Makale

İSRAF VE AÇLIK

BAŞYAZI

İSRAF VE AÇLIK

Mehmet Nuri YILMAZ
Diyanet işleri Başkanı

Kurana göre; malın, mülkün hakiki sahibi Yüce Allah’tır. (Al-i İmran:26...) Kâinatta bulunan her şey ve saymakla bitirilemeyecek olan bütün nimetler, insan için yaratılmış ve onun istifadesine verilmiştir. (İbrahim: 34; Câsiye: 13)
İnsan, mal ve mülkün emaneten ve vekaleten malikidir.. Dolayısıyla onları, müvekkili olan Yüce Allah’ın çizdiği çerçeve dahilinde kazanmak ve harcamakla mükelleftir. Kur’ân-ı Kerim, bu hususta, insanın İlâhî imtihana tabiî tutulacağını haber vermektedir.
(Teğabün:15) Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) de bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Kıyamet gününde insan, şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe yerinden ayrılamaz: Ömrünü nerede ve ne suretle harcadığından, yaptığı işleri ne maksatla yaptığından, malını nereden kazandığından ve nerelere sarfettiğinden, vücudunu, sıhhatini nerede ve ne suretle yıprattığından."(Riyâzu s-Sâlihîn, c. 1, Hadis No: 410)
Dinimiz; kulun kendisine sunulan nimetlerden meşruiyet içinde faydalanmasını ve sahip olduğu malî gücü ile mütenasip bir hayat sürmesini teşvik ve tavsiye etmektedir. Resül-i Ekrem Efendimiz; "Muhakkak Allah Teâlâ kuluna verdiği nimetin eserini onun üzerinde görmekten hoşlanır."(Riyâzu s-Salihîn c.II, Hadis No: 806) buyurmak suretiyle bu hususa işaret etmektedir.
İslâm; mal, mülk ve para harcamakta ihtiyacı ölçü almış, gereksiz ve faydasız yerlere yapılan lüzumsuz harcamaları yasaklamıştır. Masraf; gelire göre değil, ihtiyaca göre yapılmalıdır. Gelirimiz artsa bile, harcama ihtiyaç hududunu aşmamalıdır. Her konuda olduğu gibi bu hususta da İslâm, israf ve cimriliğe kaçmadan itidali emretmektedir. Dinimizde bu ölçü, olgun mümin olabilmenin vasıflarından kabul edilmiştir. Cenâb-ı Hakk bu hususta şöyle buyurmaktadır:
"Onlar ki, harcadıkları vakit ne israf, ne de sıkılık yapmazlar. (Harcamalarında) ikisi arasında orta bir yol tutarlar." (Furkân: 67)
"Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere saçıp savurma. Zira böylesine saçıp savuranlar, şeytanların dostudurlar..."(İsrâ: 26-27)
"Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma..."(İsrâ: 29)
İslâm; fert kadar, toplum menfaatlerini de koruyan bir dindir. İsraf, ferdin olduğu kadar, toplumun da zararınadır. Ülkemizin ve bazı devletlerin maruz kaldığı ekonomik sıkıntıların ana sebepleri arasında israf zikredilmektedir. Bu nedenle, eğer memleketimizde fakirliğin, sefaletin, cehaletin ve daha pek çok sosyal ve ekonomik sıkıntıların önüne geçmek istiyorsak, hem fert, hem de toplum olarak yersiz, gereksiz ve faydasız harcamalardan kesinlikle kaçınmalıyız. Ülkemizde, yıllık israfın milyarlarca’ dolara ulaştığı yetkililerce ifade edilmektedir. Bu, çok ciddi ve üzerinde titizlikle düşünülmesi gereken bir husustur.
Günümüzde tüm ülkeler, ekonomik kalkınma ve her yönden güçlü olma yarışı içindedirler. Bu yarışta Ülkemizin layık olduğu yere gelmesi, başka ülkelere muhtaç olmaması için sadece devlet erkanına değil, hepimize büyük görevler ve sorumluluklar düşmektedir. Bunun için çok çalışıp çok üretmemiz ve mümkün olduğunca her konuda tutumlu olmamız, gereksiz tüketim ve harcamalardan, özellikle lüks ve israftan kaçınmamız gerekmektedir. Bu; hem Dinimizin emri, hem de millî bir görevdir.
Ülkemizin mevcut millî kaynakları, iyi değerlendirildiği takdirde nüfusumuzun çok çok üstündeki insanlara yetecek durumdadır. Yeter ki, kıymetini ve yerli yerince istifade etmesini bilelim.
Dünyanın muhtelif yerlerinde açlıktan ölen, bir dilim kuru ekmeğe, bir sıcak çorbaya hasret kalan insanların manevî sorumluluğu hepimize aittir. İmkânlar ölçüsünde onlara da yardımcı olmaya çalışmak, bir insanlık borcudur. Yapılan lüzumsuz ve gereksiz harcamalar iyi kanalize edilebilse, İslâm’ın mülk edinme ve harcama hususunda ortaya koyduğu ölümsüz prensiplere uyulabilse, dünyada hiç bir insanın açlıktan ölmesi mümkün değildir.