Makale

DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU’NUN NİKÂH İLE İLGİLİ AÇIKLAMASI

DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU’NUN
NİKÂH İLE İLGİLİ AÇIKLAMASI

1. İslâmî hükümlere göre nikâh, evlenme ehliyetine sahip ve aralarında evlenmelerine dini bir engel bulunmayan bir kadınla erkeğin, şahitler huzurunda, evlenme konusunda karşılıklı rızalarını beyan etmelerinden ibaret bir akittir.
Bu akitle, taraflar arasında cinsi ilişkinin meşru olması dışında, miras, nesep, nafaka ve mehir yükümlülükleri gibi, taraflara hukukî haklar ve sorumluluklar yükleyen hükümler de doğar. Bu sebeple, nikâhın aleni olarak, şahitler huzurunda yapılması şart kılınmıştır.
Nikâhın mutlaka bir din görevlisi veya herhangi başka bir şahıs tarafından kıyılması gerekmez. Evlenecek olan kadın ile erkeğin bu konudaki iradelerini, şahitler huzurunda açıkça beyan etmeleriyle nikâh akdi gerçekleşmiş olur. Burada din görevlisinin görevi, evleneceklere nikâhın akdi konusunda yol göstermekten ve kurulacak olan aile yuvasının mutlu ve huzurlu olması için dua etmekten ibarettir. Bu itibarla, İslâm hukukunda “imam nikâhı” diye dini bir terim yoktur. Halk arasında, bir görevlisinin rehberliği ile akdedilen nikâha bu ad verilmektedir.
2. Nikâhın şahitler huzurunda akdedilmesinin amacı, bir formalite gereği değil; gerektiğinde nikâhtan doğan karşılıklı hak ve yükümlülüklerin yerine getirilmesi için bilgi ve sehadetlerine başvurulması içindir. Bu itibarla evlenen kişilerin birbirlerini gerektiği kadar tanımaları, öğrendikleri takdirde evlenmeyi kabul etmeyecekleri durumların kendilerinden gizlenmemesi gerektiği gibi, şahitlerin de tarafları tanımaları gerekir. Aksi halde nikâh sahih olmaz.
3. Nikâh ile iki taraf arasında mirascılık, doğacak çocukların nesebi, zevcenin beslenme, giyim, barınma, tedavi, gibi her türlü zaruri masrafının kocası tarafından karşılanması, ölüm veya boşanma halinde kadının alacağı akde bağlı tazminat (yani mehir) gibi iki tarafa haklar ve yükümlülükler getiren sorumluluklar doğar. Bu sebeple nikâhın aleni ve şahitler huzurunda kıyılması şarttır. Ancak günümüzde, anlaşmazlık halinde, sadece şahitlerin şehadetiyle bu hak ve yükümlülüklerin korunması mümkün olmadığından, evliliğin resmen tescili dinen gerekli hale gelmiştir. Bunu yaptırmayanlar, evlilik hukukunun korunmasını tehlikeye düşürdükleri için, Allah katında da sorumlu olurlar. Nitekim OsmanlIların son döneminde, İslâmî hükümlere uygun olarak düzenlenmiş olan 1917 tarihli "Hukuk-ı Aile Ka- rarnamesi’’nin 33. maddesinde, nikâhın akdinden önce keyfiyetin ilanı; 37. maddesinde ise, nikahın taraflardan birinin ikametkâhının bulunduğu yerdeki hakimin veya yetkili kıldığı kişinin huzurunda kıyılarak akitname düzenlenmesi ve tescili şart kılınmıştır.
4. Velinin izninin sınırı, taraflar arasında denkliğin (kü- füv) ölçüsü, nikâh akdinde irade beyanı için kullanılacak terimler vb. bazı ayrıntı dışında, mezhepler arasında önemli görüş farklılıkları yoktur. Duruma ve ihtiyaca göre bu görüşlerin hepsinden yararlanılabileceği gibi, ihtiyaç ve maslahata göre dinin özüne (Kur’an ve sünnete) aykırı olmayan yeni düzenlemeler de yapılabilir. Nitekim, tarih boyunca yapılagelmistir.
5. Aile, nikâh sözleşmesi ile kurulan bir müessesedir. Nikâhın geçerli olmasının şartlarından birisi de devamlı olmasıdır. Bu sebeple geçici süre için kıyılan nikâh batıldır ve böyle bir nikâha dayanarak erkek ve kadının birleşmesi haramdır.
Geçici bir süre kadınla birleşmek maksadıyla kıyılan nikâha, Mut’a nikâhı denir.
