Makale

GENÇLİK VE SORUNLARI

GENÇLİK VE SORUNLARI

Hazırlayan:
Ahmet ARSLAN

GENÇLERİMİZ

Gençlik bir milletin geleceğidir. Gençlerine önem verip, iyi yetişmelerini sağlayan milletler, geleceğe daha güvenle bakarlar. Gençleri geleceğe hazırlamak ulusal bir gö revdir. Gençlerimizi yarınlara hazırlarken dikkat etmemiz gereken en büyük husus, onların şahsiyetli birer insan olarak yetişmelerini sağlamaktır.
Düşündüklerini açıkça ifade edebilen, başkalarının fikirlerine saygı gösteren, kırıp dökmeden, üzmeden problemlerine uygar bir şekilde çözüm arayan genç şahsiyetini kazanmış bir gençtir. Bu genç başta ailesi olmak üzere, çevresine, milleti ne ve bütün insanlığa faydalı bir genç tir.
Kendi millî ve manevî değerlerimiz ile modern dünyanın dayattığı değerler arasında kalan gençlik bugün, bir belirsizlikle karşı karşıyadır. Halbuki bütün insanlık huzur ve güven dolu bir hayata erişmenin özlemi içindedir. Bu da sağlam bir ai le yapısına ve yarınlarımızı emanet edeceğimiz gençlerimizi iyi yetiştirmemize bağlıdır.
Milletin varlığının temeli olan ailenin sağlam yapıda olması, Millî kültür değerlerinin korunmasına bağlıdır. İnsanın temel ihtiyaçları (beslenmek, korunmak, barınmak, evlenmek, sevmek v.s.) meşru ve tabii yollardan karşılanırsa, ruh ve beden sağlığı korunur. Aksi halde ruh ve beden sağlığı bozulur ve insan bunalıma girer, bu da insanı ölüme kadar götürür. Aile içerisinde böyle bir insanın var olması, aileyi temelinden sarsar. Bu kimse, eğer anne veya baba ise, ailenin yıkılmasına sebep olur.
Yabancı kültürün tesirinde kalan ülkelerin gençleri, millî kültürden kopmakta, ailelerine ve milletine yabancılaşmaktadırlar. Yabancı yayınlar, bir yandan kendi kültürlerini aşılamak suretiyle millî kültürü tahrip ederken, öte yandan da alkol, uyuşturucu ve sigara bağımlılığını, fuhuş, kumar ve eşcinselliği aşılayarak ahlakî değerleri yıkmaktadır. Alkol ve uyuşturucu kıskacında bulunan ülkemiz dünya sıralamasında, israfta ve rüşvette birinci, kumarda ikinci, alkolizmde üçüncü, sigara tüketiminde de dördüncü durumdadır.
Bir ülkede uyuşturucu kullananların sayısı arttıkça, o ülkenin huzuru da bozulmaktadır. Toplum huzurunun ve genel ahlâkın bozulması da, uyuşturucu kültürünün yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Dinimiz dünya ve ahiret mutluluğunu engelleyen, ferdî, ailevî ve toplumsal huzursuzluklara yol açan başta alkol, uyuşturucu ve kumar olmak üzere, her türlü zararlı alışkanlıkları yasaklamıştır. Geleceğimize güvenle bakabilmemiz için, insan sağlığını tehdit eden bu maddelerden toplumu, özellikle gençlerimizi korumamız gerekmektedir.
Uyuşturucu, alkol, sigara ve diğer zararlı alışkanlıklardan kurtulmak için başta kişinin kendisi olmak üzere, aileye, kamu ve özel kuruluşlara, devlete ve özellikle en güçlü ve yaygın eğitim kurumu olan medyaya büyük görevler düşmektedir.

Gençlik dönemi, insan hayatının en önemli dönemidir. Bu dönem insan hayatının gelecekte alacağı durumu büyük ölçüde etkileyen ve biçimlendiren kararların alındığı, insan kişiliğinin büyük ölçüde tamamlandığı bir dönemdir.
İnsan geçimini sağlayacağı mesleğini, hayatını paylaşacağı eşini bu dönemde seçer. Önemli ölçüde değer yargılarına, dünya görüşüne, zihniyet yapısına bu dönemde kavuşur. Onun içindir ki gençlik dönemi insanın sosyal kişiliğine kavuştuğu olgunlaştığı, kişiliğini bulduğu, kimlik sahibi olduğu bir çağdır.






Gençlik, çocukluk ile yetişkinlik arasında bir geçiş dönemidir. Bu dönemin kendine has bazı problemleri vardır. Bu problemlerin gündeme gelmesi, gencin gelişimini, kişiliğini ve kimliğini kazanabilmesi açısından kaçınılmazdır. Ancak bu problemlerin yoğunluğu, çözüme ulaşmaksızın sürüp gitmesi, gencin bu problemler karşısında yaşadığı çaresizlik, umutsuzluk gibi durumlar, bu dönemin sağlıksız yaşanmasına sebep olmaktadır. Genç kuşağı, sağlıksız olan toplumların yetişkin olan kuşağı, hatta geleceği de sağlıksız olacaktır. Bu yaş grubundaki gençlerin problemlerine çare bulmak, herşeyden önce bu döneme özgü problemlerin bilinmesinden geçmektedir.
Bu dönemle ilgili problemleri şu ana başlıklar altında toplamak mümkündür.
Gençlerin Toplum Hayatıyla İlgili
Problemleri:
1- Gencin Yakın Çevresiyle İlgili Problemler:
- Aile içindeki iletişim eksikliğinden kaynaklanan problemler.
- Aile içindeki karşılıklı güven ve güvensizlik gibi problemler.
- Ailenin gencin yetişmesindeki olumsuz tutumları (aşırı koruyucu ya da tutarsız yaklaşımları gibi).
- Ebeveynin gençlik dönemi ve bu döneminin problemleri ile ilgili bilgi eksikliği, bu döneme bakış açısı ve yaklaşım biçimlerinden doğan problemler.
- Nesiller arası farklılıklardan doğan problemler ( değişen toplumsal ve kişisel değer yargıları, uyulması gereken kurallar ile ilgili çatışmalar vb.).
-Ailenin gençle ilgili eğitim, arkadaş ve yakın çevre ilişkileri, boş zamanlarını değerlendirme, davranış biçimleri, eş seçimi, okul ve meslek seçimi gibi konulardaki yaklaşımlardan doğan çatışmalar.
-Ailenin diğer fertleri arasındaki çatışmalarla ilgili problemler.
- Parçalanmış aileler ile ilgili problemler.
- Ailenin ekonomik, sosyal ve sağlık şartlan ile ilgili problemler.
2- Gençlerin Eğitimi ve Meslek Hayatı İle İlgili Problemler:
- Gencin okul seçimi ile ilgili kararsızlıkları, beklentileri, hatalı seçim ve yönlendirmeler, sınav sonuçlarına göre yapılan zoraki yerleştirmelerin getirdiği problemler.
- İmtihanlardaki başarısızlıklar, hayal kırıklıkları ve bunların getirdiği aile içi ve çevre problemleri.
- Eğitim içi problemler (öğretmen-öğrenci ilişkileri, eğitim düzeyleri arasındaki farklılıklar vb.).
- Eğitim düzeyini etkileyen ekonomik ve toplumsal şartlar (burs, yurt, beslenme, kitap temini).
- Eğitim sürecinde gençlere yönelik sosyal faaliyetlerin yetersizliği.
- İş bulma zorluklan, meslekle ilgili zoraki seçimler.

