Makale

İstikamet-Müstekim

İstikamet-Müstekim

Doç. Dr. İsmail Karagöz
DİB Rehberlik ve Teftiş Başkanı

Sözlük Anlamı

Kalkmak, ayakta durmak, düzeltmek, bir işte mutedil olmak, devam ve sebat etmek, bir işi üzerine almak, anlamlarındaki “k-v-m” kökünden gelen “istikâmet”; doğru ve mutedil olmak demektir.
Din Dilindeki Anlamı
Din dilinde istikamet; Hakka tabi olmak, adaleti yerine getirmek, doğru yola girmek, itaat olan şeyleri yapıp, isyan olan şeylerden sakınmak, verdiği sözü tutmak ve Haktan sapmamak demektir. Böyle kimseye ve hiçbir yerinde meyil ve eğrilik bulunmayan, dümdüz ve dosdoğru şeye “mustekîm” denir.
Kur’an’daki Anlamı
“Müstekîm” kelimesi Kur’an’da; tartının (İsra, 17/35.), Allah yolunun (Şûrâ, 42/52.), Allah, Peygamber ve müminlerin sıfatı olarak (Nisa, 4/175; Hûd, 11/56; Zuhruf, 43/43; En’âm, 6/87; Nahl, 16/76.); “sırat-i müstekîm” ise tevhîd üzere olmak, şirksiz Allah’a iman etmek (En’âm, 6/161.), Allah’a ibadet etmek (Âl-i İmran, 3/51.), Kur’an’a uymak (İsra, 17/9.), Hz. Peygambere uymak ve onu örnek edinmek (Zuhruf, 43/61.) anlamlarında kullanılmıştır. “Sırat-ı müstekîm”; inişi ve yokuşu olmayan, dümdüz, işlek, açık, doğru ve büyük yola, caddeye denir. (Yazır, I, 121-122.) Bu dosdoğru yola benzetilerek emir ve yasaklarında, helal ve haramlarında, hüküm, öğüt ve tavsiyelerinde dosdoğru olan İslam dinine de sırat-ı müstekîm denmiştir. (Fatiha, 1/6.) “Sırat-ı müstekîm”; bütün peygamberlerin insanlara tebliğ ettikleri Allah Yolu’nun, bir tek Allah’ı kabul esasına dayalı “tevhîd dini”nin en bariz niteliğidir. Bütün peygamberlerin, salih, sadık, muttaki ve Allah’ın hidayete erdirdiği insanların izlediği yoldur.

