Makale

İnsanın Yaratılış Maksadı ve Zararlı Alışkanlıklar

PROF. DR. ALPARSLAN ÖZYAZICI Hacettepe Üniv. Tıp Fak. Öğretim Üyesi

İnsanın Yaratılış Maksadı ve Zararlı Alışkanlıklar


Cenab-ı Hakk, Kur’an-ı Ke- rim’inde, Tin suresi 4. ayette; "Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık” diye buyurmaktadır. Gerçektende insanoğlu maddeten ve manen, yaratılanların içerisinde en cami, en öz olarak yaratılanıdır. Meselâ Allah (cc) herbirimizi bir damla sudan yaratmış, yokluktan kurtarıp vücud nimetini vermiştir.
Herbirimizin kulağını açıp, gözünü takmış; kafamıza öyle bir akıl, sinemize öyle bir kalb ve ağzımıza öyle bir dil koymuş ki; o akıl, kalb ve dille gene C. Allah’ın biz insanlar için yaratmış olduğu çeşit çeşit nimetlerini anlayacak, bilecek mikroskobik ölçü- cükleri koymuş; tatların, kokuların, renklerin adedince tarifeleri bu aletlere yardımcı vermiştir.
İnsanoğlunun bu fevkaladeliği sadece maddi bedenin yaratılışı ile bit- memekte, aynı zamanda insan ruh, akıl, şuur, idrak, muhabbet, nefret v.s. gibi manevi hislerle de donatılmış olarak yaratılmaktadır. Görüleceği gibi, insan en güzel bir surette, yani ah- sen-i takvim’de yaratılmış olup, ona pek cami, yani öz, hülasa bir istidat verilmiş, bir Kudret mucizesi, adeta bir san’at harikası olarak yeryüzüne gönderilmiştir. Bilahare de C.Hakk, insanları dünyaya gönderdikten sonra, onlara doğru yolu, yani Sırat-ı Müstakimi gösterecek; Peygamberleri göndermiştir. Ve o insanoğlunu aşağıların en aşağısı olan esfel-i safilinden-, yükseklerin en yükseği olan âlây-ı illiyine kadar dizilmiş olan makamlara, mertebelere girebilir ve düşebilir bir imtahana atmış; nihayetsiz derecede düşecek ve yükselecek iki yolu onun önüne sermiştir.
İnsanın Yaratılış Maksadı
Görüleceği gibi, yeryüzünde hatta kâinatta çok şeyi insanoğlunun emrine veren CHakk (cc), acaba insanları ne için yaratmıştır? İnsanoğlunun yaratılış gayesi nedir ve dünyaya ne maksatla gönderilmiştir? Bunun cevabını da gene Kuran-ı Kerim’de CHakk, Zatına mahsus yüksek belagatı ile ifade ediyor. Zariyat Süresi, 56. ayette şöyle buyurulmuştur-, "Ve ma halak- tul cinne vel inse illa liya budun". Yani; "Cinni ve insi ancak bana ibadet etsinler diye halkettim, yarattım."
Bu ayet meâlinden anlaşılacağı gibi, insanoğlu bu dünyaya sadece güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki elinde önemli bir sermaye bulunan insan, burada adeta manevi bir ticaret yaparak, ebedî, daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermayede ömürdür. 0 ömrü C.Allah’ın (cc) rızası ve emri dairesinde geçirenler, karşılık olarak, ebedi bir alemde, ebedî bir saadetle mükâfatlandırılacaklardır.
İnsanın Yaratılış Özelliği ve İbadetin Verdiği Huzur
İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve sadece lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve ayrılıkla karşılaşması şahittir. Hem insan, canlıların en mükemmeli, en yükseği ve cihazatca en zengini, belki canlıların sultanı hükmünde iken, geçmişteki lezzetlerin zevalini düşünmek ve gelecekte de, istikbalde, bilhassa kabirden sonra karşılaşacağı belâları düşünmek vasıtası ile, hayvana nisbeten, ancak kederli, meşakkatli bir hayat geçiriyor.
