Makale

Kalbiselim

Başmakale

Kalbiselim

Prof. Dr. Mehmet Görmez
Diyanet İşleri Başkanı

Tabiun neslinin büyük âlimlerinden Şehr b. Havşcb, bir gün, müminlerin annesi Ummü Seleme’ye merakla Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) en çok yaptığı duayı sorar. Ummü Seleme bu duanın ‘Ey kalpleri bir hâlde bir hâle çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzere sabit eyle!’ duası olduğunu söyler. (Tirmizi, Deavat, 89.) Evet, Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) ısrarla bu duayı yapmıştır. Zira kalp, yapısı itibarıyla değişkendir, hâlden hâle, renkten renge bürüne- bilmektedir. Rasul-i Ekrem (s.a.s.), kalbin bu durumunu bir sözünde, çöldeki bir ağacın üzerinde asılı kalan ve rüzgârla bir oraya bir buraya savrulan kuş tüyüne benzeterek dile getirmiştir. (Ibn Hanbel. IV. 409.)

İslam düşüncesinde kalp, imanın, hakikatin, bilginin, hikmetin ve ahlakın merkezindedir. Beden ülkemizin sultanı olan kalp, gönül dünyamıza da yön veren ilahi bir cevherdir. Nazargâh-ı ilahidir. Hakk’ın aynasıdır. Şuur, vicdan, idrak, duygu, akıl ve irade gücümüzün odak noktasıdır. İman ve küfrün, sevgi ve nefretin, cesarct ve korkaklığın, iyilik ve kötülüğün merkezidir. Haset, gazap ve nefret gibi kötü duygular kalpte bulunduğu gibi iman, Allah korkusu, hilm ve takva gibi ivi ve güzel duygular da kalpte bulunur. Allah’ı bilmek ve tanımak anlamına gelen marifet, kalbin işidir. (Buhari, İman, 13.) Allah’a karşı derin kavrayış olan huşunun mahalli kalptir. Tevazu kalpte başlar. İlahi güzellikler hep kalpte tecelli eder. Kur’an ı Kerim, Peygamber Efendimizin (s.a.s.) kalbine indirilmiştir. (Batara, 2/97; Şuanı, 26/193-194.) Tabibii’l- kulub, yani gönüllerin doktoru olan Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), kalbin bu merkezi konumunu “...Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki o iyi, doğru ve düzgün olursa bütün vücut iyi, doğru ve düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir." (Buharı, iman, 39.) sözleriyle dile getirmiştir. Kalp, gönül dediğimiz latif varlıktır. Kalp, kişinin hidayete erdiği yerdir. Kalp, mümin için doğru bilgiyi yanlış olandan ayırt etme yeridir. Kalp, kötülüklere karşı miicadelcnin verildiği yerdir. Kötülüğe karşı son direnç noktasıdır. (Mümin, iman, 78.)

İnsan, hem akıl ve kalp nimetine sahiptir hem de şeytan, nefis ve şehvet ile çetin bir imtihana tabidir. Kalp, Allah’ın nazargâhı olduğu gibi aynı zamanda şeytanın insana vesvese ve şüphe vermek için fırsat kolladığı yerdir. Allah, kalbi yüceltmeyi amaçlarken, şeytan onu yıkmayı hedefler. İnsan gece uykusunda dahi şeytanın vesvesesiyle karşı karşıyadır. (Nesai, Kıyamül-Leyi ve Tatavvuu’n-Nehar, 5.) Şeytan namazda bile kalbi rahat bırakmaz, ona hiç aklında olmayan şeyleri hatırlatır ve zihnini meşgul etmeye çalışır, (¡itibari, Sebv, 6.) Bu şekilde şeytan, kişi ile kalbi arasına girmeye çalışarak onu Allah yolundan alıkoymak ister. İnsan bu girdaptan ancak, iman, salih amel ve Allah’ı zikirle kurtulabilir. Kalpler ancak, Allah’ı zikrederek itminana ve huzura kavuşur; kurtuluşa ve doyuma ulaşır. Bu sebeple Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Rabbindcn hep kalbisclim niyazında bulunmuş, "Benim kalbim de perdelenir ve ben her gün yüz defa istiğfar eder, Allah’tan bağışlanma dilerim.” buyurmuştur. (Müslim, Zikir ve Dua ve Tevbe ve İstiğfar, 41.)

