Makale

DEPREM ÜZERİNE

DEPREM ÜZERİNE

Yakup ÜSTÜN

17 Ağustos gece yarısı ürperti veren bir gürültüyle gelen deprem, 45 saniyede özellikle İzmit, Gölcük, Adapazarı ve Yalova’yı yerlebir etti. Sabahın aydınlığı ile birlikte veha- metin büyüklüğü ortaya çıktı.
Binlerce insanımız öldü, binlercesi yaralandı, yüz- binlercesi de evsiz, barksız, barınaksız kaldı. Her şey bir anda olup bitti. Akşam büyük servet sahibi olarak uykuya dalan niceleri, sabahleyin çırılçıplak kaldı. Bir lokma ekmeğe muhtaç halde ertesi gün Kızılay’ın dağıttığı yemek kuyruğuna girdi.
Depremin nedenleri niçinleri epey tartışılacak. Konunun uzmanları elbette birtakım yorumlar getirecektir. Fakat bu konuda birçok soru cevapsız kalmaya mahkûmdur.
Neden 17 Ağustos? Neden merkez üssü orası değil de burası? Fay hattı nasıl oldu da deniz içinden batıya doğru ilerledi? Fay hattı birkaç derecelik bir sapma ile kuzeye doğru niye yönelmedi? Niye 7.4 ölçeğinde? 8 ölçeğinde olsaydı ne olurdu? Sarsıntı süresi 45 saniye değil de birkaç dakika olsaydı durum ne olurdu? Nice masum insanlar böyle bir sonuca müstehak mıydı?
Sonu gelmeyen buna benzer sorulara cevap bulmakta insanlık gerçekten âciz kalıyor. İlmin, tekniğin baş döndürücü gelişmelerine rağmen bu gibi durumlarda insanın nasıl çaresiz kaldığı açık seçik ortaya çıkıyor.
Son zamanlarda peşpeşe gelen tayfunlar, kasırgalar ve su baskınları da dünyamızın nasıl bir tehdit altında olduğunu ve bunlar karşısında insan oğlunun nasıl yenik düştüğünü gösteren örneklerdir. Bütün bu olaylarda kocaman binaların bir anda moloz yığını haline geldiğine, bir kısmının karton kutular gibi üst üste yığıldığına, köprülerin uçtuğuna, ağaçların kökünden söküldüğüne şahit oluyoruz. Bütün bu olup bitenleri korkuyla izliyor, kendimize gelince, bundan sonra ne yapabileceğimizi düşünmeye başlıyoruz.
Kainat hassas bir denge, göz kamaştıran bir ahenk, şaşmaz bir nizamla yoluna devam ediyor. Bu dengede meydana gelebilecek en küçük bir sapma her şeyi alt üst edip yok edebilir.
Kur’an-ı Kerim’de, dünyanın sonu, yani kıyametten haber verilirken: “Güneş katlanıp dürüldüğü, yıldızlar birbirine karışıp sağa sola saçıldığı, dağlar sallanıp yürütüldüğü, gökyüzü yarıldığı, yıldızlar saçılıp döküldüğü, denizler birbirine karıştığı, kabirlerin içinde bulunanlar dışarı çakırıldığı zaman... 1 buyurularak bu dengenin, bu nizamın alt üst olarak her şeyin birbirine gireceği ifade edilmektedir. Bütün bunların bir anda olacağı ürkütücü bir sayha (ses) ile kainatın son bulacağı bildirilmektedir.
Bu son depremde de hiç duyulmamış, korku veren bir gürültü ile gelen sallantı, 45 saniyede her şeyi alt üst etti. Bu durum bize kıyametle deprem arasında bir benzerlik bulunduğunu göstermektedir. Âdeta depremin meydana geldiği bölgeler için yerel fakat küçük ölçekli bir kıyamet vuku buluyor. İnsanlar, her şeyin bir anda nasıl yıkılıp yok olduğunu görüyor.
Bilindiği gibi dünyamız misâl alemidir. Kur’an-ı Kerim’de bulunan cennetle, cehennemle, kıyametle ilgili beyanları, ancak dünyada gördüğümüz bazı olaylara, eşyalara benzeterek algılayabiliriz. Yoksa onların mahiyeti bu dünyadakilerden mutlaka farklı olmalıdır. Böy- lece kıyametin dehşetini, gözümüzle gördüğümüz, şahidi olduğumuz zelzele ile mukayese ederek daha iyi anlayabiliyoruz.
Üzerinde yaşadığımız dünyamız, bir yandan kendi etrafında dönerken bir yandan da güneşin etrafında saniyede 30 km hızla yol alan bir gezegendir. Dünyamızın çevresi 40.000 km, yan çapı 6.370 km’dir. Yer küresi kabuğunun kalınlığı 60 km kadardır. Bu kabuğun en değerli kısmım bütün canlıların yaşaması için elverişli ve gerekli olan toprak teşkil eder.
Yaygın görüşe göre depremler, daha çok yer kabuğunun yeni zamanlarda kırılmış ve kıvrılmış yerlerinde meydana gelmektedir.
Yer küresinin içi gaz gibi ısı gibi çeşitli kuvvetlerin etkisi altındadır. Bu etki ile meydana gelen basınçlar kayaların tekrar kırılıp yerleşmesine yol açar ve yeni depremler zaman zaman ortaya çıkar.
