser; kubbesi ile Ayasofyayı, büyüklüğü ile Hindistan’da Gol Gumbaz (Adil Şah Türbe- si’ni), Roma’da Panthean ve Sen Piyer Kilisesi dahil, yeryüzündeki bütün diğer yapıları gölgede bırakmıştır.
Selimiye’nin eşsiz bir başka özelliği de minareleridir. Sinan Selimiye’nin minarelerinde değişik bir teknik kullanmıştır. Caminin dört minaresini kubbenin dört tarafına oturtmuş, her birine üçer şerefe yapmıştır. İki minarenin içinde biri- birinden ayrı (müstakil) üçer merdiveni olup, çıkanlar birbirlerini görmemektedirler.
Mimar Sinan şaheserler meydana getiren büyük bir sanatçı değil, aynı zamanda büyük ustalar, mimarlar yetiştiren bir eğitimci idi. Onun için kısa zamanda etrafındaki mimarlar ordusu çoğaldı. Bundan sonra Mimar Sinan’a, yeni yapılacak binaların plânı-projesi- ni hazırlayıp, temelini atmak ve arada bir kontrol etmek kalıyordu. Aralarında Mehmet Ağa, Davut Ağa, Dalgıç Mehmet Çavuş, Mustafa Ağa, Süleyman Ağa, Kara Şaban Ağa, Hayrettin Ağa, Muslihid- din Ağa, Hüseyin Ağa gibi dünya çapında eserler veren bir çok mimarlar Koca Sinan’ın kontrolünde yetişerek cihan sathına yayıldılar.
Beş Padişah dönemini yaşama şerefine eren Koca Sinan, 99 yıllık hayatında; 84 cami, 52 mescid, 57 medrese, 7 dârul-kurrâ, 20 türbe, 17 imaret, 3 dâruşşifa, 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 47 de hamam olmak üzere, 364 eser meydana getirdi.
Mimar ömrünün son deminde artık kendisi için de bir şey yapmasının gerektiğini düşünüyordu. Yüzyılı bulan yorucu ve bereketli hayatın sonunda dinleneceği daimi istirahat- gâhını yapmaya karar verdi. Hayatının en verimli yıllarının geçtiği İstanbul’da Süleymaniye Camii’nin bahçesini kendisine kabir mekanı olarak seçti ve bu son eserini de bitirdikten kısa bir zaman sonra 9 Nisan 1588 yılında Sü- leymaniye’deki evinde vefat etti. Kitabesinde;
“Geçti bu demde cihandan pir-i mimârân Sınan. Ruhu için fatiha ihsan ide pir-ü civan"
yazılı kabri, Süleymaniye Camii’nin bahçesindedir.

Kaynaklar:
Mimar Sinan, Prof. Dr. Oktay Aslanapa,
Kültür Bakanlığı, 1343.
Mimar Sinan, Selâhaddin Yaşar, İstanbul 1989. Osmanlı Tarihi, Hakkı Uzunçarşılı, Ankara 1975. Dünya Sanat Tarihi, A. Turanî, Ankara 1983. Türk Mimarları, A. Refik,
Meydan Larousse.
Yeni Türk Ansiklopedisi, Ötüken Yayınları.