İnançsızlık ve işlenen günahlar, kalbin kararmasına neden olur. (Tirmizi, Tefsirul-Kuran, 83.) Bu durumda kalp. Rahman in ilim, hikmet ve iman nurundan yararlanamaz. Akıl, basiret ve duygu yeteneğini kaybeder. Paslanma, sapma, hastalanma, katılık, perdelenme, körleşme, mühürlenme, kilitlenme gibi manevi hastalıklara maruz kalır. Kişi artık kalbi olduğu hâlde onunla hakikati kavrayıp anlayamaz; gözü olduğu hâlde onunla gerçeği göremez, kulağı olduğu hâlde onunla hakkı işitemez. (Araf, 7/179.)

İman, ilim ve muhabbet pınarlarıyla beslenen kalp, ilahi güzellikleri elde edccek şekilde safiyet kazanırken, dünyaya çok dalmak, tefekkürü terk etmek, ölümü unutmak, çok gülmek, çok konuşmak, (Tirmizi, Zûhd. 61.) tefrika girdabına kapılmak (Tirmizi, Salat, 54.) ve merhametsizlik gibi kötülükler, kalbi hastalıklı bir hâle dönüştürür. “Merhamet ancak kalbi katılaşmış inançsız bedhahların kalbinden çekilip alınmıştır." (Ebu Davud, Edeb. 58.) hadisi kalbin ihtiyaç duyduğu merhamet duygusuna işaret etmektedir. Bencillik, haset, kibir, cimrilik, hilekârlık, kendini beğenmek, başkalarına tepeden bakmak, su-
izanda bulunmak, kin beslemek, insanların başına gelen musibetten zevk almak, dostlara darılıp onları yüzüstü bırakmak, sözde durmamak, dünyaya karşı gözü doymamak, insan ile cennet arasına duvarlar ören ve aynı şekilde kalbe zarar veren kötülüklerdir. (Ebu Davud, Sünnet, 27, 28.)
Müminin kalbi, selim olan kalptir. Kalbi- selim, Allah’a teslim olup selamet bulmuş kalptir. Hastalıksız kalptir. Kalbiselim, Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) müminin kalbi olarak tanımladığı, ‘Allah’tan korkan, tertemiz kalptir. Bu kalpte günaha, zulme, kine, hasede yer yoktur." (ibn Mace, Zûhd, 24.) “Kalbini yalnızca imana tahsis eden, kalbini selim, dilini sadık, nefsini doymuş, ahlakını düzgün kılan ve kulaklarını hak yolunda haberci, gözlerini kalp izinde bekçi kılan kişi kurtuluşa ermiştir. Kalbini, ilahi güzel* 1‘ıklerin dolup taştığı bir kap hâline getiren kişi kurtuluşa ermiştir." (ibn Hanbel, V, 147.) İnsanın ahirette selamete ermesi ancak kalbin imarıyla, gönül terbiyesiyle mümkündür. Kalbin şirk, küfür, nifak gibi hastalıklardan salim olmasıyla mümkündür. O gün ne suretlere bakılır, ne de mallara. O gün ancak kalplere ve amellere bakılır. (Müslim, Birr ve Sıla, 34.) “O gün, ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalbiselim ile gelenler o günde fayda bulur." (Şuura, 26/88-89.) O hâlde o gün için tertemiz bir kalbe, arı-duru bir gönle sahip olmak gerekir.
Bitmek tükenmek bilmeyen insani zaaflarımızın kuşatması altında, ruhen ve bedenen tükenmenin eşiğine geldiğimizde, kalbimize mukayyet olabilmek için; insana, eşyaya, kâinata kalp gözü ile bakabilmek için, gönül dili ile konuşabilmek için daima Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) bize öğrettiği şu dua ile Allah’a yalvarmak gerekir: ’Ey kalpleri bir hâlden diğer bir hâle (eviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzere sabit eyle!’