Madem insanın asıl yartılış maksadı, C.Hakk’ı tanımak ve ona ibadet etmektir. İşte insan kendi yaratılışında mevcut olan bu hissi, yani ibadet hissini, ibadet vazifesini yerine getirmediği müddetçe manevi boşluk içerisinde kalacağı açıktır. Nasılki insan her gün belli miktarda yemeye, içmeye, havaya ve suya muhtaç ise; en az onlar kadar, inanmaya, ibadet etmeye ihtiyacı vardır. Acaba insan her- gün, hergün ekmek yer, su içer, havayı teneffüs eder. İnsana bunlar usanç veriyor mu? Madem vermiyor. Çünki açlık ihtiyacı tekrarlandığı için, usanç değil belki lezzet veriyor. Öyle ise insan bedeninde ruhun gıdası hükmünde olan ibadetin de insanı usandırmaması icab eder. Dünyada nihayetsiz sıkıntılarla karışılaşan ve nihayetsiz emeller peşinde olan bir kalb ve akıl sahibi olan insanın manevi güç ve kuvveti; her şeye kudreti yeten C. Hakk’ın kapısını ibadetle çalmakla elde edilebilir. Yaratılıştan ebediyeti isteyen ve ebed için halkolunan ve ezeli ve ebedi bir zatın ayinesi olan ve nihayetsiz derecede nazik bulunan insanoğlu, şu kasavetli ezici ve sıkıntılı, geçici ve boğucu olan dünyanın binbir türlü halleri içinde elbette manevi teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresi ile nefes alabilir.
Ölüm Endişesi ve Ahiret İnancı
Yukarıda belirttiklerimize ilave olarak, ayrıca insan geçmişten ve gelecekten gelen üzüntü ve endişelerle de alakalıdır. Meselâ geçmişte vefat etmiş bir akrabasını düşündükçe elemi tazeleniyor. Gelecekte ise ölüm gibi büyük ve dehşetli bir hakikat, her insanın her zaman en büyük endişesi olmaya devam ediyor. Yakınlarının, eş ve dostlarının vefatı, istese de, istemese de bu endişesini her zaman tazelendiriyor. İşte hazır günden, geçmişten ve gelecekten gelen endişeler, sıkıntılar arasında kalan şahıs bunlara iki şekilde karşı koyar. Meselâ ölüm endişesine karşı kuvvetli bir ahiret inancı ile, bela ve musibetlere karşı da tevekkül ve kadere teslim ile karşı koyup teselli bulur. Kadere olan inancı, adeta sıkıntılarına karşı manevi bir merhem olur. Şayet şahıs kuvvetli bir manevi inanca sahip olmazsa, bu manevi sıkıntılardan kendisini başka türlü kurtarmaya çalışacaktır. Başıboş gençlik bu manayı, yani insanlığın yaratılış gayesini anlayamadığı için, kendi yaratanından uzak kalınca başka tatmin yolları arayacaktır. İçerisinde bulunduğu manevi sıkıntılardan kurtulabilmek, adeta sıkıntılarını unutmak için, zararlı alışkanlıkların kapısını çalacaktır. Ufak hevese- lerle içki kullanmaya başlayacağı gibi, gün gelecekki meyhanelerden çıkmayacak hale gelecektir. Dahada kötüsü gençlik uyuşturucu maddeleri bulacak, kısa zamanda da onun esiri gibi olacaktır. Neticede şunu söyleyebiliriz ki, insanın yaratılış gayesini hal- ledemiyen her türlü tedbir, belli bir- tesir seviyesinde kalmaya mahkûm olacaktır.
İnsanlar Niçin İçki, Uyuşturucu Gibi Zararlı Alışkanlıklara Heves Ederler?