3- Gençlerin Sosyal Çevresi İle İlgili Problemler:
a- Toplumsal hayat ve Kalkıılüiaya katılım eksikliğinden doğan problemler:
- Gencin gelecekte üstleneceği aile ve ^ toplum hayatıyla ilgili sorumluluklar almaya hazırlayıcı faaliyetlerin yetersizliği.
- Zoraki eğitim ve zoraki meslek seçimi sebebiyle, arzu edilmeyen bir alanda gencin kendini geliştirmesi ve bunun sonucunda yetenek ve becerilerini en üst düzeyde kullanamaması, ülke kalkınmasına katılımının engellenmesi.
- İstihdam politikasında darboğazlann gencin geleceğe dönük amaç ve beklentilerini etkilemesi ve bunun sonucunda ve-rimlilğin düşmesiyle gençte hayal kırıklığına yol açması.
b- Toplumun gence, gencin topluma bakış açısından kaynaklanan (güvensizlik) problemler.
4- Gencin Ruhsal Hayatı İle İlgili Problemler:
- Gençteki zihinsel, bedensel ve ruhsal gelişim kusurları ve hastalıklardan doğan problemler.
- Gencin arkadaş grupları, okul ve meslek gruplarıyla ilişkilerinden doğan problemler.
- Gencin cinsel konularda edindiği bilgilerin eksikliği yada yanlışlığından ve karşı cinsle olan ilişkilerinden doğan problemler.
- Baskı ve zorlamalardan doğan problemler (Ana-baba tutumları, ekonomik baskılar, okul, iş hayatı, meslek hayatı ile ilgili bazı zorlamalar vb.).
- Ergenlik döneminin kendine özgü niteliklerinden doğan problemler (iç çatışmalar, ekonomi sorunları, olumsuz duygusal tepkiler, bedensel değişim
vb.).
- Gençlerde zararlı alışkanlıklar problemi (Alkol, uyuşturucu, sigara, kumar vb.).
5- Gencin Bedensel, Zihinsel ve Ruhsal Gelişmesinde Beslenme İle İlgili Problemler:
-Yetersiz, dengesiz ve düzensiz beslenmeden doğan sağlık problemleri.
- Beslenme konusunda bilgi eksikliği ve ekonomik güçlükler.
- Çocukluk döneminde başlayan beslenme ile ilgili hatalı alışkanlıklar.
- Özenti ve hatalı yönlendirmeler.
- İşyeri ve eğitim kurumlarının gencin beslenme-sindeki yetersiz, düzensiz ve bilgisiz tutumları.
Günümüzde aile yapısı bütün ülkelerde olduğu gibi, bizim ülkemizde de nüfus artışı, ekonomik modellerin değişmesi, büyük şehirleşme alanlarının ortaya çıkışı ile önemli şekilde değişikliklere uğramıştır. Birlikte yaşayan aile tipleri terkedilmiş, yerine "Modern aile" ana-baba ve çocukların teşkil ettiği çekirdek aile tipi meydana gelmiştir.
Bu yeni aile düzeninde toplum kül türü de değişikliğe uğramıştır. Par çalanmış aile bireyleri gittikleri yeni yerleşim yerlerinde yeni kültürlerle karşılaşmışlar kendi kültürlerinden taviz vermeye başlamışlar ve geleneksel değer yargılarından uzaklaşarak oranın kültürünü kabullenmişlerdir. Bu kültür değişikliğinin özellikle gençler ve çocuklar tarafından benimsenmesi, anne-baba ile çocuk lan arasında bir uçurum meydana g ermiştir.
Bugünün gençlerinin kiminle arkadaşlık yaptığ bilinmemektedir. Bazen gençlerin kendilerini felâkete götürecek kadar olumsuz kimselerle arkadaşlıklar kurdukları görülmektedir.
Gençler ve yetişkinler ile yaşlılar, herbirisi ayrı âdetleri, gelenekleri, zevkleri, beslenme tarzları ve inançları olan kitleler haline dönüşmüştür. Gençler içki, esrar, sigara ve benzeri maddeleri kullanmaktan haz duymaya başlamışlar, millî folklor, millî müzik ve millî eğlenceler, yerlerini çeşitli ülkelerin eğlence ve modellerine bırakmıştır.
Gerek dinî otoritenin, gerek aile içi otoritenin zayıflaması, gençlerde saldırganlık meydana getirmiştir. Otorite kaybının gençler üzerindeki ilk belirtisi, karşı çıkıcılık ve saldırganlık olarak kendini göstermektedir. Günümüzde görülen kişisel ve kitle saldırganlığı, grup eylemleri, asosyal davranışlar, homoseksualite gibi davranış bozukluklarının hepsi otorite kaybından kaynaklanmaktadır.
Ülkemizin nüfusu diğer ülkelere oranla genç nüfustan oluşmaktadır. Ancak gençlerin özel olarak korunmaya ve yetiştirilmeğe muhtaç oldukları gerçeği, çalışma ve toplum hayatındaki güncelliğini korumaktadır. Çalışan gençlerin çalışma hayatı içerisinde karşı karşıya kaldıkları bazı temel problemler, bu kişilerin çalıştıkları yerlerin de problemleridir. Problemlerin çözümünü aramak, toplumumuzun temel iktisadî ve sosyal problemlerini ele almakla eşdeğer tutulmalıdır.
Tüm devletlerin hayatında gençlik, her zaman önemli bir güç olmuştur. Bugünün dünyasında ülke kalkınmasının itici gücü ve potansiyelide gençlerdir.
Atatürk gençlerin toplum içindeki önemine her fırsatta temas etmiş, geleceğin teminatının Türk gençliğinde olduğunu vurgulamıştır.
Bir toplumun gelecekteki huzur ve saadeti, gençlerin iyi yetiştirilmesine bağlıdır. Gençlerin iyi yetiştirilmesi için de başta aile olmak üzere, topluma, onu teşkil eden bütün kesimlere ve devlete büyük görevler düşmektedir.
Gençler, içinde yaşadıkları toplumun durumunu gösteren bir ayna gibidir. Onlarda görülen bir takım olumsuz davranışlar, toplumun durumunu ve onda mevcut olan rahatsızlıkları da aksettirmektedir.

