Makale

ÇOCUK BAKIMI VE KREŞLER

ÇOCUK BAKIMI VE KREŞLER
Aynur Yağbasan

TOPLUMUMUZDA çalışma hayatındaki kadınların sayısı giderek artmaktadır. Hemen hemen her alanda faaliyet gösteren kadınları çalışma hayatına iten pek çok sebep olabilir. Eko-nomik sıkıntı, meslek sevgisi, ekonomik bağımsızlık kazanma isteği gibi...
Çalışma sebebi ne olursa olsun, kadın önce annedir. Çalışan kadın ve annelik denince de ilk akla gelen çocuğun bakımıdır. Kimi kadın bebeğini eğitimsiz ve sevgiden uzak bakıcı kadınlara teslim etmek zorunda kalırken, kimileri de anneanne ve babaanne elinde büyütme gibi daha çok olumlu imkana sahiptir.
Çalışan kadınların çocuklarını bırakabilecekleri üçüncü bir seçenek vardır ki, yıllar yılı yeterli sayıda olamamış, mevcutları ise beklenilen hizmeti verememiş olan kreşler, yani anaokulları ve gündüz bakımevlerinden söz ettiğimiz açıktır.
Burada, her kurumun kreşi olmaması, özel kreşlerin pahalı olması sebebiyle annenin zor durumda kalmasından bahsetmeyeceğim. Bebek ağlayınca bir odaya atılıp; "kendi kendine, ağlaya ağlaya susar" zihniyetinden, gün boyu altı değiştirilmeyip, akşam veli geleceği sırada değiştirilmesinden de, kreş öğretmeni azlığı ve eğitimin yetersiz olduğundan, çocuklarla ilgilenilme-yip kendi hallerine bırakılmalarından da bahsetmeyeceğim.
Bu tür kreşlere örnek olması bakımından, sayıları az da olsa güzel kreşlerin de olabileceğinden, faaliyetlerinden ve çocuklarını buralara veren anne ve babaların ne kadar iyi seçim yaptıklarından bahsedeceğim.
Evet! Varlığından huzur duyduğumuz kreşlerden biri Keçiören’deki özel kreş. Sevgiyle, inançla yaklaşmayı ilke edinmiş çocuklara. Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içinde hazırladıkları eğitim programına manevî olarak birşeyler katabilmek çabasında kreş sahibesi ha-nım. Çocukların el, zihin, hafıza gelişimine katkıda bulunurken millî ve manevî duygularım da artırma uğraşı veriyor.
Babadan kalma, çocukluğunu geçirdiği şirin mi şirin bahçeli ev, şimdi onlarca çocuğun yuvası olmuş, sevgiyle, şefkatle dolu. Her kesim ve düşünceden ailelerin çocuklarını görmek mümkün kreşte. Kreş sahibesi hanımın da dediği gibi, insanlar çocuklarım teslim ederken, "içinde Allah korkusu olanı" tercih ediyorlar. Ve ne kadar doğru hareket ettiklerini zaman içerisinde görüyorlar. Çünkü Allah korkusu taşıyanlar, veliden önce Allah’a hesap verecekleri-nin bilincindeler..
21. yy’ ın yöneticileri olarak gördükleri çocukların bakımını yürütürken kutsal bir görev yaptıkları inancındalar. Ve gelecekte Müslüman çocukların zeki, başarılı olabilmeleri için mevcut
bütün imkânları seferber emişler. En yeni çocuk kitaplarını, en yeni oyuncakları burada görmek mümkün.
Yeterli sayıda öğretmeni bulunan kreşte, çocukların herşeyiyle yakından ilgileniliyor. Ve bütün gayretler çocuklara kendi kültürümüzü verebilmek için. "Öylesine derin millî ve dinî kültürümüz var ki" diyor kreş sahibesi hanım. "Niçin çocuklarımız batı kültürüyle yetişsin, niçin dünyası yalnız Amerikan çizgi filmleri olsun, niçin onların kahramanlarını sevip örnek alsınlar?" diye soruyor ve "Bir Dede Korkut’u, Yunus Emre’yi, Deli Dumrulu tanımayan yav-rularımız He-Man-i, Ninja Kaplumbağalarını örnek alıyor, onun için kreşimizde televizyonu açmıyor, yalnızca video seyredilmesine izin veriyoruz" diyor.
Çocuklara millî ve dinî günlerin öğretilmesi gerektiğine inanılan kreşte, çocuğun yaşına fazla gelmeyecek ölçüde verilmeye çalışılıyor. Örneğin Cuma günlerinin önemi ve ayrıcalığı, o gün çocuklara şeker ve çikolata dağıtılarak hissettiriliyor. Böylece çocuk Perşembe’den Cuma gününü bekliyor. Kandil günleri herkes daha güzel giyiniyor, küçük hediyeler alınıyor. Belki çocuklar kandillerin anlamım bilmiyor ama en azından farklılığını hissedebiliyor.
Kandil günleri ile ilgili olarak kreş sahibesi hanımın evinde uyguladığı yöntemi anlatmadan geçemiyeceğim.
O günün ayrıcalığını 4 çocuğuna hissettirebilmek için, her zaman mutfakta yemek yemelerine rağmen, salondaki yemek masasını açıyor. Keten örtüleri yayıyor. Misafir takımlarını çıkarıyor. Çocuklarına küçük de olsa hediyeler alıyor. Ve şöyle söylüyor: "Yavrularım sizler Müslüman bir ailenin çocukları olduğunuz için çok şanslısınız. Eğer Amerikalı bir ailenin çocukları olsaydınız Noel ve doğum gününüz olmak üzere yılda 2 defa hediye alabilecektiniz.
Oysa şimdi 5 kandil, 2 bayram, 7 defa hediye alma şansına sahipsiniz."
Keşke bütün Müslüman aileler, bu tür ince ayrınhlann farkına varıp uygulayabilse.
Peygamberimizin doğum gününün kutlanıldığı mantığından hareketle, kreşte çocukların doğum günü kutlaması sade de olsa yapılıyor. Ve Peygamberimizin doğum günü de kutlanıyor. Küçük, sevimli çocuğun önceden, "Öğretmenim, Peygamberin doğum günü partisi ne zaman" diye sorması, batı kültürünün toplumumuza ne derece yerleştiğinin en masum örneği değil mi? Bunun önlenebilmesi için benzer kreşlerin yaygınlaşması gerekmiyor mu?
Bütün bu olumlu ortama rağmen 2 yaşın altındaki bebeklerin kreşe verilmesini doğru bulmuyor ev sahibesi. 2 yaşın altındakilerin anne ve baba sevgisinden uzak kalırsa mutsuz, mahzun olduklarını, asık suratlı ve içine kapanık olduklarım belirtiyor. Hükümetin tju işe eğilerek, çözüm getirmesini, örneğin çalışan anneye bebek doğduktan sonra 2 yıl süreyle izin hakkı verilmesini istiyor. Bunun çocuk, anne, baba ve dolayısıyla toplum sağlığı için şart olduğunu belirtiyor.
"Çocuğa hiç olmazsa yemeğe Besmele ile başlamayı, doyduktan sonra Elhamdülillah demeyi öğretebilir-sek ne mutlu bize", zihniyetiyle hizmet veren kreş ve anaokullarının artmasını dileyerek, kreş ve anaokullarının çocuklar üzerindeki etkilerini uzmanından öğrene-lim.

