Makale

Hat sanatında Hz.Peygamber sevgisi

Hat Sanatında Hz. Peygamber Sevgisi

Doç. Dr. M. Hüsrev Subaşı

Kur’an Hicaz’da nazil oldu, Kahire’de okundu, İstanbul’da yazıldı." meşhur sözü herkesçe bilinmektedir. Özünde Arap olan bir yazıyı bir İstanbul sanatı haline getiren şüphesiz ki, Osmanlı insanının pek güçlü bir ifade kabiliyetine sahip gördüğü bu sanata verdiği sonsuz değerdir. O kadar ki, bakkalından padişahına, kadınından erkeğine, kölesinden efendisine, paşasından beyine, bir toplumun bu kadar geniş tabanlı katılımı ile gerçekleştirilebilmiş bir sanat dalı daha yoktur denebilir.
Bu yoğun alaka, hızını ve gücünü, şüphesiz ki Yaratanın buyruğunu O’nun şanının yüceliğine lâyık bir güzellikte yazmak sevdasını gönüllerine nakşetmiş Müslüman sanatçılar-dan, onların bitip tükenmek bilmeyen mesailerinden almıştır. Böyle bir mesai silsilesi sonucudur ki, değişik formlarda değişik metinler istif konusu yapılmış, birbirinden güzel onbin-lerce eser meydana getirilmiştir.
Hat sanatçılarını yönlendiren bir takım amillerin mevcudiyetinde şüphe yoktur. Bir hattatın toplumdan gördüğü maddî ve manevî ilgi yanında, Allah ve Resulüne olan içten sevgi ve bağlılığının da bedîalar ortaya koymasındaki rolüne işaret etmeliyiz. Bu türlü eserler, cami, tekke, medrese, köşk ve sair binaların özellikle iç mekân dizaynında önemli bir dekoratif eleman olarak yer almıştır. Önceleri mimarî cephede çini ya da boya olayı olarak yer alırken, daha sonra yazılıp ahşap üzerine yapıştırılarak müstakilleşen, büyük ebatlarda cam imalinin başlamasından sonra ise camlı-çerçeveli biçime geçilmiştir. Duvar levhacılığı Hz. Peygamber (SAS.)’in kısa bir fizikî tasvirinden ibaret olan hilyeler yanında aynı duygu ve inançla yola çı-kılarak hazırlanmış başka başka formlarda eserler de vardır. Makale bunlara kısa bir atf-ı nazar niteliğinde olacaktır.
Türk hat sanatında, Hz. Peygamber (S.A.S.)’in kutlu isimleri ya da yüce şahsiyetleri konu edinilerek meydana getirilmiş eserleri, şu başlıklar altında ele almak mümkündür.
ÂYET / İSTİFLER
Hz. Peygamber (S.A.S.)’in gelişini müjdeleyen, onun risaletine Cenab-ı Hak’kın tanıklığını ifade eden, Allah Resulüne itaatin kurtuluş sebebi olacağını bildiren, O’nun yüce ahlâkını öven, Allah’ın ve meleklerin O’na sa-lât ve selâm ettiklerine temasla, mü’minleri Hz. Peygambere salât ü selâma davet eden âyetler müstakil kompozisyonlar şeklinde alınmış ve levhalaştırılmış ve duvarlar bunlarla süslenmiştir.
Isa (A.S.)’ın Hz. Muhammed (S.A.S.)’in risâletini haber vermesini konu edinen âyet (es-Saf 61/6) üzerine Sami Ef. (öl. 1912)’nin celi sülüs istifi pek ünlüdür. Aynı âyete aynı türde Aziz Ef. (öl. 1934)’nin de güzel bir kompozisyonu vardır.