Kaynaklar:
- Gençliğin Sağlığı ve Zararlı Alışkanlıklardan Korunması. Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı I. Gençlik Şurası Ön Çalışına Raporu.
- Gençliğin Ruhî ve Manevî Problemleri Tartışmalı İlmî Top. Dizisi, İslâmi İlimler, Araştırma Vakfı Yayınları.
- Toplıtmunl’emelini Sarsan Belli Başlı Problemler. Liitfı Doğan, Diyanet işleri Başkanlığı Yayınları.


UYUŞTURUCUNUN SOSYAL YAŞANTIYA ETKİLERİ

Uyuşturucu madde kullanımı, özellikle gelişmiş ülkelerde 1960 yılından beri süratle ve devamlı bir artış göstererek gelişmiş, son yıllarda ise, bu artış büyük boyutlara ulaşmıştır.
Bu artış özellikle gençler arasında hızlanmış, uyuşturucu kullananların yaşları git gide küçülmüş, 11-12 yaşlarına kadar inmiştir. Bu illetin, Türk toplumunda batı ülkelerindeki düzeyde olmasa da, giderek büyüme eğiliminde olduğu da bir gerçektir Bugün dünyanın gündemindeki başlıca meselelerden biri, belki de en başındaki , uyuşturucu maddeler meselesidir. Uyuşturucu, bir kültür olarak tanımlanmaktadır. Buna göre uyuşturucu kültürü; yıkıcı fikirlerin, zararlı duyguların ve kötü alışkanlıkların toplumda yaygın hale gelmesidir. İnsanlar, özellikle çocuklar ve gençler gördüklerini taklit eder, öğrendiklerini yaparlar. Bunun için insan daima iyi örneklere ve müsbet mesajlara muhtaçtır. Çünkü, insan çevresinde neyi görürse ondan etkilenir. Kötü örnekler, onu kötü alışkanlıklara, iyi örnekler de iyi alışkanlıklara iter. Taklit, özenti, kötü arkadaş, aşırı lüks ve eğlence düşkünlüğü, zararlı şeylere olan merak, macera hevesi ve mutsuzluk gibi sebepler ile "bir defa denemekle bir şey olmaz" tuzak sözü, insanın kötü alışkanlıklar edinmesine ve bağımlı olmasına sebep olur.
İnsan, doğumundan ölümüne kadarki yaşamı süresince ilgi, sevgi ve şefkate muhtaçtır. İlgi, sevgi ve şefkatten mahrum olan insanlar, ruhlarında hissettikleri yalnızlıktan ve boşluktan kurtulmak için "çare" olarak zararlı alışkanlıklara baş vururlar. Böylece yavaş yavaş o alışkanlığın bağımlısı olurlar. Yapılan araştırmalara göre, bugün Tür-kiyemizde uyuşturucu yüzünden bunalıma giren ve yıkılan ailelere ait, ilgi, sevgi ve şefkatten yoksun yaklaşık olarak bir milyon gencimiz var.
Uyuşturucu kullanan kimseler devamlı hayal peresttirler, sorumluluktan kaçarlar, sürekli maddi doyum arama içerisindedirler. Olabildiğince sınırsız özgürlük peşinde koşarlar, kendilerine yalancı bir gerçek oluşturarak toplumdan soyutlanır, koparlar.
Araştırmalara göre, kırsal kesimden kentlere göç eden ailelerin çocuklarının uyuşturucu bağımlılığı riski, diğer ailelere nazaran daha fazla. Toplumda ortaya çıkan kültür değişiklikleri, toplum düzenine ayak uyduramayışlar, başkaldırmalar bu gençleri uyuşturucu kullanımına iten başlıca nedenlerdir.
Gençlerdeki manevi boşluk, inanç zaafı, bozuk aile ilişkisinden kaynaklanan güvensizlik duygusu, gelecek karşısında güvensizlik ve kaygılar gençleri sıkıntıya ve yalnızlığa itiyor, bundan kurtuluş için de gençler uyuşturucuya başvuruyorlar.
Aile yapısındaki bozukluklar, geçimsizlikler, ahlâki ve manevi zaaflar da gençleri bu batağın içine itmektedir.
Eğitim yetersizliği, maddeci felsefeye dayalı eğitimler, insanları bencilliğe, şahsi çıkarcılığa, cismanî hazcılığa itmektedir.
Uyuşturucu madde kullanımının insan sağlığına fiziksel ve ruhsal açılardan çok büyük zararları vardır. Kişinin sosyal, ekonomik hayatını etkilemekte, çalışma verimi düşmekte, yaşadığı toplumdan soyutlanmaya doğru
Uyuşturucu bağımlılığı; kişinin uyuşturucu maddeyi iradesi dışında kullanmasıdır. Bağımlılığın bariz vasfı, kişinin uyuşturucu maddeyi kullanmadan duramaması ve giderek daha fazla uyuşturucuya ihtiyaç duymasıdır. Bütün uyuşturucu maddelerde bağımlılık riski vardır. Biyolojik (fizik) ve Psikolojik (ruhî) olmak üzere iki türlü bağımlılık vardır. Biyolojik bağımlılıkta, bağımlı, uyuşturucu madde kullanarak psikolojik dengesini sağlamaktadır. Uyuşturucu kullanan ve ondan zevk alan kimse, bunu tekrarlamak ister, sonunda da onu almadan duramaz hale gelir ve artık istesede istemesede onu kullanma mecburiyetinde kalır. Uyuşturucuların bir kısmına "yumuşak" uyuşturucu denir ki bunlar; haşhaş, marihuma ve benzerleridir. Bunlar daha ziyade, psikolojik bağımlılık yaparlar. Bir kısmı da "sert" uyuşturucudur. Bunlar; afyon, morfin, eroin ve benzerleridir. Bu çeşit uyuşturucular ise, hem psikolojik, hem de çok çabuk biyolojik bağımlılık yapmaktadırlar. Aslında uyuşturucunun hiç birisi hafif sayılmaz, hafifi sertini teşvik edicidir.
