Makale

BARIŞ HAREKÂTI’NIN 22. YILDÖNÜMÜNDE Kıbrıs’ın Dünü, Bugünü Ve Geleceği

BARIŞ HAREKÂTI’NIN 22. YILDÖNÜMÜNDE
Kıbrıs’ın Dünü, Bugünü Ve Geleceği

Şükrü ÖZBUĞDAY
Din işleri Yüksek Kurulu Üyesi

Kıbrıs 1571 de Osmanlılar tarafından fethedildiği zaman Ada’da yaşayan Rumlar adeta bir bayram sevinci yaşamışlardı. Çünkü Ortodoks Hristiyan olan Rumlar, Katolik Venediklilerin zulmü altında ezilmekteydiler. Osmanlı Padişahı 2. Selim, Ada’da kalan askerin yanısıra, Kıbrıs’a yerleştirilmek üzere Anadolu’dan sanatkar ailelerin gönderilmesini kararlaştırır ve bu kararla, çoğunluğu Konya Karaman’dan olmak üzere Anadolu’dan toplam 5721 hane Türk ailesi Kıbrıs’a gönderilir. Halen Kıbrıs’ta yaşayan Türkler işte bu ailelerin torunlarıdırlar.
Rumlar Türker’in 308 yıllık toleranslı idaresi altında din, dil, eğitim, kültür ve ekonomi alanlarında gelişmişler, zenginleşmişler ve güçlenmişlerdi. 1820’li yıllarda Yunanistan’ın Osmanlı idaresinden bağımsızlığını kazanması ile Enosis ( Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması) hareketi de başlamış oldu. Rumlar, Enosisi gerçekleştirme faaliyetlerini, Ada’nın Türk idaresi altında olduğu dönemde fiilen uygulamaya koydular. 1878’de Osmanlı İmparatorluğu Ada’yı İngiltere’ye îcar etmiştir. İdareyi devralmak üzere Ada’ya gelen İngiliz Yüksek Komiserinin ilk ziyaretçilerinden birisi, Başpapaz SOFRANİOS idi. Başpapaz, İngiliz Yüksek Komiserine bir muhtıra tevdi ederek Ada’nın Yunanistan’a ilhakını taleb etmişti.
İngiltere’nin Kıbrıs’ın idaresini devralmasıyla, Rumlar Enosis hareketini canlandırdılar. 1914’de Osmanlı İmparatoru’nun İngiltere’ye karşı harbe girmesiyle İngiltere adayı tek yanlı olarak ilhak etti. Türkiye bu ilhakı 9 yıl sonra 1923 Lozan antlaşması ile tanımak durumda kaldı. 1920 li yıllar, binlerce Kıbrıslı Türk’ün adadan göç ettiği yıllar oldu. Göç edenlerin bir çoğu anavatan Türkiye’ye yerleşmeyi tercih ettiler. Türkiye’de halen sayıları 500 bin olan Kıbrıs Türk kökenli aile yaşamaktadır.
Bu tarihten sonra Enosis daha da hareketlendi. Nitekim Rumlar 1931’de İsyan edip İngiliz Valisi’nin konağını yakma noktasına geldiler. Bu olaydan sonra İngiliz idaresi Kıbrıs’ta her iki halkın da özgürlüklerine büyük ölçüde kısıtlamalar getirdi.
Ancak Rumlar yine rahat durmadı. 1950’de Kilesenin öncülüğünde, kiliselere konan seçim sandıkları vasıtasıyla bir "Enosis Plebisiti" yapıldı. Bu sözde “Enosis Plebisitinde Rumların %96’sı Enosis’e evet dedi.
1954’te Yunanistan konuyu Birleşmiş Milletlere götürerek Kıbrıs halkına "Self Determinasyon” hakkı verilmesini talep etti. Yunanistan’ın bu talebi Birleşmiş Milletler tarafından reddedildi ve nihayet 1 Nisan 1955’te Başpapaz MAKA- RlOS’un önderliğinde ve Kilisenin maddi imkânları kullanılarak kurulup finanse edilen EOKA Tedhiş Örgütü, Enosis için fiilen saldırılarını başlattı. Önceleri İngilizlere karşı başlatılan bu Tedhiş Hareketi 1958’de Türklere yöneldi. Gerekçe de Kıbrıs Türklerinin Enosis’e karşı çıkmalarıydı.
Kendilerine yöneltilen Rum saldırıları karşısında Kıbrıslı Türkler de, doğal savunma haklarını kullanarak Dr. Fazıl Küçük ve bugünkü Cumhurbaşkanı Rauf DENKTAŞ önderliğinde kendilerini savunmak için teşkilâtlandılar. Ve 1 Ağustos 1958’de "Türk Mukamet Teşkilatı" (TMT) kuruldu.
