Makale

KUTLU DOĞUM

KUTLU DOĞUM

İnananlar İçin Eşsiz Bir Model Ve İdeal Örnek
HZ, MUHAMMED’İN KUTLU DOĞUMU

Şükrü ÖZBUĞDAY
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı

Din, insanın sadece Allah ile ilişkilerini değil, aynı zamanda hem diğer insanlarla hem de âlem ile ilişkilerini düzenlemek üzere, Allah tarafından konulmuş olan değerler manzûmesidir. Bu tariften de anlaşılacağı üzere, din, insanın âhlâkileşmesi, bir başka deyişle insanileşmesi içindir. "Allah ölümü ve hayatı, hanginizin daha güzel davranışlarda bulunacağını imtihan etmek için yarattı"1 ayet-i kerimesi, dinin gayesinin insanı ahlâkî olgunluğa ulaştırmak; insanı, "insan-ı kamil" haline getirmek olduğunu gösterir.
Yüce Allah, insan için gerekli olan her şeyi, bir taraftan vahiy ile bildirmiş; diğer taraftan da peygamberler vasıtasıyla, bildirdiklerinin sosyal hayata nasıl geçirileceğinin somut örneğini göstermiştir.
İlk insanın aynı zamanda ilk peygamber olmasının, gözardı edilmemesi gereken bir manâsı vardır. Bu mana insan adı verilen varlığın din olmaksızın, insanlığını tam olarak gerçekleştiremeyeceğidir. Bu sebepten yaratılan ilk insana, Allah tarafından bir din gönderilmiş ve bu dinin peygamberi de, bu ilk insan olmuştur.
Dinin insana ulaşması ve öğretilmesi konusunda peygamberin önemi son derece büyüktür. Dini koyan Allah’tır, ama onu eksiksiz bir şekilde insanlığa sunan peygamberdir. Dini değerleri hayatında yaşantı haline dönüştürebilmesi için de insanın, peygamberin örnekliğine ihtiyacı vardır.
Geçmiş zamanlarda insanların problemleriyle ilgilenen şüphesiz başka insanlar da vardır. Krallar, komutanlar, topluma yön verme iddiasıyla sistemler kuran filozoflar, fikir adamları, şairler ve daha niceleri gelip geçmişlerdir. Fakat bunların hiçbiri insanlara mutluluk getirme yönünden peygamberlerle mukayese edilemez. Şüphesiz bunlar arasında insanlara faydalı olanlar da çıkmıştır. Fakat peygamberlerin bıraktığı derin izi, hiç biri bırakamamıştır. Çünkü onlar, topraklara sâhip olma, ülkeleri fethetme, düşmanına galip gelme, insanlara hükmetmenin ötesinde, insanın öz cevherini görememişler, adeta onu hiç hesaba katmamışlardır. Bu sebeple denilebilir ki, tarih boyunca dünyanın her yerinde görülen, hayır, ahlak, vicdan, adalet, merhamet, şefkat tezâhürleri, Allah’ın irşad ve hidayetine, peygamberlerin İlâhi dâvetine dayanır. Çünkü dünya ne kadar geniş olursa olsun, her tarafa o yüce insanların daveti ulaşmış, bütün milletler o ulvi yol göstericilerin hayata mutluluk müjdesi veren seslerini duymuşlardır. Bu hakikat Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmektedir: " Hiçbir millet yoktur ki, içlerinden bir uyarıcı peygamber gelmiş olmasın."2’ "Her ümmetin (Allah’ın emirlerine davet eden bir yol gösterici) peygamberi mevcuttur..."3 Gerçekten peygamberler kalpleri islâhla uğraşmışlar, kalplerden hasedin, fesadın, şerrin kökünü kazıyıp atmak için çalışmışlardır. Gönülleri büyük ihtiraslardan, hudutsuz isteklerden temizleyip kurtarmak için yol göstermişlerdir. Onların bu asil gayreti olmasaydı, şüphesiz yeryüzü bugünkünden çok daha karanlık, çok daha sıkıntılı; problemler bugünkünden çok daha büyük olurdu. Bu sebeple insanlık, dün olduğu gibi bu gün de, o büyük yol göstericilere çok şey borçludur. İlk peygamber Hz. Adem ile son peygamber Hz. Muhammed arasında binlerce peygamberin gönderildiği rivayet edilir.4 Kur’an- ı Kerim’de sadece bunlardan yirmibeş tanesinin ismi geçer. Peygamberler zincirinin son halkası Hz. Muhammed (S.A.S.) dir. Bu sebepten ona "Hatem’ûl- Enbiya" denmiştir. Ondan sonra peygamber gönderilmemiştir ve gönderilmeyecektir.