Bilindiği gibi uyuşturucu kullananlar, zamanla aldıkları uyuşturucu miktarını artırmak zorunda kalmaktadırlar. Vücut daha önceki miktarda alınan uyuşturucuyla tatmin olmamakta, daha fazlasını istemektedir. Bu da komaya girmeye hatta ölümlere sebebiyet vermektedir.
Uyuşturucu kullanmaya alışan kimse, günlük uyuşturucu ihtiyacını giderebilmek üzere harcayacağı parayı bulmak için hırsızlık, gasp, soygun, dolandırıcılık ve fuhuş yapmak mecburiyetinde kalmaktadır. Çünkü uyuşturucu çok pahalıdır. Bağımlı olanların ekserisi aynı zamanda satıcıdırlar. Kendisinin ihtiyacı olan parayı bulabilmesi için, yeni kullanıcıları, gençleri, kendi arkadaşlarını bu batağın içine çekmekten çekinmezler. Bağımlı olan kimse daha sonra dağıtıcı, (satıcı) oluyor. Bu da gençler arasında çığ gibi büyüyor.
Son yıllarda gençler arasında bir de tiner, bally ve uhu gibi uyuşturucu özelliği olan maddeler kullanılmaya başlandı. Genç beyinler bu maddeleri sokak ortalarında, yada köprü altlarında koydukları bir poşet içerisinde soluyarak uyuşuyorlar. Bu maddeleri temin etmek, diğer uyuşturucuları temin etmekten hem daha kolay hem de daha ucuz olduğu için özellikle 912 yaş grubu çocuklar arasında daha yaygın görülüyor. Çoğunlukla parçalanmış ailelerde ve aile baskısı gören çocuklarda görülen bu bağımlılığa karşı, ailelerin yanı sıra toplumada çok önemli görevler düşüyor. Fiyatları çok ucuz olduğu için her yaştaki çocuk, çeşitli gerekçelerle bu maddeleri alıp kullanıyorlar.
Uyuşturucu maddeler, hem ülke gençlerini tüketmekte, hemde yüklü maliyetlere sebep olmaktadır. Gençlerimizi bu illetten koruma da en büyük görev ailelere düşmektedir. Aile eğer çocuğunun uyuşturucu batağına düşmesini istemiyorsa, çocuklarıyla sağlam ve duygusal bir ilişkiye girmesi gerekir. Duygusal boşluk içinde olan gençler bu illetin içine itildikleri için, aileler buna çok dikkat etmelidir. Çocuktaki duygusal boşluk, bizim ilgi ve sevgimizle dolacak, çocukta uyuşturucunun kucağına düşmeyecektir.
Sanayileşmiş ve sanayileşmekte olan ülkelerde uyuşturucu kullananların sayısı gittikçe artmaktadır. Çağın getirdiği ekonomik ve sosyal problemler nedeni ile meydana gelen sıkıntılardan ve bunalımlardan kurtulmak amacıyla bu maddelere sığınanların sayısı gittikçe artıyor. Uyuşturucu maddeler, düştüğü ocağı yakmaktadırlar. Bu maddeleri kullananların artmasıyla, uyuşturucu sorununa karşı yoğun tedbirler alınmaya başlanmış ,hergün yeni yöntemler ileri sürülmektedir. Buna rağmen kullananların sayısında azalacak yerde aksine artış görülmektedir. Uyuşturucu mücadelesinde, kullanan ve kullanmayan herkesin bu mücadelede görev alması gerekmektedir. Çünkü önce kendi çocuklarımız ve yakınlarımız, daha sonra bütün toplumumuz bu belanın tehdidi altındadır.
Toplum huzurunun ve genel ahlakın düşmanı olan uyuşturucu ile gerektiği gibi mücadele edilmedikçe, ahlâkî çöküntünün ve suç artışının önlenmesi mümkün değildir.
Çocuğunun uyuşturucu kullandığını anlayan, ya da şüphelenen anne ve baba paniğe kapılmadan o genci karşısına almalı, onunla samimi olarak konuşmalı ve onu muhakkak bir psikiyatri uzmanına götürmeğe ikna etmelidir. Psikiyatri uzmanının vereceği tavsiye ve telkinlere uymalıdır.
Bu illetlere alışan kimseler Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi bünyesinde kurulmuş olan AMATEM’e (Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezi) baş vurarak tedavi görebilirler.
Uyuşturucu bağımlısı olduktan sonra, bundan kurtulmak için kişinin güçlü bir iradeye sahip olması ve üstün bir gayret göstermesi gerekir. Kişi istekli ve bunu bırakmaya kesin niyetli ise, bu bağımlılık zincirini zor da olsa kırabilir. Ancak uyuşturucu kullananların çoğunluğu bu zehiri bırakamamaktadırlar, aldıkları yüksek dozdaki uyuşturucu madde ile zehirlenerek genç yaşta ölmektedirler.
Uyuşturuculardan kurtulmak için en güzel metot ona hiç bulaşmamak, onu kullananlardan uzak durmaktır.