Fetih Suresi’nin 28. âyetinin sonu ile 29. âyetinin başında ebedî risâlet ve hak din ilâhî beyanla teyid edilmiş, Sami Efendi’nin h. 1268 tarihli sülüs istifi ile, "ihsan" imzalı h. 1367 tarihli sülüs kompozisyon bu âyeti konu edinmiştir. Orijinali Ş. Rado Kolleksiyonu’nda bulunan Hulusi Ef. (1869 - 1940) eliyle meydana getirilmiş celî ta’lik levha ise, dizayn anlayışı yanında açık mürekkep kullanılması sebebiyle yazıda kalem akışını izlemeye imkân verdiğinden ayrıca fevkalâdedir.
Allah ve Resulüne itaatin kurtuluş sebebi olacağını ifade eden el-Ahzab 33/71. âyetin son kısmı hattat padişah Sultan II. Mahmud (öl. 1839) tarafından h. 1236 tarihinde ne güzel kompoze edilmiştir.
"Şüphesiz sen ey Peygamber, yüce bir ahlâk üzeresin" meâlindeki âyet (el-Kelam 68/4) de hattatların kalemine pek çok kez konu olmuştur.
Neyzen Emin Ef. (Yazıcı, öl 1945)’nin h. 1335 tarihli yuvarlak istifi, Abdulkadir Ef (Savnaç, 1881 -1967)’nin üç küplü harfin etlendiril-mesi esasına dayanan celi sülüsü ile, satır esasına göre yazdığı sülüs levhalar görülmeye değer güzelliktedir. Aynı âyet Aziz Ef. ve daha pek çok hattat tarafından celi talikle de denenmiştir. Aziz Efendinin 1343 tarihli bir tuğrası da bu âyeti konu edinmiş olup pek nefistir.
HADİSLER
Pek çok hadis-i şerif de hat sanatında değişik biçimlerde levhalaştırıl-mıştır. Hadisleri konu edinmiş belki binlerce sülüs-nesih kıt’a vardır. Bunlar önceleri evleri ve sarayları süslerken günümüzde ötekiler gibi, yurt ve dünya müzelerinde ve özel koleksiyonlarda muhafaza edilmektedir. Celî boyutunda talik ve sülüsle yazılmış, hatta tuğralaştırılmış hadisler de çoktur.
Özellikle şefaat ümidini ilham eden, "Şefâtî li-ehli’l kebâiri min ümmeti" hadisi tuğra biçiminde yazılmış ve mezar taşlarına hâkkedil-miştir. Müstakil levha halinde olanlardan Yesarizâde Mustafa İzzet Ef. (öl. 1849)’nin Topkapı Sarayı Ktp. 2026 no’da kayıtlı celi talik kompozisyonu hayli güzel bir örnektir. Ömer Vasfi Ef. (Öl. 1928)’nin h. 1334 tarihli celîsülüs eseri de, siyah zemin üzerine zerendûd şeklinde yazılmış olarak İst. Hırka-i Şerif Ca-mii’nde bulunmaktadır.
SALÂT Ü SELÂM
Salât ve selâmla ilgili Ahzab 33/ 56 ayeti, Kâmil Ef. (Akdik, öl. 1941)’nin h. 1352 tarihli ve Neyzen Emin Ef.’nin h. 1357 tarihli kompozisyonlarının konusu olmuştur. Her ikisi de birbirinden nefis birer terkip harikasıdır. Bunlara bakarak yazıldığı anlaşılan "Muhammed Hüsnü" imzalı, h. 1348 tarihli bir kompozisyon daha vardır.
Abdullah Sayrafî (öl. 1342)’nin h.724’te yazdığı sülüs salât ü selâmı daha sonraki eserlere öncülük etmiştir.
Mustafa Rakım (öl. 1826)’ın aynı vadideki sülüs eseri, daha muahhar, dolayısıyla daha olgun bir dönemi temsil etmektedir.
Bu türde Topkapı Sarayı’nda E. 989 no’da kayıtlı h. 1237 tarihli ve "Abdullah Hamdi’lmzalı levha da kendi ekol anlayışı içinde güzel bir örnek teşkil eder.
