Makale

FATİH VE BÜYÜK FETİH OLAYI

Abdullah ŞAHİN/ Musahhih

FATİH VE BÜYÜK FETİH OLAYI

Tarihin altın sayfalarında yer alan önemli hadiselerden birisi de şüphesiz İstanbul’un fethi olayıdır.
Tarih bu büyük olayla, yepyeni bir çağa kapısını açmıştır. Yüce kitabımız Kur’an’da bildirildiğine göre, doğuyu-batıyı katedenlerin, benzeri görülmemiş parlak medeniyetlere imza atanların, bu isler için gerek duyulan sebeplere, sımsıkı sarıldıkları haber verilmektedir.1
II. Mehmet de, basta ilim ve teknik olmak üzere gerek duyulan diğer sebeplere de sarılarak, 20’den fazla devleti fethetmiş, 3 imparatorluğu da sona erdirmiştir. Bunların içinde tartışmasız en önemlisi İstanbul’un fethidir. Önceleri Bizans’ta, daha sonra Konstantiniye ismiyle meşhur olan bu şehrin fethiyle, II. Mehmet Fatih unvanını haketmistir.2
Konstantiniye’ye Fetih Seferleri ve Kuşatmalar:
İstanbul, II. Mehmed [Fatih] tarafından fethedilene kadar defalarca, Araplar, Farisiler, Bulgarlar, Latinler ve Türkler tarafından kuşatılmıştır. Hz. Ebu Eyyube’l-Ensâri, Arapların Emeviler devrindeki yaptığı seferde şehid olmuş ve surlara yakın bir yere defnedilmiştir. Asıl ismi, Halid bin Zeyd’dir, (r.a.), (Ü. 668 M.)3
Fethi Gerektiren Sebepler:
Fethi gerçekleştiren sebepleri birkaç madde halinde özetleyebiliriz:
1- Haçlı seferlerine, şehzade sorunlarına ve sayısız Bizans entrikalarına son vermektir.
2- Boğazlara hakim olarak, ordunun güvenliğini, ticari yolların ve açık denizlerin emniyetini sağlamaktır.
3- Anadolu Türk Birliğinin kurulmasını gerçekleştirmektir.
4- Mukaddes cihad duygusu da, bu konuda önemli bir faktördür. Örneğin, Hâkim’in Mus- tedreki ve Ahmed İbn-i Han- bel’in Müsned’inde yer alan ’İstanbul muhakkak fetholuna- caktır. Bunu gerçekleştirecek ordunun komutanı, ne mutlu kumandan ve onun askeri de ne güzel askerdir." hadis-i şerif ile bu paraleldeki rivayetleri gösterebiliriz.4
Fethe tesir eden tarihi, ilmi, teknik ve siyasi unsurlar:
Tarihi Unsurlar:
Hristiyan-Haçlı orduları, Osmanlı Türklerine kargı 6 defa haçlı seferi düzenlemişler, ancak bu çetin savaşlarda, haçlı ordularına büyük darbeler indirilmiş ve telafisi mümkün olmayan ağır kayıplar verdirilmiştir. Örneğin: I. Kosova (1389), 500 bin kişilik haçlı ordusunun tamamına yakını telef olmuştur. Niğbolu (1396), 130 bin düşmanın 10 bini esir, geri kalan kısmı telef olmuştur. Varna (1444), 110 bin düşman ordusunun, 90 bini esir, geri kalanı telef olmuştur. II. Kosova (1448), 100 bin kişilik haçlı ordusunun, 80 bini esir, gerisi imha edilmiştir...5
Osmanlılar, herbiri mukayese kabul etmez birer askeri da
hi olan ve peşpeşe gelen büyük hükümdarlara sahip olma mazhariyetleriyle, asırlar sonra Peygamber seferlerindeki mukaddes gayeyi, bütün canlılığı ile tarih sahnesine koymuşlardır.6
İlmi Unsurlar:
Fatih’in muasırları, Zorzo Dolfin ve İtalyan Langusto, Fatih’in zekasından, irade ve azminden, proje kabiliyetinden vs. uzun uzun söz ettikten sonra, özellikle şu hususlara dikkat çekmişlerdir:
“Fatih, Yunanca ve Sırpçayı ana lisanı gibi konuşur, (Arapça, Farsça ve Latince dersleri de almıştır) Avrupa haritasını ve kralların öz geçmişlerini çok iyi bilirdi. İtalya coğrafyasını teferruatıyla tanırdı. O, yeni şartlara ve gelişmelere adapte olmakta çok mahirdi...”7