Kaynaklar:
- Yeşilay dergisinin muhtelif sayıları
- Alkollü İçkiler, Sigara ve Diğerleri. Prof. Dr. Alparslan Özyazıcı, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.


LİSELER UYUŞTURUCU ABLUKASINDA

Sağlık Bakanlığı’nın 7 ilimizde yaptırdığı araştırmanın sonucuna göre, Türkiye’de uyuşturucu madde ve alkollü içecek kullanımında korkunç bir artış yaşanıyor. Yapı-I lan araştırma, gençlerin nasıl bir felaketin eşiğine geldiğini ortaya koyması bakımından son derece önemli. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Rapo-ru’na göre ise, dünyada 200 milyon insan uyuşturucu kullanıyor. Türkiye Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Selahattin Kaptanağası, uyuşturucu kullanımının önüne geçilmesi için acil olarak bazı önlemlerin alınması gerektiğini söylüyor.
Sağlık Bakanlığı’nca zararlı alışkanlıklarla ilgili yapılan araştırmada, uyuşturucunun Türkiye’yi bir ahtapot gibi sardığına dikkat çekiliyor. Türkiye’nin 7 büyük ilindeki liselerde okuyan öğrenciler arasında yapılan araştırma sonucuna göre; öğrencilerin yüzde 53’ü esrarı deniyor, yüzde 22’si arasıra kullanıyor, yüzde 8.5’i sürekli kullanıyor. Eroini deneyenler yüzde 10, sürekli kullananlar yüzde 4. Öğrencilerin 8.8’i kokaini denerken, yüzde 4’ü sürekli kullanıyor. Yüzde 35’i yapıştırıcı ve uçucu madde deniyor, yüzde 6’sı devamlı kullanıyor. Tüm öğrenciler üzerindeki genel sonuç ise şöyle; yüzde 32’si esrarı, yüzde 22’si ilaç ve hapı, yüzde 6’sı morfini, yüzde 5’i de kokaini deniyor.
İlk defa uyuşturucu madde kullananların kullanma nedenleri de oldukça ilginç. Yüzde 83’ü arkadaş grubuyla, yüzde 28’i merak, yüzde 25’i arkadaş etkisi, yüzde 5’i bilmeden, yüzde 13’ü başka nedenlerle madde kullandığını söylüyor. Sağlık Bakanlığı’nın incelemelerine göre, madde kullanım oranları sıralamasında İzmir ilk sırada yer alıyor. İzmir’den sonra Diyarbakır ve İstanbul geliyor. Konya, Bursa, Ankara, Adana illeri de birbirini takip ediyor. Araştırmaya katılan her 5 kişiden biri çevresinde bir kişinin madde kullandığını itiraf ediyor.
Uzmanlar, uyuşturucu ve benzeri maddelerin doğudan batıya sevkiyatında Türkiye’nin önemli bir köprü görevi yaptığını, okullarda uyuşturucu kullanım rakamlarının giderek arttığını ve ülkemizde 5 milyon ilaç bağımlısı olduğunu ifade ediyorlar.
Sigara ve alkollü içeceklerde de büyük bir artışın gözlendiği Türkiye’de, 2223 milyon sigara tiryakisi, 20 milyon alkol dostu, 5 milyon alkol bağımlısı ve 5 milyon ilaç bağımlısı bulunuyor.
Konuyla ilgili bir bülten hazırlayan Türkiye Yeşilay Cemiyeti yetkilileri, son pişmanlık sınırına gelmeden bu konuda acil önlemler alınması gerektiğini ifade ediyorlar. Yeşilay Cemiyeti Genel Başkanı Selahattin Kaptanağası, alınmasını istedikleri önlemleri ise şöyle sıralıyor:
- Kanunlar işletilmeli; Anayasa’nın kesin hükümleri gereği olarak uyuşturucuyla mücadele konusunda ilk sorumlu devlettir. Devlet bu konudaki sorumluluğuna sahip çıkmalı, yapılan parakende çalışmaları ve daha neler gerekiyorsa, hepsini bir plana bağlı olarak yürütmelidir.
-En güçlü ve yaygın eğitim ve yönlendirme kurumu olan medyaya bu konularda mutlaka bir disiplin getirilmelidir. Medyanın bu konularda uyarıcı ve koruyucu çalışmalar yapması sağlanmalıdır.
- Ekranlara çıkan veya çıkarılan kişiler, gelişi güzel konuşmamalı, kamuoyunu ve sorumlu makamları yanıltıcı ifadelerden kaçınmalıdır.
Bu konularda milli eğitim başta olmak üzere, ülkenin neresinde eğitim veren kurum ve kuruluş varsa, hepsinde bu mücadele önemli ve ayrı bir konu olarak ele alınmalı. İnsanlar aileler, yöneticiler ciddi programlara bağlı olarak bilgilendirilmelidirler. Öğretmen eğitimine dönük askeri personel ve din görevlileri uzmanlaştırılmalı, gerekirse bu hizmetler yasallaştırılmalıdır.
- Mücadele, sigara ve biradan itibaren bütün uyuşturucu nitelikli maddeleri kapsamalıdır.
- Cezaevleri disipline edilmeli. Uyuşturucu anarşisinde olumsuz rolü kamuoyunca da bilinen cezaevleri, ciddi biçimde ıslah edilmelidir. Ve mutlaka cezaevlerimiz bir eğitim kurumu; hayra, hizmete, becerilere dönük birer ıslahevi durumuna getirilmelidir.
- İlk ve ortaöğretim okullarına, zararlı alışkanlıklar konusunu en faydalı biçimde işleyecek zorunlu 12 saatlik ders konulmalıdır.