Çatışmaların daha fazla büyümesini engellemek amacıyla İngiltere’nin de devreye girmesiyle 1959-60 Zürih ve Londra anlaşmalarıyla Türkler ve Rumlar arasında Kıbrıs Ortaklık Cumhuriyeti oluşturuldu. Türkler bu Cumhuriyetin bütün organların da ortaktı. Anayasaya göre eğitim, aile hukuku, belediye işlerinde her iki toplum özerkti. Rumlar bu andlaşmayı zorla imzaladıklarını ve ortaklık devletini er ya da geç yıkacaklarını, andlaşma imzalanır imzalanmaz beyan etmişlerdi: MAKARİOS, andlaşma imzalandıktan sonra yaptıg açıklamada "Bu andlaşma Enosis’e bir sıçrama tahtasıdır" demişti. Nitekim 21 Aralık 1963’te, Cumhuriyetin kuruluşundan 3 yıl sonra, Akritas Plânı uyarınca saldırıya geçip, bir gecede Kıbrıs Ortaklık Cumhuriyeti’ni bir "Rum Cumhuriyeti" ne dönüştürmeye teşebbüs ettiler.
Rum Temsilciler Meclisi 1967 yılında oybirliğiyle amaçlarının Enosis olduğu kararını almıştır. Bu karar halen yürürlüktedir ve bugüne kadar geri alınmış değildir. 1963-1974 yılları arasındaki 11 yıllık dönem, Kıbrıs Türk halkı için en acı yıllar olmuştur. Kıbrıs Türkleri bu dönemde yüzlerce şehit ve yaralı vermiş, temel gıda maddelerini bile Türk bölgelerine ulaşımı Rumlar tarafından engellenmiş, Rumlar Ada’nın her tarafına giden yollarda "Barikatlar" kurarak Türklerin seyahat özgürlüğünü ve aileleriyle temasını engellemişlerdir. Kıbrıs Türkleri bu 11 yıllık süre içerisinden Türkiye’den Kızılay vasıtasıyla gönderilen yardımlarla hayatlarını sürdürmek durumunda bırakılmıştır.
15 Temmuz 1974’te Rum’lar Enosis için son adımı atmak istediler. Yunan cuntası bir ihtilâl ile Makarios’u devirip, SAMSON’u başa geçirdi. Tam Enosis’i ilân etmeye hazırlanıyorken, Türkiye tehlikeyi görüp müdâhele etti ve 1963’ten beri 11 yıl boyunca ada sathına yayılmış otuz küsur enklavda yaşayan Kıbrıs Türklerini topyekün yok edilmekten kurtardı. Kıbrıs Türkleri Kuzeye akın ederek özgür bölgede toplandılar. 13 Şubat 1975’te "Kıbrıs Türk Federe Devleti" ilân edildi. Bundan yaklaşık sekiz yıl sonra ise, 1983’te Kıbrıs Türkleri kendi bağımsız devletlerini, KKTC’ni ilân ettiler.
Kıbrıs’ta 1974 Barış Harekâtından bu güne kadar geçen süre içerisinde tek bir kurşun bile atılmamış, kan akmamıştır. Türk silahlı kuvvetlerinin mevcudiyeti sayesinde Ada’da 22 yıldan beri ateşkes şartları altında bir barış hüküm sürmektedir.
Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için 1968’de toplumlararası görüşmeler başladı. Bu görüşmeler belirli fasılalarla bugüne kadar devam etmiştir. Ancak, bugüne değin hiçbir netice alınamamıştır. Netice alınamamasının sebebini KLERİDES "İfâdem" adıyla 3 cilt halinde yayınladığı hatıralarında şöyle ifşa etmektedir: “Kıbrıs Rumlarının amacı Ada’yı Türklerin koruma altına alınmış azınlık olarak yaşayacağı bir Rum Devleti’ne dönüştürmekti. Türkler’in amacı ise, buna karşı direnmek ve andlaşmalardan kaynaklanan ortaklık haklarını müdafaa etmekti. Kıbrıs sorunu, birbirine karşı bu iki ayrı düşüncenin çatışması ile ortaya çıkmıştır."
