Makale

Ahlak Güzelliği ve Peygamberimiz

Ahlâk Güzelliği ve Peygamberimiz

Mahlûkatın en şereflisi olarak yaratılan insanın yaratılış gayesiyle mütenasip bir hayat sürmesi icap eder. İnsan bir melek kadar saf ve temiz olarak dünyaya gelir. Hristiyanlıkta olduğu gibi "insan doğuştan günah yüklüdür" şeklinde bir mantık İslam’da yoktur. İnsan doğduğu andan itibaren maddî-manevî en güzel ahlâkî bir tekamülü gerçekleştirmeye ve ruhunun, doğduğu andaki safiyet ve berraklığını muhafazaya müsait olarak yaratılmıştır.
Diğer taraftan ilahi emaneti omuzlarına yüklenmek gibi ağır ve mes’uliyetli bir işi kabullenen insan (1) ahlâklı olmak durumundadır. Kısaca söylemek gerekirse; ahlâk ancak insana yakışan en güzel bir ziynet, maddi ölçülerle mukayese edilemeyecek en üstün bir kıymet, mü’min için en yüksek bir gayedir. Mü’min ahlâkî olgunluğuna, takvasına ve fazilet derecesine göre Allah yanında değer kazanır. Mükafâta mazhar olur.
Aslında mü’min yaratılışındaki yüksek gayeyi kavrar. Tevhid nuru içinde yaşarken; temiz bir hayat sürmeye, ruhunu, ilahi heyecana terketmeye, Allah için gözyaşı dökmeye can atar. Ruhunun berraklığına zarar verecek her türlü aşırılıktan, gayr-i ahlâkî davranışlardan, su-i edepten son derece kaçınır.
İslam dini yüksek bir ahlâk ile muttasıf olmanın lüzumunu, kurtuluş ve saadetin ahlâk ile mümkün olacağını daha başlangıcından itibaren neşir ve ilan etmiştir. Esasen gelip geçen bütün peygamberlerin ittifak ettikleri ve yüksek bir düstur halinde insanlara tebliğ eyledikleri bir söz vardır: "Utanmazsan dilediğini işle" (2)
Demek oluyor ki, istisnasız bütün hak elçileri ümmetlerine ahlâkı tavsiye etmişlerdir. En son ve mütekamil din olan İslam dini de ahlâka pek büyük bir ehemmiyet vermiş, ferdin, ancak yüksek bir ahlâk manzumesine sahip olmakla selamete ve saadete ulaşabileceğini belirtmiştir. Nitekim Resul-ü Ekrem (S.A.S.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: "Mü’min kulun mizanında, kıyamet günü güzel ahlâktan daha ağır (çeken) hiçbir şey yoktur." (3) buyurmuşlardır.
Bir hadislerinde de Sevgili Peygamberimiz; "güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildiklerini" beyan etmişlerdir.(4) Acaba bu güzel ahlâk nedir? Ahlâkî güzellikler nelerdir? Hangi vasıflardan ibarettir? Mü’min ne gibi sıfatlarla muttasıf olmalıdır ki, ahlâkı güzel olmuş olsun ve ilahi rızaya mazhar bulunsun. Allah’ımızın Kur’an-ı Kerim’de övdüğü, müslümanların sahip olmaları gereken ahlâkî güzelliklerin bir kısmı şunlardır: Nefse hakimiyet, bela ve musibetlere sabır, avfkar olmak, müslüman kardeşine yardım, doğruluk, haya, tevazu, kerem, cömertlik, Allah yolunda infak, ahde vefa, verdiği bunca nimetlerden dolayı Cenab-ı Hakka şükretmek, mehafetullah, Allah ve insanlar hakkında hüsn-ü zan, mü’min kardeşine nasihat etmek, insanlar hakkında adaleti gözetmek, yaratılmışlara acımak... vs. gibi insani değerler olup mü’minler için bu saydığımız faziletleri nefislerinde cem etmek bir gaye olmalıdır.
Şüphesiz İslam’dan önce cahiliyye devrinde ruhları ahlâksızlık karanlıklarında bunalan insanlar, Efendimizin tebliğ buyurdukları ölmez hayat prensiplerini, yüksek ahlâk cevherlerini benimsemişler ve O’nu bir kurtarıcı kabul etmişler, O’na koşmuşlardır. İslam inkılabının güç şartlar altında çok kısa denilebilecek bir zamanda gerçekleşmesi bizzat peygamberimizin insanlara örnek olması ile mümkündür. O’nun temiz yaşayışları, yüce şahsiyeti, ahlâkî meziyetleri bütün insanlık için cidden birnümune-i imtisaldır.
O’ndaki yüce ahlâkı gören müşrikler dahi O’na hayranlıklarını gizleyememişlerdir. O, daha küçük yaştan itibaren zamanını, içinde yaşadığı cahiliye adetlerinden uzak kalmakla geçirmiştir. Hayatında asla yalan söylememiş, emanete hıyanet etmemiştir. Cömertlik ve infakta insanların en ileri gideni idi.
Hayatları boyunca kendilerinden birşey isteyeni boş döndürmemiş, yoksulları, yetim ve dulları daima gözetmiştir. Altın ve gümüş yanında olduğu halde sabahlamaz,
Cenab-ı Hakk’ın lütfettiği dünya nimetlerinden fakirlere, ihtiyaç sahiplerine bol bol dağıtırdı.
Enes Bin Malik (RA)’ın bildirdiğine göre o:
"Ahlâk bakımından insanların en güzeli idi." (5)
O, insanların en şefkatlisi ve en merhametlisidir. Küçükleri sever, yetimlerin başını okşar- dı. Hastaları daima ziyaret eder, tevazuu elden bırakmaz, kendilerine müracaat edeni boş döndürmez, derdi ile mutlaka meşgul olurdu. Bir meclise geldiklerinde nerede boş yer bulursa oraya otururlardı. Müslümanlara her zaman güzel ahlâkı tavsiye etmişler ve her fırsatta buna teşvik buyurmuşlardır. Ebu Hureyre (RA)’den rivayet edilen bir hadisi şerife göre Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır: "Mü’minlerin iman cihetinden en olgunu ahlâk bakımından en güzel olanıdır. Ve sizin hayırlılarınız kadınlarına karşı hayırlı olanlarınızdır." (6).
Özetle söylemek gerekirse O’nun ahlâkı Kur’andan ibarettir. Sa’d Bin Hişam, Fahri Kainat Efendimizin ahirete intikallerinden sonra, Hz. Aişe Validemize, Peygamberimizin ahlâkından sormuştu, Hz. Aişe (RA) cevaben: "Siz hiç Kur’an-ı Kerim okumadınız mı? İşte Resulüllahın edep ve ahlâkı Kur’andan ibarettir." (7) buyurdu.

M. Cemal Sebük
Burdur Müftüsü

(1) Ahzab Suresi, Ayet: 72
(2) Zebidi, Tecrid, C.12, S. 165
(3) Muhyiddin Ebu Zekeriyya, Riyazu’s- Salihin, Beyrut, S. 272
(4) Suyuti, Camius-Sağır, C. 1, S. 89
(5) Ş. Mansur Ali Nasıl, Et-Tac, Kahire T962, C.3, S.232
(6) Muhyiddin Ebu Zekeriyya, Riyazu’s- saiihin, Beyrut, S.273
(7) Gazzaii, Ihyau’l-Ulum, Kahire 1939, C.2, S.352