Makale

KİTAP VE SÜNNET

KİTAP VE SÜNNET


Mehmet KOL
Derleme Yayın Şubesi Müdürü

Allah (C.C.) gönderdiği din ile insanlara saadet yolunu gösterir. Sorumluluğunu hatırlatarak, kendisine nasıl ibadet edileceğini bildirir.
İlahi Dini insanlara Peygamberler tebliğ eder. Dolayısıyle Peygamberlerin tebliğatı olan dini
vaz eden ancak Allahtır.
Hz. Adem’den itibaren Hz. Muhammed (SA.V.)’e kadar gelen bütün peygamberler Canab-ı Hakk ’ın mesajlarını eksiksiz ve ilavesiz insanlara ulaştırmışlardır. Bu mesajların sonuncusu olan Kur’an-ı Kerim ve O’nu insanların hidayeti için tebliğ eden Hz. Muhammed (SA.V.)’in Sünneti İslam Dini’nin, dolayısıyle İslam Hukuku’nun iki ana kaynağıdır. Yüce Dinimiz bu iki ana kaynaktan beslenerek insanlığın mutluluğuna vesile olmaktadır.
Bu nedenle Kur’an-ı Kerim ile Sünneti birlikte mütalaa etmek durumundayız. Kur’an’ın açıklanabilmesi için, Allah’ın emir ve yasaklarının nasıl uygulanacağının bilinmesi, Kur’an-ı Kerim’de yer almayan hükümlerin konulması için mutlaka sünnete ihtiyaç vardır. Sünneti dikkate almadan dinin bütün hükümlerini Kur’an-ı Kerim’den öğrenmek ve uygulamak mümkün değildir.
Dergimizin bu sayısında “Kur’an ve Sünnet’’ ilişkisi, İslam hukukunda Sünnetin delil değeri üzerinde ve “Allah’ın Sünneti" ile “Rasuliillah’ın Sünneti” üzerinde durulacaktır. Ayrıca, Kur’an ve Sünnet’in muhtevası, insan hayatındaki yeri ve önemi detaylı bir şekilde işlenecektir.
Kısaca, Kitap ve Sünnet ile ilgili olarak gündemde tazeliğini koruyan, tartışılan bir çok sorunun cevabı bu sayımızda verilmiş olacaktır.


DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU ÜYESİ LÜTFİ ŞENTÜRK’ÜN KİTAP VE SÜNNETİ, İSLAM HUKUKU (FIKIH) AÇISINDAN DEĞERLENDİRMESİ


İslam Hukukun’da, diğer bir ifadeyle fıkıhta en önemli yeri tutan, özellikle İslam Hukukunu devrelere ayırdığımızda, vahy ve sahabi devirlerinde fıkhın kaynağını teşkil eden “Kitap ve Sünnet” üzerinde durmak istiyorum.