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi bugüne kadar Kıbrısla ilgili çeşitli kararlar almıştır. BM Genel Sekreteri ise muhtelif raporlar yayınlamış, çeşitli çözüm önerileri sunmuştur. Ancak bu rapor ve önerilerde Türklerle yetki paylaşımına yol açacak bir andlaşmaya imkân bulunmamaktadır.
Kıbrıs’ta bir çözüme, ancak egemen ve bağımsız iki devlet arasında sağlanacak bir uzlaşma ile varılabilir. Ancak, Kıbrıs Rum tarafı tavır ve beyanlarıyla; Kıbrıs Türk tarafı ile yetki ve egemenlik paylaşımına gitmeye, eşit şartlarda yeni bir siyasi ortaklık oluşturmaya istekli ve hazır olmadığını göstermektedir.
Türk ve Rum taraflarının federasyon konusunda ortaya koydukları görüşler arasında büyük farklar vardır. Kıbrıs Rum tarafının, Kıbrıs Türklerinin eşit siyasi statüsünü, egemenliğini ve ortaklık haklarını tanımaktaki isteksizliği, federal çözüm yolunu tıkamıştır. Federasyonlar, yalnız siyâsi yönden eşit ve egemen devletler arasında kurulabilir. Rumların 1989 yılında masaya koydukları ve bugün halen geçer olduğunu savundukları önerilen merkezi hükümetin Rum kontrolünde olacağı üniter bir devlet kurulmasını, Kıbrıs Türkleri de azınlık haklan" tanınmasını hedeflemektedir. Rumlar, Kıbrıs’ta esasen bir federasyon kurmak amacı taşımamakta, yalnız kendilerinin söz sahibi olacakları bir çoğunluk idaresi istemektedirler.
Rum tarafı, doğrudan görüşmeler yoluyla meselenin özüne inerek bir uzlaşma yolu aramak yerine KKTC’ni yok farzederek, kendisini tüm Kıbrıs’ın sahibi gibi göstermek ve Kıbrıs Türk tarafına baskı yapılmasını sağlamak amacıyla, uluslararası forumlarda dolaşmayı, sahte propagandası ile dünyayı aldatmayı tercih etmektedir.
Halbuki Ada’da kalıcı bir çözüme varılabilmesinin temelinde, iki ayrı devletin varlığı yatmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti en az güneydeki Rum devleti kadar bağımsız ve egemendir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin bir an önce tanınması, Ada’da iki halkın yan- yana ve iyi komşuluk ilişkileri içerisinde yaşayabileceği yeni bir düzenin tesisini büyük ölçüde kolaylaştırmış olacaktır.
Geçmişin acı tecrübelerini gözardı ederek, Kıbrıs sorununu siyasî çözüm menziline sokmak imkânsızdır. Konuya Rum-Yunan gözüyle bakarak çözüm bulunamayacağını zaman göstermiş, halkımız da haklı ve kararlı tutumuyla bu gerçeği kanıtlamıştır. Bugünkü barış ortamının temelinde iki kesimliliğin, iki topluluğun ve iki ayrı devletin bulunduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliğinden, iki bölgelilikten, iki halklılıktan, self-determinasyon hakkından, egemenlik hakkından ve Anavatan Türkiye’nin etkin ve fiilî garantisinde asla taviz vermeyeceğini artık herkes öğrenmelidir. ♦

Kaynaklar:
1- KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Rauf DENKTAŞ’la yapılan mülâkat; Diyanet Aylık Dergi; Yıl 1993. Sayı: 31
2- KKTC Eski Başbakanı Sayın Derviş EROĞLU ile yapılan mülakat; Diyanet Aylık Dergi; Yıl 1993, Sayı: 31
3- KKTC Cumhurbaşkanlığı danışmanlık ve siyasi İşler müdürü sayın Mustafa EVRAN’ın ’Türkiye,Avrupa İlişkileri Çerçevesinde Kıbrıs’ın Avrupa Birliğine Üyeliği" başlıklı yayınlanmamış makalesi (kendi izniyle)
4- Kıbrıs Türk Mücâhldler Derneği Başkanı Sayın Halil PAŞA ile yapılan mülâkat; Diyanet Aylık Dergi; Yıl: 1993. Sayı: 31