Prof. Dr. Atalay YÖRÜKOĞLU:
Çocuğun ilk üç yaşını evde geçirmesi şart. Bu çağda çocuğun anne ve baba ile teke tek ilişki halinde olması, çocuk ruh sağlığı açısından son derece önemli. Doktorlar olarak 3 yaş öncesinin kreş ve anaokullarına verilmesini sakıncalı buluyoruz. 3 yaşından sonra ise çocuk evde yalnız kalmamalı. Ya arkadaş bulunmalı ya da anaokullarına gönderilmelidir. Çocuğun sosyalleşmesi için bu gereklidir. Kuralları, hakkını korumayı, paylaşmayı öğrenir.
Bizde okul öncesi eğitim çok zayıf. Milli Eğitim Bakanlığı 5 yaşını dolduran çocukların ilkokula alınacağını bildiriyor. Fakat bu çok sakıncalı ve zor. Bu fazladan 1 milyon çocuğun okula başlaması demektir ki, buna imkan yok. Ayrıca başarısız olma oranı yüksek olan bu küçücük çocukların sınıfta kalmaları, onları ruhsal olarak yaralayacaktır. Bu çözüm değildir. Çözüm, mevcut anaokulu sayısını artırmaktır. Okul öncesi eğitimden her çocuğun faydalanabilmesi, eğitim sistemimize katkıda bulunacaktır.