Makale

Gurbette Vuran Toplu Yürekler (Brigitte GROUWELS')

Röportaj

Gurbette Vuran Toplu Yürekler
Gaffar TETİK
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü

Belçika’daki Türklerin sıkıntılarını-sevinçlerini her platformda kendileriyle görüşerek yerinde tespitler aldım. Ancak bir de Belçikalılardan, hem de Belçika’nın Bakan, Milletvekili, Genel Müdür gibi en yetkili kişilerinin tespitlerini almak, kendimiz söyleyip kendimiz dinlememek bakımından tabii ki önemli. Bu düşünce ile halen Milletvekili ve Eşit Haklar Komisyonu Başkanı ve Eşit Haklar Eski Bakanı Brigitte GROUWELS, Türk asıllı Milletvekili Meryem KAÇAR, Eşit Haklar ve ırkçılığa Karşı Mücadele Merkezi Genel Müdürü Prof. Dr. Johan LEMAN ile röportajlar yaptım. Önce sözü, Brigitte GROUWELS’e bırakalım:

Sayın Bakan! Belçika eski Eşit Haklar Bakanı, şu anda da Milletvekili ve Eşit Haklar Komisyonu Başkanısınız. Hangi tür çalışma şekillerini içine alıyor bu eşit haklar konusu. Yani çalışma alanınızla ilgili ön bilgi verebilir misiniz?
Hangi din ve kimlik sahibi olursa olsun Belçika’da yaşayan herkesin, Belçika kanunlarında öngörülen her türlü fırsat eşitliğinden faydalanmasıdır eşit haklar. Eşit haklar konusunda eğitimin çok önemli olduğu kanısındayım. Yabancı çocukların eğitimde eşit haklardan yararlanabilmesi için Flamanca ve Fran- sızcayı çok iyi bilmeleri lazım. Bu konuda ailelerin okullara destek vermeleri şart. Ailelerin desteğini sağlayabilmek için okullar ailelerle işbirliği içerisine girmekteler. Bu birincisi.
Eşitliği sağlamanın ikinci bir yönü de, iş imkanı meselesi. Türk işçileri genelde çalışkandır. Bu zamana kadar sorunlarını öyle büyük çapta dile getirmeyip sabırla çalıştılar.
Görülen şudur ki, buraya işçi olarak gelen Türk’ler kendi çabalarıyla bugün işyeri açmışlar, kendi başlarının çaresine bakabiliyorlar.
Çalışan yabancılar için Belçika, kendi vatandaşlarıyla eşit olarak neler yapabilir? Belçika kanunları kendilerine ne gibi haklar veriyor? Bunları iyi bilmeleri gerekli ki, haklarını arayabilsinler. Bunun için bu konularla ilgili olarak düzenlenen kurslara Türkler mutlaka katılmalı.
Okullarda PMS (Öğrencilerin puan durumlarını yönlendirme kurumu) varmış. Vatandaşlarımız, bu kuruluşun çocuklarını üniversitelere değil de daha çok meslek okullarına yönlendirdiği serzenişlerinde bulundular. Hatta okul idarecileriyle veliler arasında zaman zaman bu konuyla ilgili olarak tartışmalar yaşanıyormuş. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilirmiyim?
Buradaki Türk ailelerin çoğu, Belçika’daki eğitim sistemini ve başta da söylediğim gibi kendi hukuki haklarını bilmiyorlar. Birinci derecede iş, ailelere düşmektedir. Okullarda hangi birimler var ve bunların hangisinden üniversitelerin hangi bölümüne gidilebilir? Aileler okul idarecilerinden devamlı bilgi almaları lazım. Belçika’daki sistemde ailelerin okul idaresiyle ilgisi çok önemli.
Ben Bakan olduğum dönemde Flaman Parlamentosunda eğitim bilgilendirme toplantıları düzenlemiştik. Burada idareciler, öğretmenler çoktu, ama sanıyorum iki tane Türk velisi vardı. Bu da gösteriyor ki ilgisizlik var maalesef. Halbuki bu, çocuklarının geleceği bakımından çok önemli bir toplantıydı. Öğrencilerin de başta dediğim gibi iyi dil bilmeleri ve yine okul idarecileriyle sıkı bir ilişki kurmaları gerekiyor.
PMS kurumu ise derslerinde başarılı olan bir öğrenciyi meslek okullarına yönlendire- mez. Çünkü bu kurum, ilkokulu bitiren bir öğrenciye, "hangi okula gidebilir?" diye test yapıyor. Bu testteki başarısına göre tercih yapılıyor. Yoksa başka bir amacı yok.