Ölüm ve idam intizarında bulunan yani idamını bekleyen bir adam seh- banın tezyin ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi? İşte dünyasının akibetini küfür ve inkar vasıtasıyla adem-i mutlak yani yokluk olduğunu düşünen bir adam dünyanın nimetlerinden hiç lezzet alabilir mi?
Şöyle düşünelim. Ertesi gün idam edilecek bir mahkûmu, son derece güzel bir saraya yerleştirsek ve son derece mükellef bir sofraya oturtsak, hiç o mahkum bu halden zevk ve lezzet alabilir mi? Çünkü ertesi gün idam edilecektir.
Bir de dünyasının akibetini, ölüm ve idam vasıtasıyla yokluk olacağını düşünen bir adam hiç bulunduğu halden lezzet alabilir mi? Hangi makam ve mevkide olursa olsun, dünyanın en iyi imkânlarına sahip de olsa, dünyanın en leziz yiyeceklerini de yese gene ölüm endişesi her zaman karşısında duracaktır. İşte inançları zayıf, inançtan mahrum kimseler bundan dolayı içkiye, uyuşturucu maddelere meylediyorlar. Adeta akıllarını uyuşturuyorlar. Gerçekleri görmemek istiyorlar. Böylece kendi zanlarınca ölümü, üzücü hadiseleri düşünmeyerek geçici bir iyi olma halini tecrübe ediyorlar. Halbuki ayılınca, aklı başına gelince gene meseleler önünde duruyor, ölüm endişesi gene başına gelecektir.
Deve Kuşu Misâli
Adeta bu şahıslar deve kuşuna benzetilebilir. Avcıyı gören deve kuşu kaçamayınca avcı beni görmesin diye başını kuma sokarmış. Halbuki koca gövdesini dışarıda bırakmış, avcıya hedef etmiştir. Bu şahıslar da ölüm hatırlarına gelince, kabir görünce, deve kuşu gibi, başını gaflet kumuna sokuyor, eğlencelerle bu mes’eleleri Güşünmemeye çalışıyor. Taki ecel cııu görmesin, kabir ona bakmasın, eşyanın zevali yani yokluğu ona ok atmasın.
Netice olarak şunu diyebiliriz ki, insanın bu dünyaya vazifeli bir misafir olarak gönderildiği, asıl vatanı ve mekânı ebedi âlem olduğu, öldükten sonra ebede gideceği ve ebedi âlem için ibadet ile hazırlanması lazım geldiği, ahireti için, şahıs bir hazırlık yapmadığı müddetçe insanlar, içki veya benzeri şeylere heves edecekler, biri yasaklansa da diğerini, diğeri yasaklansa da bir başka aklı uyuşturacak zararlı bir maddeyi bulacaklardır.
Batı Dünyası ve Memleketimiz
Şüphesiz memleketimizde uyuşturucu madde ve diğer zararlı maddelere olan iptila batı memleketlerindeki seviyede değildir. Uyuşturucu maddeler konusunda dünya çapında bir otorite olan merhum Prof. Dr. Şükrü Kaymakçalan hocamızın muhtelif konferanslarında anlattığı bir hatırasına göre-, Türkiye dünyanın en kaliteli afyonunu yetiştirmesine rağmen, Türk gençlerinin batıdaki emsallerine kıyasla bu maddenin müptelası olmamasını, bazı batılı İlmî şahsiyetler- ce “Türk mucizesi” olarak adlandırıldı- ğı, bunun da şüphesiz aldığımız köklü aile terbiyesinden, dinî ve millî terbiyeden ileri geldiğini ifade etmişti.
Ancak buradaki ifadeler tedbir alınmaması mânasına gelmemelidir. Bilhassa son senelerde Türkiye’de de uyuşturucu madde iptilasının arttığı açıkça ifade edilmektedir.
