Makale

Prof. Dr. Atalay YÖRÜKOĞLU İLE RÖPORTAJ

RÖPORTAJ:
Aynur Yağbasan

Çocuklarımız, değişen dünyada gelişen Türkiye’yi
şekillendirecek değerli varlıklarımız.. Avrupa’dan Asya’ya uzanan bölgede canlanan Türk Dünyası’nda model alınan ülkemizin varisleri... Belki de 21. yy’a yön verecek yavrularımız..
Onların sağlıklı, kişiliğini bulmuş, sosyal, dengeli, bağımsız çalışabilen birer fert olabilmesi için toplum ve aile olarak ruhsal gelişmelerine gereken önemi veriyor muyuz? Çocuğun yetişmesinde nelerin, nasıl etki edeceğini biliyor muyuz?
Bu konularla ilgili olarak faydalı olacağını düşündüğümüz noktalarda bizleri aydınlatması için, Çocuk Ruh Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Atalay YÖRÜKOĞLU’nun görüşlerine başvurduk.

Prof. Dr. Atalay YÖRÜKOĞLU:
"Şiddet filmleri
Çocukta
içe kapanıklığa
neden oluyor..."
YAĞBASAN: Sayın YÖRÜKOĞLU, bilindiği gibi, hayatın büyük bir kısmı televizyon tarafından işgal edilmekte. Resmî ve özel kanallardan reklam, çizgi ve dizi film bombardımanına uğruyor çocuklarımız.
Televizyon yayınlarının, çocuklar üzerindeki olumlu-olumsuz etkilerinden bahseder misiniz?
YÖRÜKOĞLU: Televizyonun çocuklar üzerindeki etkilerini tam olarak ölçmek kolay değil. Ayrıca bu alanda yapılan araştırmalar çok az. Bu tür araştırmalara büyük ihtiyacımız var.
Televizyonun çocuklara yaptığı olumlu-olumsuz etki birbirine karışıyor. Kesin bir ayrım yok. Çünkü televizyonda bir bilgi akımı söz-konusu. Gerekli gereksiz pek çok uyarı alıyor. Bu uyarıların etkisi her çocukta aynı ölçüde kendisini belli etmiyor ve ailenin yaşayış tarzına göre değişiklik arz ediyor. Örneğin, şiddet öğeleri İçeren, vurdulu-kırdılı, ölümlü, kanlı bir çizgi film, küçük çocukta korku, içine kapanıklık, olaylar karşısında mücadele etmeden geri çekilme tepkisi oluşturur. Büyük yaştaki çocukta ise, özendirici etki yapar. Filmdeki kahraman ile kendisini özdeşleştirir. Çevresine, şiddete başvurarak hakim olma isteği uyandırır. Öldürme olayını basite almasına yol açar.
Ayrıca, eğer çocuk, huzursuz, anne ve babasının İyi geçinemediği bir ortamda yaşıyorsa, bu tür çizgi ve dizi filmlerin olumsuz etkileri artacaktır. Çünkü çocuğun içinde öfke vardır. Filmde gördüklerini denemek isteyecek, saldırganlaşacaktır.
Reklamların, çocuklar üzerinde olumsuz etkileri ise artık bilinmektedir. Reklamın canlılığı, renkleri ve çekiciliğinden etkilenen çocuk, ürünü satın alması için anne ve babasına ısrarcı davranmaktadır. Faydalı-zararlı ayrımını yapmaktan uzak olan çocuk, israf yüklü alışkanlıklar kazanabilmektedir.
Televizyonun bu olumsuz etkilerinin yanısıra, faydalarının da varlığı inkar edilemez. Televizyon aracılığı ile çocuk, kendisi ve dış dünyasından uzaktaki objeleri tanıma imkânı buluyor. Ülke ve araba tanıyor. Değişik insanları, hayvanları tanıyor. Çocuğun kelime dağarcığını, düşünme yeteneğini artırıyor, muhakeme gücünü geliştiriyor.
Televizyon bilinçli kullanıldığında çocuğa yararlı, aksi takdirde zararlı olmaktadır. Bu konuda en büyük görev anne ve babaya düşmektedir.
özel televizyon ve uydu yayınlarının, ülkemizde de izlenmesiyle beraber denetimsiz yayınlar başladı. Müstehcen yayınlar, çocuk ruh sağlığı üzerinde ne gibi sonuçlar ortaya çıkarmaktadır?
Müstehcen televizyon yayınları yüzünden çocuklar, görmemeleri gerekenleri görüyor, daha sonra öğrenmesi gerekenleri erkenden öğreniyorlar. Bu konuda aileyi suçlamak da çözüm değil. Ne zaman, hangi sahne çıkacağı belli değil ki, çocuklarının seyretmesini en-gellesinler. Gündüz yayınlarında bile zararlı sahneler oldukça fazla.
