Makale

KURBAN HAKKINDA FIKHI HÜKÜMLER

KURBAN HAKKINDA FIKHI HÜKÜMLER

Ahmet SERDAROĞLU

Kulluk duygusu fıtrî olduğu için insanlar mâbutsuz yaşayamazlar, Mâbud ise, herşeyden üstün derecede sevilen bir varlıktır. Sevginin üs­tünlüğü, sevgili uğrunda herşeyi feda etmekle ölçülür. Bunun içindir ki yakınlık demek olan kurban, mâbudlara karşı yapılagelen kadim bir iba­dettir. Hatta eski milletler, tanrıları uğrunda çocuklarım bile kurban et­mişlerdir.

Allahu Teâla Kur’an-ı Kerîm’de Âdem’in evlâdlarından olan Kabil ile Habil’in kurbanları ile İbrahim Aleyhisselam’ın oğlu İsmail’i kurban etmek üzere yan üstü yatırdığını açık bir şekilde anlatır.

Bazı kimseler, bu olayı aynı diğerlerinin Tanrılarına evlâdlarından kur­ban etmeleri şeklinde göstermek isterlerse de, bu yanlıştır. Aslında görü­len bir rüyanın tabirindeki içtihat hatası ve daha doğrusu şerefli yaratık olan insanın kurban olamıyacağını ve yalnız Allah rızası için belli bir hay­vanın kurban edilebileceğinin sembolü olmuştur. Nitekim, İsmail’in ye­rine “Zebh-i Azim” denen bir koçun kurban olarak gönderildiği de bil­dirilmiştir.

Resûl-i Ekrem (s.a.s.) de bir mübarek hadîsinde: “Kurban kesiniz! Zira o, atanız İbrahim’den kalma bir sünnettir.” buyurdular.

1 — Kurban nedir ve kimlere borçtur?

Kurban, Bayram’ın birinci veya ikinci ve üçüncü günleri içinde deve, manda, sığır, koyun ve keçi olmak üzere beş sınıf hayvandan birisini, Allah rızası için boğazlamak demektir.

Kurban, zengin ve mukim olan müslümanların yalnız kendilerine borçtur. Buradaki zenginlik, fıtır sadakasında aranan zenginlik gibidir. Yâni, elinde bir senelik de bulunsa, geçimi üzerine borç olanların yiye­ceği, 3 kat elbisesi, misafir için bir kat yatağı, işgal ettiği evi, kullandığı mobilya, meşrûşât ve mutfak eşyası, muhtaç olduğu ziraat ve san’at âletleriyle kütüphanesinde bulunan her ilimden birer takım kitapları, bi­niti, sene içerisinde ödemek mecburiyetinde bulunduğu her türlü borçla­rı muhtaç olduğu şeylerdir. Bunlar hesaba katılmaz. Zekâtta olduğu gibi bu malların kurban nisabında artıcı olması veya bir sene elinde kalması aranmaz. 200 dirhem gümüş veya 20 miskal altın değerinde fazla eşyası bulunan kimse, o eşya Bayram günü, eline geçse de kendisine kurban kes­mek vâciptir.

>

2 — Kesilecek hayran nasıl olmalı ve ne surette kesilmelidir?

Kurban, yalnız yukarıda anlattığımız 5 sınıf hayvandan kesilir, bu hayvanların da, aşağıda sayacağım kusur ve ayıplardan sâlim olmaları lâzımdır. Meselâ: kör, (bir gözünün yansı da olsa), kesileceği yere gidemiyecek kadar topal, arık ve iliksiz, doğuşta tek kulaklı, dilinin, kulağının, kuyruğunun ve memelerinin yansı kesik, dişleri dökülmüş olup, kırda barınamayan ve zayıf olan, hastalığı etine işleyip, zayıf düşen uyuzlu, boynuzu kırılan ve ölecek derecede hasta olan hayvanlar kurban edilemezler. Bunlardan daha az kusurlu olanlar, kurban edilebilirse de, mekruhtur. O halde, Allah rızâsı için keseceğimiz kurbanların her türlü ayıp ve kusurlardan sâlim olmalarına dikkat etmeliyiz. İnsan, sevgilisi uğrunda sevdiğini vermedikçe sâdık bir dost olamaz.

Eziyet etmeden kurbanı kesilecek yere götürüp, sağ omuzu üzerine kıbleye karşı yatırıldıktan sonra (Bismillâhi Allâhu Ekber) derdemez, yumrucak üstünden, yâni yumrucak göğüste kalmak üzere hemen kes­kin bıçağiyle keser. Nefes ve yemek borulariyle şahdamarlarınn kesilmesi lâzımdır. Yalnız üç tânesini kesse de câizdir. Birden murdar iliğe inmek mekruhtur. Bundan sonra iki rek’at namaz kılıp, dua etmesi müstehaptır. Yoksa bâzılarının sandıkları gibi, namazı kılınmayan kurban, kurban sayılmaz ve mutlaka kılınacakmış gibide bir şey yoktur.

Kurban, bayram namazı kılınan yerlerde, bayram namazından sonra, kılınmayan yerlerde de sabah namazından sonra kesilir.

Kurban kesilmeden canlı olarak verilemez. Asıl gaye kan akıtmaktır. Kesildikten sonra, derisi çarık olarak, giyilebileceği gibi, çürümeyen ve kolaylıkla eskimeyen bakır ve benzeri şeylerle de mübadele edilebilir, post olarak da kullanılabilir. Fakat en doğrusu derileri Hava Kurumu’na vermektir.

Kurban etinde insanlar üç sınıftır. Bir kısmı ancak kurban nisabına mâlik olmuş ve fakat başka vakit, et alıp yiyemez. Bunun hakkında en doğrusu kendi çocuklarının et ihtiyaçlarını gidermektir. Orta hallilere gelince, kurban etini üçe bölmeli bir kısmını kendi çocuğuna, diğer kıs­mını dost ve ah’bâbına, diğer bölümünü de, yoksullara vermelidir. Daima et yiyebilen zenginlere gelince, bunlar, yalnız ciğerleriyle bir iftar etmeli, diğer kısmını tamâmen dağıtmalıdır. Yardım derneklerine ve hattâ ceza evlerine de verilebilir. Zâten kurbandaki ikinci gaye de, et yüzü görme­yen kimselerin, hiç olmazsa senede bir defa olsun, et ihtiyaçlarını gider­mektir. Böyle yapmakla da, karşılıklı sevgi ve saygı te’sis edilmiş ve hem de Allah rızâsı kazanılmış olur. Zâten Bayram, neşe ve sevinç demektir. Neşe ve sevincin makbulü, hem maddî ve hem de manevî olanıdır, işte kur­ban bu gayeye hizmet eder. Nitekim Resûli Ekrem, kurban kesenlere bü­yük mükâfatlar müjdelemiştir. Buna karşı, hâli vakti yerinde olup, kur­ban kesmeyenler hakkında da: “Namazgahımıza yaklaşmasınlar.” buyurmakla en büyük ihtârı vermiştir.

O halde bizler de en güzel şekilde kurbanlarımızı keselim ve yoksullarımızı sevindirelim.