Efendim, “Kitap ve Sünnet” konusuna girmeden evvel “İslam Hukuku”, diğer bir ifadeyle “Fıkıh” deyince ne anlıyoruz, kısaca açıklar mısınız?
İslam Hukukunun bir adı da fıkıhtır. Fıkıh: Sözlükte anlamak ve bilmek demektir. Terim olarak ise, İslam Hukuk Sistemine verilen addır. Fıkıh: Dini delillerden çıkarılan hükümlerin tamamıdır.
Büyük İslam hukukçusu Ebu Hanife fıkhı şöyle tarif eder: “Fıkıh, kişinin lehinde ve aleyhinde olan hükümleri bilmesidir.” İslam Hukukunun birinci kaynağı “Kitap”, ikinci kaynağı ise “Sünnet”tir.
Kitap: Kur’an-ı Kerim’dir. Kur’an, Allah tarafından Cebrail adındaki bir melek aracılığı ile Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.S.)’e indirilmiş ve bize kadar tevatür yoluyla nakledilmiş, mushaflarda yazılı kelamdır. Fıkhın birinci kaynağı işte bu kitaptır.
Dini hükümler birinci derecede bu kitaba dayanmak zorundadır. İtikad ve amele dair temel meseleler Kur’an-ı Kerim’de yer alır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Biz bu kitabı sana her şeyi açıklamak için indirdik.” (Nahl Suresi, ayet, 89).
Sünnet: Sözlükte, yol ve âdet demektir. Terim olarak Sünnet: Peygamberimizin Kur’an’dan başka söz ve davranışlarıdır. Bu tariften sünnetin üç kısım olduğu anlaşılmaktadır. Kavlî Sünnet, Peygamberimizin sözleri; Fiilî Sünnet, Peygamberimizin davranışları, Takrîri Sünnet, Peygamberimizin bir müslümanın yapmış olduğu bir iş veya söylemiş olduğu bir sözden haberdar olduğu hal-
Sayın hocam: İslam Hukukunun, özellikle vahy ve sahabi devirlerinde Kur’an ve Sün- net’e dayandığını biliyoruz. Bu noktada Kitap ve Sünnet ilişkisi üzerinde durur musunuz?
Sünnetin Kur’an-ı Kerim’le olan ilişkisini anlamak için bu konudaki ayeti kerimelerin bazılarını hatırlamak yeterli olur. Ancak, bundan önce sünnetin işlevini belirtmek gerekir.
Sünnetin iki önemli işlevi vardır. Bunlardan birincisi, Kur’an ayetlerini açıklama, diğeri de Kur’an’da yer almayan herhangi bir hükmü teşri etmek, koymaktır. Bu kısa açıklamadan sonra bu konudaki ayetlerin bazısına işaret etmek yararlı olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de buyuruluyor:
“İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için Sana bu Kur’an-ı indirdik. Umulur ki, düşünüp anlarlar.” (Nahl Suresi, Ayet, 44).
“Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin ve (kötülüklerden) sakının. Eğer itaatten yüz çevirirseniz, bilin ki, Peygamberimizin görevi, apaçık duyurmak ve bildirmektir.” (Maide Suresi, Ayet, 92).
“Kim Peygambere itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa Suresi, Ayet, 79). Bu konuda daha pek çok ayeti kerime bulunmaktadır. Bunun için Sünneti Kur’an’ın dışında görmek ve Kur’an ile ilişkisini dikkate almamak mümkün değildir.
Sünnetin, İslam Hukukunun ikinci kaynağı olduğunda icma vardır. Yani, müctehid alimlerin göriişbirliği bulunmaktadır. Ancak, burada bir noktayı açıklamakta yarar vardır. Yukarıda da söylemiştik, Sünnet, Peygamberimizin Kur’an’dan başka olan söz ve davranışlarıdır. Ancak, burada Peygamberimizin söz ve davranışlarını ifade ettikleri hüküm itibariyle incelemekte yarar vardır.
İslam alimleri, Peygamberimizin söz ve davranışlarını değerlendirirken, o sözü hangi sıfatla söylediğini dikkate almışlardır. Çünkü Peygamberimiz her şeyden önce bir insandır. Bir insan gibi tabii davranışları vardır. Diğer taraftan bir devlet başkanıdır. Ayrıca insanlar arasındaki davaları hükme bağlayan bir hakimdir. Onun bir insan olarak davranışları ile, bir Peygamber olarak söz ve davranışları aynı değildir. Bir devlet başkanı sıfatıyla söyledikleri ile, Peygamberlik görevinin gereği olarak söylediklerinin hükmü farklıdır.
