Makale

Prof. Dr. E.RUHİ FIĞLALI - "Öğretmen ne kadar önemliyse, imam da o kadar önemlidir."

Prof. Dr. E.RUHİ FIĞLALI
Dokuz Eylül Ü.İlahiyat Fakültesi Dekanı

Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin Dekanı aynı zamanda İlahiyat Meslek Yüksekokulu’nun kurucusu ve bu okulların açılışında büyük gayretleri, emekleri bulunan
Prof. Dr. E. Ruhi FIĞLALI, "ilahiyat Meslek Yüksekokullarının hangi ihtiyaçtan doğduğunu, amacının ne olduğunu" dergimize açıkladı.

"Öğretmen ne kadar önemliyse, imam da o kadar önemlidir."

HANGİ İHTİYAÇTAN DOĞDU

Bilindiği gibi dünyamız ve buna bağlı olarak ülkemiz, çok hızlı bir değişim ve gelişim içerisindedir. Bu hızlı değişimin de getirdiği bir takım sonuçlar var. Bunların başında da bilgi-nin ufuklarının alabildiğine genişlemesi geliyor. İlahiyat camiası olarak bu genişleyen bilgi ufkunda da yerimizi behemahal ve en kısa sürede ve en emin şekilde almak zorunluluğumuz vardır. Benim inancım budur. Bunu tek başına İlahiyat Fakülteleriyle gerçekleştiremeyiz. Çünkü, gerek kontenjanları, gerekse faaliyet alanla-n itibariyle bu fakülteler, daha ziyade eğitim-öğretim ve üst seviyedeki din hizmetlerine hazırlanan insanları yetiştiren bir kurumdur. Bunun yanında geniş çapta, sayılan 10 binleri bulan kadronun, İmam_hatip Lisesi mezun-lan tarafından yerine getirilecek hizmetlerle doldurulması gerekmektedir.

Genişleyen, bir manada da küçülen bu dünya karşısında İmam_hatip Liselerinin mevcut durumlarıyla yetiştirdikleri elemanları, bu hizmetleri bütünüyle ve en iyi şekilde yerine getir meye çalışmış olmalarına rağmen, bu işi hakkıyla yerine getirebildiklerini söylemek mümkün değildir. Devekuşu gibi başımızı kuma sokmaya gerek yok. O halde, bu insanlarımızın, gelişen ve devamlı artan bilgi yığını içerisinde, aydınlatılmaları ve yeniden teçhiz edilmeleri zarureti kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.

Meselenin bir başka yönü de hizmet veren insanların hizmet verdikleri kesimde, en azından bürokratik ağdan, bir eşitliğe sahip kılınmasıdır. Bugün meselâ çocuklarımızı emanet ettiğimiz öğretmenlerimizin asgari eğitimleri, ön lisans kurumu dediğimiz iki yıllık Yüksek Öğretim Kurumlarıdır. Kaldı ki, bu kurumlarımızın da iki yıllık eğitimlerinin yetersiz kaldığı görülerek Yüksek Öğretim Kurulu tarafından Milli Eğitim Bakanlığı ile bir mutabakat halinde 4 yıla çıkarılmıştır. Aynı kesime, aynı insana, o çocukların analarına, babalarına ve çocukları da dahil olmak üzere herkese inanç meselesiyle alâkalı hususları çözme durumunda bulunan İmam_hatip kitlemizin, Kuran kursu öğreticilerimizin, vaizlerimizin de asgarî ölçüde bir yüksek okul diplomasına sahip olma zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. En azından bir eşitliğin sağlanması açsından. En küçük yerleşim birimi olan köyde sacayağı şeklinde, öğretmen, muhtar ve imam üçlüsünden sözedilir. Bu dengenin korunması gereklidir. Çünkü bir köyde öğretmen » ne kadar önemli ise, İmam da o kadar önemlidir-, İmam ne kadar önemli ise muhtar da o kadar önemlidir. ’ Bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir. Bunların üçü anlayış, seviye ı ve yaklaşım itibariyle birbirlerine denk olduğu sürece, o köyde ciddî bir gelişme ve kalkınmanın varlığına daima şahit olunmuştur ve olunacaktır. Bu hususta bir denklik sağlamak bakımından en azından İmam-hatip çıkışlı olan İmam-hatiplerimizin, vaizle-rimizin, Kuran kursu öğreticilerimizin de bir yüksekokul diplomasına sahip bulunmaları açısından da bu okulların açılması gerekli idi.

