Makale

ÇANAKKALE SAVUNMASI

Rıza AKDEMİR / Emekli Vali

ÇANAKKALE SAVUNMASI

1850 ’yi takip eden yıllar Osmanlı Devleti için ne fırtınalı, ne muhataralı ve ne felaketli yıllardır. Artık haşmetli imparatorluğun med devri sona ermiş ve cezir başlamıştır. Cezir yani çekilme... Ordularımızın basları önde, kılıçları kında, fetih ufuklarından mağlup ve yorgun döndüğü yıllar...
Zafer neşidelerinin yerine, hüzünlü, gamlı
Burası Muş’tur
Yolu yokuştur
Giden gelmiyor
Acep ne istir?
türkülerinin söylendiği yıllar...
Balkan Harbi’nin acıları dinmeden ve gözyaşları kurumadan, millet kendini Cihan Harbi’nin cehennemi içinde bulur.
Yemen’de, Trablusgarp’ta, Galiçya’da, Sarıkamış’ta oluk oluk kan döken yaralı arslan artık yorgun ve bitkindir.
Vatan Dört Tarafından Tutuşturulmuş Kocaman Bir Bina Gibidir.
Düşman nesi var, nesi yoksa toplamış ve Çanakkale Boğazı’na yığmıştır.
Tarih 3 Kasım 1914...
Çanakkale Boğazı geçilirse bütün İslâm âleminin ümidi ve kalesi olan mukaddes şehir İstanbul düşecek, böylece itilaf kuvvetlerine Rusya’ya giden yol açılmış olacaktır. Bu kadar da değil, böylece Süveyş Kanalı ile Hint Yolu üzerindeki bütün engeller bertaraf edilecek, Endonezya’dan Cebelitarık Boğazı’na kadar uzayan çok geniş bir coğrafya üzerindeki müslüman halkın ümidi kırılmış olacaktı.
Ezan seslerinin yerini çan sesleri alacaktı.
Çanakkale’de, yaşamak isteyen bir irade ile, insanı köleleştirmek isteyen bir kin çarpıştı.
Çanakkale savunması İstanbul’un savunmasıdır. Payitahtın kapısını müdafaa eden Türkler, dayandıkları ve öldükleri nisbette kalplerindeki İstanbul aşkının, İstanbul sevgisinin büyüklüğünü is- bat ettiler.
Çanakkale savunması, mukaddes bir gençlik savunmasıdır. Subay, astsubay, er olarak ordu saflarına katılan on binlerce mektepli, fikir ile ahlâkın her noktada kudretlerinin azametini isbat ettiler.
Çanakkale savunması, imanın, idealin, cesaretin; fenne, çeliğe, yumruğa, silaha mukabelesidir. Karadan, denizden, havadan teknolojinin her türlü vasıtaları ile hücum eden düşmana, Türkler göğüsleri ile karşılık vermişlerdir.
İngiliz’in mağrur aim, Seddül- bahir kayalıklarına çarparak eğildi.
İngiliz’in yenilmez donanması, 215 okkalık mermiyi taşıyarak namluya süren Ahmet oğlu Sey- yit çavuşların azmiyle ezildi.
Çanakkale savunması ile sadece payitaht şehri İstanbul’u kurtarmadık, kurtulan bütün ezilenlerin gururudur. İslam âleminin öne eğilen alnı bu zaferle ışıklandı.
Çanakkale savunması tarihimiz için bir şereftir. Onun sayesinde Türkler, Balkan Harbi’nin yaslarını ve gözyaşını sildiler.
Çanakkale savunması milletimiz için büyük bir destandır. Bu destanın heyecanı ve şevki içinde Kurtuluş Savaşı’na doğru yürüdük.
Çanakkale savunması, millî hayatımız için mucizevî bir kaynaşmadır. Çanakkale tabyalarında Bolulu, Konyalı, Çankırılı, Yozgatlı erler ile İstanbullu aydınlar aynı idealler için vuruştular. Süngübayırı Tepeleri’nde köylülerle, okumuşlar saf tutup birlikte namaz kıldılar.
Alçıtepe eteklerinde saban tutan ellerle, kalem tutan eller birbirlerine bir kardeş sevgisiyle uzandı.
Çanakkale vadilerinde aynı ideal için savaşanlar, birlikte, yanyana, koyun koyuna ebedî bir uykuya daldılar.
Çanakkale her yıl bu duygularla, gittikçe daha coşkun, daha manalı, daha heyecanlı bir şekilde kutlanmalıdır.
Çanakkale’de gökkubbeyi kendilerine türbe yaptığımız 250.000 şehit yatıyor. İnsanlık tarihinde hiçbir zafer böyle pahalıya mal olmamıştır.
Sairler! Kalemlerinizi rakı şişesi yerine, artık bu unutulmaz sehadet destanına batırın.
Müzisyenler! Hiroşima, Nagazaki ağıtları yerine, “Sui nehrini geçen Çin ordusuna” nağmeler yerine, Çanakkale’den esen rüzgârları anlatın, zafer dualarını besteleyin.
Ressamlar! Bize Çanakkale kahramanlarını çizin. Bu topraklar için toprağa düşenleri resmedin. Hazreti Peygamberin kollarını açtığı efsanevî yiğitleri tanıtın bize.
Buna lâyıktırlar.
Ulvî saydıkları değerler uğruna, en güzel şeylerini; hayatlarını ve gençliklerini verdiler.