Bu itibarla İslam alimleri Peygamberimizin söz ve davranışlarını bağlayıcı olup olmaması açısından bazı guruplara ayırmışlardır. Bunu dikkate almadan bir değerlendirmeye gidilmesi halinde yanlışlıkların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Nitekim Peygamberimizin bir insan olarak oturup kalkması, giyip kuşanması, yatıp uyuması gibi davranışlarıyla, ibadetlerle ilgili söylediklerini ve yaptıklarını aynı değerde görmek yanlış olur.
Sünnetin sözlük anlamı yukarıda geçmişti, âdet demektir. Ancak terim olarak Peygamberimizin söz ve davranışlarından ibarettir.
Efendim: Fâtır Suresinin 43. ayetinde: “Allah’ın sünnetinde değişiklik bulamazsın” buyruğunda işaret edilen “Allah’ın Sünneti” ifadesiyle “Rasülullahın Sünneti” ifadesi arasındaki farkı belirtir misiniz?
Kuran-ı Kerimde geçen “Allah’ın Sünneti” Allah’ın âdeti, O’nun kanunları demektir. Sünnetle sözlük anlamları aynı ise de, terim anlamlan farklıdır.
Nahl Suresinin 89’uncu ayetinde: “Kitabı sana her şeyi beyan için indirdik”, En’am Suresinin 38’inci ayetinde ise: “Kitapta hiç bir şeyi ihmal etmiş değiliz.” buyurulmaktadır. Kur’an-ı Kerim her şeyi ayan beyan ortaya koyduğuna göre “İslam Hukukunda” sünnetin delil olma değeri üzerinde durur musunuz?
Kitabın, yâni Kur’an-ı Kerim’in birinci delil olduğu yukarda izah edilmişti. Sünnetin işlevinden söz edilirken de O’nun Kur’an-ı açıklamak ve Kur’an’da yer almayan hükümleri teşri etmek olduğu da belirtilmişti.
O halde sünnete iki yönden ihtiyaç duyulmaktadır. Birincisi Kur’an-ı Kerimi açıklamak ve nasıl uygulanacağını göstermek, İkincisi de Kur’an- ı Kerim’de yer almayan hükümleri koymak. Çünkü Kur’an-ı Kerim Peygamberimize itaati emretmektedir. Kur’an-ı Kerimde “Namazı ikame edin ve Zekatı verin” (Bakara Suresi, Ayet, 140) buyuruluyor. Bu ayeti kerimeden namaz ile zekatın farz olduğu anlaşılıyor. Ancak, farz olan bu namaz nedir, nasıl eda edilir, kimlere farzdır? İşte bunlar ayette yer almıyor. Bunun gibi Zekat nedir, kime farzdır, hangi mallar zekata tabidir ve ne kadar verilmesi lazımdır? Bunlar ayette açıklanmıyor. Farz olan haccın da nasıl yapılacağı ve ömürde kaç kere farz olduğu ayette yoktur. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Bütün bu detayları öğreten Sünnettir. Sünneti dikkate almadan dinin bütün hükümlerini Kur’an-ı Kerim’den öğrenmek mümkün değildir. Kur’an bize yeter, sünnete ihtiyacımız yoktur diyenler, Kur’an-ı Kerim’de yer almayan bu boşlukları ne ile dolduracaklar. Kılmakta olduğumuz namazın şekli Kur’an’da yoktur diye, namaz da yoktur mu diyeceklerdir. Peygamberimizi bir postacı durumunda mı göstermek istiyorlar. Bunlar yanlıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim Peygamberimize uyulmasını emretmekte ve: “Peygamber size ne verdiyse onu alın ve size neyi ya- sakladıysa ondan sakının.” (Haşr Suresi, Ayet, 7) buyurulmaktadır.
Esasen Sünnet de Kur’an-ı Kerim gibi bir vahiydir. Lafız olarak değilse de, mana olarak Peygamberimize vahyolunmuştur. Ayrıca Kur’an-ı tebliğ eden de Peygamberimizdir. Peygamberimizin Kur’an olarak tebliğ ettiğini kabul edipte sünnet olarak bildirdiğini kabul etmemenin bir izahı olamaz. Kaldı ki, Kur’an’m açıkça söylemediği vacip veya haram kılmadığı pek çok hüküm sünnetle teşri edilmiştir. Evcil eşek ile yırtıcı hayvanlardan parçalayıcı dişleri olan hayvanların etlerinin haram olması bu cümledendir. Bu konuyu şu olay iyice açıklıyor:
Peygamberimiz Muaz İbn Cebel adındaki sahabiyi Yemen’e gönderirken kendisîrte sordu:
- Sana bir konu geldiğinde nasıl hükmedersin? Muaz:
- Allah’ın kitabı Kur’an ile hükmederim, dedi. Peygamberimiz:
- Allah’ın Kitabında bulamazsan ne yaparsın? buyurdu. Muaz:
- Allah’ın Peygamberinin sünneti ile hükmederim, dedi. Peygamberimiz:
- Allah’ın Peygamberinin sünnetinde bulamazsan ne yaparsın? buyurdu. Muaz:
O zaman ictihad eder, kusur etmemeye çalışırım, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz:
- Allah’a hamdolsun ki, Allah’ın Rasulünün elçisini Peygamberinin razı olacağı şeye muvaffak kıldı, buyurdu ve Muaz’ın görüşünü tasvip etti. (İbn Mace, Mukaddime, 1). İşte bu olay da Sünnete ne zaman başvurulacağı açıklanıyor. Kitapta yer almayan hususlarda Sünnete başvurulur.
Efendim: Biliyorsunuz, Hz. Ebu Bekir atından önce toplamış olduğu 500 hadisi kızı Hz. Aişe’den istemiş ve alıp onları ateşte yakmıştır. Yine Hz. Ömer; “... ben vallahi kitabullahı hiç birşeye karıştırmam, Allah’ın kitabı bize yeter” diyerek hadisleri yazmaktan vazgeçmiştir. Ama bunun yanında Hz. Peygamber (S.A.S.) vefatından önce: “Size iki şey bırakıyorum: Allah’ın kitabı. Peygamberin sünneti” buyurmuştur. Birbirine tezat gibi görünen bu iki durum hususunda ne dersiniz?
Peygamberimiz Kur’an ayetleri inerken Kur’an’la karıştırılır endişesiyle hadislerinin yazılmamasını istemiş ve: “Benden bir şey yazmayın. Her kim benden Kur’an’dan başka bir şey yazmışsa onu hemen silsin. Benden hadis rivayet edin, bunda bir sakınca yok. Bir de her kim bile bile bana yalan isnad eder (söylemediğim sözü söyledi der)se Cehennemdeki yerine hazırlansın.” buyurmuştur. (Müslim, Zühd, 16). Bu endişe ortadan kalkınca hadisin yazılmasına izin verdi. Şu örnek bunu gösteriyor. Abdullah. b. Amr diyor ki:
“Peygamberimizden işittiğim ve ezberlemek istediğim her şeyi yazıyordum. Kureyş beni bun- ’ dan men ederek: “Sen duyduğun her şeyi yazıyorsun. Peygamberimiz ise insandır, sakin iken de öfkeli iken de söz söyler” dediler. Bu uyarı üzerine bir süre yazmaktan vazgeçtim. Sonunda durumu Peygamberimize arzettim. Peygamberimiz mübarek parmağını ağzına götürerek:
“Yaz, korkma. Nefsimi Kudreti elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, buradan (yani ağzından) hak sözden başka çıkmaz” buyurdu. (Ebu Dâvud, İlim, 3).
Hz. Ebu Bekir (r.a.) de toplamış olduğu ve Hz. Aişe (r.a.)nın yanında bulunan hadisleri kendisinden sonra ayetlerle karıştırılır ve böyle anlışlık yapılır endişesiyle yakmış olabilir.
Sayın hocam: Aslında çok geniş kapsamlı ve fevkalade önemli olan Kitap ve Sünnet konusunda son olarak ne söylemek istersiniz?
Son olarak şunu söylemek isterim. Allah Te- , ala Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimizin söz ve davranışlarda örnek alınmasını emretmekte ve:
“Yemin olsun ki, muhakkak size Allah’ın Rasulünde güzel örnek vardır. Allah’ı ve ahiret , gününü uman ve Allah’ı çok anan kimseler için.” (Ahzap Suresi, Ayet, 21). Peygamberin örnek alınması demek, O’nun söz ve davranışlarına uymak demektir. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi Peygamberimizin risalet ve tebliğ sıfatiyle sözleri ve davranışları bizler için örnek- . tir. Raşit halifelerden itibaren günümüze kadar gelmiş geçmiş bütün müctehid alimlerin görüşleri ve ittifak ettikleri husus da bundan başka değildir.
Hangi yönden bakılırsa bakılsın Sünnet, Kur’an-ı Kerim’den sonra başvurulacak ikinci kaynaktır. Bu çok açıktır, tartışılması abesle iştigaldir.
Efendim: Verdiğiniz yararlı bilgiler için teşekkür ederim.