İNSAN VE CEMİYET DÜŞMANI ALKOL


Çok eski tarihlerden beri kullanıla gelen alkolün fert ve cemiyet üzerindeki zararları kesin olarak kanıtlanmış olmasına rağmen, her geçen gün alkol tüketimi daha da yaygım hale geliyor. Gelişen ilim, fen ve teknik göstermiştir ki, alkollü içkiler insan vücudunda yaptığı tahribatların yanı-sıra, cemiyette de telafisi mümkün olmayan zararlara yolaçmaktadır. Alkollü içki kullanan kimseler, kendilerine verdikleri maddî ve manevî zararın yanısıra toplumumuza, bilhassa gençliğimize de kötü örnek oluyorlar. Bundan dolayıdır ki, toplumumuzda sosyal problemler artıyor, önlenemiyor. Sadece insan sıhhatine zararlı olmakla kalmayan alkollü içkiler, aile geçimsizliklerine, boşanmalara neden oluyor. Yaralama, gasp, insan öldürme gibi bir çok suçun işlenmesine de yine alkollü içkiler sebep oluyor.
Boşanmaların en önemli sebeplerinden birisi, hatta birincisi alkoldür. Bir araştırmaya göre, ülkemizdeki boşanmaların dörtte birisinin sebebi sarhoşluktur. 1997 yılında ülkemizde 32 bin 717 yuva yıkılmış, bunun neticesinde de 65 bin 434 vatandaşımız boşanmıştır. Bu demektir ki, yaklaşık küçük bir ilimizin nüfusundan daha fazla vatandaşımız her yıl boşanmaktadır.
Tekel Genel Müdürlüğü’nün beyanatına göre, tütün mamulleri dahil, Tekel’in 1997 yılı kârı 15 trilyon liradır. Trafik kazalarının maliyeti ise (ölenler sakat kalanlar hariç) 45. 85 trilyon liradır. 1998 yılı trafik kazalarının maliyeti de 82. 023 trilyon liradır.
Bunca zararlarına rağmen, ülkemizde alkollü içki tüketimi her yıl artarak devam ediyor. Devlet İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre, ülkemizde toplam alkollü içki tüketimi 1997 yılı rakamlarına göre 885 milyon litre. Bunun 781 milyon litresini özel sektör üretiyor. Toplam alkollü içki imalatının fiat olarak değeri de 145. 8 trilyon liradır.
1939 yılında nüfusumuz 17 milyon 369 bin iken, içki imalâtı 16 milyon 251 bin 424 litre imiş. 1997 yılında ise nüfusumuz 65 milyon 300 bin olmuş, içki imalâtı 885 milyon 387 bin 365 litreye yükselmiş. Görüldüğü gibi Türkiye’nin nüfusu 17 milyon kadar iken, toplam içki imatâlı 16 milyon litre civarında, 1997 yılında nüfusumuz 65 milyona yükselmiş, içki imalâtı da 886 milyon litreye yükselmiştir. İçki sarfı nüfus artışı ile orantılı artmış olsa idi, 1997 yılındaki nüfusumuza göre içki imalatı da 60 milyon litre olacaktı. 1997 yılında alkole yaklaşık olarak 146 trilyon lira harcanmıştır. 1997 rakamlarına göre, Türkiye’de günde 2.4 milyon litre içki tüketilmekte ve hergün içkiye yaklaşık 400 milyar lira para harcanmaktadır.
Görüldüğü üzere içki sarfı büyük bir şekilde artmış, 14.5 misli çoğalmıştır. Dünya ortalamasında içki sarfının artışı ortalama 1.5 mislidir. Buna göre ülkemizdeki artış çok fazladır. Bu durum, her Türk vatandaşını ciddi ciddi düşündürmelidir.
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün verilerine göre 1998 yılında ülkemizde toplam içki imalâtı 840 milyon 658 bin 139 litredir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, "İçki bütün kötülüklerin anasıdır" buyurmuştur. Gerçekten günümüzde ilim bunu en güzel şekilde kanıtlamıştır. İslâm alkollü içki içmeyi yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah şöyle buyuruyor: Maide Suresi 90’inci âyet: "Ey iman edenler! İçki, kumar, putlar, fal okları şeytanın işinden birer pisliktir, bunlardan kaçınınız ki felaha eresiniz."
5- "Şu muhakkak ki hamr (içki) deva değildir, bilakis marazdır (hastalık vericidird)." Müslim, Ebu
Madie Sûresi 91 ’inci ayet: "Şeytan içkide ve kumarda aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık siz hepiniz vazgeçtiniz değil mi?"
Sevgili Peygamberimizin bu konuda ki bazı ha-dis-i şerifleri ise şöyle:
1- "Sarhoşluk veren her şey haramdır." (Buhari, Müslim)
2- "Bir şeyin çok miktarda alınması insana sarhoşluk veriyorsa, onun azı da haramdır." (Ebu Da-vud,No: 3681,Tirmizi,No: 1865)
3- "İçki kötülüklerin anasıdır." Diğer bir rivayete göre de, "İçkiden sakınınız. Çünkü içki her türlü kötülüklerin anasıdır." (Hz. Osman (r.a)’dan nakledilmiş. Sünen-i Nesai eşribe, 44.)
4- "Ümmetimden bir taife olur ki; alkollü içki içerler ve içkinin namını tebdil edip, istedikleri bir ismi ona takarlar." (Ebu Davud, Nesai, eşribe, 41.)
Davud, TirmlZl.)---
6- "Üç grup Cennet’e giremez: 1) Minnet edici (başa kakıcı), 2) Anne, babasına isyankâr olan, 3) İçkiye müdavim olan (devam eden)." (Nesâi, zekat, 69.)
7- "Cenab-ı Hak, şaraba, içene, dağıtana, satana, alana, saklamasını isteyene, yüklenip götürene, satıp parasını yiyene lanet ediyor." (İbn-i Ömer (r.a.)’dan naklen Ebu Davud ve Tirmizi’de)
8- "Sarhoşluk veren şeyler on yönden lanet edilmiştir. Bizzat sarhoşluk veren şeye, hammaddesini ezen veya sıkana, ezip sıktırana, satıcısına, satın alana, nakliyesi ile uğraşana, kendisine götürülen kimseye, bütün bu işlerden elde edilen kazancı yiyene, içene, içilmek üzere ikram edene." (S. İbn-i Mace, Eşribe/6, Hadis No: 3380)
9- İçkiden kaçınınız. Allah’a yemin ederim ki, içki ile iman bir yerde birleşmez. Yani biri diğerini çıkarır." (Hz. Osman (r.a.)’dan nakledilmiş. Nesai, Eşribe, 44.)