“Fatih, harp meydanlarında dedesi Yıldırım gibi gözü pek bir kahramandı, idarecilik ve teşkilatçılıkta, babası II. Murad gibi Mahir, inanç ve hoşgörüde de hocaları Akşemseddin, Molla Gürani ve Molla Hüsrev gibi engin görüşlü ve sağlam inançlı idi.8
Özetlersek, özel yetiştirilme tarzı, irsiyetten intikal eden özellikleri, teşkilatçılık, idari ve askeri başarısı ve diğer alanlardaki müstesna kabiliyetleri uzun uzun sıralanan Fatih’i, yerli-ya- bancı tüm araştırmacılar bir dahi olarak vasıflandırmışlardır.9

HALİÇ’ E İLK KÖPRÜ
Haliç’in iki yakasının ne zaman birleştirildiği sorulsa, akla hemen Galata köprüsü gelir. 1875 yılında yabancı bir firmaya inşa ettirilen bu köprüden önce, Bezmi Âlem Valide Sultan’ın dubalar üzerine yaptırdığı bir köprüyü de hesaba katarsak, İstanbul halkı, 150 yıldan beri iki kıyı arasında yürüyerek gidip gelebilmektedir.
Ama Sultan II. Mehmed döneminin yüksek savaş tekniği ile İstanbul’un fethinden önce Haliç üzerine köprü kurulması başarılmıştı. Hem de, tıpkı “Yürüyen Kuleler” örneğinde olduğu gibi, 24 saatten az zaman içinde...
22 Nisan 1453 günü 70 parçadan mürekkep Osmanlı donanmasını Haliç’te görerek adeta donan Bizans müdafiileri, ertesi sabah yepyeni ve yine inanılması güç bir sürprizle daha karşılaştılar. Kumbarahane ile Defterdar arası, deniz üzerine kuruluveren bir yolla birleştirilmişti. Bu yolun üzerinde askerler gidip geliyor, karsı sahilden toplar geçiriliyordu.
Bizanslı tarihçi Kritovulos’un verdiği bilgiye göre, binden fazla fıçı ve sandal, duba gibi kullanılmış, kalaslar ve demir çengellerle bir birine tutturulmuştu. En üstte de döşeme tahtaları kaplanmıştı. 650 - 700 metre uzunluğundaki bu dümdüz yol üzerinde yanyana 5 asker yürüyebiliyor, toplar rahatlıkla çekile- biliyordu. Çok geçmeden, her iki tarafa yerleştirilen toplarla, Bizans surlarının en alçak ve zayıf noktası da artık cehennemi ateş salvolarının çemberine alınmıştı.
Bizans imparatoru, morallerinin sıfıra indiği o gün, İstanbul surları dışında kalan topraklarını teslim etmek ve yüklü bir tazminat ödemek şartıyla barış teklifinde bulundu ise de, Osmanlı Sultam’nı fetih niyetinden elbette döndüremezdi. 28 Nisan’da verdiği “Köprüyü ve gemileri yakın!” emrinin de yerine getirilmesi mümkün olmayacak, bu zavallı teşebbüs tam bir hüsranla ve 150 Bizanslının Haliç sularında can vermesiyle sonuçlanacaktı.
Bizans prenslerinden ünlü tarihçi Dukas, Fatih Sultan Mehmed’in yaptırdığı köprüyle, gelmiş geçmiş bütün cihangirleri geride bıraktığını söyler ve “Böyle bir harikayı kim gördü, kim işitti” sözleriyle hem şaşkınlığını, hem takdirlerini dile getirmekten kendini alamaz.
Abdulbaki işcan
Kaynak: Tarih ve Medeniyet Dergisi sayı: 3



Teknik Unsurlar:
Yıldırım zamanında yapılan Anadolu Hisarı’ndan (1397) sonra, boğaza tam hakimiyeti sağlamak için, plan ve projesini Fatih’in hazırladığı Rumeli Hisarı yapılmıştır. Zamanın en gelişmiş, hatta görenleri şaşkınlığa uğratan büyük toplar, havan topları, gezer kuleler, inancılıklar, diğer ağır ve hafif silahlar icad edilip, ordunun emrine sunulmuştur.