Dili iyi öğrenebilmek için de veliler çocuklarını okul tatillerinde dil eğitimi kurslarına göndermeli. Yaz tatillerinde çocuk iki ay izine gidiyor, dili geliştiremiyor ve böyle olunca da kendisini anlatamıyor. Ayrıca ailelerin çocuklarını Anaokuluna da göndermeleri mutlaka gerekli.
Ben Anaokulu öğretmenliği yaptım daha önce, oradan biliyorum. Türklerin eğitim konusunda çocuklarına ilgisi çok az. Biz yabancı uyrukluların çocuklarının üniversiteye gitmelerine samimi olarak taraftarız. Çünkü bu Belçika için de çok önemli. Belçika’nın da okumuş, yetişmiş insana ihtiyacı var. Ama iş daha çok velilere ve öğrencilere düşüyor.
Katolik okullarında Müslüman öğrencilere islâm dersi verilmiyormuş. Verilen diğer okullarda da Belçika’dan yetişen lise mezunu din dersi öğretmenleri gerekli bilgiyi veremiyormuş. Bu konularla ilgili olarak neler söyleyebilirsiniz?
Son zamanlarda burada İslam dersi öğretmen adaylarına eğitim seminerleri düzenlenmeye başlandı. Türkiye’den gelen öğretmenler dil bilmiyorlar ve okuldaki öğretmenlerle veya Türk olmayan diğer Müslüman öğrencilerle iletişim kuramıyorlar. Problemler buradan kaynaklanıyor.
Katolik okullarındaki İslâm dersleri meselesine gelince, Limburg bölgesindeki Maas- mechelen’de katolik okullarında İslâm dersi veriliyor ve çok da pozitif bir durumdur. İki dinin birbirini anlaması için de böyle olması gerekiyor.
Bir Belçikalı yetkiliden aldığım bilgiye göre gerçekten de Maasmechelen’deki katolik okullarında İslam dersleri veriliyormuş. Ancak sonradan oraya müfettiş gönderilmiş ve bunun üzerine İslâm dersi kaldırılmış. Bu da eşitsizlik olarak değerlendirildi bu yetkili tarafından.
Belçika’da eğitim serbestliği var ve okulların da % 80’i katolik okullarıdır. Bunun ya- nısıra Devlet ve Belediye okulları da var. Devlet okullarında. öğrencilerin isteğine göre her ders verilebilir.
Örneğin bir okuldaki Müslüman öğrenciler İslam dersi almak istiyorlarsa veriliyor, porob- lem yok. Belediye okullarında da durum aynı.
Katolik okullar ise özel okullar gibi görülebilir. Yani bütçesi devlete ait değil. Böyle olunca da mecbur tutulamıyor.
Ama özel statüde de olsa sistem olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı değil mi?
Katolik okulları mecbur değiller. Çünkü bunların statüsü ayrı. Maasmechelen Katolik Okulu’na gelince; oradaki okul 3 saat Katolik dersi, 1 saat da İslam dersi verilmesi konusunda velilerle bir anlaşma yapmış. Yetkilinin, “Müfettiş gitti" sözü doğru ama müfettiş şunun için gitmiş.- "3 saat katolik dersi verilirse, 3 saatta İslam dersi verilmesi lazım. Yoksa şimdiki bu sistem eşitliğe aykırı". Okul idaresi de, “Hayır! Biz 3 saate çıkaramayız" demişler ve bunun üzerine o bir saat da kaldırılmış. Ama bu daha tam olarak kaldırılmadı, devam edecek. Katolik okulları diğer din derslerinin de verilmesi konusunda yeni bir program hazırlıyor.
Türkçe dersleri konusu da ayrı bir problem. Bu dersler ders saatleri içinde değil de, ders saatleri sonunda veriliyormuş. O zaman da öğrenciler yorgun düşerek derse girmiyor, giren de verim alamıyor. Ders saatleri içine alınamaz mı?
Bu konu zaman zaman tartışılıyor ancak benim şahsi düşüncem, Türk çocuklarının ayrıca Türkçe eğitim almaları çok önemli değil. Çünkü Türkçeyi zaten evde öğreniyorlar. Burada eğitim gördüklerine göre Flamanca veya Fransızcayı çok iyi bilmeleri gerekiyor ki, başarılı olsunlar. Bunu derken çocuklar kendi dillerini öğrenmesinler demek istemiyorum, ama burada başarılı olmaları için buranın dili gerekli, onu demek istiyorum.
Ben Belçika’da çok iyi yerlerde olan bir çok Türk tanıyorum. İyi dil bilen yetişmiş eleman olunca, kimliğine bakılmaksızın kapışılıyor öyle elemanlar. Biz işte bunu istiyoruz.
