Makale

Ahmet Kabaklı

Ahmet Kabaklı

Yusuf KOL

Ahmet Kabaklı, 24 Mayıs 1924 yılında Harput’ta dünyaya geldi. Babası esnaf olup, aynı zamanda Harput Sa- rayhatun Camii Müezzinliğini de yürüten Ömer Efendi, annesi Mü- nîre Hanımdır.
İkibuçuk yaşında babasını kaybetti. Yoksul bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirdi. İlk ve orta öğrenimini Elazığ’da tamamladı (1944). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdikten sonra (1948) Diyarbakır Lisesi’nde Edebiyat Öğretmenliği yapmaya başladı. Burada görev yaparken Hal- kevi’nin çıkarttığı Karacadağ Der- gisi’nin yöneticiliğine getirildi. Diyarbakır’ın fikir ve edebiyat sahasında yetiştirmiş olduğu Ziya Gökalp, Süleyman Nazif ve Cahit Sıtkı gibi edebiyatçıları hatırlatan toplantılar ve Divan Edebiyatı geceleri düzenledi. Öğrencilerin, velilerin ve halkın üstün teveccühünü kazandı.
Ahmet Kabaklı, askerlik sonrası Aydın Ticaret Lisesi’ne Edebiyat Öğretmeni olarak tayin edildi.
Burada görev yaparken Matematik öğretmeni Meşkûre Hanım’la evlendi (1952). Hak ve adalet yolunda başarılı hizmetler verebilmek için hukuk tahsilinin gerekli olduğuna inanıyordu. Bu sebeple 1955 yılında Ankara Hukuk Fakülte- si’ne kayıt yaptırdı.
1956 yılı sonlarında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından eğitim stajı için bir yıllığına Paris’e gönderildi. Staj dönüşü İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Öğretmeni iği’ne tayin edildi. Bu arada Aydın’da iken başlamış olduğu Ankara Hukuk Fakültesi’ni 1959 yılında bitirdi ve bir süre Avukatlık yaptı. 1969 yılında İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Bu görevdeyken 1974 yılında emekliye ayrıldı. Daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarında edebiyat dersleri verdi.
Ahmet Kabaklı, hayatın zorluklarını bilen birisi olarak sade ve abartısız yaşadı. O, memleket meseleleri ile ilgili yazılarında ve konferanslarında son derece ciddî, özel hayatında inanılmaz derecede şakacı, alçak gönüllü, espirili, cana yakın, cömert, sevgi dolu, babacan bir kişi olarak tanınırdı.
O’nu yakından tanıyanlar; Türkiye’ye, Türkçe’ye ve Türk insanına gönülden bağlı, bıkıp usanmaz araştırmacı, vefalı, yardımsever, haklının ve mazlumun yanında yer alan, halkla iç içe yaşayan gerçek aydın, kadirşinas, kalemini menfaat için kullanmayan, hayatını milletine ve tarihine adayan bir şahsiyet olarak tanımlamaktadırlar.
Kabaklı, yaşadığı devrin alpe- reni olarak kalemiyle bütün Türk dünyasında taht kurmuştur. O. fikirleriyle milletinin gönlünü süsleyen bir “alperen” olmak istediğini şu sözleri ile ifade etmiştir: Benim bugüne kadar ki hasretim ve gelecekte yapmak ve anılmak için özlediğim şey, birçok yazılarımda anlatmaya çalıştığım alperen ahlâkı, alperen yaşayışı, alperen hürriyeti, milletimin her varlığını kuşatan alperen sevgisidir. Alperenlik hasreti ile yiğitliğe sarıldım. Her güzelliğin zaferi için çalışmaktan zevk aldım... İşte ben, Çanakkale’den Bolayır’a, Rumeli’ye sallarla geçip kırk mübarek atlı ile Usküb’ün, Belgrad’ın kalelerini fetheden kahramanlarla birlikte yaşadım.”
Dostları onu, sevgi yüklü olmasından dolayı Alperen’e, eserlerinde ciddî olması, doğruluğu ve dürüstlüğü ele almasıyla Yusuf Has Hacib’e, Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için gösterdiği çabalar ile Kaşgarlı Mahmud’a, bilgeliği ve otoriter yönüyle Dede Korkut’a, her çağrılan yere koşmasıyla da Evliya Çelebi’ye benzetmetedirler.
Ahmet Kabaklı’nın yazı hayatı henüz 22 yaşında Üniversite öğrencisi iken İstanbul Son Saat gazetesinde; “Yunus Emre mi haklı, Gölpınarlı mı?” başlıklı tenkit yazısı ile başlamaktadır. Daha sonra “Hareket” dergisinde “Ayın Hercümerci” başlığı ile sosyal ve edebi polemik, mizah ve hiciv yazılarına rastlanmaktadır. Diyarbakır yıllarında “Karacadağ” dergisini yöneten Kabaklı, şiir ve yazılarıyla edebiyat dünyasında tanınmış; Bizim Türkiye, Hisar, İstanbul, Çağrı, Türk Folklor Araştırmaları, Kubbealtı, Akademi Mecmuası, Mavera, Pınar, Kültür ve Sanat, Türk Edebiyatı vb. birçok dergide şiir ve makaleler yazmaya devam etmiştir.