Siyasi Unsurlar:
İstanbul, fetih yılına kadar 30 defa kuşatma hareketine maruz kaldığı gibi, 30 defa da doğu ile batı kiliselerinin (Ortodoks-Katolik) birleştirilerek Katolik hakimiyeti sağlama teşebbüsüne maruz kalmıştır, ancak bu birleşme olayı bir türlü gerçekleştirilmemiş, her defasında fiyasko ile sonuçlanmıştır. 10
Nitekim 12 Aralık 1452 günü, Papa’nın gönderdiği Kardinal Isidore tarafından, doğunun en büyük mabedi Ayasofya’da, Katolik usulü ayin-i ruhani yapılmıştır. Kardinal şapkası ile ilk defa yapılan bu ayin, Bizans halkının nefretini uyandırmış, fetih gecesine kadar halk, Ayasofya’ya uğramamıştır.
Büyük Duka (başbakan] Lukas Notaros ile, Fatih’in fetih sonu Patrik yaptığı Gennadios, bu olaya şiddetle karşı çıkmışlardır. Hatta L. Notaros; Bu şehirde Türk sarığını görmek, latin serpuşunu görmekten evladır, diyerek muhalefetini açıkça ilan etmiştir.11
Adı geçen kardinal, bilahare Cenevizliler idaresindeki Galata Türklerine esir düşmüştür.12
Bütün bu önemli unsurlar yanında, II. Mehmet’in ilme ve alime verdiği büyük değer, ilim ehlinin de, birlik beraberlik konusunda ve özellikle büyük fetih olayındaki maddi-manevi çok önemli destekleri, teknik güçteki yeni hamleler ve bu gücün doğru ve bilinçli organizesi, büyük fethe tesir eden önemli faktörler olarak sıralanmıştır.13
İste bu olumlu ortam içinde, fethin geciktirilmesine neden olan Haçlı saldırılarını durdurmanın, devamlı fitne-fesat çıkaran Karaman ve Germiyen Oğulları meselesini de halletmenin tam zamanıydı. Bu fırsat da, büyük dahi Fatih tarafından çok iyi değerlendirilmiştir.14

Büyük Fetih İçin Hareket:
II. Mehmet, 1453 Şubatı 60 mandanın çektiği büyük topun Edirne’den İstanbul’a naklini emretmiştir. Kendisi de 23 Mart’ta, OZTUNA’ya göre 100 bin kişilik, HAMMER’e göre 250 bin kişilik bir ordu ile Edirne’den hareket ederek, 5 Ni- san’da İstanbul’a gelip, babası II. Murad’ın da karargah kurduğu, Topkapıya 1100 m. mesafede bir tepenin üstüne Çadır-ı Humayün’ü kurdurmuştur. 6 Nisan günü, büyük topun ateşlenmesi ile muharebe fiilen başlamıştır.15
II. Mehmet muhasara geceleri, sabahlara kadar, gündüz yapılacak yeni saldırılar, yeni gelişmeler hakkında, paşalar ve ilim adamları ile istişareler yapıyor, yeni fikirler üretiyor, o geceler de bir türlü gözüne uyku girmiyordu.
Bizans, bu kuşatma gibi şiddetli ve tehlikeli bir kuşatmaya şahit olmamıştı. Şehir surları her taraftan büyük toplarla döğülüyordu. II. Mehmet tarafından icad edilen havan topları, Kasımpaşa sırtlarından Halic’i dövüyor, bazı Bizans gemileri batırılıyor, ancak bu havan ateşleriyle Halic’e hakim olmak mümkün görünmüyordu. 20 Nisan günü uzaktan 5 yelkenli düşman gemisinin yaklaşmakta olduğunu, Türk kesif gemisi vaktinde görerek haber vermiştir. II. Mehmet, 18 gemi ile Balta Oğlu Süleyman beye bu gemilere mukabele etme emrini vermiştir. Böylece açık deniz savası da başlamıştır. Düşman gemileri, Türk gemilerinin ustaca hareketlerine karşı bozguna uğrayıp harbi kaybetmek üzereyken ani çıkan lodos rüzgarı, hurda halini almış büyük düşman yelkenlerinin hareketlenerek büyük hız kazanmasına neden olmuş, bu gemiler süratle Halic’e girmişlerdir. II. Mehmed’in öfkeyle atını denize sürdüğü olaydır. Bu olay üzerine Süleyman bey azledilmiş, yerine Çalı Beyoğlu Hamza bey tayin edilmiştir.16
