Makale

İslamofobi Endüstrisi Politik Sağ İslam Korkusunu Nasıl Üretiyor?”

KİTAP TANITIMI

İslamofobi Endüstrisi Politik Sağ İslam Korkusunu Nasıl Üretiyor?”

Faruk Gümüşsoy

Nathan Lean tarafından yazılan ve Eylül 2012’de Plutopress yayınevinden piyasaya çıkan “İslamofobi Endüstrisi- Politik Sağ İslam Korkusunu Nasıl Üretiyor?” isimli kitap 11 Eylül olaylarının hemen sonrasında yapılan anketlere göre Amerikalıların yüzde 59’u Müslümanlara karşı olumlu bir görüşe sahipken ve geçen zamanla bunun daha da olumlu yönde gelişmesi beklenirken, olaydan 11 sene sonra Amerikalıların yarıdan fazlasının havaalanında namaz kılan, başörtülü veya ilkokul öğretmeni bir Müslüman’dan rahatsız olacağını söylemesi konusunu irdeliyor. Tam tersi olması beklenirken geçen zamanla niçin bu korku artmıştır? Hem de bu zaman zarfında benzer olaylar çokça tekrarlanmamışken.
Nathan Lean, Aslanmedia’nın baş editörüdür, PolicyMic’de yazmaktadır ve 2011’de yayınlanmış “İran, İsrail ve Birleşik Devletler: Rejim Güvenliği ve Politik Meşruiyet” isimli kitabın yazarlarındandır.
Nathan Lean, kitaptan amacının İslamofobi yayıcısı bireyler, gruplar, politikacılar, medya, blog yazarları, dinî liderler vb.’nin nasıl çalıştıkları, nasıl birbiriyle bağlantılı oldukları, bu multi milyon dolarlık endüstrinin nasıl ve kimler tarafından finanse edildikleri ve bunun niçin önemli bir husus olduğunu ortaya koymak olarak belirtmiştir.
Kitabın birinci bölümü “İçimizdeki Canavarlar: Amerika’da Korku Tohumu Ekmenin Tarihçesi”dir. Bu bölümde Lean, 11 Eylül hadiselerinin Usame bin Ladin tarafından gerçekleştirildiğini sorgulamamakta, ana akım medya tarafından kabul edildiği hâliyle (bu olayların El Kaide tarafından gerçekleştirildiği) ele alıp konuyu Amerikan tarihine getirmektedir. Önce biraz psikolojik tahlil yapmaktadır; canavarlar ve canavar korkusu Amerikan psikolojik dünyasının köklü bir parçasıdır. Amerikan sinema dünyasının konusu olan canavarlar Türkiye’deki pek çok kişi için de aşinadır. Lean bundan sonra Amerikan tarihindeki benzer durumları incelemektedir. 1775 yılında patlak veren İlluminati korkusu. İlluminati’nin Mason Locaları aracılığı ile Amerika’ya nüfuz edip Hristiyanlığı ortadan kaldıracağı korkularına değinir. Daha da etkileyici olan Barack Obama’nın seçildiği 2008 seçimlerinde neredeyse aynı söylemin İslam, Müslümanlar ve Obama için tekrar edilmesidir. Benzer hatta neredeyse aynı canavarlaştırıcı söylem Katolikler ve Komünist’ler için tekrar ortaya çıkar. Bu örnekler İslam ve Müslümanlara karşı söylemin Amerika için hiç de istisnai olmadığını hatta tarihin tekerrüründen ibaret olduğunu göstermektedir.
Kitabın ikinci bölümü internetin İslamofobik nefret kışkırtıcılığı için kullanılması üzerinedir. Bu bölümde İslamofobik yazarların çalışmaları, finansörleri, kullandıkları kışkırtıcı dil, akademik olarak İslamı veya ilişkili konuları çalışmamış bu insanların nasıl olup da bu kadar üretken yazarlar oldukları, internet üzerinden kurumlaşma, yayılma çalışmaları konusu vb incelenmektedir.
Medyadaki İslam karşıtlığı üzerine olan üçüncü bölümde İslam karşıtı kampanyalara karşı duran medya yazarlarının işinden olması, destek verenlerin aldıkları cömert çekler, bu medyanın bir komedi programında Müslümanlar hakkında yapılan espriyi gerçek haber zannedip yayınlayacak kadar konuyu gerçek hâliyle algılamaktan uzak olduğu, Obama’nın Müslüman olduğu söylentilerinin bu medya tarafından desteklenmesi, daha önceki Oklahoma bombalama olayının hemence Müslümanların üzerine atılması (gerçekte bombacı fundamentalist bir Hristiyan ve beyaz Amerikalıydı) bu olayın açığa çıkmasından 17 sene sonra bile medyada bu şahsın Müslümanlarla işbirliğinin konuşulması gibi olaylar üzerinden medyanın İslam korkusu yaymadaki son derece önemli rolü ele alınmaktadır.