Kabaklı’nın hayatındaki en önemli dönüm noktası, şüphesiz Tercüman Gazetesi’nin 1955 yılında açmış olduğu fıkra yarışmasında Emil Galip Sandalcı ve Hakkı Gülmen’le birlikte kazandığı birinciliktir. Son Saat, Tercüman, Yeni Haber, Türkiye gazetelerinde kültür hayatımızla ilgili yirmibinden fazla fıkra ve makale yazmıştır. 19 Mart 1991’den itibaren Türkiye Gazetesi’nde “Gün Işığında” adlı köşede yazmaya başlayan Kabak- lı’nın bu köşede yayınlanan ilk yazısı; “Beğen Beğendiğini”, 19 Kasım 2000 tarihinde yayınlanan son yazısı da; “Damda Deve Aranır mı?” olmuştur.
Kabaklı, 1970 yılında Türk milletinin fikir, sanat ve edebiyat sahasında millî çizgiler dahilinde gelişmesine çalışmak ve genç ka- abiliyetleri desteklemek için kurulan Edebiyat Cemiyeti’ne öncülük etmiş, 15 Ocak 1972’dcn itibaren yayın hayatına devam eden Türk Edebiyatı Dergisi’nin çıkmasına vesile olmuştur. Vefat ettiğinde 328. sayıya uluşan Derginin son sayısında Kabakh’nın son yazısı; “Saraybosna’dan Mostar’a” başlığını taşımaktadır. 1978 yılında da Türk Edebiyatını, sanatını, kültür ve bunlara mensup şahsiyetleri tanıtmak ve güçlendirmek amacı ile yine onun öncülüğünde, Türk Edebiyatı Vakfı kurulmuş ve Ahmet Kabaklı Vakfın başkanlığına getirilmiştir. Kabaklı bu görevi ölene kadar sürdürmüştür.
O, sayısız plaket, ödül ve payeler aldı. Bunlardan bazıları şunlardır; “Bürokrasi ve Biz” adlı kitabıyla Millî Kültür Vakfı’ndan Fikir ödülü, “Temellerin Duruşması” adlı eserleriyle Türkiye Yazarlar Birliği’nden Fikir ölülü, “Mevla- na” adlı eserleriyle Selçuk Üniversitesi ve Konya Turizm Demeği’nden Edebiyat ödülü, “Sohbetler I-II” kitabıyla Kayseri Yazarlar Birliği’nden Edebiyat ödülü ve ayrıca; Yılın Gazetecisi, Fıkra Dalı Başarı Armağanı ödülleri almıştır. Kendisi için en anlamlı ödüllerden birisi de, 14 Aralık 1996’da Aydınlar Ocağı’nın öncülüğünde, Atatürk Kültür Merkezi’nde verilen “Şeyhü’l-Muharrirîn” ünvanı olmuştur. Bu paye ile ilgili duygularını; “Sırtımıza giydirilen şeref hırkası; sizden ailemize, torunlarımıza, öğrencilerimize sunulan paha biçilmez bir armağandır,” diyerek ifade etmiştir.
Türk basın edebiyat ve fikir hayatının önemli simalarından olan Kabaklı’nın fikir ve sanatta temel düşüncesi; “İslâmî inanç ile millî karekterimizi çağlar içinde şaşılacak bir terkibe ulaştırmış olan öz kaynaklarımızdan, ecdadımızdan ve halkımızdan alınacak sayısız örnek ve ilhamlar ile günümüz dünyası içinde orijinal, şahsiyetli, güçlü ve zengin bir Türkiye’nin var olması hususunda maddî-manevî bütün imkânlarımızı seferber etmek” şeklinde özetlenebilir.
Türk Edebiyatı, Müslüman Türkiye, Mabet ve Millet, Kültür Emperyalizmi, Bürokrasi ve Biz, Mehmet Akif, Yunus Emre. Mevlanâ. Ejderha Taşı, Bizim Alkibiades, Ecurufya, Muhayyelât-ı Aziz Efendi. Sohbetler I-II, Temellerin Duruşması, Güneydoğu Yakından, Şiir İncelemeleri, Do- ğu’dan Doğuş, Sultanu’ş-Şuarâ Necip Fazıl, Şair-i Cihan Nedim adlı birçok esere imza atmış olan Kabaklı, hayatının 55 yılını öğretmenlik ve yazarlık yaparak Türk insanına hizmetle geçirmiş, sorumluluğu hiç elden bırakmamış, ümitsizliğe düşmemiş, hep öğrenen ve öğreten bir kişi olarak yaşamıştır.
Bir oğul ve iki torun sahibi olan Ahmet Kabaklı, 17 Kasım 2000 tarihinde kalp rahatsızlığı sebebiyle hastaneye kaldırıldı. Ameliyat olarak hastanede yatarken, 48 yıllık hayat arkadaşı Meşkûre Hanımı 23 Aralık 2000 tarihinde vefat etti.
Hızla iyileştiği sanılan “Şeyhü’l-Muharrirîn” Ahmet Kabaklı, 8 Şubat 2001 Perşembe günü İstanbul’da vefat etti. Türk ve Doğu Türkistan bayrakları ile sarıldı tabutu, 10 Şubat 2001 Cumartesi günü Fatih Camii’ne getirildi. Kılınan Cenaze namazından sonra Eyüp Sultan-Piyer Loti’deki aile mezarlığına defnedildi. Allah rahmet eylesin.