Makale

Yaşadığımız Dünyayı Yaşamak İstediğimiz Dünyaya Taşımak

Yaşadığımız Dünya’yı,
Yaşamak İstediğimiz Dünya’ya Taşımak!

Ahmet GÜL
Dini Yayınlar Dairesi Başkanı

Dünya üzerinde pek çok kültür var; değişik hayat felsefeleri, düşünce biçimleri, yaşam şekilleri mevcuttur. Hangisinin en doğru ve en güzel; hangisinin insanlığa daha faydalı, hangisine göre hayat sürülürse mutluluğa ulaşılır ve hangi yaşam biçiminde Rabbimiz hoşnut ve razı olacaktır? gibi ameller bizi hep "kendi ölçeğimizde bağlı kalmaya zorlayacaktır.

Kendi kültürüne, kendi medeniyetine bağlı olmayarak sürdürülen yaşantılarla, bu sorulara istenilen düzeyde cevap verebilmek çok zordur. Zira kültüründen uzak insan, kimliğinden uzak insandır. Kimlik sorunu ise bugün ferdin, ailenin, toplumun ve devletin bir silsile olarak- sıra ile çözmesi gereken en önemli sorunudur.

Bugün ülkemizde bu sorunun temelinde batılılaşma ve onunla birlikte bir yabancılaşma unsuru yatmaktadır Ve yine bugün fert ailesine, aile toplumuna, toplum devletine yabancılaşmış, yabancılaşmasıyla birlikte de kendinden ve kendinden olanlardan uzaklaşma meydana gelmiştir..

Bugün toplumun tüm katmanlarında gözüken perişanlığın, vurdumduymazlığın bana neciliğin, adam sendeciliğin, ahlaki çöküntünün gerçek sebebi işte bu yabancılaşma sorunudur.

2000’ li yıllara girerken en başta bireyler ve aileler "batı üstündür", "batılı üstündür" gibi slogandan öteye gitmeyen tezlerle garip bir batı hayranlığını ve anlaşılmayacak bir batı taklitçiliğine bürünmüşlerdir.

Elbette bunun sebepleri vardır. Çünkü günlük en az 56 milyon bir trajla her saat insanımıza hitap eden televizyondan tutun da diğer kitle iletişim araçlarına varana kadar, hemen her kitle kültürünü" oluşturan araçlar bizi, bizleri "bilgi birikimi" yerine "enformatik cehalete sürüklemektedirler.

Bugün her fırsatta "Aile” ye kitle iletişim araçlarıyla şırınga edilen şey "yeni bir dünya” da yaşamakta olduğu ve ona göre hazırlık yapması gerektiğidir.

"Yeni dünya" tanımını kim kime göre ve kim için yapmaktadır? Aile bu "Yeni dünya" da nasıl şekillenecektir? inanan insanlar en yeni dünyada bu yeni dünyada inandıkları gibi mi yaşayacaklardır? Yoksa, yaşadıklarına mı inanmaya başlayacaklardır? Bütün bu temel sorular ve sorunlar önümüzdeki yıllarda bireyin, ailenin, toplumun ve hatta devletin en çok karşılaşacağı en önemli sorular ve sorunlar olacaktır.

Oysa yapılan "yeni dünya" diye, bedenin nazlarından başka bir amaç tanımayan; belli bir amaca ulaşmak için de, en gelişmiş "bilimsel" yöntemlerle insanın gelişimine, daha embriyonik aşamada müdahale ederek onun bütün insanca ilgilerini ve kaygılarını körelten "zorba yönetici" azınlığın kurduğu "düzen" lerin takdiminden başka bir şey değildir.

Bireye, aileye, topluma ve devlete kitle iletişim araçları ile takdim edüen düzenler, aslında çağımızda da çok net bir şekilde görüldüğü gibi, kitap denilen nesneye ellerini sürmesinler diye elektro şoktan geçirilen bebekler yetiştirmekte, anne, baba, kardeş, hala, teyze, amca gibi temel

kavramlar kendilerine söylendiğinde çok ayıp bir söz işitmişçesine yüzü kızaran çocuklar yetiştirmekte. Zeka seviyeleri ilerde üstlenecekleri pis işlere göre belli bir seviyede dondurulan yığınlar yetiştirmekte ve en tehlikelisi de televizyon dizilerinin, video filmlerinin yalan haberde ustalıklı gazete ve dergilerin yönlendirdiği "düşüncesi yok edilmiş" kitleler yetiştirmektedir, bu "yeni dünya" ya.

Oysa inanan insanlar kendilerine takdim edilen bu dünyayı farklılaştırmak için vardır. Birey, aile, toplum ve devlet olarak hepimize birden yaşatılmak istenen hu dünyayı, dolayısıyla "yaşadığımız dünya" yı, "yaşatmak istediğimiz dünya" ya, taşımak ise ancak ve ancak, "nitelikli" ve kimlikli" bireylerin ve ailelerin yapabileceği işlerdir.

2000’ li yıllar işte böyle insanların ve bu tür ailelerin olacaktır.