Makale

Kur'an Kavramları Başlarken

Başlarken
Doç. Dr. İsmail Karagöz Rehberlik ve Teftiş Başkanı

Bir fikir ve düşüncenin, bir sistemin, bir konunun anlatılmasında ve anlaşılmasında kullanılan kelimelerin önemi çok büyüktür. Kelimeler değiştikçe cümleler, dolayısıyla anlatılmak istenen şeyler de değişir. Kelimelere yüklenen manalar iyi anlaşılırsa o fikir ve sistem de iyi anlaşılır. Aksi durum, o fikrin ve sistemin yanlış ve hatalı anlaşılmasına sebep olur.


İnsana ait bilgiler, nasıl kavramlarla ifade ediliyorsa Kur’an’da yer alan bilgiler de aynı şekilde kavramlarla ifade edilmektedir. Bu nedenle "Kur’ani bilgiler" demek, bir anlamda "Kur’ani kavramlar" demektir. İnsanın iradeye bağlı söz, eylem ve davranışları, kazandığı kavramlara bağlı olduğuna göre, "Kur’ani bilgilerin" hayata aktarılması da bu kavramların kazanılmasına bağlıdır. İnsan, "Kur’ani kavramları" ne kadar çok elde ederse o kadar Kur’an’ı tanımış, dolayısıyla yeterli düzeyde "Kur’an bilgisine" sahip olmuş olur. Dolayısıyla Kur’an’ı tanımak için Kur’an kelimelerini iyi öğrenmek gerekmektedir.
Bilindiği gibi kelimeler, zamanla anlam daralmasına veya anlam genişlemesine maruz kalabilmekte, hatta bazen kelime ilk konulduğu anlamını yitirip tamamen yeni bir anlam yüklenebilmektedir. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i doğru bir şekilde anlayabilmemiz için Kur’an kelimelerini Kur’an’da kullanıldığı anlamlarıyla öğrenmemiz gerekir.
Kavram
Türk Dil Kurumu’nun hazırladığı Türkçe Sözlükte "kavram" şöyle tanımlanmıştır: "Bir şey üzerine ve özellikle o şeyin nitelikleri ya da imleri üzerine taşıdığımız genel düşünce, mefhum." Cümlede geçen "im", anlamlı iş ya da davranış, anlam yükletilen şey demektir. "Mefhum" sözcüğü, "fehm" kökünden ism-i meful olup anlaşılan şey demektir. "Fehm"; bir şeyi tasavvur etmek, idrak etmek, bilmek demektir. (Cübran Mes’ud, er-Raid, II, 1135, Daru’l-İlm, Beyrut 1978.) İngilizce kökenli bir kelime olan "terim" sözlükte, "Bir bilim, sanat, meslek dalıyla ya da bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı olan sözcük" şeklinde tarif edilmiştir. "Terim"; bir fikri, bir düşünceyi, bir sistemi anlatmak için kullanılan; o fikrin, o düşüncenin, o sistemin ifade edilmesinde önemli ve başrolü oynayan sözcüklerdir. Bu sözcüklere önemine binaen "anahtar terim" denir. İlahiyat ve felsefe gibi ilim dallarında bu anahtar sözcüklere "teknik terim" adı verilmektedir.
Arapça kelimeler, Kur’an’da kullanılırken Cahiliye Dönemindeki anlamlarını aynen muhafaza etmemişlerdir. Önemli seviyede anlam değişimine uğramışlardır. Bazı kelimelerin anlamları genişlerken bazıları daralmış, bazıları da tamamıyla yeni manalar yüklenmiştir. Kur’an kelimelerinin hemen hemen hepsi cahiliyle döneminde şu veya bu şekilde kullanılmışlardır. Kur’an, özellikle anahtar terimleri yeni manalar ile farklı ilişkiler sistemi içinde kullanmış, derin ve etkili bir değişiklik yapmıştır.