İlahiyat Meslek Yüksekokulları’nın açılması hususunda Diyanet İşleri Başkanlığımızın girişimlerine biz de üniversite olarak, üniversitedeki bu sahanın elemanları olarak cân-ı gönül-den katıldık ve elimizden gelen desteği sağlamak suretiyle, gerçekleşmesine vesile olduk. Eğer bunda bir hizmetimiz sözkonusu ise bundan ancak şeref duyuyoruz. Dokuz Eylül Üniversitesi, İstanbul Marmara üniversitesi ile birlikte bu okulların iki yıl önce faaliyete geçmesine de önayak olmuş durumdadır.

NASIL BİR EĞİTİM?

Bu okullar beklentilerimizin hepsini de tereddütsüz, karşılamıştır diyebilmek şu anda çok erkendir. Çünkü yeni kurulan her müessesenin elbette ki bir takım tecrübelerle kazanacağı gelişmeler olacaktır, kendisini yenileme durumu olacaktır. Hiçbir şey mükemmel olarak başlamaz. Başlangıçta öngörülen hedeflere ulaşma açısından, çok emin yolları açmıştır. Geçir-diğimiz iki yıllık tecrübeden, gördüğümüz birtakım müşahhas örnekleri dile getirebiliriz.

İmamlarımızın, vaizlerimizin, Kur’an öğreticilerimizin hıfz haznesini genişletiyoruz.. Hitabet sanatının yollarını gösteriyoruz. Pedegojik formasyon kazandırıyoruz.

Bu kurumlara gelen bazı öğrencilerimiz, bir örnek va’z yapılması, hutbe okunması hususunda denemeye tabi tutulduklarında, iki yıl bir köyde, kasabada veya mahallede kavga eder gibi va’z verir, hutbe okurken; meselelerin, sesini yükselterek anlattığında daha etkili olacağını sanırken, bugün bunun geçerli bir yol olmadığını, nasıl konuşulmasının çok daha etkili olabileceğini, gelişen hitabet ve belagat ilminin ve hatta diksiyon olayının da getirdiği örneklerini görmek suretiyle daha da düzeltir hale gelmiştir. Bu bir basit örnektir. Bunun da ötesinde, kanaatime göre, en önemli gelişme ve farklılıklardan biri şudur:

İmam-Hatip Lisesinde daha henüz 12-18 yaşları arasında eğitim görmüş olan bu gencimiz, görev alıp hayata atıldıktan sonra birtakım gözlemlerde bulunmuş, eksiklikleri görmüştür. İşte bu okullar, bu gençlerin eksikliklerinin neler olduğunu tespit ederek tamamlama yolunda ve onların ihtiyaçtan olan birtakım meselelerde süratle kendilerini tamamlama yoluna git-mektedirler. İki yıldan beri uyguladığımız programın bu kurumlarda düşündüğümüz ve hedeflediğimiz husustan gerçekleştirme yolunda ancak % 50-60 arasında bir basan sağlayabi-leceğini söyleyebilirim. Onun için biz, bu kurumlarla ilgili olan arkadaşlar, süratle bu programlarda bazı yenileşmelerin gerekli olduğu inancını taşıyoruz. Bu kurumlar tamamen uygulamaya yönelik olan kurumlardır. O halde uygulamanın gerektirdiği şartlar, bütünüyle bu okullarda yerleştirilmelidir. Biz, iki yıllık zaman içerisinde, programda bulunmamasına rağmen, bu ihtiyacı, öğrencilerimizden gelen talepler veya gözlemlerimiz çerçevesinde tereddütsüz karşılamaya çalıştık. Sanıyorum ki bunda büyük ölçüde başarılı da olduk.

EĞİTİMDE UYGULAMANIN ÖNEMİ

İmamlarımızın, vaizlerimizin, Kuran öğreticilerimizin Kuran-ı Kerim kıraati ile alakalı olarak önce hazinesini genişletiyoruz. Onun hıfz haznesi genişliyor, kıraati düzeliyor. Bugün dünyada belli meselelerde insanları ikna için ön plana geçmiş olan hitabet sanatının yollarını gösteriyoruz. Ve en önemlisi de din hizmetleri psikolojisi ve sosyolojisi gibi bir manada millet-lerarası ilişkilerden tutunuz, halkla ilişkilerin, kişisel münasebetlerin ve en basitinden en karmaşığına kadar birtakım hadiseleri yorumlama ve onlar karşısında tavrını alma, yeni biçimler kazandırma yollarını gösteriyoruz. Pedagojik formasyon kazandıran bilim dallarının tamamını veriyoruz. Onları yaşadığı Fildişi kule içine hap-solmaktan çıkarıp yaşanan dünyadaki ekonomik, siyasî, Fikrî ve diğer birtakım hareketlerden haberdar etmeye, diğer dinlerle olan karşılaştırmalı anlayışı getirmeye çalışıyoruz.

