Makale

Camilerimizin Kültürel Mirasımıza Katkıları...

Camilerimizin Kültürel Mirasımıza Katkıları...
Hasan Şakir Sancaktar

CAMİ, toplayan içine alan anlamına gelir. Müslümanların ibadet maksadıyla toplandıkları mabettir ki, mescid de denir. Aslında, temel isim mesciddir. Daha sonraları, özellikle büyük olanlarına, devamlı cuma namazı kılınanlara cami denmiştir.
Mescid, sözlükle secde edilen yer demektir. Kur’an-ı Ke-rim’de bütün ma’betler "mescid" ismiyle anılmakta, otuz civarında âyette bu adla geçmektedir. Birkaç örnek verelim:
"Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnud olacağın kıbleye seni, elbette çevireceğiz. Artık yüzünü i Mescid-i Haram semtine çevir." (El-Bakara, 144)
"Deki: Rabbim adaleti emretti, her secde yerinde yüzünü O’na doğrultun; dinde samimi olarak O’na yalvarın. Sizi yarattığı gibi yine O’na döneceksiniz." (El- A’raf, 29)
"Ey Ademoğullarıl Her mescide gidişinizde güzel elbiselerinizi giyerek gidin, yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez." (El-A’raf, 29-31)
".. Allah, bazı insanların şerrini diğer ba’zısı ile def etmeseydi, manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın adı çok anılan camiler -mescidler- yıkılıp giderdi." (El-Hac, 40)
Camilerin büyük, yüksek olmaları, diğer binalardan farklı ve gösterişli olarak yapılmaları, camilere özel hürmet ve saygıda bulunulmak, sabah, akşam, muntazaman camiye, cemaate devam edilmesi, ih-las ve samimiyetle ibâdet edilmesi, Yüce Rabbimizin emridir. Bakınız, şu âyeti celile, bahsedilen hususları nasıl veciz bir şekilde beyan ediyor: "Allah, camilerin yüksek yapılmasına, camilere hürmet edilmesine ve içlerinde isminin zikredilmesine izin vermiştir. Onlarda sabah aksam Allah’ı teşbih ederler." (En-Nûr, 36)
İşte, bu âyeti kerimeden açıkça anlaşılıyor ki, camiler, gelişi güzel, gecekondu tipi, plansız, projesiz yapılmamalı. Yaşanılan zamanın teknik imkanları, gelişen malzeme durumu; cami plan ve projesinin büyük üstadı Mimar Sinan’ın anlayışı doğrultusunda çalışan cami mimarlarından a’zamî şekilde istifade etmeli. İstavroz tipinden bozma, sözde cami projeleri, takva temeline dayanmayan, kasıtlı şekilde uyduruk tipli, yakıştırma cami yapımları; başta Koca Mimar Sinan olmak üzere bütün ecdadımızın kemiklerini, ruhlarını sızlatır.
Hiçbir havra veya kilise, gelişi güzel yapılmazken, önüne gelen câhil cühelanın, plansız, programsız, kendi kafalarına göre veya kilise kökenli görünüşlü sözde cami yapmağa kalkmaları, güdümlü bir fasit dairenin uzantısı olabileceğini hiç unutmamak lâzımdır.
Bir kısım apartmanların bodrum katları, depolar, izbe yerler, kanalizasyon seviyesinin altına kadar sokulmak istenen; bir takım kâhyaların tasallutuna terkedilen sözde mescidler çok düşündürücüdür. Evet, Müslümanlara cami şarttır. Fakat, şehrin, mahallenin en müsait yerinde, büyük, görkemli, planlı, yüksek, müstakil, bir çok dinî hizmetleri de bağrında toplayan, taşıyan; devrin en gelişmiş teknolojisinden azamî şekilde yararlanıp çizilen bir projeye dayandırılmalıdır. Beşyüzyıl, hatta bin yıl önce yapılan camilerde, yaşanılan devrin ustalığını, tekniğini görmek mümkündür. Ancak, yaşanılan bu asırda genellikle memleketimizde yapılan camilerin yüzde dok-sanbeşi, ya gelişigüzel gecekondu tipidir veya kasıtlı, yakıştırma, niyeti takvaya dayanmayan kişilerin plan ve projeleridir. Ne yazıktır ki, cehaletin karanlık batağında yürüyen birçok kimseler bunun farkında bile değildirler. Ecdadımızın eserleri, onların kuvvetli imanlarım, imkanlarını, sanat ve tekniklerini binlerce yıl sonra dahi göstermektedir. Fakat, gelecek kuşaklara, gecekondu tipi mescidler, apartman bodrum katları, izbe yerler, depolar, iman ve sanat eseri olarak böyle kalırsa, ahfadımızı kara kara düşündürür, soğuk terler döktürürüz sanırım.