10- "Alkollü içkiler yasaklandığına dair vahiy geldiğinde, Rasûlullah (s.a.s.) pazara çıktı ve bunun alışverişinin de yasaklandığını bildirdi." (İbn-i Mâce, Eşribe, 7.)
Günümüzde modern tıp artık ortaya koymuştur ki; içkinin çoğuda, azı da insan için zararlıdır. Vücutta bulunan bütün hücreler, alınan ilk kadeh içki ile tahribata uğramaya başlıyor, sonraki kadehlerle birlikte de hücreler giderek yok oluyorlar. Bu da, demek oluyor ki alkollü içki alan kimseler, aldıkları her yudum içki ile birlikte kendilerini ölüme terkediyorlar.
İnsana bunca zararı olmasına rağmen alkollü içki tüketimi, ülkemizde her yıl hızla artıyor. Bu da aile facialarına sebep oluyor. Trafik kazalarının en büyük müsebbibi alkollü olarak araç kullanmak. Gün geçmiyor ki televizyon, radyo ve basında alkollü sürücülerin dehşet saçtığı, ocaklar söndürdüğü bir trafik kazası duymayalım.
Alkol insanı bedenî ve ruhî yönden çökertmekte, aileleri yıkmakta, mutsuzluklara, büyük bir işgücü kaybına ve ekonomik zararlara yol açmaktadır. Bu durumdan en çok ta çocuklar zarar görmektedirler. Alkolik bir ailede çocuklar ailenin dışına itilmekte, ilgi görmemektedirler. İş verimini azalttığı için ailede ekonomik denge bozulmakta, işsizlik, parasızlık ve fakirlik baş göstermektedir.
Alkolün sürücüler üzerindeki tesirini inceleyen araştırmacılar, bir bardak biranın bile sürücünün görüşünü etkilediğini açıklamaktadırlar. İnsan gözü normalde 120 dereceyi alabilmekte iken, çok az da olsa alkol alan birinde bu görüş 20 derece eksilmekte, kişi direksiyon kullanırken bir bisikleti veya yayayı göremeyebilmektedir. Alkol, sürücünün görmesini bulandırmakta, mesafe ayarını güçleştirmektedir. Az da olsa gözün uyum hızını azaltmaktadır. Alkollü kişinin kendisine sahte bir güven gelmekte, buna karşılık dikkati azalmakta, refleksleri zayıflamaktadır. Ülkemizde trafik kazalarının çoğuna alkollü sürücüler sebebiyet vermektedir. İnsanoğlu alkol belasından kurtulabilmek için, din ile tıp elele vererek mücadele sürdürmüş, fakat asırlardır bu illetten insanoğlu bir türlü vazgeçmemiştir. Gün geçmiyor ki Televizyonlar da ve gazetelerde şu haberlere rastlamayalım: "TEM’de alkol cinayeti: 6 ölü, 17 yaralı", "Alkollü minübüs sürücüsü karayoluna ters yönde girdi 5 kişi öldü, 10 yaralı," "Alkollü araç kullandığı için ehliyeti alınan şoför, 13 saat sonra yine içkili şekilde bir öğrenci ezdi", "Aşırı alkol alan şoför korkulukları aşarak denize yuvarlandı", "Alkolü fazla kaçırınca balkondan aşağı düştü", "İçkili baba çocuklarını doğradı." "Birlikte içki içen gençler arasında çıkan kavgada, 2 kişi öldürüldü..."
Zararları açık ve seçik ortada olan, hiç bir derde derman olmadığı kesin olarak tıbben kanıtlanan alkolü, insanın kendini, çevresini ve gelecek nesilleri hem vücut, hem ruh, hem de akıl sağlığı ve ahiret saadeti bakımından hiçe sayarak kullanması, akıl almaz bir hadisedir.
Alkol, ahlâk, iffet ve sadâkat duygularını uyuşturarak, aileye en büyük darbeyi vurmaktadır. Irza tecavüzlerin en büyük sebebi de alkoldür.
Alkol, intihar ve cinayetlerin de en büyük müsebbibidir. Her yıl birçok insan içki yüzünden intihar etmekte, ya da arkadaşıyla yaptığı tartışma sonunda birbirlerini öldürmektedirler. Gün geçmiyor ki, bu cinayetlere basında raslamayalım.
İnsanları bu illetten kurtarmanın hiç mi çaresi yok? Zararlarını bile bile neden alkol içiyorlar? Bütün kötülüklerin anası olduğu artık tıp tarafından da kanıtlanmış olan içkiden kurtulmak için ne yapmak gerekir?
Bilim adamları alkol bağımlılığından kurtulmak için şu tavsiyelerde bulunmaktadırlar: Alkol bağımlılığının evde tedavisinde, hasta her sabah kahvaltıdan bir iki saat önce bir kahve fincanı veya bir çay bardağı miktarında kaliteli çiğ zeytinyağını, bir kaç yemek kaşığı limon suyu veya içme suyu karıştırılarak içmelidir. Hergün meyve sıkacağında sıkılarak taze olarak günde en az yarım litre olmak üzere üzüm, karadut, portakal, mandalina, limon, greyfurt, nar, elma ve havuç sularından biri veya birkaçı, hastanın arzusuna göre maden suyu ile karıştırılarak veya sade olarak, ihtiyaç halinde ve susadıkça içilmelidir. Akşam yemeklerinde en az bir veya birkaç baş sarımsak ayıklandıktan sonra havanda dövülerek veya bıçaklı mikserde püre haline getirilerek yağsız yoğurtla karıştırılıp yenmelidir. Sarımsaklar yumurta büyüklüğünde ve mümkünse bu senenin mahsulü olmalıdır. Püre halindeki sarımsak çiğnenmediği için ağızda koku yapmaz. Zeytinyağı yoğurtlu sarımsak ile, sözkonusu meyvelerin ve havucun özsuyu, bir-yandan vitamin ihtiyacını karşılarken, öte yandan bünyedeki zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Maden suyu veya sodası, meyve sularındaki asidi nötr hale getirdiği gibi, vücudun mineral ihtiyacını da karşılamış olur. Alkol bağımlıları, bağımlılıktan kurtulup, kendi iradeleriyle hareket edebilecek hale gelinceye kadar, dışarıya bir yakını ile çıkmalıdırlar. Tedaviden sonra her türlü bağımlılık ortamından, bağımlılığı hatırlatan şeylerden, her türlü menfi unsurlardan ve kötü arkadaştan uzak durmak şarttır.