İki yıllık öğretimin, hedefin gerçekleşmesi hususunda fevkalâde zorlayıcı olduğu kanaatindeyim. Onun için bu okulların öğretim sürelerinin 4 yıla çıkarılmasının şart olduğu inancını taşıyorum. Eğer bu kurumlan 4 yıla çıkarabilirse^ bu sürenin içine serpiştirilecek olan bilgi ağı ile, Türkiye’nin insanı hangi camide olursa olsun, öyle bir imam. vaiz ve Kuran kursu öğreticisi ile karşılaşacaktır ki, onu artık kendisinin bir parçası saymak durumunda kalacaktır. Kendisi ile birlikte duyan, düşünen ve onun elinden tutan bir insan olduğunu yakînen mü-şahede edecektir. Diğer taraftan, 2 yıllık bir eğitim, bir insanın hayatının doğumundan ölümüne kadar ki, bütün safhalarını kapsayan ve o safhalarda kendisine birtakım çareleri, re-çeteleri sunmuş olan bir dinin, özlenilen istikamette ve seviyede öğretilebilmesi ve yollarının gösterilebilmesi için yeterli değildir.
0 halde yapılacak iş, bu okulların, tıpkı Eğitim Yüksekokullarında olduğu gibi, 4 yıl olarak yeniden düzenlenmesidir.
Bilindiği gibi bugün Türkiye. Avrupa Topluluğu dolayısiyle Batı’nın kapısını zorlamaktadır. Artık çok uluslu ve çok kültürlü bir toplumda yasama zorunluluğu söz konusudur. İslâmiyet, bu çok toplumlu yapıya son derece açıktır. Çünkü İslâmiyet’in diğer kül-türlerden bir korkusu yoktur, önemli olan, bu dini diğer kültürel ve diğer inanışlar karşısında savunabilecek ve onlara dini olduğu gibi aktarabilecek bir kültür düzeyine ulaşmaktır. Bu düzeye ulaşabilmek için de burada verilen eğitimin uzatılmasında bir zaruret söz konusudur.

KONTENJAN VE İLK MEZUNLARI

İki yıldır ÖSYM kitapçığında "İlahiyat Meslek Yüksekokulu’na Diyanet İşleri Başkanlığı’nda mesleği ile ilgili olarak 2 yıl hizmet vermiş olanlar başvurabilir" kaydı konulmuş olmasına rağmen, İmam_hatip Lisesini yeni bitiren gençler bu noktaya dikkat etmeksizin, İlahiyat Meslek Yüksekokulunu tercih etmektedirler. ÖSYM ise sınav sonuçlarında hiç bu şarta bakmaksızın yukardan itibaren bizim bildirdiğimiz kontenjanı göndermektedir. Bu yıl biz 13 öğrenci mezun ettik Oysa bu öğrenciler okulumuza geldikleri yıl 50 şer kişilik kontenjanımız vardı. Yerleşim kapasitemiz dolayısiyle o kadar alabiliyoruz. Ancak Türki-ye’deki İmam-hatip camiasını göz önüne alırsak elbette bu sayının arttırılması lâzım. Şimdi İstanbul’da da İlahiyat Meslek Yüksek Okulu var. Bursa ve Ankara’da da açılacaktı. Fakat on-lar açamadılar. Oralarda da açılabilseydi 4 İlahiyat Meslek Yüksekokulu olacaktı.

Bu 4 okul 50 şer öğrenci alsa, her yıl bu okullara 200 öğrenci kaydedilmiş olur. 100’er öğrenci alabilse 400 öğrenci bu okullara devam imkânı bulur.