Bu tür yayınların çocuklara vereceği zararları ortadan kaldırmak için, devlete büyük görev düşmektedir. Çıkarılması planlanan "Özel Televizyon Yasasında bu konuya çözüm getirici madde konulmalıdır. Fakat bu yasayı uygulamak kolay olmayacak. Uydu yayınları nasıl denetlenecek? Bu sebeple yine aileye iş düşüyor. Kitap ve video kaseti seçer gibi televizyon programı seçmelidir. Ayrıca gazetelerin televizyon eklerinde uyarı niteliğinde bilgilere yer verilerek, ailenin işi kolaylaştırılabilir.
"Televizyon merakı" dönemi de geçecek. Dikkat ediyorsanız eskisi gibi her program seyredilmiyor. Tek kanalın olduğu dönemde, televizyon programı ezbere bilinir ve seyredilirdi. Oysa şimdi kanal ve program seçiliyor. Giderek televizyon kültürümüz de gelişerek değişecek, seyirci her verileni almayacak.
Sayın YÖRÜKOGLU, biliyorsunuz okullar tatile giriyor. Çocuklar yeni ders dönemine zinde bir beyin ve vücutla girebilmek için, tatillerini nasıl değerlendirmeli? Tatil denince aile ve çocuk ne anlamalı?
Bütün bir sene boyunca okula giden, çalışan çocuğun dinlenmeye ihtiyacı vardır. Ruh ve beden sağlığı ve verimlilik için bu şarttır.
Tatil, "boş durma zamanı" olarak algılanmamalıdır. Bütün bir yıl boyunca fırsat bulunup da yapılamayan faaliyetler bu süre içerisinde gerçekleştirilebilir. Tatilden istenilen faydayı sağlayabilmek için iyi planlanmalı, neler yapılmak istenildiği belirlenmeli, bu konuda aile çocuğa yardımcı olmalıdır. Spor, müzik, gezi gibi faaliyetlere çocuk teşvik edilmelidir. Yaz ayları iyi bir şekilde değerlendirilmeli, imkân dahilinde çocuk gezi ve kamplara gönderilmelidir. Bizler millet olarak çocuklarımızı dizimizin dibinden ayırmak istemeyiz. Fakat çocuğun kişiliğini kazanabilmesi ve bağımsız hareket edebilmesi için, yaz kampları güzel bir fırsattır. Bu konuda en iyisi izcilik sporudur. Yazık ki, ülkemizde bu spor dalı pek yaygınlaşmamıştır. En kısa zamanda geliştirilmesinde büyük fayda vardır. İzcilik sayesinde çocuk topluluğun bir parçası olmayı, paylaşmayı, iş bölümünü, dostluğu öğrenecek ve sonuçta sosyal bir insan olarak yetişecektir.
Oyuncak, oyun ve çocuk hakkında neler söylemek istersiniz?
Ayrılmaz bir bütünün parçaları. Okul öncesi çağdaki çocuk için oyuncak, okul çağındaki içinse takım oyunları çok önemli. Hemen belirtmek istiyorum, her zaman söylerim, en pahalı oyuncak en iyi oyuncak değildir. Tek bir fonksiyonu olan, mesela düğmeye basıldığında hareket eden bir oyuncak yeterli değildir. Beklenen faydayı sağlamaz.
Oyuncak çok yönlü olmalı, çocuğun kendinden birşey katmasına müsait olmalıdır. Örneğin logolar.
Son derece gelişmiş olan oyuncak sanayii, çok çeşitli seçenekler sunmaktadır. Anne ve baba, oyuncak satın alırken fonksiyonel olarak çocuğun ruhsal ve zihinsel gelişimine katkıda bulunabilecek olanını tercih etmelidir.
Okul çağındaki çocuklarda takım oyunları, sosyalleşmeleri için vazgeçilmez uğraşlardır. Bu sayede çocuk toplumda istenen ya da istenmeyen kişi olmayı, beraberlik, kazanma ve kaybetme gibi duyguları öğrenecektir.
Hazırlanan bir kanun tasarısı ile, çocukların suç işleme yaşı 15’den 18’e çıkarıldı. Sizce bu karar neler getirebilir?
Yasayı çok olumlu buluyorum. Zaten Batıda çocuk mahkemeleri kaldırıldı. Gençlik mahkemeleri var. Bizde hala çocuk mahkemelerinin varlığı yanlış. Yıllar önce çocuklarla ilgili bir yasa hazırlanırken, kanun teklifinde yer alan yaş sınırı 18’di. Bu teklif TBMM’de görüşülürken 15’e indirilerek kabul edildi. 18 yaş sınırı geç bile kalınmış bir karardır. Ve inceleyecek olursanız, çocuklardaki suç oranı 15 yaşından aşağılarda düşüktür. 15’den sonra artış gösterir. Bu da kararın doğruluğunu ortaya koymaktadır. Önceden her suçtan tutuklama yapılmama, ismi teşhir edilmeme sınırının 15 yaşından 18’e çıkarılması, koluna kelepçe vurmanın kaldırılması ve özel yargılama hakkının tanınmasının eklenilmesi olumlu bir adım olacaktır.