Makale

ANİ VE KARS’IN SELÇUKLU HÜKÜMDÂRI ALPARSLAN TARAFINDAN FETHİNİN 904 üncü YILDÖNÜMÜ

ANİ VE KARS’IN SELÇUKLU HÜKÜMDÂRI ALPARSLAN TARAFINDAN FETHİNİN 904 üncü YILDÖNÜMÜ

Cemender ARSLANOGLU

Ufukları, uzaklığın koynunda erimiş bir derya tahayyül edin. Bu deryanın kıyısında tarihi, tarihin derinliklerinde kaybolan heybetli, yalçın bir kayanın göklere yükseldiğini, ömrü boyunca nice hırçın fırtınalara, nice azgın dalgalara ve nice yıldırımlara göğüs gerdiğini, buna rağmen yıpranmadığını, daha heybetli, daha yalçın, daha bilenmiş bir hale geldiğini düşünün kayanın bu hâlini, bizlere metanetinin azameti hakkında bir fikir vermez mi?
İşte milletimiz, tarihi, tarihin, derinliklerinde kaybolan en eski ve en köklü milletlerden biridir, belki de milletlerin en kıdemlisidir.
O, ufukları görünmeyen zaman deryasının bir sahilinde kendine has bir heybet, vakar ve metanetle yükselmiş tarihi boyunca nice düşman saldırılarına göğüs germiştir. Hayatı çoğunlukla savaş alanlarında savaşmakla geçtiği halde dağılmamış, yıpranmamış, gittikçe metinleşmiş, yalçınlaşmış ve dinçleşmiştir. Şimdi, milletimizin kahramanlığıyla yazdığı tarihin şan ve şerefle müzeyyen yapraklan, onun güç ve metanetinin azametini dile getirmez mi?
Türkler bir zamanlar boylar hâlinde yaşarlar, Türk adını, içlerinden en güçlü, kuvvetli olan boya verirlerdi. Zaten Türk, güçlü anlamına gelen bir kelimedir.
Türkler, tarihleri boyunca birçok dinlerle karşılaşmışlar, fakat aradıkları, özlediklerini yalnız ve yalnız Hz. Muhammed’in çağrısında bulmuşlar, bu sebepledir ki, İslâmî ruhların bütün harâretiyle benimsemişlerdir. Onun cazibesiyle sonsuz bir feragatla ona hizmet etmişlerdir;
Türklerin İslâm dinini kabul edişleri birdenbire olmamıştır. İslâmiyetin yayılışından 963 yılına değin Türkler İslâmiyeti dört yüz senede kabul etmişlerdir. Türkler İslâmiyet’i kabul edince dâr-ül-İslâma da kolayca girmeye başlamışlardır. İslâm dünyasını içine alan bir İslâm - Türk devleti kurmaya çalışmışlardır.
Büyük Selçuklu Devleti hakanlarından Sultan Mehmet Alp-Arslan, Selçuklu hükümdarlarının İkincisidir. 20 Ocak 1029 tarihinde Merv şehrinde doğmuştur. 1063 yılında 31 yaşında hükümdar olmuştur. Kasım/1072 tarihinde 43 yaşında ölmüştür. Mezarı Horasan’da Merv şehrindedir.
ALP-ARSLAN: Hükümdar olunca büyük bir ordu meydana getirmiş ve bu ordu.üe bugünkü Türkiye hudutlarına gelerek, Şubat/1064 tarihinde batıya Bizans hudutlarına yürümüştür. Bu hızla Ani önüne gelen Alp-Arslan buraların çok kuvvetli bir surla gerilmiş olduğunu görmüş. Bu sıralarda doğuda Bizanslıların ilk ve en büyük müstahkem Ani şehrinin surlarının üç tarafım Arpaçay nehri çeviriyor, diğer taraftan ise su dolu derin bir hendek bulmuyordu. Hendeğin bulunduğu taraftan muhasaraya başlayan Alp-Arslan, Ani Kalesini zapta karar verdiği muharebe günü, ordu erkânı ile birlikte namaz kıldı. Şehitlik kefeni saydığı beyazlar giydi. Güzel kokular süründü. Erinden en yüksek generaline kadar ordusunu bir araya topladı ve askerlerine şu hitabede bulundu:
ASKERLER !...
“Sizin gibi yiğit bir askerin hükümdarı bulunduğumdan dolayı öğünüyorum.
İlkin tahta geçişimde memleketin ufuklarım saran ihtilâl bulutlarım erlik kılıçlarınızın şimşeği ile dağıtarak vatanı kurdunuz.
Bugünkü gün dahi âlem-i İslâmiyet, karşınızdaki düşmana keskin cihat kılıcınızı göstermenizi bekliyor. O halde hem hakkıyla vatanı koruma, hem de Kelime-i Şahâdet sancağınızı yükseltmek gibi iki mutlu vazife yapmış olacaksınız.
Düşmanlarınız çokluk ise de, ilk arslanca saldırışınıza bile dayanamıyacağmı bilirim. Çünkü, onlar vatanlarım değil, hayatlarım kurtarmaktan başka bir şey düşünmiyen korkak adamlardır. Siz ise, yaşamanın iğreti olup, asıl şerefin din yolunda çarpışma uğrunda can vermek şerefinden ibâret olduğunu bilen arslanlarsınız.
Şu kılıcımı tutmakta olan elimde kuvvet kalmayıncaya değin uğraşacağım, Vatanını, milletini, dinini ve hükümdarım sevenler benimle gelsinler.”
ALP-ARSLAN: Generallerine ve subaylarına şu emri verdi:
KUMANDANLARIM!
“Bir nefer gibi harbe katılacağız.
Burada Allah’tan başka bir Sultan yoktur. Emir ve kader tamamen onun elindedir.”
Bu nutuk üzerine Selçuklu kahramanları, denizler gibi coşarak ve taşarak sevgili hükümdarlarının arkasınca gidip 200.000 den çok muharibin koruduğu Ani Kalesine hücum ettiler.
ALP-ARSLAN: Yalnız kılıç ve topuzunu aldı. Ordu ALLAH, ALLAH! sesleriyle Ani Kalesine hücuma başladı. Koruyucular kaleye çıkan dar ve sarp yolların gediklerini kapamaya yarayan hazır kereste ve örgü taşlariyle kalelere giden yamaçlı yollan kapadılar. Rumlar iç kaleye çekildiler. Yağlı paçavra atanlar, demir pençe eldivenlerle sur taşlan arasına demir kazık çakarak tırmananlar, burçlara, kement atıp çıkanlar çıktılar. Rumlar, Alp-Arslan, tahtadan bir köşk yapılmasını ve üstünün (Anı’dan atılacak yağlı paçavra veya Kum ateşiyle yanmasın diye) sirkeye batırılmış keçeden (yanmaz) bir gölgelikle örtülmesini emretti. Bu yapıldıktan sonra bu portatif kulenin (köşkün) üzerinde harb etmeğe başladılar. Günlerce süren muhasara esnasında Anı’yı almaktan ümidi kesildiği anlar oldu. Nihayet surda açılan deliklerden esas şehre girildi Müdafilerden Bizans hizmetinde bulunan iki Gürcü generali - Bagrat ve Greguvar – iç kaleye çekilerek müdafaaya devam ettiler ve buraya giden yollan odun v.s. ile kapadılar. Sultan bu manileri yıktırdı. Nihayet Alp - Arslan’ın azmi ve şiddeti karşısında teslim olmayı ve vergi vermeği kabul ettiler. Rivayete göre, Sultan Horasan Amîdî ile Hâdim Şems’i şehrin idaresine memur etti. Fakat anlaştıklarına pişman olan müdafller tekrar savaşa başladılar. Muhasaranın en şiddetli safhası bu safha oldu. Başta Alp-Arslan olmak üzere Selçuklu askerleri harbin bütün şiddetine tahammül ediyorlardı. Bu arada Alp-Arslan’ın ve müdafilerin müteaddit harb tekniğine başvurdukları görülüyor. Meselâ; Alp-Arslan, saman ve toprak dolu çuvalları yığdırarak bunların üzerinden kaleye sapan ve neft attırmış, tahtadan bir köşk yaptırarak buradan savaşmış, Rumların duvar ve burçlara tırmanmalarına mâni olmuştur.