Kaynaklar:
- Yeşilay dergisinin muhtelif sayıları.


İNSAN SAĞLIĞININ BAŞ DÜŞMANI SİGARA

Sigara, içenlere olduğu kadar, içenlerin yanında bulunanlara (dumanaltı olanlara) da zarar vermektedir. Gelişmiş ülkelerde insanlar bilinçlendiği için sigara içenlerin oranı azalmaktadır. Ülkemizde ise sigara içenlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Kesesine ve sağlığına büyük zararı olan sigaraya insan bir baş-ladımı artık kolay bırakamıyor.
Sigara (tütün) 1496 yılında Kristof Kolomb tarafından Antil Adaları arasında yer alan Tabago’da görülmüştür.
Bu adada yaşayan yerlilerin içtiği bu bitki, 1511 yılında İspanyol gemicileri vasıtasıyla Avrupa’ya getirilmiştir. İnsanlar arasında ekimi ve içimi hızla yayılan tütün, 1605 yılında ülkemize girmiştir. Kolay temin edildiği içinde kısa zamanda geniş kitleler tarafından kullanılmaya başlanmıştır.
İlk kullanıldığı devirlerde sigaranın insan sağlığı açısından haiz olduğu tehlike ve zarar kesin olarak bilinmiyordu. Günümüzde ise sigaranın insan sağlığının baş düşmanlarından biri olduğu kesin olarak kanıtlanmıştır. Sigara dumanında 4000 çeşit kimyevi madde tesbit edilmiştir. Bu maddelerin hiçbirisinin insan sağlığına (bedenine) faydası yoktur. Hepside zararlıdır.
Tiryaki anne ve baba ile günün yalnız bir bölümünü geçiren okul çocukları bile, yılda 80-90 paket sigaranın dumanına eşdeğer miktarda duman solumaktadırlar. Çocuğun anne veya babası sigara içiyorsa onun da sigara içme ihtimali içmeyenlere oranla 34 kat daha yüksektir. Çocuklar genellikle anne ve babalarını taklit ederek büyüdüklerinden, sigara içen bir anne veya babayı çocuk taklit ederek, o da sigara içecektir. Her ne kadar çocuğa yavrum " bunun zararı var içme" dense de, "madem zararlı, sen niye içiyorsun" diyerek sigaraya başlamaktadır. Başka hiçbir sebep olmasa bile, birçok çocuk, sadece etrafındaki yetişkinlerin sigara içtiğini görerek onu taklide yeltenmektedirler. Böylece gençler delikanlı çağına geldiklerini ispatlamaya çalışmaktadırlar.
Çocukların bir çoğu da öğretmenleri ve sigara içen arkadaşlarının etkisinde kalarak sigara içmeye başlıyorlar.
TBMM sigara yasası çıkardı. Ancak buna çok az uyuluyor. Kamu kurumlarında duvarlara asılan levhalarda^ "Burada sigara içilmez. İçenler 10 milyon lira para cezasıyla cezalandırılırlar." ibaresi yazıyor. Ancak buna başta idareciler uymuyorlar. Levha karşılarında hem okuyor, hem de sigaralarını tüttürüyorlar.
Evde baba, sigarasının dumanını havaya üflerken, oğluna sigaranın zararlarını anlatıp içmemesini anlatıyorsa, okulda öğretmen sigara ağzında talebesine sigaranın zararlarını izah ediyorsa, doktor sigara içerek hastasına sigara içmemesini öğütleyip, zararlarını anlatıyorsa, bu o insanlar üzerinde ne kadar etkili olabilir.
Araştırmalara göre ülkemizde sigara kullanma yaşı 8’e inmiş durumda. Başta nikotin olmak üzere sağlık açısından pek çok zararlı maddeyi ihtiva eden sigaraya karşı alınan tedbirler caydırıcı olmuyor. Bu konuda en büyük görev yine ana ve babalara düşüyor.
Ülkemizde sigara içenlerin sayısı 22-milonn aşmış durumda. Bunların yanında en az o kadar da pasif içici (duman altı olanlar) var. Araştırmalara göre ülkemizde kişi başına yılda ortalama 2 kilogram sigara düşüyor. Bu da bir kişinin yılda 100 paket yani 2000 adet sigara içmesi anlamına geliyor. Ülkemiz sigara içiminde Brezilya, Güney Kore ve Hindistan’dan sonra 4. sırada. Yani sigara kullanımında dünya dördüncüsüyüz. Sigara içenlerin vücuduna yüzde 15 ile yüzde 30 arasında daha az oksijen girmekte, sigaradan bir nefes çekip üfleyen kimse, dumanla birlikte çevreye 70 miligram yanmış madde, 25 miligram karbonmonoksit vermekte ve etrafındaki canlıları zehirlemektedir. Beyin tümörlerinin yüzde 99’u, gırtlak kanserlerinin yüzde 90’ı, beyin kanamalarının yüzde 85’inin sigara kaynaklı olduğu tesbit edilmiştir.
Sigara yüzünden kolları, bacakları kesilen bir çok insan var. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre, 45 yaş altındaki genç erkeklerde kroner kalp hastalıklarından ölenlerin en az yüzde 80’i sigara tiryakisi.
Sigaranın, kanı pıhtılaştırması ve bu yolla damar çeperlerini kalınlaştırıp sertleştirmesi sebebiyle dolaşımı önemli ölçüde zorlaştırmakta olduğu tıbben tesbit edilmiştir. Bu sebeple sistemin normal çalışmasını engeller ve büyük ölçüde damar tıkanıklıklarına neden olur. Bundan dolayıdır ki, günümüz uzmanları sigarayı, "Damar Tıkayıcı" olarak isimlendirmektedirler. Bu nitelikteki bir maddenin 150 bin kilometrelik damar şebekesine sahip olan insan vücuduna verebileceği zararları tahmin etmek kolay değildir. Sigara, beyin ve merkezi sinir sisteminin amansız düşmanıdır. Beyindeki aktiviteyi zaafa uğratır, zihni melekeleri zayflatır, felçlere ve âni ölümlere sebep olur. Akciğer kanserinin en büyük amili de sigaradır.
Kroner tıkanmalara sebebiyet verdiği için de sigara kalbin de en büyük düşmanıdır. Sigara sebebiyle insan bedenine giren 4000 çeşit zehirli maddenin tasfiyesini üstlenen karaciğer ve böbrekler, büyük risklerle karşı karşıyadır. Sigara tepeden tırnağa insan organlarının bir numaralı düşmanıdır.
Bugün sigaranın zararlı olmadığını kimse iddia edemiyor. Gerek bu konuda araştırma yapan ilim adamları, gerekse sigarayı yıllarca kullanan tiryakiler. Herkes sigaranın son derece zararlı bir madde olduğunda birleşiyorlar.
İnsan organlarına sayısız zararları olan sigarayı bırakabilmek için, ilk önce bu illeti bırakma çabasına girmek gerekir. Bu durumda yapılacak işler şunlardır:
* Sigara içen kimse, sigarayı bırakmaya kesin karar vermeli, bu işte iradesini sonuna kadar kullanmalıdır.
* Sigarayı birden bırakmalıdır. Sigara içen kimselerden uzaklaşmalıdır. Sigarayı hatırlatan, sigara içme arzusunu uyandıran yiyecek ve içeceklerden uzak durulmalıdır.
* Planlı, ölçülü ve faal bir yaşantı sürdürmeli, strese sokacak konu ve tartışmalardan uzak durmalıdır.
* Boş zamanlarında sportif faaliyetlerde bulunmalı, temiz, havadar yerlerde yürüyüşler yapmalıdır.
Sigara, kullananda alışkanlık yapan bir uyuşturucu maddedir. Diğer uyuşturuculardan farkı yasaklanmamış olmasıdır. Yasalar karşısında sigara içmek suç değildir. Sigara içerisinde bulunan nikotin ve diğer yoğun zararlı maddeler sayesinde beyin üzerinde keyif verici etkiler yapar. Akıl almaz zararlar da veren sigara, bazılarını sakinleştirirken, bazılarını da heyecanlandırır. Tüm uyuşturucular gibi nikotin de kısa sürede alışkanlık yapar. Bu bağımlılıktan kurtulmakta kolay olmamaktadır. Ancak sigara tiryakisi kararlı ve iradeli davrandığında sigarayı bırakabilir. Bunun için de bazı şeylerden vazgeçmeli ve kendi kendine sessizce bir savaş sürdürmelidir.

Kaynaklar:
- Yeşilay dergisinin muhtelif sayıları.
- Alkollü İçkiler Sigara ve Diğerleri. Prof. Dr. Alpaslan Özyazıcı, Diyanet İsleri Başkanlığı Yayınları.