Kelimelerin anlamları, yalnız başlarına değil, daima bir sistem veya sistemler içinde değer kazanır. Her sözcüğün kendine özgü bir anlamı vardır ki, o sözcük bulunduğu sistem dışında mütalaa edilse yine aynı manayı taşır. İşte sözcüklerin, bu sürekli anlamına "esas mana" denir. Kelimelerin anlamı, "esas mana"dan ibaret değildir. İkinci bir anlamı daha vardır ki bu anlam, kelimenin bulunduğu sistem içerisinde oluşmuştur. İşte kelimelerin içinde bulunduğu sistemden doğan bu manaya "izafi mana" denir. "Esas mana" kelimenin her zaman taşıdığı "asıl mana"dır. "İzafi mana" ise, içinde bulunduğu özel sistemden, bu sistemdeki diğer kelimelerle olan ilişkisinden kazandığı "özel mana"dır. Mesela, "gün" (yevm) kelimesinin asıl anlamı dünyanın kendi ekseni etrafında bir defa dönmesi ile oluşan 24 saatlik zaman dilimidir. Bu kelime, Kur’an’da yeni bir mana kazanmıştır. Bu mana, kelimenin kökünden kaynaklanmaz. "Kıyamet", "ba’s" (yeniden dirilme), "hesap” (sorgulama) "ahiret" ve "din" (son hüküm) ile ilgili kelimelerin oluşturduğu bir "semantik alan" içinde "gün" kelimesi, farklı bir mana yüklenmiştir. “Din gününün maliki” (Fatiha, ¼.) ayetindeki "yevm" kelimesinin kazandığı bu yeni mana izafi manadır. Bu manada "gün" artık basit bir gün olmaktan çıkmış uhrevi bir renge bürünmüştür. Artık "gün" alelade bir gün değil "ahiret günü" dür. Aynı şey "saat" kelimesi için de söz konusudur. Kur’an sisteminde "saat", bir günün 1/24’i değil, kıyamet saatidir. Mesela Naziat suresinin, “(Ey Peygamberim!) “Sana ‘demir atması ne zaman’ diye saati soruyorlar” anlamındaki 42’inci ayetinde geçen “saat” herhangi bir saat değil kıyametin kopma zamanıdır.
İşte böyle kelimeler, Kur’an sistemine girince asli manalarından farklı anlamlar yüklenmişlerdir. Kur’an’ın anahtar kelimelerinin hepsi için aynı durum geçerlidir. Mesela, "küfr, nifak, şükr, ihsan, adalet, birr ve takva" gibi sözcükler Kur’an sisteminde asli manalarının dışında tamamen özel manalar kazanmışlardır. Mesela "küfr" kelimesinin asli manası, örtmek, gizlemek, birinin yaptığı iyiliğe veya verdiği nimete karşı kadir bilmeyip nankörlük etmektir. Kelime, ikinci anlamı ile "bir nimete teşekkür etmek" anlamındaki "şükr" kelimesinin tam karşıtıdır. "Küfr" kelimesi, Kur’an sisteminde mana değişimine uğramıştır. Artık "küfr" basit bir nankörlük değil, Allah’a, O’nun nimetlerine karşı nankörlüktür, Allah’ın vahdaniyetini, ayetlerini ve elçilerini inkâr etmektir. "Küfr" kelimesi bu "nankörlük" anlamının ötesinde yeni bir mana kazanmıştır. Bu yeni mana "inkâr” yani inançsızlıktır. Artık "küfr" kelimesi "şükr" kelimesinin değil "iman" (tasdik etmek) kelimesinin karşıtı olmuş, böylece semantik bir değişime uğramıştır. "Küfr" kelimesi gibi "şükr" kelimesi de anlam değişikliğine uğramış "iman" manasına yaklaşmıştır. Kur’an’da birçok yerde "şükr" "iman" kelimenin eş anlamlısı olmuştur. "Küfr" ise, inkâr etmek, (Bakara, 2/6.) hakkı bilerek kabul etmemek (Ankebut, 29/47.), nankörlük etmek (Bakara, 2/152.), beri olmak, tanımamak (İbrahim, 14/22.) ve örtmek (Hadid, 57/20.) anlamlarında kullanılmıştır.
Kur’an kavramları
Kur’an; Arapların inanç, fikir ve hayat tarzını kökten değiştirdiği gibi kelimelerin, özellikle anahtar terimlerin anlam sahasını, kullanım alanını ve biçimlerini de değiştirmiştir. Kur’an’ın anlaşılmasında, bu değişikliğin ve anahtar kelimelere yüklenen değişik ve farklı manaların dikkate alınması ve titiz bir şekilde incelenmesi ve tahlil edilmesi gerekir. Dolayısıyla bir anahtar terimin sadece sözlüklerde belirtilen anlamlarıyla yetinilmesi o terimin Kur’an’da kullanılan anlamını ortaya koyamaz. Belki o konuda bir fikir ve ön bilgi verebilir. Ama asıl ve hakiki manasını anlamada yeterli değildir. Özellikle, Kur’an’ın bu anahtar sözcükleri başka bir dile aktarıldığı zaman sözlük manası ile verilmesi hiç yeterli değildir. Muhsin, muhbit ve muttaki ve zalim, mücrim, facir ve fasık gibi insanın olumlu ve olumsuz yöndeki inanç, söz, fiil ve davranışlarını anlatan Kur’an kelimelerinin, meallerinde verilen karşılıkları, o kelimenin ifade ettiği manaları tam olarak yansıtmamaktadır. Mesela Kur’an’ın anahtar terimlerinden biri olan "zulüm" kelimesini, "kötülük etmek" veya "haksızlık etmek" diye anlamlandırdığımız zaman yanlış olmaz ama bu kelimenin Kur’an’da ifade ettiği manayı tamamen yansıtmaz. "Zalim", sadece "haksızlık eden" veya "kötülük eden" değildir. Aynı şekilde "cehl" ve bunun isim-sıfat şekli olan "cahil" kelimesinin "âlim" kelimesinin zıddı dolayısıyla temel anlamının "bilgisiz" olarak alınması bu kelimenin tam anlamını yansıt-maz. Bu anlam yanlış değildir ama kâmil değildir, eksiktir, yetersizdir. (İzutsu, Kur’an’da Dinî ve Ahlaki Kavramlar, s. 51-61.)