islâmiyetten önce cahiliyyet devrinde geçici süre için kadınla birleşme seklindeki nikâh toplumda yaygın idi. Toplumda kökleşmiş ve yaygın hale gelmiş olan bu kötü alışkanlık Mekke’nin fethedildiği yıl, ebedi olarak yasaklanmış ve İslâm’ın ruhuna uymayan bu kötü adet ortadan kaldırılmıştır. Peygamberimiz, 630 yılında Mekke’nin fethinden sonra “Ey insanlar...” diye başlayan konuşmasında Allah Teala’nın mut’a nikâhını kıyamet gününe kadar ebediyyen haram kıldığını ilân etmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de, meşru evliliğin dışında gayr-i meşru ve yasak ilişkiler kapsamında yer alan ve Peygamberimiz tarafından da kesin bir ifade ile haram kılındığı ilân edilen mut’a nikâhı, aslında nikâh değil, erkek ve kadının geçici olarak birbirinden yararlanmayı amaçlayan yasak bir ilişkidir. Çünkü bunda temiz bir aile yuvası kurup iffetli bir hayat sürme düşüncesi değil, erkeğin geçici bir süre cinsel arzularının tatmin edilmesi, kadının da bu arzulara alet edilmesi vardır. İslâmiyetin kesin olarak yasakladığı bu tür nikâhı Sia hariç, hiç bir müctehid ve alim tarafından caiz görülmemiştir.
B. 1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesi ile erkek için evlenme yası 18, kadın için 17 olarak kabul edilmiştir. Evlenme yaşına gelmiş erkeğin, velisinin izni olmadan evlenmesi, bütün İslam hukukçularına göre geçerlidir. Evlenme çağındaki kızın velisinin izni olmadan evlenmesi Hanefilere göre geçerli, Maliki ve Safiilere göre geçersizdir.
Ancak bir şeyin hukuken geçerli olması, bütünüyle dini hükümlere uygunluğunu göstermez. Dinimizde anne babanın hakkı, Allah hakkı’ndan sonra gelir. Onların kırılıp üzülmelerine yol açan davranışlardan sakınmak gerekir. Bir kimsenin anne babasından habersiz, onların izin ve rızalarını almadan evlenmesi şüphesiz onları üzer. Bu itibarla, haklı bir gerekçe olmadıkça, anne babanın iznini almadan evlenmek dinen uygun bir davranış değildir.
Mut’a Nikâhı
1. Aile, nikâh sözleşmesi ile kurulan bir müessesedir. Nikâhın geçerli olmasının şartlarından birisi de devamlı olmasıdır. Bu sebeple geçici süre için kıyılan nikâh batıldır ve böyle bir nikâha dayanarak erkek ve kadının birleşmesi haramdır.
Mut’a nikâhı geçici bir süre için kıyılan bir nikâhtır.
İslamiyet’ten önce cahiliyet devrinde geçici süre için kadınla birleşme şeklindeki nikâh toplumda yaygın idi. Toplumda kökleşmiş ve yaygın hale gelmiş olan bu kötü alışkanlık Mekke’nin fethedildiği yıl, ebedi olarak yasaklanmış ve isla- mın ruhuna uymayan bu kötü adet ortadan kaldırılmıştır. Peygamberimiz 630 yılında
Mekke’nin fethinden sonra “Ey insanlar...” diye başlayan konuşmasında Allah Te- ala’nın mut’a nikâhını kıyamet gününe kadar ebediyyen haram kıldığını ilân etmiştir. (1)
Kur’an-ı Kerim’de, meşru evliliğin dışında gayrimeşru ve yasak ilişkiler kapsamında yer alan (2) ve Peygamberimiz tarafından da kesin bir ifade ile haram kılındığı ilân edilen mut’a nikâhı, aslında nikâh değil, erkek ve kadının geçici olarak birbirinden yararlanmayı amaçlayan yasak bir ilişkidir. Çünkü bunda temiz bir aile yuvası kurup iffetli bir hayat sürme düşüncesi değil, erkeğin geçici bir süre cinsel arzularının tatmin edilmesi, kadının da bu arzulara alet edilmesi vardır, ister belirli bir ücret karşılığı olsun (mut’a), isterse ücretsiz olsun (muvakkat), geçici bir süre erkek ve kadının birleşmesini sağlamak amacıyla icra edilen nikâh batıldır, hükümsüzdür ve buna dayalı olarak kadın ve erkeğin birleşmesi de haramdır, islâmiyetin kesin olarak yasakladığı bu tür nikah; Sia hariç, hiç bir İslâm müçtehit ve alimi tarafından caiz görülmemiştir.

(1) Bakınız: Sahih-i Müslim, Nikâh Bölümü.
(2) Müminûn Sûresi: 5,6,7.