Gençlere İlk İkaz ve Son Söz
Vatanımızı batırmak için adeta hevesli çocuklar gibi bekleyen ve seyreden ecnebilerin oyunlarına gelmeyelim. Hepsi de zehir olan bu maddelerden uzak kalalım. Manevi sıkıntı ve problemlerimizi inançla, ibadetteki huzurla telafi edelim. Hem kendi sıhhatimizi, hem ahiretimizi, hem de memleketimizin istikbalini muhafazaya çalışalım.
Şüphesiz hiç kimse sigara tiryakisi olacağım diye sigaraya başlamamıştır. Kimse de alkolik olacağım diye içkiye veya eroinman olacağım diye de uyuşturucu maddelere başlamamıştır. Bu gibi zararlı maddelere hep küçük heveslerle başlanmış, bir, üç, beş, yedi derken şahıs günün birinde sigara tiryakisi olmuş, alkolik olmuş veya eroinman olmuştur. Alışmış, müptela olmuş insanların bu maddeleri bırakması mümkün fakat oldukça zordur. En te’sirli ve müessir çare ise, bu maddelere hiç başlamamak, baştan uzak kalmaktır. Herhangi bir maddenin şayet yüzlerce zararı var, hiçbir faidesi de yoksa ve alışan insanda bu maddelerden zor vazgeçiyorsa herhalde akıllı olmanın icabı gereği, bu maddelere hiç başlamamak, bunlara hiç yanaşmamaktır.











İçki, eroin gibi maddelerin soğuk harp silahı olarak da kullanıldığını unutmayalım. 1920 yılı başlarında kurulan Yeşilay Cemiyeti, o günlerde İstanbul’a gemilerle getirilip, bozuk, dejenere bir nesil meydana getirmek için su gibi satılan alkollü içkilere karşı cemiyetimizi muhafaza için bir tedbir olarak kurulduğunu daima hatırlayalım. Aynı oyuna bugün düşmemek için daha da dikkatli olalım.
SADECE BİR TEK SİGARA ŞUNLARA YOL AÇAR;
1. Cildinizin sıcaklığı düşer.
2. Kan akımınız ve akciğerlerden hava alıp vermeniz alt üst olur.
3. Kalp atışınız hızlanır, nabzınız artar.
4. Sigara solunum yollarındaki siliaların (hareketli cisimciklerin) çalışmasını durdurur.
SİGARA VE YANGINLAR
Üstünde durulmayan bir diğer zarar sigaranın yangınlara yol açtığıdır. Sigaranın yol açtığı yangınlardan yılda takriben 1700 Amerikan vatandaşı ölmektedir. (The Most Asked: Questions about Smoking, 16)
Her yıl bütün dünyada 2,5 milyon insan sigaranın sebep olduğu hastalıklardan ölmektedir. Yani her 13 saniyede bir kişi, 65 saniyede (1 dakika) beş kişi, dünyada sigaranın yol açtığı hastalıklardan dolayı ölmektedirler, (who, 23. sual)
Sigaranın yol açtığı hastalıklardan ölümlerin takriben 1/100’u pasif içicilerde meydana gelmektedir, (who, 31. sual)
Kanada’da 5 milyon, Türkiye’de 8 milyon, İngiltere’de 10 milyon, A.B.D.’de 40 milyon kişi sigarayı bıraktı. Ancak, A.B.D’de daha 50 milyon sigara içen kişi var. Memleketimizde de milyonlarca sigara tiryakisi var.


Sigara Alışkanlığı Ve Sağlığa Olan Zararları

Sigara, tütün bitkisinin kurutulmuş olan yapraklarından hazırlanır. Tütün, puro, pipo, çiğneme tarzında da kullanılır. Ancak, sigara tarzında da kullanılır. Fakat, sigara tarzında kullanılışı, en yaygın ve en zararlı olan tütün kullanma alışkanlığıdır.