İstikametin Çeşitleri
(a) İmanda istikamet: Bir insanın imanında istikamet üzere olabilmesi için, imanında ihlas olması, riya, şirk ve nifak bulunmaması gerekir. “Bir insanın kalbi dosdoğru olmadıkça, imanı dosdoğru olmaz, dili (konuşması, sözü) dosdoğru olmadıkça da kalbi dosdoğru olmaz. Bir insan, komşusunun şerrinden emin olmadıkça cennete giremez.” (Ahmed, III, 198.)
(b) Sözde istikamet: Bir insanın sözünde dosdoğru olabilmesi için, asla yalan konuşmaması, her sözünün gerçek ve vakıaya uygun olması gerekir. Dil, kalbin tercümanıdır. Sözünde doğruluk bulunmayan kimsenin özünde de doğruluk yoktur. Bir sahabi “Ey Allah’ın elçisi! İslam dini ile ilgili bana öyle bir iş, görev söyle ki onu senden sonra kimseye sormayayım” demesi üzerine, “Allah’a iman ettim de ve dosdoğru ol” buyurmuştur. Bir sahabi, “Ya Resulellah! Hangi şeyden kendimi koruyayım? diye sormuş, Peygamberimiz, eli ile dilini işaret ederek” cevap vermiştir. (Ahmed, III, 413.) Çünkü dil, doğru olursa diğer uzuvlar da doğru olur. (Tirmizî, Zühd, 60.)
(c) İbadette istikamet: Mümin bir insanın ibadetinde dosdoğru olabilmesi için, ibadetini iyi bir niyet ve ihlasla, riya ve süm’a olmadan, Allah’a ortak koşmadan ve İslam’a uygun olarak yapması gerekir. Bu şartlardan biri eksik olursa ibadet doğru ve makbul olmaz.
(ç) İş ve işlemlerde istikamet: İnsan; fert, aile ve toplum hayatında yaptığı her işi, üstlendiği her görevi en iyi bir şekilde yaptığı, hile ve sahtekârlıktan uzak olduğu, sözüne ve sözleşmelerine uyduğu, insanlara adalet ve hakkaniyetle davrandığı, kişiler arasında ayrımcılık yapmadığı zaman dürüst ve doğru olur. Doğrulukta ölçü; Kur’an, sünnet ve aklıselim olmalıdır. Herkesin keyfine ve anlayışına göre doğru olmaz. Kur’an’da ve sünnette söz konusu edilen doğruluk İslam’ın önerdiği, kurallarını ve sınırlarını belirlediği doğruluktur.
Fert, aile ve toplumların huzur ve selameti; inanç, ibadet, itaat ve düşünce; söz, iş, sözleşme, alışveriş, sosyal ilişkiler; yargılama, tanıklık, yönetim; çalışma, çalışana hakkını verme; emanetlere riayet etme ve ahlaki davranışlar gibi her türlü insani faaliyetlerde dosdoğru olmakla mümkündür. “Dosdoğru olmak”, fert, aile ve toplumlar için hava, su ve gıda kadar önemli ve gereklidir. Yeterince temiz hava, temiz su, temiz gıda alamayan bünyenin sağlıklı olması, sağlıklı olarak hayatını sürdürmesi nasıl mümkün değilse “doğruluk” erdeminden yoksun kalan fert, aile ve toplumların da sağlıklı olması ve varlıklarını sağlıklı olarak sürdürmesi mümkün değildir.
“Doğruluk”, kâmil bir iman, güzel bir ahlak, iyi bir vicdan, iyi bir terbiye, iyi bir eğitim ve öğretimle mümkün olur. Allah, müminlerin kendi içlerinde, ilişkilerinde ve davranışlarında dosdoğru olmalarını emrettiği gibi mümin olmayanlara karşı da dosdoğru olmalarını emretmektedir. (Hûd, 11/112; Şura, 42/15; Tevbe, 9/7.)
“Kim ihlas ile kalbine imanı yerleştirir ve kalbini (şirk, küfür, nifak ve is-yandan) temizler, dilini doğru sözlü, nefsini (ibadet, itaat ve Allah’ı zikir ile) mutmain (huzura ermiş), huyunu, ahlakını ve davranışlarını dosdoğru, kulaklarını ve gözlerini (gerçeği ve doğruyu) duyan, dinleyen ve gören yaparsa kurtuluşa ermiştir” (Ahmed, V, 147.) anlamındaki hadis insanın özü, sözü, işi, gözü, kulağı ve bütün azalarıyla dosdoğru olmasını teşvik etmektedir.
Sonuç olarak Kur’an’da; emir ve yasakları, helal ve haramları, hüküm ve tavsiyeleri, bilgi ve haberleri dosdoğru olması hasebiyle Allah yolu olan İslam dini için “sırat-ı müstekîm” denilmiştir. Kur’an’da; Allah’ın, peygamberin ve iman edip salih amel işleyen, ibadet eden, Peygamberi kendisine örnek ve Kur’an’ı kendisine rehber edinen kimselerin dosdoğru oldukları bildirilmiş, insanların iman edip dosdoğru olmaları emredilmiştir. Bu itibarla müminlerin; imanında, ibadetlerinde, amellerinde, özünde, sözlerinde, bütün iş ve dav-ranışlarında dosdoğru olmaları gerekir.