20 Nisan 2000 Perşembe günü, peygamberimiz Hz. Muhammed’in kutlu doğumunun 1429’uııcu yıldönümüdür. Yeryüzünde önemli gelişmelere sebep olan, insanların gönlüne ferahlık, düşüncelere berraklık kazandıran bu mutlu doğum, insanlık tarihinin en önemli hadiselerinden biridir. Çünkü onun dünyaya geldiği devrede, dünyanın üstünü kalın siyah bulutlar kaplamıştı. Dünyada insanın en muhtaç olduğu şey olan huzur, sükun, can ve mal güvenliği kalkmış gibi idi. Dünyanın birçok köşeleri kanlı boğuşmalara sahne oluyordu. Cihanın islâhı bir peygamberin gönderilmesine muhtaçtı. Bütün ümitler, Yahudi ve Hıristiyan dinlerinin müjdelediği5 âhir zaman peygamberine yönelmişti. Bütün dünya, karanlıklar içinde, bu kurtarıcının gelmesini dört gözle bekliyordu.
İstiklâl Marşı’mızın şairi merhûm Mehmet Akif "Bir Gece" adlı şiirinde bu muazzam ve mübârek olayı şöyle tasvir eder;
Ondört asır evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayın on dördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin, o ne hüsrandı ki; hissetmedi gözler,
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi:
Bir kerre, zuhur ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kerre de mâmure-i dünya, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün afâkını sarmıştı zeminin,
Salgındı, bugün şark’ı yıkan tefrika derdi.
Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o mâsum,
Bir hamlede kayserleri, kisıaları serdi!
Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, verildi;
Zulmün ki, zeval aklına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere rahmetti evet şer’-i mübini,
Şehbâlini adi isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sahipse, onun vergisidir hep;
Medyun ona cemiyeti, medyun ona ferdi.
Medyundur o Mâsuma bütün bir beşeriyyet...
Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.’6’
İşte böyle bir anda O, Kur’an’ın ifadesiyle, alemlere rahmet olarak gönderilmişti.7 Bu bakımdan sevgili peygamberimizin doğumu mutlu bir hadisedir.
Peygamberimizin; ona inananlar için eşsiz bir model ve ideal örnek olduğu gayet açıktır. Zaten peygamberlerin en önemli gönderiliş gayelerinden birisi de insanlığa örnek ve model olma konumlarıdır. Yüce Allah, Peygamberimize hitaben Kur’an-ı Kerim’de "Muhakkak sen çok yüce bir ahlâk üzeresin"18’ buyururken, insanlara hitaben de: “Gerçekten sizin için, Allah’a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için Allah’ın Rasülü’nde çok güzel bir örnek vardır.”’9’ buyurulmaktadır.
Dolayısıyla Hz. Peygamber’i örnek almak, bir müslüman için öncelikli dini bir görev durumundadır.
Peygamberimizi örnek almayı, hayatından davranış modelleri çıkarmayı; O’nun sahip olduğu ahlaki faziletlerin hayata geçirilmesi, getirmiş olduğu dînî zihniyetin benimsenmesi, ve gelişen olaylar karşısında onun almış olduğu tavırlara benzer tavırların sergilenmesi şeklinde anlamak daha doğru olur. Çünkü Hz. Peygamber’in yaşantısı, ancak bu şekilde örnek alındığı takdirde, kendisinden onbeş asır sonra yaşayan bir insan için anlamlı hale gelebilir. İnsâni ilişkiler açısından anlamlı ve önemli olan; kişinin onun gibi giyinip, onun gibi koku sürmesi değil, onun ahlakî niteliklerine sahip olmasıdır, yani önemli olan, onun gibi adaletli, onun gibi dürüst, onun gibi merhametli olmak, kasaca insâni ilişkilerini, onun ahlakî ölçülerine uygun şekilde yürütmektir. Günümüz insanı, peygamberimizi örnek almayı, onun gibi eş, onun gibi baba, onun gibi komşu, onun gibi vatandaş, kısaca onun gibi insan olmak şeklinde anladığı ve bunu gerçekleştirmeye koyulduğu zaman, gündelik hayatı da dahil, toplum hayatında ne kadar büyük bir değişikliğin ve mânevi zenginliğin meydana geldiğini kendiliğinden farkedecektir. İslam toplumlarının bugün karşı karşıya bulunduğu problemlerin çözümünde, ifade etmeye çalıştığımız bu örnek almanın çok büyük rolü olacaktır.