Sigara dumanında 4000 kadar zararlı madde tesbit edilmiştir. Evet yanlış anlamadınız, sigara dumanında 4000 kadar zararlı madde vardır. Bunlar içerisinde en çok bilinenleri şunlardır-, nikotin, karbon monoksit, zift (katran/ ve kanser yapabilen (kanserojen) maddeler ve daha birçok madde. Bunlardan nikotin tıbbi maksatla kullanılmaz. Siyanürle mukayese edilebilecek seviyede bir zehirdir. 100-120 mgr. nikotin, şayet bir anda damar içerisinden bir şahsa zerk edilecek olursa, şahsın zehirlenip ölümüne yol açar İşin enteresan olan bir yönü de, bu miktar yani şahsı zehirleyip öldürebilecek 100-120 miligram nikotinin iki paket sigarada bulunmasıdır.
Günde iki paket sigara içen birçok insan var. Bunlar neden zehirlenmiyorlar diye sorulabilir. Sigara içenler, sigarayı yakarak kullandıkları için, sigaradaki nikotinin belli bir miktarı vücuda geçmekte, bir kısmı dumanla savrulmaktadır. Ayrıca sigara içenler, sigarayı bir anda değil, gün boyunca kullandıklarından, nikotini damardan değil de solunum yolu ile aldıkları için, sigara içenler bir anda değil de, adeta yavaşça zehirlenmiş oluyorlar.
Sadece bir adet sigara içen şahısta, sigara içtiği anda vücutta ne gibi değişiklikler olmaktadır? Belli başlılarını özetle belirtelim; Kalbin atış hızı yani nabız hızlanır. Kalb- te çarpıntı olur. Hastalarda kalb krizleri çıkar. Solunum hızlanır. Mide’de asit salgısı artar. Sigara zamanla gastrit ve ülsere sebep olur. El ve ayak damarları büzülür. Vücudun bütün damarları bir tek sigara içilmesinden sonra belli nisbette büzülür. Bütün organlara giden kanda azalma olur. Neticede her organ daha az kapasite ile çalışır. Damarlar büzülür, kalb ise aynı işi yapmak için zorlanır. Şahsın tansiyonu artar.
Görüleceği gibi, sigara kalb atışını arttırmakta, solunumu hızlandırmakta, tansiyonu arttırmaktadır. Çoğumuzun zannettiği gibi, sigara sakinleştirici, rahatlatıcı bir madde değil, bıTakis vücudun gerginliğini arttırıcı bir maddedir.
Sadece bir tek sigara vücutta belli başlı bu değişikliklere yol açarsa günde bir, iki paket, hatta daha fazla sigara içenlerde nelere yol açabileceğini düşünebilirsiniz.
Sigara dumanındaki bir diğer zehir karbonmonoksit (CO) tir. Bu madde, otomobilin eksozundan çıkan zehirli gazlardan birisidir. Sigara içen şahıs vacuduna belli nisbet- te bu zehirden almaktadır. Bilineceği gibi, kanda bulunan alyuvarlar vücut hücrelerine oksijen taşırlar, Sigara içenlerde solunum yolu ile vacuda giren CO (karbonmonoksit) alyuvarlara yapışır ve onları devre dışı bırakır. Sigara içenlerin alyuvarları belli nisbette, adeta CO ile işgal edildiğinden oksijen taşıyamazlar. Herbir organa giden oksijende azalma olur. Bu ve benzeri birçok faktörün birleşmesi ile, sigara içen şahsın, gücü, kuvveti içmeyene göre azalacak demektir.
Senelerce sigara içenlerde, vücutta sayılamıyacak kadar birçok hastalık meydana gelir. Sigara en başta iştahı kesmekte, gıdaların sindirimini de güçleştirmektedir. Zamanla, midede gastrit ve ülsere sebep olmaktadır. Dudak, dil ve yemek borusu kanserlerine yol açmaktadır. Sigara, ayrıca hepimizin bildiği gibi, öksürük ve balgam yapar. Müzmin bronşit ve amfizem dediğimiz hastalıklara sebep olur. Bu şahısların nefes güçleri çok azalmıştır. Bir kibrit alevini bile üfleyerek zorlukla söndürebilirler. Akciğer ve gırtlak kanseri vak’alarının %90’ının sebebi sigaradır. Akciğer ve gırtlak kanserleri, her ikisi de, memleketimizde, bilhassa erkekler arasında önemli ölüm sebebidir.