II. Mehmet Haliç meselesi üzerinde önemle duruyordu. Büyük bir gizlilik ve titizlikle gerekli hazırlıklar tamamlanarak, 22 Nisan gecesi 67 parçalık Türk donanması karadan yürütülüp, Haliç’e indirildi. Bu ani ve şaşırtıcı gelişme, Bizans’ın mukavemet gücüne indirilmiş büyük bir darbe oldu. Donanma bir gecede sırtlardan, derelerden Haliç’e indirilirken, Zağanos Paşa, Kasımpaşa sırtlarından bütün bataryalarını ateşleyerek, düşmanın dikkatini kendi tarafına çekmişti. Prens Dukas, “Böyle bir harikayı kim gördü?.. Bu adam Keyahsar’ı da geçti. O, Atina’da yenilerek, hakir bir şekilde geri dönerken, bu adam (Fatih), dünya şehirlerinin kraliçesini fethetmek için, gemileri dağlardan aşırdı.” diyordu.17
İmparator, Haliç’e indirilen donanmanın imha çarelerini ararken, ertesi gün II. Meh- med’in, Haliç üzerine kurduğu köprü, onu tamamen bir çıkmazın içine itmişti. 28 Nisan günü, bu köprünün imhası hareketi de netice vermemiş, aksine birçok Bizans askerinin telefine neden olmuştur. 5 Mayıs günü, Beyoğlu tepelerinden açılan top ateşiyle, düşman bataryasının en büyük kadırgası batırılmıştır. Bu arada Venedik-Bizans donanmasının, muharebe sonuna kadar Haliç’te atıl tutulması, fethi hızlandıran en önemli sebeplerdendir.
Bizans topları ise, çok iptidai olup, fazla iş görmüyordu. Ancak Türklere karşı en büyük zayiatı, Bizans’ın milli silahı
Rum veya Greguar ateşi verdiriyordu.
II. Mehmet, devamlı yeni buluşlarıyla Bizans’ı paniğe sokuyordu. Surlara daha yakından müdahale edilebilmek için, hareketli kuleler yaptırmıştı. Bu kulelerden yüzlerce topla ateş ediliyordu. Bu hareketli kulelerin en büyüğü ile 18 Mayıs günü şehrin içi de top ateşi altına alınmıştı.
II. Mehmet, büyük taarruzdan evvel imparatora, esaret ve yağmalama olayına meydan verilmemesi için teslim olması teklifinde bulundu, imparator, gelen elçiye: "Muhasaranın kalkması kaydıyla her türlü ağır şartları kabul ettiğini, ancak şehrin teslimi, ne benim, ne de başkalarının iktidarı dahilinde değildir" cevabını verdi. Tam bu esnada, dünyanın en büyük donanmasının Sakız önlerine geldiği, Karamanlıların, Venediklilerle anlaştığı, büyük bir Haçlı ordusunun Tuna’yı geçmek üzere olduğu dedikodusu yayıldı. Vezir-i azam (bas vezir] Çandarlı Zade Halil Pasa basta olmak üzere, bazı paşalar, geri çekilme fikrini ileri sürdüler. Bu fikre, daha önce bir Bizans elçisine, "Benim gücümün yettiği yerlere, imparatorunuzun ümit ve hayali bile yetişemez" diyen II. Mehmet basta olmak üzere, Zağanos Mehmet Pasa, Turhan beylerle, Aksemseddin, Molla Gürani gibi ulema sınıfı şiddetle karsı çıkmışlardır. Bu tereddüd ve gevşeklik, ileride Çandırlfnın aleyhine olacaktır. Bu arada Aksemseddin, Akbıyıklı Dede, ulema sınıfı ve diğer meşhur şeyhler, ayetler ve hadisler okuyarak ordunun tekrar sevk ve cesaretini artırmışlardır. Fetih gününe kadar II. Mehmet’e ve orduya müjdeler vererek moral dopalayan Büyük Seyh Akşemseddin’e, araştırmacılar ittifaken İstanbul’un manevi fatihi demişlerdir.|18)
28 Mayıs günü, teslim teklifini reddeden XI. Kostantin ve diğerleri için harp esiri muamelesi görecekler ve kurallara göre şehir üç gün yağmalanacak, ilanı yapıldı. Aynı günün akşamı çepe çevre surlar boyunca meşaleler yakıldı. Prens Dukas, bu olayı şöyle anlatıyor: “Akşam olunca bütün çadırların kuvvetli ziyalarla aydınlatılması emredildi. Hep beraber yüksek sesle tekbirler getirildi. Karada ve denizde yakılan ışıklar, bütün şehri, Galata’yı, gemileri ve karsıda bulunan Üsküdar’ı güneş ışığı gibi aydınlatıyordu. Gece saat 24’de bütün ışıklar ve ateşler aniden söndürüldü, şehir zifiri karanlık içinde kaldı.1191
Genel Taarruz:
29 Mayıs sabahı II. Mehmet sabah namazını mütaakip, tesirli bir konuşma yaparak, her rütbeliye bir üst rütbe vadetti. Yapılan dualar peşinden atına bindi, bütün maiyetiyle ön saflara geldi, güneşin ilk ısınları ile şehir her tarafından şiddetli top atışlarına tutuldu.