Cehalet ve zulüm karanlığının O’nun risâletiyle sona erdiğini, insanlığın aydınlığa kavuştuğunu ifade eden, O’na salât-ü selâma davet eden;
"Keşefe’d-dücâ bicemâlih Sallû aleyhi ve âlih."
ifadesi pek çok hattat gibi müfes-sir Elmalı Hamdi Yazıh da cezb etmiş, bize muhteşem bir talik örnek de O bırakmıştır.
Ravza-i Mutaharra’da Kabr-i Şerif iç duvarını kaplayan perde üzerinde zikzaklı biçimde yer alan celî sülüs salam tü selâm ile Topkapı Sarayı Mukaddes Emanetler Dairesi kapısı üzerindeki yine celî sülüs salât-ü selâmı da zikretmeliyiz.
İSM-İ NEBÎ VE İSM-İ NEBİ MERKEZLİ KOMPOZİSYONLAR
Bazan tek başına bazan ism-i celâl ile birlikte kompoze edilen ism-i nebîler, bazan da 81i cami takımının bir parçası olarak karşımıza çıkar. Hz. Ali ismi ile birlikte, Hulefa-i Raşidîn ya da ehl-i beyt isimlerinden oluşan bir istif içinde yer alanları da mevcuttur. Meselâ Kazasker Mustafa İzzet Ef. (öl. 1876)’nin bu iki şekle de uyan örnekleri vardır. Bu iki tarzdan ilkini konu edinen Mahmud Celalettin (öl.1837)’in kompozisyonu da güzeldir. Tuğrakeş Hakkı Bey de (Altunbezer, öl. 1946)’in ism-i celâl ve ism-i nebî’yi birlikte kompoze etmeyi denemiştir. Necmeddin Okyay (öl.1976)’ın lafza-i celâle eş olarak, ama müstakil biçimde yazdığı talik ism-i nebî de pek mükemmeldir.
Yine Abdulkadir Ef. (Saynaç)’nin ism-i nebi merkezli ve yedi vavlı salât ü selâm ve aynı stilde dua konulu eseri ile yine ism-i nebî merkezli mü-devver Şecere-i Nebî’si bu babda zikredilecek eserler arasındadır.
Hattat padişah III. Ahmed "Mu-hammedün Seyyidü’l-kevneyni ve’s-sekaleyn" ifâdesini tuğralaştır-mış ve böylece bir sultan ve halife olarak devletin en büyük otoritesi olan padişahlar için kullanılagelinmiş tuğra formunu dünyada da, ahirette de gerçek otoritenin kim olduğunu anlatırcasına kendi eliyle ilk kez bozmuştur.
Tek başına ism-i nebî’nin ma’kılî veya kûfî nevîlerinde 3’lü, 41ü, 51i, 61ı hatta 81i tekrarlar halinde ya da simetrik olarak Türkistan ve Iran sahasında cami, türbe ve medrese mi-marisinin dış cephesinde tezyini tarzda yer aldığını da belirtmeliyiz. İkisi de XIII. yüzyıl Selçuklu dönemi eseri olan Eski Malatya Ulucami kubbesindeki altıgen ve beşgen ism-i nebîler ile, Erzincan’a bağlı Tercan’daki Mama Hatun Türbe kapısında bulunan beşgen ism-i nebî ve bu gibi eski örneklerden ilhamla Prof. Emin Barın’ın gerçekleştirdiği denemeler, aynı başlık altında zikredilmeye değer.
HZ. PEYGAMBERE HİTAP İFADELERİ
Mustafa Halim Özyazıcı (öl. 1964)’nın h. 1339 _tarihli celî sülüs "Aman Ya Fahr-i Âlem"i, Hüsni Ef. (öl. 1911)’nin yığma biçiminde aynı türde, "Ya Hz. Fahr-i Âlem Aman"ı, Es’ad Yesâri (öl. 1798)’nin aynı ifadesi konu edindiği talik kompozisyonu, Abdülfettah Ef. (öl. 1896)’nin "Ah Yâ Muhammed (S.A.S)"i, Necmeddin Okyay (öl. 1976)’ın talik "Ya Tabibe’l-Kulûb’u ve 1351 tarihli "Şefaat yâ Nebiyyallah "ı Şefik Bey (öl. 1880)’in celi sülüsle h. 1289 tarihli "Ya Mahbûbe’l- aşıkîn"i ile, "Aman lafzı senin ism-i şerifinle müsavidir.