Sigara damar sertliği yapar (arteriyoskleroz). Zamanla el ve ayak damarları tıkanır, kangren olur. El ve ayakların kesilmesi ile neticelenebilir (Bürger). Beyini besliyen damarlarda damar sertliği olabilir. Bu damarların tıkanması neticesi, felçler meydana gelir. Sigara kalb hastalıklarına, bilhassa miyokard enfarktüsüne zemin hazırlar. Miyokard enfarktüsü yani kalb krizi, kalb sektesi, bugün memleketimizde de, bütün dünyada da en önemli ölüm sebebidir. Sigara içenler arasında, sigara içmeyenlere göre, hem enfarktüs, hem de enfarktüsten ölüm nisbeti 10 misli daha fazla görülmektedir.
Ayrıca sigara keyif kaçırır, uykusuzluğa yol açar. Ciltte istenmeyen kırışıklıkların ortaya çıkmasına, bir manada erken ihtiyarlanmaya sebep olur. Bilhassa hamilelik esnasında sigara içen annelerin, normale göre, 250-300 gr. kadar düşük ağırlıklı, zayıf, cılız, yani prematüre bebekleri dünyaya gelir. Gene sigara içen annelerde ölü doğum çok olur. 100 000 sigara içen hamile anneler incelenmiş, bunlarda sigara içmeyen 100 000 hamile annelere göre, 4000 kadar fazladan Ölü doğum olduğu gösterilmiştir. Gene bebeğini emziren annelerde, anne sigara içiyorsa, nikotin anne sütüne, dolayısı ile bebeğe de geçer. Bebekte nikotin zehirlenmesi tablosu meydana gelebilir.
Sigaranın belki 1000’den fazla zararı var, fakat vücut için hiçbir faidesi yoktur. Bu bilgilerin ışığı altında sigaranın dini hükmünü incelemeye çalışalım. En başta sigara oldukça yüksek bir fiyatla satılmaktadır. Bunun toplamı her ay belli bir meblağı bulmaktadır ki, bu para şüphesiz zaruri ihtiyaçlardan kesilerek sigaraya verilmektedir. Bu ise “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez" (A’raf Suresi, 31) mealindeki ayetteki hükme ters düşecektir.
Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, muhtelif hadislerinde sıhhatin kıymeti üzerinde durmuşlardır. Misal verecek olursak; “lnsanlann çoğunun aldandığı (ve kıymetini takdir edemediği) iki ni’met vardır. Vücut sıhhati ve boş vakit" (buhari, Timnizi). “İman müstesna, hiç kimseye sıhhatten daha hayırlı bir ni’met verilmemiştir.” (Tirmizi) “Sağlık kaidelerine riayet ederek kuvvetli olan mü’min, (şartia- nna riayet etmediği için güçsüz ve) zayıf kalan mü’minden Allah katında daha hayırlı ve daha sevimlidir" (Mişkatül Mesabih).
Bu ve benzeri hadis-i şeriflerden anladığımıza göre, insan, vücudunun sağlığını muhafaza etmekle vazifelidir. Onu tahrip eden maddelerden kaçmak mecburiyetindedir. Sigara da bu hükmün haricinde değildir.


ALIŞKANLIK YAPAN MADDELERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
IBu maddeler genellikle, çok kısa zamanda ve çok cüz’i, bazen • LSD’de olduğu gibi, mikroskobik miktarları dahi alışkanlık yapabilmektedirler. Eroinin bir defa damar içerisine verilerek kullanılması dahi, kullanan şahsı müptela hale getirebilmektedir.