Deniz piyadeleri kıyılardan surlara tırmanmaya çalışıyorlar, Topkapısı önündeki muharebe ise çok kanlı geçiyordu. Merdivenlerle surlara tırmanan Türk askerlerinden bir kısmı başarıyor, diğer kısmı yakılıyordu. Bizanslılar, surlara tırmanmayı başaran zırhlı Turk askerlerini çarpışırken gürünce, kiliselere koşuyorlar, devamlı çalan çan sesleri de son anın yaklaştığını ihtar ediyordu. II. Mehmed’in bulunduğu Topkapısı önünde, bir ölüm-kalım mücadelesi veriliyor, bu birlikler devamlı taze birliklerle takviye ediliyor, İmparator da bu kapının iç kısmında mücadele ediyordu. Bu esnada latin komutan elinden yaralanmış, imparatorun bütün ısrarlarına ramen, Tanrının Türklere açmış olduğu yolu takip edeceğim, diyerek er meydanından kaçıyordu. Genaral Guistinanı’nın bu kaçışı da, Bizans’a inen yeni bir darbe olmuştu. Oysa bu generale Limni prensliği vadedilmişti. Meşayih ve ulema, askerler arasında sağa sola koşuyor, onlara müjdeler veriyor ve büyük moral aşılıyordu. Mehteran ise askeri devamlı coşturuyordu. Augustus’un halefi XI. Kostantin, ağlayarak mücadeleyi sürdürüyor, ancak ardı arkası kesilmeyen Türk bombardımanı karşısında surların yavaş yavaş yıkılıp döküldüğünü, büyük bir üzüntüyle seyrediyordu. Saatler de 7’ yi göstermek üzereydi.
Feth-i Mübîn:
Gelişmeleri titizlikle izleyen II. Mehmed, Topkapısı surlarına tırmanma ve sancağı surlara dikme emrini verdi. Ulubatlı Haşan isminde genç ve cesur subay, beraberinde 30 neferle, diğer hücum kollarından önce davranıp, padişahın sancağını Topkapısı surları üzerine dikti. Aynı anda da, Bizanslıların ok, tas ve ateşlerine hedef olarak şehitlik mertebesine ulaştı. Kendisiyle beraber 18 nefer de şehit oldular. Diğer 12 nefer, sancağı cansiperane koruyarak yere düşürmediler.
Türk sancağını Topkapısı üzerinde dalganırken gören ve o andan itibaren de Fâtih ünvanını hakeden II. Mehmet, Peygamber (s.a.s)’in senâ ve müjdesine mazhar olmanın yüce duygusu ve sonsuz sevinciyle, hemen atından inerek, toprağa secdeye kapanıp Yüce Allah’a hamdü senâda bulundu.20
Böylece 12 asırlık bir imparatorluğa son verilirken, yeni bir çağın kapısı da açılmış oldu.
Fethin Sonucuna Kısa Bakış:
İstanbul’un fethi, İslam alemini sevinç ve şenliğe, Avrupa’yı da mateme boğmuştur. Fâtih beyaz atı ile şehre girip doğru Ayasofya’ya gelerek, halka korkuya gerek kalmadığını ilan etmiştir. Fetih olayı, Türk milletine, nasip olan fetihlerin en şereflisi olarak tarihe geçmiştir.