Ancak, peygamberimizi örnek alma işinin söylendiği kadar kolay bir iş olmadığı da açıktır. Ama dindar insandan beklenen, öncelikle bu zora tâlip olması, onu gerçekleştirmek için çaba sar- fetmesidir. Bunun gerçekleşmesi, öncelikle onun hayatının iyi öğrenilmesi ve doğru değerlendirilmesiyle mümkün olabilecek bir konudur. Çünkü bir şeyin örneğini, çıkarma işleminde olduğu gibi, bir insanı örnek alma hususunda da, örneği alınacak insanın doğru tanınması ve hakkında yeterli bilgi sahibi olunması zaruridir. Bu bilgilenme sürecinde müracaat edilebilecek oldukça çok kaynak vardır. Peygamberimizin hayatı kadar açık ve net bir şekilde bilinen, tarihi bir başka şahsiyet âdeta yok gibidir.
Hiçbir ahlâki değerin, peygamberimizin hayatında ihmal edilmemiş olduğunu görürüz. Her ahlâki değer, gerektiği kadar ve gerektiği şekilde onun hayatında yer almıştır. Onun hayatından davranış örnekleri çıkartmamızın sebebi de budur. İşte bu bakımdan sevgili peygamberimizin hayatının; inanan insan için özel bir anlamı vardır, çünkü inanan kişi, dini hükümlerin yaşantı haline dönüştüğünü, ahlaki değerlerin de somutlaştığını görür. Kısaca peygamberimizin hayatı; İslâmi bütün değerlerin hayat bulup müşahhas hale geldiği bir alandır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, bir dinin peygamber olmadan insanlara ulaştırılması, anlaşılması mümkün değildir. Hz. Peygamber olmadan da İslâm dininin doğru bir şekilde insanlığa aktarılmasını düşünmek fevkalade yanlıştır. Çünkü İslâm sadece Kur’an’dan ibaret değildir; o, peygamberimizin şahsında açıklanmış, hayata geçirilmiş ve bizzat onun öncülüğünde kurumlaşmış bir dindir. Allah’ın Rasülü, bir taraftan Kur’an’ı tebliğ etmiş, bir taraftan onu açıklamış ve uygulamaya koymuş, diğer taraftan da, Kur’an’ın değinmediği konularda tamamlayıcı rol üstlenmiştir. Bu açıdan, Hz. Peygamber’in ve dolayısıyla sünnetin dinde önemli bir yeri vardır. Onun bu konumu, Kur’an’da çeşitli açılardan dile getirilmiştir. Buna göre; bazen peygamber’e mutlak itaat etmeyi, ona karşı çıkmamayı, onun verdiği hükümlere boyun eğmeyi emreden001 bazen onun Kur’an’ı açıklamakla yükümlü olduğunu bildiren’"’, bazen haram ve helal kılma yetkisine sahip olduğunu belirten’12’, bazen de müslümanların uyması gereken güzel bir örnek olduğunu gösteren (Ahzab, 21) ayetlerin Kur’an’da yer aldığı görülür.
Kur’an’da yer alan bu âyetler açıkça gösteriyor ki, Hz. Peygamber olmadan, Kur’an’ı anlamak, dini tam olarak uygulamak mümkün değildir. Ayrıca, Kur’an’ı açıklama ve yürürlüğe koyma yetkisini Peygamber’e tanımak ya da tanımamak, insanlara değil, yalnızca Allah’a ait bir yetkidir. Bu yetkiyi, peygamberine bizzat Allah’ın kendisi tanımıştır. Muhtelif gerekçelerle sünneti reddedip İslâm’ın sadece Kur’an’la anlaşılması gerektiğini savunanların iddiası, dün olduğu gibi bugün de önyargılı ve gayr-i samimi bir anlayışın ürünü olmaktan öteye geçmez. Şurası muhakkak ki, bir müslüman için, dini ve dünyevi aynm gözetmeksizin, Hz. Peygamber’in örnekliği kaçınılmazdır. Onun gönderiliş gayesi, kendisine verilmiş olan risalet görevinin insanlığa ulaştırılması ve bu amaç doğrultusunda bir toplumsal yapının kurulmasıdır.
