Makale

SİVAS’TA TÜRK ESERLERİ

SİVAS’TA TÜRK ESERLERİ

—IV —

Dr. Fill. İlhan AKÇAY

Vakıflar Gn. Md. Uzmanı

DİĞER ESERLER

PAŞA CÂMİİ:

Salman Bey vakfındandır. Çarşı dörtyol ağzındadır. 19 uncu asrın sonlarında yapılmış enliliğine sahınlı büyük bir camidir. Duvarları kârgir, tavanı ahşaptır, içte ahşap sütunlar hârimi tutar. Geride, L şeklinde sa­ran, kadınlar mahfili vardır. Minaresi yenidir. Evvelce minaresinin olup olmadığı bilinmiyor. Minberi ahşaptır, ikinci sınıf eserdir. Caminin san’at değeri bulunmaz.

YIĞİTLER MAHALLESİ CAMİÎ;

Cami eski tarihte yapılmış ise de şimdiki hali yenidir ve sanat değe­ri bulunmaz. Yalnız cadde üzerinde bulunan minaresi kesme taşdan ve yuvarlak şerefe altını havî olup, kaide kısminde mevcut bulunan kitabe­sine göre 1209 hicrî yılında Hacı İbrahim adlı hayırsever tarafından yap­tırılmıştır.

SÜT EVLİYASI:

Şehitler Camii yakınındadır. Evler arasında kalmıştır. Ahşap, kare plânlı, sekizgen ahşap kasnaklı ve üzeri kubbemsi tiptedir. Tokat’ta da bir Süt Evliyası Türbesi olduğu söylenir, içte dört lâhit vardır. Üçü erkeğe âittir. Görülebilen bir lahit taşma göre klâsik Osmanlı Devrine kadar inen mâzisi olduğu anlaşılmaktadır. Şimdiki yapının bir mezar taşı hâriç san’at değeri yoktur. Südü olmayan kadınların geldiği söylenir.

AHÎ AHMET AÇIK MEZARLIĞI:

Sanayi Çarşısındadır. Burada eski Sivas mezarlığının kalıntısı bulunur. XIII. yüzyıla kadar uzanan geçmişi vardır. Bunun yanında hâlen mevcut çok değerli ve san’at târihi yönünden de müzelik beş mezar taşı bulunur. Sanayi Çarşısı yapılırken buradaki kalıntıların da etrafı duvar­larla çevrilmiştir. Zaviye ve Türbesinin olduğu, eski kayıtlara göre anla­şılan Ahî Ahmet Zaviye ve Türbesi hâlen hiçbir kalıntısı olmadan yok ol­muştur. Hâlen taşlar kısmen toprak altında olup, korunması gereklidir.

GÖK MEDRESE (Hâlen müze):

Yalnız Sivas’ın değil, İslâm san’atının dikkate değer anıtlarından bi­ri olarak tanınır. Eşsiz süslemeleri dolayısiyle esas adı unutulup, çinileri­nin adıyla anılmağa, “Gök Medrese” denmeğe başlanan yapının esas dış karakteri; iki minaresiyle, ortadaki taç kapının meydana getirdiği orta­çağ yapılarının hâkim unsuru din ve ilmin bir arada kaynaşmasını tem­sil etmektedir.

Medrese, eyvanlı, ortası avlulu tipin en enfes örneğidir. Dikdörtgene yakın (müstatil) plânlı ve köşeleri yuvarlak desteklidir. Dışa pencere ol­mayıp kaim taş duvarları ile dıştan kale manzarasını andırması Ortaçağ yapılarının tipik özeliklerinden sayılır.

Avlu etrafında dört eyvanlı (Arapçası: iyvân), karşılıklı ve köşelerdekiler dâhil müstatil, tonoz tavanlı medrese odaları bulunur. Yalnız giriş kapısının iki yanında odalar kubbeli ve pencereleri dışarıya doğrudur. Ayrıca avluda odaların önü revaklarla süslü bulunur.

Cephe ve Taç Kapı: . Zamanımıza kadar gelen en güzel ve muhteşem eserlerdendir. İki köşe destekleri arasında kapı bulunur. Kapı iki yanın­dan da minare yükselir. Duvarlarda iki tarafta altta birer tezyini, üstte sâde pencereler açılmıştır. Bunda, yeknesaklığı gidermek çabası kendisi­ni gösterir. Solda bu gibi yapılarda bulunması gereken çeşme, zamânımıza kadar gelebilen Selçuklu çeşmelerinin en eskilerinden sayılmaktadır. Üstünde Selçuklu sülüsü ile yazılmış yazı kısmı ve yonca yaprağı tezyînâtı bulunur.