Depreme, yanardağların yol açtığı görüşünü ileri sürenler olduğu gibi, aksine yanardağların deprem sonucu meydana geldiğini de ileri sürenler vardır. Hemen hemen her gün, değişik şeddette, dünyanın şurasında burasında veya okyanusların derinliklerinde zelzeleler meydana gelmektedir. Bilim adamları bu alandaki bilimsel gelişmelere rağmen, depremin önceden bilinmesinin mümkün olmadığını itiraf ediyorlar. Gerçekten birtakım araştırmalar ve karşılaştırmalarla belli bir bölgede zelzele olacağı ifade edilse de bunun zamanını ve yerini tam olarak belirlemek mümkün görülmüyor.
Kur’an-ı Kerim’de, zelzelenin vuku bulacağının yazılı olduğu veya bazı kimselerin depremin vaktini ve yerini önceden haber verdiği gibi iddialara itibar etmek mümkün değildir. Kur’an-ı Kerim surelerinin, ayetlerinin veya kelimelerinin sayılarından yola çıkarak ebcet hesabı ile birtakım sonuçlar çıkarmak, İslâm alimlerinin itibar ettiği bir husus asla değildir. Bunu bazı kimseler bilerek, bilmeyerek Kur’an-ı Ke- rim’in icazını ispat etmek için yapıyorlarsa, İlahî kelamın buna hiç ihtiyacı yoktur. Onun muci- zeliği bizatihi kendisidir. 14 asırdır bin bir türlü saldırı karşısında bir granit gibi sapa sağlam durması ve bugün nazil olmuşçasına tazeliğini korumasıdır.
Harflerden hüküm çıkararak kehanette bulunma, tarih içinde zaman zaman ortaya çıkmış, çeşitli fitnelere sebep olmuş, İslâm öncesi Hint - Mezopotamya kültürünün bir ürünüdür. Bunun İslâm’la bir ilgisi yoktur.
Bazı kimselerin depremi daha önceden haber verdiği yolundaki iddialarda İslâm’la asla irtibatlandırmamak gerekir. Çünkü insan aklı ve bilgisi henüz bu konuda yeterli değildir. Durum böyle olunca bu, geleceğe ait bir gayb haberidir. İslâm inancına göre gaybı ancak Allah bilir. Yüce Allah Kur’an-ı Keıim’de: “De ki: Ben size, Allah’ın hâzineleri benim yaııımdadır demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Ben size bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyarım” l2) buyurarak sevgili Resulüne gaybı bilmediğini ikrar ettirmiştir. Allah Resulü böyle olunca, onu peygamber olarak kabul eden birilerinin böyle bir iddiada bulunması inandırıcı olmaktan öte bir cürümdür. Bu kabil iddialar kendi gruplarını, özellikle bağlı bulundukları zatı büyütmek için ortaya atılıyorsa daha da büyük bir suçtur. Bunlar İslâm’da açık ve kusur arayanlara malzeme olmaktan başka bir işe yaramaz. Şair İkbal’in şu beyti ne kadar güzeldir.
“İslâm be zâtı hud hiç aybi ne dâred.
Her aybı ki her der müslümanı ınâst.”
İslâm başlı başına güzellik ve mükemmelliktir.
Onda ayıp ve kusur aramak boşunadır.
Ayıb ve kusur gibi görünen şeyler bizim,
Müslümanlık anlayışımızdandır.
Kur’an-ı Kerim, geçmiş birtakım ümmetlerin davranışları, inkar ve isyanları sebebiyle helak olduklarını bize haber vermektedir. Bunların sebebini de hikmetini de Cenab-ı Hak katiyetle biliyor. Yüce kitabında bunu, insanlara ibret olmak üzere bildiriyor. Bugün herhangi bir kimse ortaya çıkıp da insanların işledikleri şu şu günahlardan dolayı bu felâket geldi demeye ne hakkı vardır, ne de yetkisi vardır. Kullarını cezalandırmak ve verdiği cezayı ilan etmek Allah’a mahsustur. Zira bu kasırganın veya depremin sebebini bilme gücüne kimse malik değildir. İnsanlar kendilerine göre bazı olayları sebep gösterebilirler. Fakat bu felâketin sebebi o değil de başka bir şey olabilir. Bunu da ancak Allah bilir, biz Murad-ı İlâhiyi bilmekle değil, onun emirlerine uymakla yükümlüyüz. Üstelik bilmeden yapılan böyle bir yorum fitneye ve birtakım üzüntülere, kırgınlıklara sebep olabilir ki İslâm adına konuşanların çok dikkatli olmalı böyle bir hataya düşmemeleri gerekir.
Bu felâketlerden elbette alınacak ibretler, çıkarılacak dersler olmalıdır. Ansızın gelen nice afetler nice insanları gafil avlamakta, bir anda her şey olup bitmektedir. Bu sebeple insanlar her zaman tedbirli ve hazırlıklı bulunmalı, Allah’ın çizdiği hudud içerisinde yaşamaya çalış- , malıdır. Hepimiz her an abdestimiz, namazımız
ve ibadetlerimizle Cenab-ı Hak’la olan ilişkilerimizi, haramı, helali, hakkı, hukuku gözeterek insanlarla olan münasebetlerimizi titizlikle gözden geçirmeliyiz. Yüce Allah’ın huzuruna yüz akı ile varmaya yönelmeliyiz.
Günlük hayatımızda bile çıkacağımız bir seyahat için belli bir hazırlık yapıyor bir miktar azık hazırlıyoruz.

Sure 4- 81- 1,2,3, 82, 1,2, 3. 4.
2- Sure 6-50.
3- Sure 2-197.