Kur’an kelimelerinin bu derin, engin, sözlüklerdekinden daha farklı ve geniş anlamlarından dolayı bir başka dile tercüme edilip edilemeyeceği konusunda ihtilafa düşülmüştür. (Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, I, 9-18, İstanbul 1971.) "Tercüme", bir sözün anlamını diğer bir dilde dengi bir kelime ile aynen ifade etmektir. "Tercüme, asıl manasına tamamen, mutabık olmak için sarahatte, delalette, icmalde-tafsilde, umumda-hususta, ıtlakta-takyitte, kuvvette-isabette, hüsn-i edada, üslub-ı beyanda, hâsılı ilimde, sanatta, asıldaki ifadeye müsavi olmak iktiza eder." diyen (Yazır, I, 9.) Hamdi Yazır, böyle bir tercümede başarının imkânsızlığına işaret etmiştir. Zaten "harfî ve lafzî tercüme" denilen nazmında ve tertibinde aslına benzemesi gözetilen veya diğer bir deyimle müradifi müradifinin yerine koymaya benzeyen tercümenin yapılması nerede ise mümkün değildir. Tercüme yapanlar nazımda ve tertibinde aslına benzemesi gözetilmeyen, metindeki mana ve gayelerin güzel bir şekilde ifadesi olan "tefsirî tercüme" yapmaktadırlar. Aslında Kur’an’ın anahtar terimlerini bir iki kelime ile karşılık vererek tam anlamıyla manalandırmak mümkün değildir. Belki bir nebze bilgi ve fikir verilebilir. Bu sebeple olmalı ki Kur’an çevirisi yapanlar, çevirilerine “tercüme” değil “meal” demektedirler.
"Kur’an’ı anlamak isterken elfazının ve terkiplerinin bütün inceliklerini gözetmek lazımdır." diyen Hamdi Yazır, Fatiha suresinin altıncı ayetinin tefsirini yaparken, Yüce Allah’ın, "tarik" (yol) demeyip "Sırat" (yol) demesi, "müstevi" (doğru) demeyip "müstakim" (doğru) demesi düşünülecek ve manaları ona göre tasavvur olunacak hikmeti içerirler. Kur’an, hikmetli bir kitaptır. Bunun için; 1) Kelimelerin mefhumlarını iyice tespit etmek, 2) Yerlerinde söz ve anlam olarak ilgili olabileceği kelimeleri ve manaları ile mukayese etmek, 3) Tertip biçimlerini ve bağlamlarını mülahaza etmek, 4) Bunlardan murat edilen asıl anlam ile tezyinatını ayırt etmek gerekir." demiştir. (Yazır, I, 122.)
Bir fikir ve düşüncenin, bir sistemin, bir konunun anlatılmasında ve anlaşılmasında kullanılan kelimelerin önemi çok büyüktür. Kelimeler değiştikçe cümleler, dolayısıyla anlatılmak istenen şeyler de değişir. Kelimelere yüklenen manalar iyi anlaşılırsa o fikir ve sistem de iyi anlaşılır. Aksi durum, o fikrin ve sistemin yanlış ve hatalı anlaşılmasına sebep olur. Bu itibarla bir düşünce sistemindeki temel kavramların çok iyi anlaşılması gerekir. Kur’an’da insanların uyması veya kaçınması istenilen söz, eylem ve davranışların, Allah’ın istediği şekilde oluşabilmesi bu kavramların iyi ve doğru anlaşılmasına bağlıdır. Eğer Kur’an’da kullanılan kavramlar yanlış anlaşılırsa uygulama da yanlış olur. Bu takdirde istenilen sonuca ulaşmak mümkün olmaz. Bu sebeple Kur’an kavramlarının çok iyi anlaşılması, izah ve tahlil edilmesi gerekir.
İnşallah, Başkanlığımızın taşraya açılan penceresi ve bilgi hazinesi olan Diyanet Dergisi’nin her sayısında bir veya birkaç Kur’an kelimesini tahlil etmeye çalışacağız.