Bu amaçla söylediği sözler ve yaptığı uygulamalar, kimi zaman farz, kimi zaman haram, kimi zaman müstehab, kimi zaman da mübah diye nitelendirilen hükümlere kaynaklık etmektedir. Bu durum, Kur’an’ın buyrukları doğrultusunda, Hz. Peygamber’e itaatin ve onu örnek edinmenin bir gereğidir."13 "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim14 buyuran Hz. Peygamber’in, gerçekten, güzel ahlakla yoğrulmuş hayat tecrübesini araştırmaya, ondan yararlanmaya, her zaman olduğu gibi, bugün de çok ihtiyacımız var. Günümüz müslümanları, hatta İslâm ülkeleri arasındaki kargaşa ve kaos, nice insanların buradan kaynaklanan ızdırabı, Hz. Peygamber’in güzel ahlak ve hayat felsefesinden nasibini alamamış bazı insanların karar ve uygulamalarında aranmalıdır."15
Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S.)’i, onun güzel ahlâkını, davranış ve uygulamalarını, gelişen dünya şartlarına yön verecek, insanlığın problemlerine çözüm getirecek Kur’an-ı Kerim zenginliği ile yeniden tanımalı ve tanıtılmalıyız, çünkü o yakından tanıdıkça, insanların nazarında daha büyür. Onun hayatı, muhabbet, şefkat, fazilet, ihlas ve samimiyet dolu bir hayattır. 0, insanlığa, Allah’ın en mükemmel dini olan İslâmiyet! tebliğ etmiş, Yüce Allah, kullarına olan nimet ve ihsanını onunla tamamlamıştır. 0, insanları bir tek Allah’a iman etrafında toplanmaya davet etmiş, muhabbet ve şefkatle birbirine bağlı, fazilet sahibi bir İslâm topluluğu meydana getirmiştir. Onun büyüklüğü ve başarısı; en güzel usullerle doğru yollardan insanlığı iyiliğe dâvet etmesindendir.
Bu geniş kapsamlı tanıma ve tanıtma, anlaşmazlıklar, siyâsî, felsefî ve ideolojik çalkantılar, ihtiraslar, savaş korkusu, maddi keşmekeşlik içinde çalkalanan ve bunalan insanlığa bir rahatlama ve huzur getirecektir.
İnsanlık aradığı güven, huzur ve mutluluğu onda bulacaktır.16
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S.)’in kutlu doğumunun 1429’uncu yıldönümünün, cennet vatanımızın huzur ve mutluluğuna, necip milletimizin birlik ve beraberliğine, bütün insanlığın hidayetine, müslümanların da peygamber ahlakına ve yaşantısına yönelmesine vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan diliyorum.

1. Mülk, 2.
2. Fâtır, 24.
3. Yûnus, 47.
4. Geniş bilgi için bkz. Abdulkâhir el Bağdâdî, Usûlud’din, İst. 1928, s: 157.
5. Saff, 6.
6. Mehmet Akif ERSOY, Safahat, İst. 1975, s. 499
7. Enbiyâ, 107.
8. Kalem, 4.
9. Ahzab,21.
10. Al-i İmran, 31-2; Nisa 13-4 vb.
11. İbrahim, 4, Nahl, 44.
12. Tevbe, 29; A’raf, 157.
13. Yrd. Doç. Dr. Osman GÜNER, Sünnetin Anlaşılması Sorunu, Diyanet İlmi Dergi, Cilt :35, sayı; 4, sh. 59, 60 ve 72.
14. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s: 5: 381.
15. Kutlu Doğum Haftası II, T.D.V. Yayını Ankara 1992, s: 5, 6, 9, 10.
16. A. Himmet BERKİ, Osman KESKİOĞLU; Hatemü’l-Enbiyâ Hz. Muhammed ve Hayatı, D.İ.B. Yayını, Ankara 1972, s. 1, 3, 10.