Bu konuların dışında olarak, Belçika’daki Türk toplumuna vermek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Bir önemli konu da, Türkiye’den damat veya gelin geliyor buraya. Anlamıyorum, burada eşlerini bulamıyorlar mı? Flaman bölgesinde 2 sene kadar önce, Türkiye’den gelen gelin veya damatlar için hemen dil ve entegrasyon kursları açılma projesi çalışmaları başladı. Tabii bu sadece Türkler için değil, Maruk ve diğer yabancı uyruklular için de geçerli. Çünkü kadınlar isteseler de kurslara gönderilmiyorlar. Halbuki çocuklarını yetiştiren annelerdir. Onun için onların bu kurslara devam etmesi çok önemli. Aynı şey damatlar için de geçerli tabii.
Bu yeni gelenlerin durumu; 30 sene önce gelip de dil bilmeyen, bu sebeple de derdini anlatamayan, haklarını öğrenip savunamayan ilk nesillere benziyor. Biz bundan üzülüyoruz. Biz istiyoruz ki, yabancı uyruklular dil öğrensin, buraya entegre olsun, haklarını bilsin ve savunsun. Ama bu illa kendi ülkelerinden evlenme işini de dediğim gibi gerçekten anlayamıyorum.
Bunda aile ve dost çevresinden evlenmek, veya gelenek-görenek ve din ayrılığı gibi konular etkili olabilir herhalde.
Aslında buraya entegre olma yönünden Türklerin büyük bir avantajı var. Örneğin Türklerin, aynen Belçikalılar gibi güçlü dernek faaliyetleri var. İkinci olarak Türkiye de Belçika gibi lâik bir sisteme sahip. Fakat Türkler devamlı olarak derneklerde, lokallerde, kahvelerde Türk televizyonlarına bakıyorlar. Baksınlar ama Belçika’da ne olup bittiğini, hangi gelişmelerin yaşandığını da öğrenmeleri lazım değil mi? Bunlar entegrasyonu sağlayıcı konulardır.
Türkiye Avrupa Birliği’ne aday ülke. Tam üyeliğe kabul edilmesi için neler isteniyor Türkiye’den, ve bu konuda Türkiye’ye bakış açısı nedir ve Türkiye’nin Müslüman ülke olması bu birliğe alınmasında engel midir?
Özel görüşümü söylüyorum: Türkiye, Avrupa için çok önemli bir ülkedir. Ancak ekonomik olarak Avrupa ülkeleri düzeyinde değil. "Türkiye Müslüman bir ülke olduğu için Avrupa Birliği’ne alınmıyor" düşüncesi ise tamamen yanlış. Böyle bir şey yok ve olamaz. “Birliğe üye olabilmen için şunları yerine getirmen gerekli” diyor Birlik statüleri. Bu sadece Türkiye’den değil, üye olmuş ve olacak her ülkeden istenmektedir.
Türkiye de ekonomik olarak mı, politik olarak mı, yoksa tümüyle mi üye olmak istiyor? Bunu kendi kendisine iyi düşünmesi lazım. Ama tekrar ediyorum Türkiye, Avrupa Birliği için önemli bir ülkedir.
Yani “salt olarak Müslüman ülke olması Birliğe alınmasında direkt engel teşkil etmiyor" diyorsunuz ama, bazı gerçekler de var. Örneğin daha önce bazı Birlik üyesi ülke Başbakanları düzeyindeki kişiler sizin söylediğinizin aksini söyleyerek engel teşkil ettiğini ifade ettiler. Görsel ve yazılı basına da aksetti bunlar. Belçika Parlamentosu nasıl bakıyor olaya?
Avrupa Birliği çok hızlı büyüyor, bu önemli bir sorun. İkinci olarak Parlamentoda her Milletvekilinin düşüncesi ayrı ayrı. Bazıları böyle düşünüyor olabilir. Bunun yanında Birliğe üye başka ülkelerin Başbakan veya milletvekilleri de ayrı düşünüyor olabilir. Bu çok normaldir. Ancak benim açımdan bu bir sorun olamaz. Bakın şu anda tercüme işini yapan benim sekreterim Nebahat ALBAYRAK da Türk. Biz Türkleri seviyoruz. Onlar çalışkan ve saygılı insanlar. Belçika’nın her fabrikasında, yapısında, otobanında onların emekleri, alın terleri var.
Zamanınızı fazlaca meşgul ettim ancak bundan sizin rahatsızlık duymadığınızı ve bilhassa memnun kaldığınızı ve de samimiyetinizi gördüğüm için sizinle daha fazla konuşmak istedim. İlginize, samimiyetinize ve bu güzel açıklamalarınıza çok teşekkür ediyorum.
Daha uzun zaman içinde sizinle daha uzun sohpet etmek isterim. Daha sonra görüşmekten de mutluluk duyarım. Belçika’daki Türklere, Türkiye Cumhuriyeti Devleti idarecilerine ve Türk halkına derginiz aracılığıyla saygılarımı, sevgilerimi iletiyorum.