Diğer taraftan müdafiler de memleketlerinin en güzel kadın ve oğlanlarım Selçuklular’a esir aldırarak meşgul etmek için, Sultan’ın karargâhının önüne gönderdiler. Alp-Arslan bunların hepsini yakalattırıp hapsettirdi; fakat müdafilerin umduğu olmadı.
Rumlar duvarlara, burçlara tırmananlara mani oluyorlardı. Nihayet Selçuklular 25 inci günü surun kuzeyindeki kuvvetli taraflarım ortadan yıkmağa muvaffak oldular ve kaleye girdiler. Şehrin düşüşünü gören koruyucular, gizli yollardan savuşup kaçmışlardı. Böylece Bizans’ın doğuda en büyük müstahkem şehri ve kalesi olan Anı Kalesine yarılan surlardan geçerek girdiler. Anı, tamamiyle zapt olunduktan bir gün önceleri 29 Şaban 456 yani 16 Ağustos 1064 Pazartesi günü ALP-ARSLAN, esir halkın kendi lisanında dellallar bağırtarak, canlarının emniyet altında olduğunu duyurdu. Türk kumandanının âlî-cenâbâne hareketi, merhameti, itidal ve insanlık hislerinin en yüksek Örneğini gösterdi. Bu gibi afivler, o devrin tarihinde nâdir görülmüştür. Bu yüksek seciye ile Alp-Arslan Garp Kaynaklarında bile hürmetle anılmaktadır. Şehrin fethi hıristiyanlar arasında ne kadar teessür uyandırmışsa, Islâm dünyasında da o kadar sevinç yaratmıştır.
Alp-Arslan, Bağdat Abbasî Halîfesine ve her tarafa gönderdiği fetih- nâmelerle kazandığı zaferin önemim idrâk ettiğini göstermiştir. Buna mukabil bu fetihnamelerin umumî bir sevinç uyandırması, Halîfeye gönderilen fetihnâmenin Bağdat’ta sarayda okunması ve bizzat Halîfe tarafından Alp-Arslan’a onu öven bir mektup gönderilmesi, halifeliğin de bu fethin önemini kavradığım göstermektedir.
ALP-ARSLAN: İsmi daha ilkokul sıralarından buyana hafızalarımızı tezyin eden Büyük Selçuklu Hakanı Mehmet Sultan Alp-Arslan: Bundan 904 sene evvel 16 Ağustos 1064 tarihinde Bizanslıların Kars vilâyeti yakınlarındaki fevkalâde muhkem bir serhat şehri olan Anı Kalesini zor-lu bir muhasaradan sonra fethetmiş, şehrin en büyük kilisesini camiye tahvil ederek 20 Ağustos 1064 gününe rastlayan Ramazan’ın 4 ünde bugünkü Anadolu toprakları üzerinde Selçukluların ilk Cuma ezanı ve hutbesini okutup bütün Selçuk Devleti büyükleri ve Askerî Erkânı da beraber olduğu halde, Cuma namazını kılmışlar ve bugünkü Türkiye’nin temellerini Anadolu topraklan üzerine Kars’ta bu tarihte atmışlar, ülkelere gönderdiği fetihlerle Anadolu’yu Türk yurdu yapmışlar ve Anadolu’nun müstahkem kapılarını, Türklere ebedî olarak açmışlardır, işte bu olay, Türk ve İslâm tarihinin en büyük zaferlerindendir. Bu muazzam muvaffakiyet, Alp-Arslan’a Türk Tarihinde yüksek bir mevki bahşetmiş, kendi büyük fetih ve gazilerden sayılmış, adı Müslüman Türk milletini ve yurdunu kuran hakan olarak tarihin silinmez sayfalarına tescil edilmiştir. Devrin Abbasî Halîfesi Anı zaferiyle Bizansı yenen ve Anadolu’nun kapışım açan Büyük Kumandan Hakan Sultan Alp-Arslan’a EBÜL-FETİH (FETİH BABASI) unvanını vererek Alp-Arslan’ı tebrik etti Bütün İslâm ülkelerinde okunmak üzere duâlar gönderdi.
