Makale

Marks'ın yetimleri Allah'a Sığınıyor

marco neirottı
Çeviren: Şaziye BARDAKÇI

Marks’ın Yetimleri Allah’a Sığınıyor

Ünlü İtalyan şarkıcı Gianni Morandi "Stampa" dergisine Marksizm’den Katolik dinine geçişini anlatıyor. "Panorama" dergisi aynı değişimi yaşayan Pietro Ungaro’yu ele alıyor.
Marksizm’in tarihe gömülmesiyle onun yerini alan yeni dünya düzeninde dine yönelme olayları polemik konusu haline geldi.
Sosyolog F. Garelli bir ideoloji krizi yaşandığını ve “laikliği" yaşatma çabalarının iflas etmesiyle bu boşluğu doldurmaya ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor.
L. Rodi bu konuda şöyle diyor: Tanrı’nın varlığı gerek inanan gerekse inanmayanları bir araya getiren bir gerçektir. İnanan kişi "bilge" olma üstünlüğüne sahiptir. Tanrı’nın varlığı, aydınlanma, tefekkür mü üstün, yoksa değerlerin yok oluşu, hayal kırıklığı, sosyal putların daha gizemli bir yere oturtulması mı? Hangisi?
Bozzo’ya göre içinde bulunduğumuz yılların tarihî portresini görmezden gelemeyiz. Artık bir kitle dini olan ateizm (dinsizlik) sona erdi. Komünizmi bir din olarak değerlendirmemek çok hatalı olur. Komünizmin ilahı "insanlık", biçimi ise "komünist rejim" dir. Komünizmin yıkılışı ile bir boşluk doğdu. Ve böylece yeni oluşumlara kapılar açıldı. Bir din (komünizm) öldü, şimdi yerine bir yenisi mi aranıyor? Bozzo şöyle cevaplıyor bu soruyu: "Evet bir alternatif aranıyor, ama bu mutlaka Hristiyanlık olacak diye bir zorunluluk yok. Oryantalizmin gücü karşısında zorlanan bir kilise söz konusu. Kaybedilenin yerine yeni bir inanışa yöneliş söz konusu. İşte bu nedenle Tanrı’yı aramada ve bulmada büyük bir adım atıldı."
S. Quineo ise şöyle diyor: Çoğu zaman bir belirsizlik ve "güvensizlik" hissi ve bir şeye sığınma ihtiyacı doğar. Bana kalırsa içinde yaşadığımız bu bayağı kültür ortamından kurtulmak için daha güzel ve mistik bir duyarlılığa
(Allah’a) yönelme eğilimi kültür ve sanat adamlarında ve belli bir kültür düzeyine erişmiş kişilerde daha fazla. Bunun gizlide kalmış örnekleri var. Tıpkı 1988’de ölen ekonomist ve bağımsız solcu senatörlerden C. Napoleone’de olduğu gibi. Napoleone uzun süren bir komünist militanlığı döneminden sonra hasta yatağında bunca çabasının neye yaradığını soruyor kendi kendine. Bence onun bu tereddüdü çok ilginç. İnançsızların "acaba" yanıldık mı diye sorarak kendileriyle hesaplaşmalarını ben samimi buluyorum. Geleneklerden, değer ve faziletten oluşan daha yüce bir makama sığınma vasıflarını içeren bir din duygusu onu rahatsız ediyor ve kendisiyle hesaplaşmaya sevkediyor.
Vittorio Messori şöyle diyor: "İnsanoğlu kendisini aşan enerjilere yönelme ihtiyacı içindedir. Bir zamanlar bu yöneliş aşağıdan yukarıya yani "Tanrı “ya yöneliş biçimindeydi. Ancak 18. yy.dan itibaren yeni ideolojilerin ortaya çıkışıyla birlikte insandaki bu yöneliş yatay bir biçim aldı ve bizzat "insan"a yönelindi. Bunun sonucu olarak sosyalizm, nazizim, faşizm gibi insana huzursuzluk veren putlar doğdu. Ama bu yollar insanı yok oluşa, yıkıma götüren yollardı. Bu putlar yıkıldı, ama insanda kendini aşma, kendinden daha yüce bir makama sığınma ihtiyacı yok olmadı. Birçok insan bu huzursuzluk ve mutsuzluğu yaşadıktan sonra Allah’a (c.c.) inanışı ve yönelişi yeniden keşfediyor, insanoğlu hayran olma, tapma ve kendinden çok üstün bir boyutu yakalama ihtiyacı içinde din duygusunu yeniden keşfediyor. İnsan kitlelerinde bir hayal kırıklığı, şimdiye değin inanılan değerlerin iflas edişi söz konusu. Ama bu katolik dininin yeniden canlanması değil. Birçok insan kiliseye yönelmek istedi ama kiliseyi bulamadı. Daha doğrusu kiliseyi bıraktıkları gibi ya da bulmayı umdukları gibi bulamadılar. Yıkılan dogmalardan sonra yeni yönelişlere ihtiyaç duyan insan karşısında başka kitapların kriterlerine göre yazılmış bir incil buldu. Manevî doygunluk veren ve huşu içinde geçen dinsel törenler umuyordu ancak, huzurdan ve tefekkürden yoksun adeta bürokratik bir hava içinde geçen ayinlerle karşılaşıyordu. Bazıları kiliseyi terkederek doğuya, yüreklerdeki boşlukları gideren dinsel marketlerde arayışa yöneliyordu.