PROBLEMLER VE İHTİYAÇLAR

İzmir de Fizikî kapasitemiz müsait olmasına rağmen, personel kadromuz yok. Öğretim kadrosu henüz tahsis edilmemiştir. İlahiyat Fakültemizin öğretim üyeleri buraya seferber edilmiştir. Bize 50 kişilik liste geldi. Ancak şartları taşıyanları biz İlahiyat Meslek Yüksekokuluna aldık. Bunların sayısı da 14 kişiydi. Bizim en büyük sıkıntılarımızdan birisidir bu husus. Bu sıkıntımızı derginiz aracılığı ile İmam_hatip Lisesi mezunu görevlilerinize iletirseniz memnun olurum. Bu gençlerimiz, en az iki yıl hizmet vermiş ağabeylerinin ve ablalarının haklarının kaybolmasına sebep olmasınlar. İki yıl mesleğinde çalışmamış iseler, ÖSYM sınavları ile ilgili belgeyi doldururken İlahiyat Meslek Yüksek okullarını işaretlemesinler, zira, kazanmış olsalar bile kendileri bu okullara giremeyecekleri gibi gerekli şartları taşıyan görevlilerin okumalarını da engellemiş oluyorlar.

Diğer taraftan gerekli şartlan taşıdığı ve ÖSYM sınavını kazandığı halde bu okullara giremeyen görevlilerden şikâyet dilekçeleri alıyoruz Yeterli puan aldığı halde bu okullara girememekten yakınıyorlar. Haklılar tabiî. Ne var ki, İmam_hatip Lisesini yeni bitiren, belki de görev bile almamış olanlar, bir yerde, onların bu haklarını ellerinden almış oluyorlar.
M . S. D







“İKİ YILLIK ÖĞRENİM YETERLİ DEĞİL”

Prof. Dr. Fahrettin ATAR

Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi İlahiyat Meslek Yüksekokulu Md.
"ÖĞRENCİLERİMİZİN DAHA İYİ YETİŞMELERİNİ SAĞLAMAK İÇİN MÜFTÜLÜKLERLE İŞBİRLİĞİ GEREKİR."

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesine bağlı İlahiyat Meslek Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr, Fahrettin ATAR, İlahiyat Meslek Yüksekokullarımı dergimize değerlendirdi..

KURULUŞ AMACINA UYGUN EĞİTİM

M.Ü. İlahiyat Fakültesinde iki yıl önce eğitim-öğretime başlayan İlahiyat Meslek Yüksekokulumuz, açıldığı tarihten beri kuruluşunda belirtilen amaçlar doğrultusunda eğitim-öğretim faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu. Sadece benim değil, derse giren bütün öğretim elemanların ortak kanaatidir.

ÖĞRENCİ SAYISI

Okulumuza kaydolan ve mezun olan öğrenciler:
1989-1990 öğretim yılında kesin kayıt yaptıran öğrenci sayısı: 45
1990-1991 öğretim yılında kesin kayıt yaptıran öğrenci sayısı: 92
1990-1991 öğretim yılında mezun olan öğrenci sayısı: 28

MESLEKTE İKİ YIL ÇALIŞMA ŞARTI

YÖK, bu kurumların açılmasını şu yazısıyla kararlaştırmıştır: "Yüksek Öğretim Yürütme Kurulu’nun 29.12.1988 tarihli toplantısında, Memleketimizde daha nitelikli din görevlileri istihdam etmek ve halen görev yapmakta olanların bilgi düzeylerini Yükseltmek amacıyla Ankara, Dokuz Eylül, Marmara ve Uludağ üniversitelerine bağlı olarak İlahiyat Meslek Yüksekokulu kurulmasına karar verilmiştir." Bu karardan, halen görevde olan din görevlileri ile görev yapmayan diğer İmam Hatip Lisesi mezunlarının bu okullarda eğitim-öğretim yapabilecekleri anlaşılmaktadır.

Ancak ÖSYM kılavuzlarında, İlahiyat Meslek Yüksek Okullarına "meslekte iki yıl çalışmış olanların" başvuracağı yazılıdır. Böylece bu şart, aday tarafından tercih sıralaması yapmadan bilinmekte ve ÖSYM Başkanlığınca da başvurular kontrol edilmektedir. Buna rağmen bu şartlan taşımayan adaylar, Okulumuza yerleştirildiğine göre ÖSYM Başkanlığının 2547 Sayılı Kanunla Başkanlığına verilen yetkiyi kullandığı anlaşılmaktadır. Nitekim ÖSYM Başkanlığının kesin kayıt hakkı kazananlara gönderdiği yazısında, Başkanlıklarınca yerleştirilen bütün öğrencilerin kesin kayıtlanın yapılması gerektiği de vurgulanmaktadır. Yüksekokul Müdürlüğümüz de, bu anlayış doğrultusunda kayıt işlemlerini yapmaktadır.

