Makale

ALMANYA’DA YABANCILAR VE TÜRK DÜŞMANLIĞI

ALMANYA’DA YABANCILAR VE TÜRK DÜŞMANLIĞI

Kemal Cengiz

Avrupa’da "yabancı düşmanlığı”, özellikle son zamanlarda Almanya’da gittikçe azgınlaşmaktadır. Bu ülkede mülteci dediğimiz çaresiz insanlara karşı başlatılan bu hareket, kapsamına özellikle Türkleri de alarak genişlemektedir.
Bize göre işin bu yönü ayrıca düşündürücüdür. Çünkü Almanya’da hemen her milletten işçi- sığınmacı milyonlarca yabancı varken, saldırıların yerleşik yabancılardan Türkler’e karşı yoğunlaşması sebebsiz değildir. Çünkü Türkler müslümandır. Temeldeki bu inanç farklılığı ile Almanların midesine oturmuştur. Uygulanan asimilasyon politikası ile Türkler, bir türlü öz benliğinden koparılamamıştır.
Türkler dinlerini, dillerini, örflerini, âdetlerini, gelenek ve göreneklerini unutup bir kültür değişimi ile kendilerine katılacakları yerde, tam tersini yapmışlardır.
Bir araya gelebildikleri her yerde camiler açarak ibâdetlerini ifa ile yetinmemişler, kendilerini yabancı kültürlerden korudukları gibi, yetiştirdikleri körpe yavrularına da gerekli eğitimi vermişlerdir. Bu camilerde hergün okul saatleri dışındaki düzenli ve programlı olarak verilen Kur’an ve Din Dersleri ile Türk çocuklarına büyük çapta dini konularda bilgiler verilmektedir. Böylece dinlerine sarılan Türkler kendilerini kaybetmemişlerdir. Almanlara karışıp eriyecekleri yerde, kendi kimliklerine sahip çıkıp, bir birlik oluşturmuşlardır.
Diğer taraftan, dinî, sosyal, kültürel hatta sportif amaçlı çeşitli dernekler ve teşkilâtlar kurarak, kültürlerine sahip çıkmışlardır.
Hatta, Avrupa’nın sosyokültürel imkânlarından istifâde ederek buradakilerin, Türkiye’de yaşayanlardan daha uyanık olmaları, Almanların uykularını kaçırmıştır. Avrupa’da Türk ve müslüman hareketi gittikçe güçlenmektedir. Hatta bu hareketin gelecek yüzyılda hâkimiyete dönüşmesi endişesisi kiliseleri bile sarmıştır. "Lobiler oluşup köşe başlan tutulmadan Türkler gitmelidir" görüşü, sokaktaki Dazlak serserilerinin görebileceği bir basiret değildir, işe serseri süsü verilerek sular bulandırılmaktadır. Avrupa’nın "insan hakları" havariliğine ters düşen bu politika akıl işi olmadığına göre, bunu da akılsızlara yaptırmak lazım değil midir?..
Meselenin bir başka yönü daha var: Avrupa’da çalışan Türkler eskiden olduğu gibi sadece fabrikadan eve kart basmakla yetinmiyorlar. Açtıkları ticârethanelerle Alman ekonomisinde söz sahibi olmanın yollarını aramaktadırlar. Güçlü Alman holdingleri karşısında ezilmeden yaşayarak rekâbet mücâdelesinde cesaret bulmaktadırlar. Türkiye’nin dıştan bir türlü : delemediği Ortak Pazar (AT)’ın çelik zırhlı duvarını içten elde etme gayretindedirler. Hertürlü gümrük duvarına rağmen Türk malları bu müesseseler marifetiyle Avrupa pazarlarında arz edilmektedir. Bireysel teşebbüsün fazla rağbet görmediği Alman ekonomisinde, büyük sermayeleri olan iş adamlarımız Almanların gözünü korkutmuştur. Ekonomilerindeki Yahudi sultasından geçmişte kanlı bir macera ile kurtulan Almanlar, bu defa da Türk hâkimiyetine düşmemek için şimdiden sindirme hareketine başlamışlardır.