2 Bu maddeleri kullanan şahıslarda, aynı tesirin meydana gel- • mesi için, zamanla kullanılan maddenin devamlı arttırılması icab eder (tolerans). Bu ise, o maddeye karşı talebin artması manasına gelecektir.
3 Bu tip maddeler kanunsuz olarak satıldıkları için, hep fahiş fi. yatlarla satılırlar. Şahsın maddeye olan talebi devamlı olarak artar. Parası yetmemeye başlar. Evdeki kıymetli şeyleri satar. İcabında para bulmak için suç işler, çalar. Başka kimseleri bu maddelere alıştırır, onlara satış yapar.
4 Bilhassa eroinmanların sosyal ve ailevi münasebetleri tama. men bozulur. Şahıs ailesine, çocuklarına karşı olan mesuliyetlerini tamamen kaybeder. Hanımı ve çocukları onun için bir değer ifade etmez. Tek aradığı şey müptelası olduğu maddeyi bulabilmektir.
5 Vücutça manen ve maddeten adeta çökmüşlerdir. Asabiyet, • ruhi gerginlik, sinirlilik, uykusuzluk vs. gibi haller görülür. Ayrıca mide, bağırsak hastalıkları, karaciğer büyümesi ve yağlanması, böbrek hastalıkları, kansızlık, deride sivilceler ve yaralar ortaya çıkar.
6 Bu şahıslar başka bir suçtan dolayı hapse atılmamışsa veya bir • hastalıktan ölmemişse, aldıkları maddenin ekstra bir dozu ile
ölürler.
7 Bu tip maddelerin kullanılması belirtildiği gibi, adeta zehiri
• tecrübe etmek gibidir. Zehir “acaba öldürür mü?” diye tecrübe edilir mi? îşte hangi isim altında olursa olsun, iptila yapan maddelerin tecrübesi, zehirin tecrübesinden farklı değildir.

ALIŞKANLIK YAPAN MADDELER
Gün geçmiyor ki, gazetelerde ekstra doz eroin zehirlenmesi neticesi ölmüş bir gencin haberi neşre-
G dilmemiş olsun. Bütün dünyada, mevzu ile alakalı resmi teşekküller, gazete, radyo, TV gibi neşriyat organları hep zararlı alışkanlıklardan söz ediyorlar, zararlarını anlatıyorlar. Ancak insanlar, bilhassa gençler hala bu zararlı maddelere heves ediyorlar. Acaba bu alışkanlık yapan maddeler nelerdir?
Alışkanlık yapan maddeler deyince akla ilk defa gelen madde alkoldür. Yani her türlü alkollü içki. Morfin, eroin, esrar, LSD (lizerjikasid dietilamid), kokain ilk akla gelen başka isimlerdir. Hatta tıpta ilaç olarak kullanılan benzodiazepinler( hipnosedatif: uyutucu ve sakinleştirici), barbitüratlar (uyku ilaçları), amfetaminler (tembih edicilerden bir grup), narkotikler (uyuşturucular) de dikkatsiz kullanıldığı zaman alışkanlık yapabilmektedirler. Bağımlılık deyince ne anlamalıyız? şöyle ki, bir maddenin, vücuda veya merkezi sinir sistemine te’siri sonucu, o maddenin tıbbi bir maksat olmaksızın, şahsın, kendi zararına olduğunu bilmesine rağmen, ısrarla kullanılmasıdır.