O yıllardaki Bizans’ın çürümüş halini Prens Dukas şu manidar cümle ile dile getirmiştir: "Her milletten daha ziyade haksızlık yaptık ki, bize her ne yaptıysan gerçek ve âdilâne kararınla yaptın Tanrım!"21
Yaklaşık altı aydır Ayasofya’ya uğramayan halk, şimdi onun içine toplanmış, bir meleğin inerek kendilerini kurtarma mucizesi bekliyorlardı. Prens Dukas: "O anda bir melek gelerek, Katolik olarak Türklerden kurtulmayı mı, Ortodoks kalıp Türk idaresinde yaşamayı mı tercih ettiklerini sorsaydı, Bizans halkı, tereddütsüz ikinci şıkkı tercih ederlerdi" demiştir.22
Fâtih, hocası manevi fâtih Akşemseddin’e, Hz. Eyyube’l- Ensâri (r.a.)nin kabrinin araştırılması ve kendisinin de tasavvuf alanında çalışmaya müsa- desini talep etmiştir. Büyük veli, Allah’a dua ve niyaz ederek, adı geçen sahabinin kabrini, keşfetmiştir. Fatih’in ikinci talebine de:
"Siz, bir din ve tarikat adamı değil, dindar bir devlet adamısınız. İnsanlığın selameti için bu halinizi korumaya mecbursunuz!"23 diyerek rıza göstermemiştir.
İki fatih’in bu ve benzeri alanlardaki istişareleri ve örnek davranışları, gelecek sultanlara da büyük ölçüde ışık tutmuştur.
Bu büyük olayı, sair’in su sözleriyle noktalayalım:

...Enginlere al sürdüğün akşamdı kenardan
Kalyonları emrinle yürüttün karalardan
Çılgın boğazın taşla kilitlendiği günde
Zincirlere vurdun deli deryayı önünde
Bir köhne çağın hükmüne son verdiğin anda
Hükmünle senin bir çağ doğdu cihanda
Ruhun beş asır sonra vücudun gibi canlı
Hâlâ kırat üstünde bir yağız delikanlı.
F. N. ÇAMLIBEL

(1) Kehf Suresi. 18/84 vd. Fecr Sûresi. 89/7-8.
(2) Dr. M M. Safvet/ Trc. İ.EZHERLİ, Kontantiniye Fatihi, s. 23 vd. -Yılmaz ÖZTUNA. Büyük Türkiye Tarihi. 2/471-72 ÖTÜKEN Yay. İst. 1977.
(3) İ.EZHERLİ, a.g.e., s. 29-30.
(4) H.ALGÜL. İst. Feth. Fatih’in 500. Öly.’ne ithaf S. 78. Marifet Yay. No: 15. Buhari Tec. Sar. Trc. 8/337. vd.
(5) A. Cevde Paşa, Kıs. Emb. T.Hul. 2/585 vd. Bedir Yay. İst. 1976-Y.ÖZTUNA, a.g.e. 2/296 vd.
(6) Y. ÖZTUNA. a.g.e.. 2/461. L’Empire du Levant’den nakl.
(7) Y. ÖZTUNA, a.g.e., 2/265 vd.
(8) C. OKURER. Büyük Feth S. 29. vd. İst. Fetih Dem. Yay. 1953.
(9) İ.EZHERLİ, a.g.e. S. 79 vd.
(10) İ.EZHERLİ, a.g.e., S. 34.
(11) Y. ÖZTUNA. a.g.e., 2/436.
(12) Y. ÖZTUNA, a.g.e.. 2/456 Babinger’den Naklen.
(13) H.ALGÜL. a.g.e.. S. 75 vd.
(14) Ord. Prof. İ.H. UZUNÇARŞILI, Osm. Tarih. 1/153 vd. T. T. K. Yay. 1988.
(15) Y. ÖZTUNA, a.g.e.. 2/437 vd. I. EZHERLİ, a.g.e.. S. 45- C. OKURER, a.g.e,. S. 65 vd.
(16) C. OKURER. a.g.e.. S. 80 vd. Y. ÖZTUNA. a.g.e..2/439.
(17) Y. ÖZTUNA. a.g.e., 2/440.
(18) C. OKURER, a.g.e., 111 vd. Y. ÖZTUNA. a.g.e., 2/444 vd - T.D.V. İsi. Ansk. 2/299 vd.
(19) Y. ÖZTUNA. a.g.e., 2/245- C. OKURER. a.g.e.. S. 125.
(20) Y. ÖZTUNA, a.g.e., 2/447 ve diğerleri fetih anı. bkz.
(21) Y. ÖZTUNA. a.g.e., 2/458.
(22) Y. ÖZTUNA, a.g.e., 2/448.
(23) H.ALGÜL. a.g.e.. S. 138-139.