Kitabın dördüncü bölümü Hristiyan sağın konuya bağlantısını ele almaktadır. 11 Eylül olaylarını Hristiyanları birleştirmek için imkân olarak gören ve terörizme karşı savaşın bir “Kutsal Savaş”a dönüşmesini umut eden, hatta İncil’de Hz. İsa’nın gelişinden önce büyük savaşlar yaşanacağı bildirildiğinden bu savaşı arzulayan televizyon vaizlerinden, bu işten para kazanmak için alenen yalan söylediği sonradan tespit edilen yazarlara, bu kişilerin nasıl “önde gelen İslam bilginleri” olarak tanıtıldığından, Çay partisinden kişilerin, kimi Hristiyanların ırkçılıkla ürkütücü ilişkisine, kadar pek çok konu ele alınmaktadır.
Beşinci bölüm İsrail yanlısı sağın ittifakı hakkındadır. İsrail’in yapmakta olduğu işlerin haklı gösterilebilmesi için İslam’ın da korkunçlaştırılması gerekmektedir. Bu ittifak Amerika’daki Müslümanların en meşru girişimlerinin bile çeşitli kampanyalarla komplo olarak algılanmasını sağlamaktadır. İslam karşıtı materyalin yaygınlaştırılması, Amerikan politikasının yönlendirilmesi, Hristiyan desteğinin alınması çalışmaları bu bölümün konularıdır.
Altıncı bölümde bir Amerikan politikası olarak İslamofobi ele alınmaktadır. Bu konuda “cihadist”lerin Anayasayı ele geçirdiği gibi aşırı paranoyalardan, Müslümanların arasına sokulan kışkırtıcı gizli servis elemanlarına, Müslümanların aralarında suç eğilimli olarak düşündükleri kişilerle ilgili olarak güvenlik görevlileriyle işbirliği yapmaları konuları el alınmaktadır.
Yedinci bölüm okyanusun öteki kıyısına geçmekte ve İslamofobinin Avrupa’daki etkileri konusunu incelemektedir. Avrupa’daki ırkçılığa değinilirken ağırlıklı olarak Norveç Katliamı üzerinde durulmaktadır. Oklahoma’daki olay gibi suçun hemen Müslümanlara atılışı, olay ortaya çıktıktan sonra bile Hristiyan bir Avrupalı tarafından yapılmış olmasının kabullenmekte zorlanılışı, hatta onun bir mühtedi olduğunun öne sürülmesi, meşhur İslamofobik yazarların Breivik’in manifestosu üzerindeki çok açık etkisi anlatılmaktadır. (Lean alıntı sayısını tek tek vermektedir.) Bu bölümde Wilders’e de değinilmekte ve onun bazı çalışmalarının finansörünün Amerikalı İslamofobikleri destekleyen aynı şahıs olduğuna dikkat çekilmektedir.
Lean’ın kitabı amacına ulaşmaktadır. Verdiği örnekler ve alıntılar bu konuda çok başarılı bir tarama yaptığını göstermektedir. Verdiği örneklerin ortak kök nedenlerini tespit edebilen yazar, kimi zaman psikolojik tahlillere, siyasi veya tarihsel analizlere girişmekte ve tatmin edici sonuçlara ulaşmaktadır. İslam karşıtı propagandanın tamamen şirazeden çıkıp “delice” bir propaganda hâlini alması insanı şaşırtmakta ve içini sıkabilmekte iken Müslümanların bireysel çalışmaları ile bile sahtekârlıkların ifşa edilebilmesi, oyunların bozulması insanı umutlandırmakta ve motive etmektedir. Kitabın Türkiye’deki okuyuculara ulaştırılması düşünce dünyamıza önemli bir katkı sağlayabilir. Gönül isterdi ki bu kitap diğer dillere de çevrilsin, çokça tartışılsın ve bu kara propagandaya karşı İslam’ı yeniden ve asli güzelliğiyle tanıtma çalışmasının tetikleyicisi olsun.