Camilerle ilgili hadisi şeriflerden de bir kaç örnek vermek isterim:
"Allah’ın yeryüzünde evleri, mescidlerdir. Mescidler! ziyaret eden, oralarda ibadette bulunanlara, Allah Teâlâ ikramda bulunur." (Tabe-rani, Ibni Mes’ud)

"Kim Allah için, Allah Teâ-lâ’nın rızasını isteyerek bir mescid bina ederse, Allah da ona cennette bir köşk ihsan eder." (Buhari, Müslim, Osman İbni Afvan)
Cami ve mescidlerle ilgili birçok mübarek hadisi şerifler vardır. Bunlardan bir kaç tane teberrüken örnek olarak vermiş olduk.
Camilerin en faziletlisi, Mescid-i Haram’dır. Yani Kâbe-i Muazzama’dır. Sonra Medi-ne’deki Mescid-i Nebîdir. Bundan sonra, Kudüs’teki Beyt-i Makdis’dir. Bunlardan sonra da bütün cami ve mescidler, yaklaşık olarak aynı fazilet ve derecededir.
Müslümanların camiye ve cemaata devam etmeleri, erkek cemaat için müekket sünnettir; vacip hükmündedir. Farz olduğunu söyleyen fakih-ler de vardır. Bunun içindir ki, kasden cemaate devam etmeyen sorguya çekilir, azaba maruz kalabilir.
"Cema’atia kılanan namaz, tek başına kılınan namazdan yirmi beş veya yirmi yedi derece daha faziletlidir." (Tirmi-zi, B.161,No:215)
Ancak, Müslüman hanımların kılacağı en faziletli namaz, evinin müsait bir köşesinde kıldığı namazdır. Erkek olan Müslüman kimse de şu mazeretler nedeniyle cemaata devam etmeyebilir: Yolların fazlaca yağmur ve çamur olması, şiddetli soğuk, mal ve can korkusu, şiddetli karanlık, aşırı fırtına, körlük, kötürüm ve felçli olmak, hastalık, ihtiyarlık., gibi hususlar.
CAMİLERİN KÜLTÜREL MİRASIMIZA KATKILARI;
Kültür: Bilgi, inanç, ahlâk ve töre ile ilgili olup, tarih boyunca fertlerin kazandıkları sos-yal alışkanlıkları içine alan bir manevî komplekstir. (Tem. Türk. Söz.)
"Bir milletin maddî ve manevî varlıklarının değerlerinin bütünü, fikir, sanat, âdet ve gelenekleri, bütünüyle yaşayış ve davranış şeklidir". "Bir milletin düşünce ve sanat eserlerinin bütünüdür. Bir kimsenin bilgi, terbiye, alışkanlık, zevk ve benzeri bakımlardan gelişmiş olma halidir" şeklinde çok etraflı ve değerli tarifler yapılmıştır.
Arapçada, kültür kelimesinin karşılığı hars kelimesiyle ifade edilir ve çok zengin ma-nalara gelir. Örnek:
Hars, mal kazanmak,, ekin ekmek ve biriktirmek, .anlamına da gelir. "Kadınlarınız sizin evlâd yetiştiren tarlalarınızda." (El-Bakara, 223)
"Kim âhiret ekimi dilerse onun ekimini artırırız. Kim de sâde dünya ekimini isterse, ona da yalnız bundan veririz. Âhirette ise onun hiçbir nasibi yoktur" (Eş-Şûra, 20.), (Lisân-el Arab)
Hars-kültür, görüldüğü gibi bir milletin, maddî-manevî, herşeyinin temeli ve millet bi-nasının her yerinde bulunan harcıdır.
İşte, camilerimiz de maddî-manevî kültür merkezlerimizdir.
Bir caminin yapılışı; plân, projesi, minare ve kubbeleri, çatı ve örtüsü, tavan ve pen-cereleri, mihrab, minber, kürsü ve sergileri; ışıklandırma, havalandırma, akustik ses düzenleri, kültür abidelerimizden güzel örneklerdir.
Namaza, cemaata gelenlerin üstünü, başını tertemiz yapmaları, güzel ve has bir koku sürünmeleri, terbiyeli ve nezaketli, sessizce camiye girip, en müsait ve en uygun olan yeri görüp orada namazını kılmaları, hiçbir kimseye maddî, manevî eziyet vermeden, konuşmadan, sakince namazını kılıp, rahat rahat evine, işine dönmeleri, İslâm kültürünün bir meyvesidir.