Diğer taraftan İlahiyat Meslek Yüksekokullarına başvuruda bulunan adaylarda "meslekte iki yıl çalışmış olma" şartının aranması bu kurumlanın kuruluş amaçlanandan biri olması bakı-mından yerinde mütalâa edilebilirse de, Müdürlüğümüzce bu listede yer almamış adayların haklarını muhtel kılan bir işlem yapılmış olmadığı anlaşılmaktadır. Zira bu şartı taşımayan adayların kaydedilmemesi halinde de ÖSYM listesine girememiş adayları kaydetme imkânı bulunmamaktadır.

PEDAGOJİK FORMASYON

Okulumuza kaydolan öğrencilerin mezun oluncaya kadar ilmî müktesebatlarında, genel kültür ve tecrübelerinde önemli farklar meydana gelmektedir, özellikle Kur’an-ı Kerim, Arapça, Hitabet, İslâm Dini Esastan, Genel Kültür ve Pedagojik Formasyon veren derslerde bu farklılıklar açıkça müşahede edilmektedir.

İKİ YILLIK ÖĞRETİM YETERLİ DEĞİL

YÖK’u okullarda arzulanan verimin sağlanması için iki yıllık öğretimi yeterli görmüyoruz, öğretimin dört yıla çıkarılması gerekir. Şöyle ki bu okullardan mezun olan öğrenciler, genellikle camilerde görev yapacaklardır. Günümüzde tahsilli insan oranı gittikçe artmakta ve üniversite mezunları çoğalmaktadır. Camiye ibadet için gelen üniversite mezununa, imkân bulunduğu takdirde onun seviyesinde dört yıl öğretim görmüş bir din görevlisinin hitabetmesi, vaazetmesi en uygundur.

TATBİKATTAKİ BAŞARI

Öğrencilerimizin görev yaptıkları cami ve kurslarda yaptığımız ziyaret mahiyetindeki ince-lemelerimizde bunların başarılı olduklarını, cemaat ve öğrencilerle iyi diyalog kurduklarını müşahede etmekteyiz.
Öğrencilerimizin daha iyi yetişmelerini sağlamak bakımından müftülüklerle işbirliğinden yanayız.
İlahiyat Meslek Yüksekokulu mezunlarının istihdam edilecekleri sahaların yönetmeliklerde belirtilmesi, burada öğretim gören öğrenciler için teşvik unsuru olacaktır. Çünkü öğrenciler, mezun olduktan sonra nerelerde görev alacaklarını devamlı olarak sormaktadırlar.
m.s.d.


Prof. Dr. Erdoğan FIRAT
İzmir Dokuz Eylül Ü. İlahiyat Meslek Yüksekokulu Md.

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne bağlı olarak açılan İlahiyat Meslek Yüksekokulu’nun Müdürü Prof. Dr. Erdoğan FIRAT, İlahiyat Meslek Yüksekokullarının mevcut durumu ile ilgili bilgiler verdi.

"Okuldan camiye hizmetler zinciri"