İptila yapan maddelerden en çok bilinenleri, narkotikler veya uyuşturucular adı altında toplanırlar. Narkotikler, bildiğimiz haşhaş bitkisinin tohum kapsülünden elde edilirler. Mesela, bunlardan morfin, tıpta ağrı kesici olarak, doktor kontrolünde kullanılır. Ancak morfin de şahısta iptila yapabilir. Eroin, gene narkotik maddelerden bir başkası olup, morfinin ikinci bir ameliyeden geçirilmesi ile elde edilir. Tıbbi maksatla kesinlikle kullanılmaz. Elde edilmesi de gayr-ı kanunidir. Eroin bütün narkotik suistimallerinin :%90’ını teşkil eder. Çok kısa zamanda ve çok cüz’i miktarları dahi alışkanlık yapar. Bir gencin bir defa dahi, eroini damardan vererek kullanması bile alışkanlık yapar. Bağımlılık teşekkül ettikten sonra, şahsın kendisini o alışkanlıktan kurtarması hemen hemen imkansızdır. Fazla uzun olmayan bir zaman içerisinde, şahıs farkında olmadan alacağı ekstra bir doz neticesinde, solunum merkezi felç olacak, şahıs ya bir tavan arasında, ya bir park köşesinde veya bir tuvalet kenarında ölü olarak bulunacaktır.
Bunlardan başka ismini çok duyduğumuz esrar gelir. Batı memleketlerinde bu madde marijuana olarak adlandırılır. Kokain, LSD (lijerzikasid dietilamid) gene adları çok duyulan, iptila yapan maddelerdir.


ALIŞKANLIK
YAPABİLEN
İLAÇLAR
Tıpta oldukça yaygın bir şekilde kullanılan merkezi sinir sistemine tesir eden, uyku ilaçları, hipnosedatif denilen uyutucu ve teskin edici ilaçlar, ayrıca tembih edici ilaçlar da dikkatsiz kullanılırsa, morfin, eroin gibi bağımlılık yapabilmektedirler. Onun için uykumuz biraz kaçınca, canımız sıkılınca, hemen bu tip ilaçlara heves etmeyelim. Aslında tedavi için ilaçları almak, kullanmak, dinimizce meşrudur, bilakis tavsiye de edilmiştir. Bu konuda Resulüllah (s.a.s.) Efendimizin bir hadis-i şeriflerini nakledelim: "İhtiyarlık müstesna, aynı zamanda tedavi ve ilacını yaratmaksızın, Allah hiçbir hastalık yaratmamıştır.” (Ahmed bin Hanbel). Ancak ilaçları kullanırken dikkat edilecek nokta, şifayı bizzat ilacın kendisinden değil de, şifayı bizzat C. Hakk’tan bilmek gerektir. İlacı o verdiği gibi, şifayı da o verecektir.
Ancak herbir ilacın vücut için, bilhassa karaciğer için, ekstra bir yük olduğunu unutmayalım. Hemen hemen bütün ilaçların, vücutta istenmeyen yan tesirleri olduğunu hatırlayalım. Onun için, bilhassa alışkanlık yapma riski olan ilaçları, mecbur kalmadıkça, doktor tavsiyesi olmadıkça kullanmaya heves etmeyelim.

İSLAMİYET VE ALIŞKANLIK YAPAN MADDELER
İslam alimleri, müctelıid dediğimiz büyük ünamlar, eroin, esrar ve benzeri maddelerin, kullanıldığı zaman aklı aldığı, sarhoşluk verdiği, sağlığa zararları olduğa cihetinden, kesinlikle haram olduğunda ittifak etmişlerdir. Çünkü Resulüllah (s.a.s.) Efendimiz, hadislerinde, zararlı maddeleri adeta tarif etmiş: “Sarhoşluk veren herşey haramdır” (Bulıari), diye buyurmuşlardır. Bir başka hadis-i şeriflerinde de: “Her sarhoşluk veren şey hamr’dır ve her hamr yasaktır” (Müslim,) diye buyurmuşlardır. Dikkat edilirse, burada çerçeve geniş tutulmuş, sarhoşluk veren her madde yasaklanmıştır. Netice olarak, sarhoşluk veren, aldı alan her madde, ister alkollü içki olsun, ister eroin, ister kokain veya ismini dahi bilmediğimiz herhangi bir başka madde olsun, dinen haram olmuş olmaktadır. Dinimizce kullanılması haram olan bir şeyin imal ve satışı da haramdır.