Camide okunan hutbeyi, yapılan vaaz ve nasihati sessizce ve dikkatlice dinleyip, azamî şekilde istifade etmesi ise ne bahtiyarlıktır. Ancak vaizin, hatibin de gerçek ve sağlam kaynaklara dayanarak, kızmadan, bağırmadan hikmetli sözlerle mevize-i hasenede bulunması şarttır. Zira, ilim suyu, kültür suyu tertemiz kaynağından alınmadan müstamel çör-çöple karıştırılırsa, zavallı, masum insanları temizleyecek yerde daha perişan etmiş olur. Yüce Allah, "Nâsa iyilik ile emredersiniz de kendi nefislerinizi unutulmuşunuz? Halbuki siz kitabı okuyorsunuz, hiç düşünmez misiniz.." (El-Bakara 44.) diye buyurur.
O halde vaiz, hatip, önce ilmin tam sağlamını bilmeli; kendi nefsinde yaşamalı; sonra, Allah rızası için cemaate edepli, hikmetli, sükûnet içerisinde vaaz ve nasihatta bulunmalıdır. Bu ölçüler içerisinde hareket edilirse, mutlaka faydalı olur. Yüce Allah: "Kullarıma öğüt ver, vaaz ve nasihatta bulun; gerçek şu ki, öğüt müminlere fayda verir." (Ez Zâriyat, 55) âyetiyle bunu çok güzel ifade ediyor.
Devri se’adette; camileri, ibâdet yeri, vaaz-u nasihat yeri, meşveret yeri, ilim, irfan öğrenme yeri, Kur’an-ı Kerimi öğrenme, öğretme yeri, tefekkür, tezekkür, teakkul yeri; harbe, sulh’a ait olan meseleleri konuşma, görüşme yeri; karşılıklı konuşma, tartışma yeri; dinî nikâhların kıyıldığı ve hutbelerin okunduğu yerler şeklinde, genel kültür merkezi olarak görmekteyiz. Tabi-i, daha sonraları bu hayırlı genel kültür merkezi değişik binalara, tesislere ayırılmıştır. Bugün için camilerimiz, beş vakit namazlarımızı, cuma, bayram namazlarını kılmak, hutbelerini okumak; uygun zamanlarda vaaz ve nasihatta bulunmak, kandil geceleri ve günlerinde özel olarak toplanıp gerekli konuşmalarda bulunmak, mevlid toplantıları yapmak; bazan daha büyük çapta konferans şeklinde belirli konularda bilgi ve kültür ağırlıklı konuşmalar yapılmak mevkii olarak mübarek, muhterem yerlerdir.
Aslında, vaiz, hatip bahsettiğimiz bu şekilde hazırlansalar, cemaat da tam dikkatle, usulüne uygun olarak dinleseler, gerçekten ilim ve kültür bakımından çok büyük istifade edilebilir. Vaaz ve nasihat, bir yönlü olmamalıdır. Her konunun itikat, ibadet, ahlâk, muamelât ve günlük hayatımızla ilgisi vardır. Vaiz bunları her vaazında hesaba katmalıdır. Bu konularda sapa-sağlam bilgi vermelidir. Yani vaiz, cemaatın eskiden öğrendiği dinî bilgi ve kültürünü koruma, cilâlandırma, heyecanlandırma, kuvvetlendirme ile yetinmemelidir. Cemaata, genelde anlayabileceği bir şekilde taze bilgiler de vermelidir ve bunda çok gayretli de olmalıdır.
Memleketimizin nüfusu, altmışmilyona yaklaştığı şu günlerde yapılan sağlıklı istatistikî bilgilere göre, cuma ve bayram günlerinde, camilere giden cemaatın sayası, yaklaşık olarak on milyon civarındadır. Gerçekten güzel ve sağlam kaynaklara dayalı hazırlanan vaiz ve hatiplerimiz büyük ir-şad hizmetinde, maddî-manevî bilgi ve kültüre müs-bet etkide bulunabilirler ve Yüce Alah katında çok büyük sevap ve mükâfata nail olabilirler. Fakat, bu kadar büyük fırsat ve imkânı değerlendirmeyenlerin, gerekli hazırlığı yapmayanların, veya şahsî, siyasî, özel çıkarlarına o kutsal yerleri âlet edenlerin, Allah katında, Resulünün manevî huzurunda, şühedâ ecdadın yanında halleri acaba nasıl olacaktır? Bu kadar büyük fırsat ber-heva edilir mi?
Ya Rab, gerçek ve sağlam imandan, maddî-manevî ilim kaynağı olan Kurandan, hâlis, makbul ibadetten, rızana uygun olarak meşru çalışmadan bizleri ayırma.