ÖĞRENCİLERİN İLGİSİ

Öğrencilerimiz Türkiye’nin çeşitli yerlerinden geldiler. Doğudan, batıdan, kuzeyden.... her yerden öğrencimiz var. Köylerde imamlık yapıyordu genellikle bunlar. Ve dar bir çevrede bu hizmeti götürürken, genç olmaları itibarıyla enerjileri fazla ve uygulamanın içinde bulunmalarından dolayı da, kendi eksikliklerini farketmiş insanlar olarak buraya geldiler. Buradan çok şey bekliyorlardı. Öyle görünüyordu. Fakat benim tespit edebildiğim, mevcudu az olmasına rağmen gelen ilk öğrencilerimizin hepsi samimi olarak birşeyler öğrenmeye ve mesleklerinde daha verimli olabilmek için yeni bilgiler, yeni tecrübeler edinmek amacıyla geldiklerini gösteren bir tavır içindeydiler. Hepsi samimi idi ve bu bir avantaj oldu. Verdiğimiz bu ilk mezunlar bizi hakikaten çok memnun etti. İki sene gerçi az bir zaman. Bilgi kazanma yönünden iki senelik tahsil yetmiyor. Bu süre, temenni ediyorum en az 4 seneye çıkarılır. Belli bir programla eski tecrübelerimizden de istifade ederek yeniden bir eğitim programı içinde öğrencileri yetiştiririz. Burada öğrencilerimizin özellikle Kuranı Kerim tilâveti konusunda
Çok noksanları olduğunu hocalarından öğrenmiştim. Kendileri de bunun farkına vardılar ve hakikaten hevesle bu kusurlarını telâfi için ge-ce-gündüz çalıştılar. Öğrenme aşkıyla okula devam ettiler. Sanıyorum çok istifade ettiler. Bence esas önemli olan-, bu arkadaşlarımızın dine, topluma, insana bakışı ve hatta kendilerini değerlendirme açısından büyük avantajları oldu. Kendilerinin sınırlarını görmeye başladılar. Bilgi, karakter ve şahsiyet yapısı yönünden nasıl olduklarına, kendi iç muhasebelerini işletme alışkanlıklarını kazandılar. Böyle olunca farkettikleri kusurlarını telâfi yolunda gayretleri daha samimi ve verimli oldu. Belli bir davranış değişimi hasıl oldu bu arkadaşlarda. Dünyaya bakışlarında bir değişiklik oldu. Dine bakışlarında değişiklik oldu. Konuşmalarından ve derslerinden edindiğim intihadan hareketle söylüyorum bunları. Şimdi daha müspet bakıyorlar. Yapılacak hizmetin önemini de kavradılar. Sorumluluklarını da daha derinden hissetmeye başladılar. Sanıyorum bundan sonraki hayatlarında da aynı faaliyete, çalışmaya devam edecekler. Bunu tahmin ediyorum. Bu yolda bir hareket aldılar bunlar, motive oldular. Yani okul bitti, her şey bitti. Diplomamızı aldık, eski halimize devam edecegiz, diyemeyecekler sanıyorum. Bu ilk hareketle kendi mesleklerinde daha faydalı olacak ve daha verimli hizmetlerde bulunacaklar.

BAŞARI DURUMU

Okula 14 öğrenciyle başladık, 1 öğrencimiz yatay geçiş yaptı İstanbul İlahiyat Meslek Yüksekokulu’na. Diğer 13 kişi mezun oldu. Derslerdeki basan oranımız da yüzde doksan civarında. Aslında yüzde yüzdür de, 1 öğrencimiz kayıt yaptırdığı halde hiç devam edemedi, kaydı silindi. O bir öğrenci de bu orana dahil edildiği için, yüzde yüzün altında gibi görünüyor.




NASIL KAYDOLUNACAK?

Önce üniversite giriş sınavlarına girecek. Birinci sınavı kazanacak. Ondan sonra ikinci tercih yapılıyor biliyorsunuz, orada İlahiyat Meslek Yüksekokulunu tercih edecek. Kazandığı zaman, bazı gerekli evrak var, onları da tamamlayıp gelirse kaydını yapıyoruz.

KAYITTA YAŞ TAHDİDİ YOK

ÖSYM’nin kılavuzunda da belirtildiği gibi mezun olduktan sonra en az ı iki takvim yılı mesleğinde (Diyanet ’ Teşkilatında, belediye veya hastanelerde din görevlisi olabilir) çalıştığına dair bir belge ibraz etmesi gerekiyor. Yaş tahdidi yok. Evlilik bekarlık söz konusu değil. Kazanan öğrencilere getirecekleri evrak duyuruluyor, ilân ediliyor.

MEVLİD, CENAZE, NİKAH DUASI VE DİĞER KONULARDA UYGULAMA

Biz çok arzu etmemize rağmen uygulamaya imkân bulamadık. Bundan sonraki yıllarda düşünüyoruz. Yani bu imkânı ortaya çıkarmaya kendimiz gayret edeceğiz. Aslında bizim öğrencilerimiz, zaten bu uygulamanın içinde. Çünkü imamdır, müezzindir, Kur’an kursu öğreticisidir, kendi camilerinde bu işi hergün yapmaktadır. Sadece öğle ve ikindi namazlarında izinli sayılıyorlar okula geldikleri için. Fakat bunun yanısıra toplu halde gidip de, herhangi bir camide veyahut herhangi bir cemaatin içinde, dinî bir hizmeti uygulama yapma imkânı bulamadık. Ama okulumuz içinde hocaları bunların daha iyi nasıl yapılabileceğine dair sınıf içi uygulamalar yaptırabilirler, fakat biz toplumun içinde, cemaatin içinde bunları yapalım diye arzu ediyorduk. Daha çok alışkanlık ve beceri kazansınlar istiyorduk. İnşaallah ilerde bunları gerçekleştireceğiz.