16 Ağustos 1064 tarihinde Kars Hindeki Anı şehrini fethederek, Müslüman olmayan Bizanslılardan temizliyen Alp-Arslan Anı şehrini imar ettirdi, halkı yeniden doldurdu. Fethedilen başka şehirler gibi Anı’ya da Müslüman muhafızlar yerleştirdi. Menuçehr b. Ebi’s-Şâvur’ı büyük bir ordu ile birlikte buraya emîr tâyin etti.
ALP-ARSLAN: Vanand (Kars Bölgesi) Kralı Gagik-Abas’dan, huzuruna gelerek itaatim arzetmesini istedi. Anı’nın akıbetini gören kral, Sultan’ın davetine icabet etmediği takdirde başına gelecekleri takdir edecek kadar zeki idi. Sultan’ın elçisi, onu siyah elbise giymiş olarak görünce sebebini sordu. Gagik, dostu Tuğrul Bey’in matemini tuttuğunu söyledi. Bu cevaba hayret eden elçi, gördüklerini Sultana anlattı. Alp-Aralan da Kars’a gelerek Kars Kalesini de Selçuklulara bağladı.
ALP-ARSLAN: Cesur, heybetli, mert, sahî, âdil, kerîm, cömert, konuşması ve tavrı mütevazı, fukarâ-perver olduğu kadar büyük kalbli, necib, yüksek seciyeti ve çok iyi meziyetlere sâhip idi. Kararlarım, âdü, fâzıl ve ediplerden mürekkep husûsî toplantılarda görüşür, kararlarını onların müstesna bilgi ve tecrübelerinden faydalandıktan sonra verirdi.
ALP-ARSLAN’ın: İlme, sanat erbabına hürmeti büyüktü, Hıristiyanlar en büyük mağlûbiyeti Alp-Arslan’dan gördükleri halde, Devrin Bizans, Ermeni ve Süryânî kaynaklan onun adaletini ve yüksek insânî vasıflarını övmekte müttefiktirler. Aleyhinde söylenen sözlere ehemmiyet vermezdi. Zamânında memleketinin hiçbir yerinde cinayet ve müsadere olmamıştır. İslâm ülkesinde bulunan irili ufaklı sülâlelerin tahakkümüne son vererek mazbut, siyasî bir birlik vücuda getirdi. Tebaası, onun zamanında huzur ve sükûn içinde yaşardı. Zorbalığa yeltenenlerin cezasını vermekten gecikmezdi, sefer sırasında’ hiçbir kimsemin malı parasız alınmamıştır, Yabancı bir kimseye fiske atılmamıştır. Anadolu’da taptaze bir varlıkla yeni ve gürbüz bir nesil 16 Ağustos tarihli Kara Anı Kalesi ile atılmıştır.
ALP ARSLAN MARŞI
Dokuz yüz yıl çığ gibi geçmiş de üzerinden,
Hâlâ bu mutlu günü duyuyoruz derinden:
İlk-Fetih günüydü bu! Yer oynadı yerinden.

Kars’tan bir güneş doğdu, yüce dağları aştı,
Batılı’nın gözleri bu güneşte kamaştı.

Atlanmış pusatlanmış erleri sanki “yel” di.
Nal sesleri bir zafer marşı gibi yükseldi,
Şimşek şimşek hızlandı: Zulmü, zulmeti deldi.


Her savaşa benzemez: Bu bir “kutsal savaş” tı.
Ay parçası yiğitler Hak yolunda savaştı.

Arslanların Sultanı, Sultanların Arslanı
Kılıcının ucuyla yazmıştı bu destanı;
Türk’e armağan etti şu mübarek vatanı.

Adı göğe yükseldi, Tanrı’sına yaklaştı;
Gözlerde, gönüllerde Alp-Arslan Bayraklaştı!
Halide Nusret ZORLUTUNA