Her tarafı baştan aşağı dantelâ gibi işlenen taç kapı muhteşemliğini anlatmak için; Konya’da bile ancak ince Minareli Medrese kapısının bile, büyüklükte buna erişemiyeceğini anlatmak yeter olur, kanaatındayız. Bu­na rağmen burası kadar, belki de daha muhteşem Sivas Çifte Minareli Medrese’nin olduğunu; hele Divriği Ulu Câmii’nin kapılarının ise dünya san’atında belki eşleri olmadığım belirtirsek, Sivas denen bölgenin ne gi­bi hazînelerle dolu olduğunu ancak anlatırız sanıyoruz.

Kapısının süslemeleri tamâmen ayrı olarak taşçı ustalarının elinden çıktığı anlaşılmaktadır. Mermerinin renkleri hâlâ göz dolduracak dereede güzeldir. Üzerinde palmet motifi bulunan iki yan kısımları vardır. Bu motif, ölümsüzlüğü temsîl eder; Erzurum Çifte Minareli Medrese ve Yâkutiye Medresesi ile Niğde Hudâvend Türbesi’nde de sevilerek kulla­nılmıştır.

Kapının tanınmış özelliklerinden birisi de hayvan gruplarım gösteren stilize edilmiş kabartma grubudur. Bu, dünya Islâm * Türk sanatında benzeri olmayan parçadır. Bâzılarının başlarının 19 uncu yüzyılda kırıl­mış olmasına rağmen yine de çok iyi halde gelmiştir, iç kısımda Hadîs - Kelâm - Fıkıh gibi derslerin okutulduğu dinî bir müessesede bu türlü kabartmanın bulunuşunun sebebi yakın yıllara kadar meçhûlümüzdü. An­cak şimdi anlaşıldığına göre, bunlar İslâmiyetten evvelki Türklerin kul­landığı 12 hayvanlı Türk takviminin bir nişanesi olduğu anlaşılmaktadır. Zîra, bu mezkûr takvimdeki hayvanlarla buradakilerin benzerlikleri ve sayılan oldukça birbirine uymaktadırlar.

Palmet (Hayat Ağacı) altındaki rozel içinde de Taç Kapının yapıcı­sının adı olan KALUYAN adı görülür. Konya’da Abdullah oğlu Kelûk ad­lı belki de aynı kişinin (1264 M.) yaptığı İnce Minare kapısı, Sivas’takinden 6-7 yıl evvel yapılmış demekti. Bu ad tanınmış ve XIH. yüzyıla âit taşçı ustasının adıydı. Taç kapısının diğer kısımları da klâsik Selçuk ti­pinin en dikkate değer kısımları olup mermer üzeri olduğu için dantelâ gibi oyulan şaheseri kabul edilir.

Minareleri: En sağlam gelen nâdir Selçuklu minârelerindendir. Sâde­ce medreselerin süsü olarak yapılmış ve alt kaideleri Taç Kapıya bitişik olduğundan taştan, gövdeleri tuğladandır. Sağdaki minâreye bitişik içte, giriş kısmındaki ilk odası mescittir. Kare plânlı odanın dışa 1, avluya 2 penceresi bulunur. Tavana Selçuklu üçgenlerinden kubbeye geçiş nizâmı tatbik olunmuştur. Ayrıca bir mihrâbı bulunur. Minberi yenidir. Tavana kadar ve bütün mihrabı en güzel Selçuklu çinileriyle süslüydü. Ancak ba­kiyeleri kalmış bu parçalar bile bugün insanı büyüleyecek güzellikte olup, eyvandakilerle birlikte bu sanatın erişilmez şaheserleri kabul edilmekte­dir. Kabartma şeklinde yıldız biçimi motifleri hâlâ ilim alemince incelen­memesi hâzindir.

Avludaki kemerlerin sütun başlıkları antik greko-romen devri süsle­rine göre Türk - İslâm sanatkârları tarafından kendi zevklerine göre ya­pılmış değişik kopyalarını gösterir. Ortada bir çeşme, avlunun karşı ey­vanında nefîs işçilikleri, mermer süsleri varsa da o derece bozulmuş bu kısunlar üzerinde araştırmalar da maalesef yapılmamıştır.

Banisi: Selçuklu veziri, hayratlarıyla tanınan Sahip Ata 1271 yılın­da yaptırmıştır. Bu zâtın sayılmayacak kadar çok hayratı Anadolu’nun her tarafına yayılmıştı. Medrese’de Selçuklu san’atının tâbir caizse Ba­rok (taşkın) ifâdeli bir misâli olarak kabul ediyoruz.