Alman düşüncesine göre, İslâm dünyasının başı demek olan Türklerin Avrupa’daki her teşebbüsü, henüz palazlanma döneminde iken kolu-kanadı kırılarak sindirilip aksak topal yerde sürünmeye mahkûm edilmelidir Esasen bu düşünce, bütün Hristiyan Avrupa’nın Türkler hakkındaki temel siyasî felsefesidir. Onlara göre, Avrupa’nın içinde güçlü bir Türk lobisi, dışında da gelişmiş bir Türkiye, geleceğin en büyük tehlikesidir. Kalenin içerden daha kolay alınacağını atalarımızdan öğrenen Avrupa, çelik zırhlı duvarını iman dolu göğüsleriyle delecek tehlike olarak gördüğü Türkleri dışlamak düşüncesindedir. Kanaatimce, Avrupa’daki Türkler hakkında Hristiyan Avrupa’nın ve yeni bir süper güç olarak onların başına geçme sevdasına, birleştikten sonra daha da kapılmış olan Almanya’nın düşüncesi budur. Almanya’da yabancı düşmanlığı yok. Türk düşmanlığı vardır. Diğerleri, bu yangını tutuşturacak önemsiz hâdiselerdir. Diğerleri mülteci’dir. Her zaman uğurlayabilecekleri bir misâfir. Biraz da başkalarında konukla diye- bileckleri birer sığınmacı. Ama bunu Türklere kolay kolay diyemeyeceklerini kendileri de biliyor.
Bugün Almanya’daki Türklerin Alman ekonomisine iş gücü olarak değil, vergi, tasarruf mevduâtı ve sermaye olarak katkısı, Alman yatırımcıların Türk ekonomisine olan katılımlarının iki mislidir, bütün bunların yanında, Almanya’ya alınterlerini de akıtmış olan bu insanlara, dünyanın gözü önünde bir haraç kesen tavrıyla, "beğenmiyorsan, geldiğin gibi çekip gidersin” diyemez.
O halde, bu tutuma karşı tavrımız, Almanya’daki Türkler olarak nasıl olmalıdır? Böyle bir soruya verilebilecek en anlamlı cevap onların korktukları konularda, bizim kuvvetli olmamızdır.
Dinimize sarılıp inancımızı sağlamlaştırmalıyız. Böylece "Allah’ın boyası" (1) ile boyandığımız öz karakter rengimizi kaybetmemeliyiz. İnsanlar gibi milletlerin de mizaç yapıları vardır. Millî dediğimiz bu karakterde değişmeyen renk dindir. Karakterlerimizi koruyabilme, yani bizim için Türk kalabilmek Müslümanlığımıza bağlıdır. Yaşayışımızı, örfümüz- âdetimiz, geleneğimiz-göreneğimiz, anâne ve âdâbımız Avrupaî olsun; ama karakerimiz millî kalsın demek, kutuplarda bahar beklemektir.
Diğer taraftan, Avrupa’nın her yerinde dinî, sosyal, kültürel ve sportif, güç birliği yapabileceğimiz her konuda teşkilatlanmalıyız. Bilmeliyiz ki, millet, teşkilâtı olan toplumdur. Bizi bölecek gücümüzü zayıflatacak siyasî ve ideolojik gruplaşmalara itibar etmemeliyiz, yabancı ülkelerde bu tür mücâdelenin, hâriçten gazel okumak anlamına geldiğini artık anlayalım. Bunun yerine, bulunduğumuz yabancı ülkelerde meslekî ve siyasî teşeküllere tesir edebilecek güçte benzer teşkilâtlanmanın yollarını arayalım.
Her türlü mücâdelenin maddi gücünün ekonomi olduğunu kavrayalım. Bunun için de, ticarî ve ekonomik teşebbüslerimizi arttırmalıyız. Tek kurşun sıkmadan birliğini sağlayan Almanların ekonomik gücü, artık zaferin meydanlarda yahut masalarda değil, kasalarda kazanıldığını göstermiştir.
Bütün bunları başarabilmek de, birlik içinde olmaya bağlıdır. Yüce Allah kitabında "Ey inananlar! Bir toplulukla karşılaştığınızda sebat edin! Allah’ı da çok anın ki başanya ulaşasınız. Allah ve Resulüne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Şüphesiz Allah sabredenlerle berâberdir" (2) buyurmaktadır.
Satırlarımı bir çağrı ile noktalamak istiyorum: Ey Avrupa’da ve Almanya’da yaşayan Müslüman Türk Toplulukları! Şimdiye kadar birleşemedik, bari bundan sonra olsun gelin birleşelim.
1. Bakara, 138.
2. Enfâl, 45-46.