Anınçün aşıkın zikri amandır ya Resûlallah" metni üzerine celî sülüsle ve armut biçiminde "Aman Mürüvvet" sapa bitişik iki yaprak içinde, "Yâ Seyyide’l-evveline vel-âhirîn" ifadesi bulunan eser de hep bu alanda meydana getirilmiş denemeler arasında mütalâa olunabilir. Topkapı Sarayı Kütüphanesinde E. 1270 no’da kayıtlı Yasârîzâde Mustafa İzzet Ef.’ye ait celî ta’lik ile, h. 1258 tarihli "Şefaat Yâ Nebiyyallah" ile E.997 no’lu "Mehmed Seyfi" imzalı celî sülüs "Meded Yâ Habîballah" da bu vadide güzel birer örnek teşkil eder.
Bir de h. 1280 tarihli ve Mehmed Şerif imzalı celî ta’lik ile, "Fedâke ebî ve um mî yâ Resûlallah" da vardır ki bir şaheserdir.
Genç hattat Recep ŞAhin’in celî ta’lik ile yazdığı "Canım Muham-med", hafif ebru üzerine uygulanmış olup pek nefistir.
MEŞKLER
Hocasının talebesine sunduğu örnek ders ile bu çerçevede öğrencinin üstadına arzetfiği çalışmalar "Meşk" adı ile bilinir. Sülüsnesih yazılarında müfredat (yalın ve bitişik harfler) bitince mürekkebât meşki olarak İmam Bûsırî (öl. 1296)’nin Ka-side-i Bürde’si ile Kâ’b b. Züheyr (öl. VII. yy.)’in Kaside-i Bürde’si, ta’lik meşkinde ise Hakan! (öl. 1606)’nın ünlü manzum Hilye’si yazdırılırdı.
HİLYELER
Hz. Peygamber (S.A.S.)’in mübarek vücudunun kelimelerle tavsifinden ibaret olan hilyeler, Islâmi Türk Edebiyatı tarihimizde önemli bir yer oluşturmakla birlikte, hat sanatımızın da vazgeçilmez bir formunu teşkil eder. Genelde Hz. Ali (r.a.)’ye dayandırılan bir metnin esas alındığı hilye alanında binlerce eser mevcuttur. Peygamberini resmedemediği için cisminin tavsifini levhalaştıran Osmanlı insanı, evinin duvarına asacağı bir hilyeyi adeta oraya bir fela-ket uğramamasının garantisi, sigortası gibi görmüş, öyle kabul etmiştir. Önceleri küçük bir kağıda yazılarak cepte taşındığı, özellikle Hafız Osman (öl. 1699) ile duvar hilyeciliğinin intişar ettiği kabul edilmektedir. Yüzlerce hattatın adını ve eserini zikretmeye makalenin hacmini müsait görmediğimizden icazet verilecek öğrenciye genelde hilye yazdırmasının hattatlar arasında bir gelenek haline geldiğini belirtmekle yetineceğiz.
NAT NİTELİĞİNDE ESERLER
Türkçe, Arapça ya da Farsça bir mısra veya mısralar celî sülüs ya da talikle levhalaştırılarak camilere, tekkelere ve evlere asılagelmiştir. Bunlar Hz. Peygambere sevgi dolu bir yöneliş ve sesleniş ihtiva ederler. Emin Barın Kolleksiyonu’nda bulunan M.Celaleddin Ef. (öl. 1829)’e ait celî sülüs.