Bu konuda müftülükler yardıma olabilir. İzmir için konuşuyorum; İzmir Büyük şehir Müftülüğü ve ilçe müftülerimiz, sağolsunlar, hertürlü kolaylığı öğrencilerimize gösteriyorlar. Herhangi bir talebimiz olduğunda da bunu ciddiyetle ele alacaklarına inanıyorum.

YENİ KAYIT OLACAK ÖĞRENCİLERE TAVSİYELER

Öğrenci arkadaşlarıma şunları söylemek istiyorum; madem ki siz bu okula geldiniz, mesleğinizde ilerlemeye niyet ettiniz. Bu okulu başka bir yere basamak olarak kabul etme-melisiniz. "Ben iki yıllık tahsilimi burada yapayım, ondan sonra falanca okula, fakülteye vesaireye yatay, dikey geçiş yapayım." diye gelmeyin. Madem ki bu okula geldiniz, din gö-revlisisiniz, o halde aynı yönde çalışmanızı devam ettirin, diyorum. Buraya gelecek arkadaşlar din görevlisi olacaklarını bilerek gelsinler.

2 YIL GÖREV ŞARTI

Biz, mesleğinde iki yıl çalışmış olanları kaydediyoruz. Önemli bir şart bu bizim için. Bu şart, eski tecrübelere dayanılarak konuldu. İmam_hatip Lisesi’ni bitiren bir genç, en az iki yıllık bir uygulamadan sonra buraya gelecek hizmet yaptığı yıllarda karşılaştıran sıkıntıları, problemleri bilerek gelecek. Bu okullardan gereği gibi yararlanabilmesi için, belli bir karşılaştırma yapılması, yapılabilmesi lâzım.

Bu şart konulurken, önce 5 yıl üzerinde durulmuştu. Ancak o sırada 5 yıl hizmet edenlerin sayısı kâfi gelmeyebilir, daha da azaltılsın denildi, iki yıla indi. Fakat bu iki yıllık tecrübenin bile o kadar önemi var kil

Yani din görevlisi olacak bir insan, cemaatin içine, görevin sorumluluğunu bizzat yüklenerek girdiğinde, bu iki yıl boyunca edinebileceği tecrübeleri başka bir yerden alması mümkün değil. Bizim programımız da iki yıllık Çeşitli dersler de bu tecrübeleri geçirmiş olanlara hitabeder durumda. Yeni mezun bu programdan faydalanır, ama uygulamadan gelen bir Kişi kadar başarılı olamaz. Bu mümkün değil. Çünkü hem tecrübeli, hem de halâ görevin içinde olan bir insan, problemleri, eksiklikleri daha yakından görebilir, tanıyabilir ve telan etmek için niyet edebilir. Yeni mezunun bu şansı yok Bu sorumluluğu taşıması da mümkün değil. Böyle bir gerekçe ile en az iki yıl görev yapmış olması şartı konuldu. Bu şartın yerinde olduğu kanaatindeyim.

Şu anda öğrencilerimiz arasında iki yıl hizmet yapan yok Çok daha fazla hizmet yapmışlar hepsi de. Hatta bizde 17 yıl din hizmeti yapmış öğrenci var.

İSTEKLERİMİZ, İHTİYAÇLARIMIZ

Diyanet İşleri Başkanlığımıza teşekkür etmek istiyorum. Onların çok yakın ilgisi bu okulların gelişmesine vesile olacak Ayrıca T.Diyanet Vakfı’nın bize maddî ve manevi çok büyük destekleri oldu. Onların maddî katkılarıyla okulumuzun birçok ihtiyaçtan karşılandı. Bu vesile ile T.Diyanet Vakfına da teşekkür ediyorum. Kendilerine minnettara. Ama, itiraf etmek lâzım ki ihtiyaçlar bitmiyor. Resmî ödeneklerle verimli hizmet sunmak zor oluyor. Yine de desteğe ihtiyaç oluyor. Devletin katkısı olmuyor değil, ancak bu katkı sabit kalıyor.
M.S.D.