"Muhammedün beşerun lâ
ke’l-beşeri
Ke’I-Yâkuti beyne’l-haceri."
Yine aynı kolleksiyonda Kazasker M. İzzet Ef. (öl. 1876)’ye art h. 1273 tarihli şu 4 sülüs mısra da çok nefistir.
"Ol Resûl-i müctebe hem
rahmeten li’l-âlemin Bende medfûndur deyû eflâke fahr eyler zemin
Ravzasın edüp ziyaret dedi
Cibrîl-i Emîn:
Hazîhî Cennâtü adnin
fe’dhuluhâ hâlidîn"
Aziz Ef. (öl. 1934)’de aynı metni celî talikle yazmıştır.
Topkapı Sarayı Kütüphanesi’nde G.Y. 1319 no’da kayıtlı, h.1231 tarihli Mustafa Rakım (öl. 1826)’a ait celî sülüs ile,
"Basmasa mübarek kademin
ruy’i zemîne
Pâk itmez idi kimseyi hâk ile
teyemmüm"
mısraları Kazasker Mustafa İzzet Ef. tarafından da çok beğenilmiş ve hatta taklid edilmiştir.
Işık Yazan Kolleksiyonu’nda Ye-sarîzâde (öl. 1849)’ye ait h. 1257 tarihli celî ta’lik levha da pek kıymetlidir.
"Ey mahrem-i bî-müşterek-i
kurb-i Hüdâ Dilden eserin etmesin Allah
cüda
Her zerre-i hâk-i kadem-i
Hazretine Canım da fedâ, ben de fedâ,
ten de fedâ."
Neyzen Emin Ef. (öl. 1945) kaleminden çıkma h. 1339 tarihli sülüs mısralar ise, şiirsel özelliği ile de, hat değeri itibarı ile de fevkalade nefistir.
"Yâ menbea’i-mehâsin, ya
mecmea’l-keremi Levlâke keyfe yuhlflk şey’ün
mine’l-ademl Ente’ş-şefiu minke’r-racâ şc şefâatün
Yâ Hateme’r-risâleti, yâ
Seyyide’l-ümemi." Hattat Sultan III. Mustafa (öl. 1774)’nın imzasını taşıyan şu ta’lik satırlar da aynı türün güzel örneğidir
"Ela ey gevher-i kan-ı risalet Sana yüzbin salât ile tahiyyet."
Mehmed Tahir imzalı ve 1225 tarihli şu sülüs levhayı da buraya ekleyebiliriz.
"Rasûlün ismuhû Ahmed
Nebiyyun kadruhû emced
Halilun halkuhû es’ad."
Sami Ef.’nin Türk Hat Sanatının Şaheserleri adlı albümde (no.32) Sn. Uğur Derman tarafından yayınlanan h.1303 tarihli ta’lik ile yazılmış nal da bu nev’in ölmez örnekleri arasında mütalaa edilebilir.
Yine Topkapı Sarayı Müzesi’nde
E.680 no.da kayıtlı Ali Haydar Ef.
(öl.1892)’ye ait h.1286 tarihli ta’lik levha da pek güzeldir.
"Müeyyeddir seninle din-ü
devlet ya Resûlallah Senin sayendedir bu şan ü
şevket ya Resûlallah Yürür baş üzre daim hizmetinde her gece gündüz Kıyam-ı haşre dek kilk-i şeriat ya Resûlallah."


SONUÇ
Her Türk ailesinde mutlaka birkaç "Mehmed" ismi vardır. Hürmette kusur etme endişesi ile Mu-hammed’den Mehmed’e çevrilmiştir. Kur’an harfleri ile yazıldığında her ikisi de aynı biçimde yazılır. Bu millet savaşan erine, adsız kahramanına Muhammed’in askeri anlamına "Mehmetçik" adını vermiştir. Ordusuna, kışlasına peygamber ocağı gözüyle bakmış, ölüme giderken de andığı son isim kelime-i şehadetteki "Muhammed Resûlullah" olmuştur.